Gönderen Konu: Bahçeli : Yeni Kürt Açılımı  (Okunma sayısı 45743 defa)

0 Üye ve 3 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Çağrıbey

  • [GÖKBÖRÜ ANKARA]
  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 2204
  • Ne mutlu Türk doğup, Türk gibi yaşayana!
Ynt: Bahçeli : Yeni Kürt Açılımı
« Yanıtla #10 : 19 Kasım 2024 »
HİÇ BİR ŞEY RASLANTI DEĞİLDİR.

ABD Büyükelçisi WİLLSON'dan Devlet BAHÇELİ'ye: "Sayın Genel Başkan daha uzun yıllar birlikte çalışacağız."

Tarih 17 Temmuz 2000.
AB Türkiye komiseri Gunter VERHUGEN Ankara’da. 57.'nci Koalisyon ortakları ECEVİT, BAHÇELİ ve YILMAZ ile kapalı kapılar arkasında görüşüyor.
Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter yapısının kaderini tayin eden tarihi bir dönüm noktası bu görüşme.

Tarih 18 Temmuz 2000:
Hürriyet Gazetesi'nin manşeti:
VERHEUGEN’den Ağır Ev Ödevleri"
Hükümete Kürtçe televizyon, Kürtçe eğitim ve “AZINLIK HAKLARI” konusunda ev ödevleri sunup takvim isteniyor.
AB’nin “azınlık hakları”ndan ne anladığı ise Kopenhag Antlaşması’nda apaçık yazılı:
Bir ülkede resmi dilden gayrı anadili olan her halk azınlıktır.
Bu da demek oluyor ki; Lozan Antlaşması çöpte.
Ve antlaşmanın altında Türk Milliyetçileri’nin bayraktarı Devlet BAHÇELİ’nin de imzası var.
Bu antlaşmaya göre Türkiye’de; Kürtler, Çerkezler, Araplar, Boşnaklar... “azınlık” statüsüne kavuşuyorlar.

Tarih 10 Ağustos 2000.
ANAP milletvekili Kamran İNAN Türkiye Cumhuriyeti’nin “imza atarsak bölünürüz” korkusu ile 17 yıldır beklettiği “Birleşmiş Milletler Bireysel ve Siyasi Haklar Sözleşmesi”ne imza atılacağını duyan üç beş kişiden biri.

Gerçek bir vatansever olan İNAN önce BAHÇELİ İ’nin kapısını çalıyor:

-“Sayın BAHÇELİ, bu antlaşmaya Fransa ve İspanya imza atamadı. Çünkü atarsak bölünürüz korkusu taşıyorlar. Türkiye’deki bölücülük tehlikesi Fransa’dakinin elli katı, İspanya’dakinin yüz katı… Gerekirse koalisyondan çekilin, sakın ha bu antlaşmaya imza attırmayın” diye âdeta yalvarıyor.

BAHÇELİ gayet sakin, koltuğuna yaslanıyor:
Gereğini yapacağım, merak etmeyin Kamrân Bey” diyor sadece.

Tarih 15 Ağustos 2000.
BM Türkiye Daimi Temsilcisi Volkan VURAL, “Birleşmiş Milletler Bireysel ve Siyasi Haklar Sözleşmesi”ne 57.'nci Hükümet adına imza atıyor.

İmzadan sonra Arap-Ermeni melezi olan Volkan VURAL basın mensuplarına aynen şöyle diyor:

- “Bu gün hayatımın en mutlu gününü yaşıyorum, sevincim sonsuzdur, Türk Milleti köhne zihniyetini bir kenara bırakarak çağdaş milletler seviyesine bu antlaşma ile adım atmaktadır”.

Volkan VURAL:
- “Oh olsun, Türk Milleti'ni tongaya düşürmek bana nasip oldu” der gibi âdeta.

Tarih 16 Ağustos 2000.
PKK yayın organları şu manşetle çıkıyor: “TC'ye Diz Çöktürdük. Birleşmiş Milletler Bireysel ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’ne attırılan imza ile Bağımsız Kürdistan’ın önündeki en önemli engel ortadan kaldırıldı”.

Tarih 17-18-19-20. Ağustos 2000.
Ülkücü Hareket mışıl mışıl uyuyor…
Türk Milleti'nin dinamik gücü MHP’nin milletvekilleri Akdeniz sahillerinde tatil yapıyorlar, Ülkü Ocakları Ozan Arif’in kesinkes hain olduğu iddialarını yineliyor, internet sitelerinde iki eliyle bozkurt işareti yapan köşe yazarları "Lidere biat şereftir." yazıları döktürüyor ama hiçbiri PKK’nın “TC'ye Diz Çöktürdük!” manşetini merak bile etmiyor...
Rahmetli Behiç KILIÇ, Aslan BULUT, Ümit ÖZDAĞ gibi köşe yazarlarının kalk borusu mahiyetindeki yazıları milletin dinamik gücü (!) Ülkücüler tarafından:
- “Hadi be! Liderimiz imza attırdıysa vardır bir bildiği, size ne!” tepkileri arasında kaybolup gidiyor.

Birleşmiş Milletler Bireysel ve Siyasi Haklar Sözleşmesi” neden “ihanet antlaşması hükmündeydi?
Bunun için sadece 1. ve 2.'nci maddeye göz atmak yeterlidir:
Madde 1. ;
Bütün halklar kendi kaderlerini tayin hakkına sahiptir. Bu hak vasıtasıyla halklar kendi siyasal statülerini serbestçe tayin edebilir ve ekonomik, sosyal ve siyasal gelişmelerini serbestçe sürdürebilirler.

Madde 2. ;
Bütün halklar doğal kaynakları ve zenginlikleri üzerinde kendi yararına serbestçe tasarrufta bulunabilir.

Tarih 17 Ağustos 2000.
İçel milletvekili Ali GÜNGÖR  MHP Genel Merkezi’ne geliyor.

Daha sonraları kurulacak AKP hükümetlerinin “Kürt açılımı”nda hukuki dayanağını oluşturan bu imzanın üniter yapıyı parçalayacağını o gün fark eden Ali GÜNGÖR, Devlet BAHÇELİ’ye diyor ki:
- “Siyasi sorumluluğunu taşıdığınız bu imza Türkiye Cumhuriyeti'ni bölünmeye götürür. O zaman MHP’liler de, Ülkücüler de bizi affetmez.
-
Devlet Bey kendinden emin bir şekilde hafifçe gülümsüyor:
- “Unuturlar Ali Ağa, unuturlar!..”
- “O zaman Rüştü Kazım YÜCELEN’in idam şerhini kaldırmasında sizin de onayınız var?
-
Devlet Bey susuyor, sonra arkaya yaslanıyor:
- “Unuturlar Ali Ağa unuturlar!..

Tarih 19 Aralık 2004
Diyarbakır BDP Belediye Başkanı Osman BAYDEMİR basın mensuplarına diyor ki:
- “15 Ağustos BM imzası ile Doğu Anadolu’daki barajlar Kürt halkının doğal kaynaklarından enerji ürettiği için hak sahibi Kürdistan’dır… Elektiriği TC'ye biz fatura etmeliyiz.
Bu gibi beyanatlara rağmen ne MHP gurubunun, ne MHP tabanının gündeminde 15 Ağustos ihanet imzası halâ yok. Her şey BAHÇELİ’nin tahmin ettiği gibi gelişiyor; Ülkücüler balık hafızası çabukluğu ile unutmuşlar bile.

Ama Osman BAYDEMİR elde ettiği hakları unutmuyor.

Tarih 24 Mart 2001.
24352 sayılı Resmi Gazete yayınlanan Ulusal Program’ın “Siyasi Kriterler” başlığı altındaki 13’üncü maddesinde bu sözleşmelerin hayata geçirilmesi konusunda 57.'nci Koalisyonun taahhüdü yer alıyor. Yani Meclisten geçirilme taahhüdü.
İmza Başbakan Yardımcısı Devlet BAHÇELİ.

TBMM’nin Dış İşleri Komisyonu başkanı gerçek vatansever Kamran İNAN, hükümet ve muhalelefet üyelerini ilk toplantıda 15 Ağustos imzasının bir ihanet imzası olduğu konusunda ikna etmeyi başarıyor.
İnan komisyon üyelerine hedefi de açıklıyor:
İkiz Yasalar Meclis Genel Kuruluna havale edilmeyip sürekli savsaklanacaktır."
Kamran İNAN sürekli eksik evrak gerekçeleri icat ediyor komisyon üyeleri de destek veriyor.
Mesut YILMAZ, İNAN’ı arayarak “AB’ye verdiğimiz Ulusal Proğram taahhüdünü aksatıyorsun” ikazını yapıyor.
Kamran İNAN çok net konuşuyor:
- "Hükümetin AB’ye taahhüdü beni ilgilendirmez. Ben vatanımı parçalayacak bir yasaya yol veremem
Devlet Bahçeli’de komisyonun MHP’li üyesi Nesrin Ünal’ı makamına çağırarak sert çıkıyor:
- “İkiz yasaları hemen Meclis Kurulu’na havale ediniz. Niçin savsaklıyorsunuz?
Nesrin Ünal :
-“Ama efendim ‘vatanın bölünmesi söz konusu’ diyor Kamran İnan Bey!
Bahçeli sesini yükseltiyor:
“- Komisyon üyeleri Kamran Bey’in direktifleri ile hareket edemez! Siz MHP milletvekilisiniz!
Koalisyonu oluşturan 3 partinin Genel Başkanı tek yumruk olan Dışişleri Komisyonu’nu çözemiyor.
 İkiz İhanet Yasaları 2 yıla yakın bir süre Meclis Genel Kurulu’na havale edilmiyor.

Tarih 8 Temmuz 2002.
MHP Genel Başkanı iki hafta önce ABD’den dönen Oktay Vural’ın getirdiği talimatla Kocayayla’da 3 Kasım erken seçim kararını ilân ediyor. Dışişleri Komisyonu üyeleri Genel Başkanların baskısından kurtularak rahat bir nefes alıyorlar. Artk erken seçim hengâmesinden kimse İkiz Yasaların savsaklanmasına zaman ayıramıyor.
Keşke Kamuran İnan ve arkadaşları İkiz Yasaları engellemeyip genel kurula havale etseydi. İkiz Yasalar zaten yasalaşacktı. Çünkü Türk Devleti 24 Mart 2001 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanan “Ulusal Proğram”da Ecevit, Yılmaz ve Bahçeli imzası ile AB’ye taahhüd vermişti.
İkiz Yasalar’ın 4 Haziran 2003’te AKP hükümeti tarafından Mecliste kabul edilmesi 57. Koalisyonu oluşturan partilerinin genel başkanlarını sütten çıkmış ak kaşık yapmaz.

Tarih 24 Ağustos 2013.
MHP Konya’da miting yapyor. Devlet Bahçeli miting meydanında şöyle bağırıyor.
- "Uyanın artık, vatan bölünüyor vatan!.."
İyi de vatanın bölünmesine hukuki dayanak teşkil eden BM antlaşmasına imza atılırken Kamran İnan’ın teklif ettiği “Gerekirse koalisyondan çekilin!” ikazına niçin kulaklarınızı tıkadınız sayın Bahçeli!... İkiz yasaları hükümet tasarısı olarak Meclis’e havale ederken altına niçin imza attınız sayın Bahçeli?..
Attınız çünkü MHP’lilerin “balık hafızalı” olduğuna inanmıştınız…

Unutmadık Devlet Ağa unutmadık!..

Alper AKSOY

Ne mutlu Türk doğup, Türk gibi yaşayana!
Saygılarımla.
Çağrıbey




Çevrimdışı Bozkurt42

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 1882
  • OTAĞ
Ynt: Bahçeli : Yeni Kürt Açılımı
« Yanıtla #11 : 30 Kasım 2024 »
Bahçeli'nin eski model Mercedes'e binip Ferdi Tayfur dinlemeye devam etmesini temenni ediyoruz.

Sıkıntı, kendi tebasının aynı bir tarikat liderine bağlılıkları gibi, vardır liderin bir bildiği demeleri. :  )
'Ben ve milletim Tanrı'nın Kırbacıyız. Tanrı yoldan çıkan milletleri cezalandırmak için bizi gönderir'

Başbuğ Attila

Çevrimdışı Üçoklu Börü Kam

  • Otağ Yöneticisi
  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 2354
  • Kök Teñğri Türk'e Kut ve Utku Versin!
Ynt: Bahçeli : Yeni Kürt Açılımı
« Yanıtla #12 : 01 Ocak 2025 »
Türkiye'de Kürt sorunu vardır diyenler kahpelik yapıyorlar.
Bu duruma ses çıkarmayanlar ise onlardan farklı değildirler.
Türkiye dışındaki Kürtler, yaşadığı ülkelerde kendilerine vatandaşlık kimliği bile alamamışken, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Kürt vatandaşlarını ülkenin yönetimine ortak etmiştir.
Kurucu unsur, devletin en kritik yerlerini bile, Kürt'lere teslim etmekten rahatsızlık duymamıştır!
22 yıldır bizi yönetenlerin kaç tanesi Türk? Yönetimde, neredeyse Türk soyundan kimse yok! Olan bir kaç tanesi de vicdanı kirletilmiş mankurt.
Milletteki rahatsızlık ise, bunların hangi etnik yapıdan olduklarından önce, ülkeyi kötü yönetmelerindendir.
Ülkeyi babanızın çiftliği gibi yönetecek, her şeyi har vurup, harman savurup, milleti açlığa mahkum edecek, ondan sonra da çıkıp, beceriksizlik ve ihanetlerinizi örtbas etmek için, yeni bir ihanet projesini ortaya atarak, Türkiye'de Kürt sorunu vardır diyeceksiniz!
Bunu, kendi ürettiğiniz koyun sürüleri dışında, kimseler yemiyor, yutmuyor.
Herkes aklını başına devşirmelidir.

Elbette ki bizim ülkemizin de, diğer bir çok ülke gibi; ekonomik, sosyal, siyasi ve hukuki vb. alanlarda çokça, sorunları var.
Bunların bir kısmı çabucak çözülebilecekken, özellikle kronik hâle getirilerek, siyasî olarak ekmeği yeniliyor. Tıpkı başörtüsü gibi.
Hatırlarsanız başörtüsünün 30 yıldan fazla ekmeğini yediler ve nihayetinde o kanaldan geliştirdikleri mağduriyet edebiyatıyla iktidarı bile ele geçirdiler.
Türkiye'de, öncelik sırası ve duyarlılık düzeyi değişken olmak kaydıyla; sosyal, ekonomik, inanç, adâlet, eşitlik, doğa, kadın, çocuk, insan ve hayvan hakları gibi sorunlar var.
Ve hatta, kayıt ve şartla, etnik kimlik sorunlarının varlığını da kabul edebiliriz.
Ama asıl meselenin bunlar olmadığını biliyoruz.
Bunlar; alenen dile getirmeye cesaret edemedikleri, asıl karın ağrılarını gizlemek için öne sürülen, gargara babından, argümanlar.
Birde bu söylemlerin arkasına; eşitlik, demokrasi, fikir ve inanç özgürlüğü gibi masum tamlamalar takınca asıl niyet ve balığı avlayacak zoka gizlenmiş oluyor
Bunların bir tek gizli karın ağrıları var: Türklük!
Ortaya sürülen bütün sorunların altında yatan yegane amaç; Türk milletinin elinden devletini ve vatanını almaktır.

Sorun; şu sorunu, bu sorunu değil, sorun; doğrudan doğruya, TÜRK SORUNUDUR.

Kutlu Türk Başbuğ'u Atatürk'e olan büyük öfkenin nedeni de budur.
Gâzi Başbuğ Atatürk; yüzyıllar boyu vergi ve asker kaynağı olarak görülen ve yönetim tarafından raiyye, yani; hayvan sürüsü, sağmal inek, yük eşeği gözüyle görülen, padişahın kullarım dediği, dönme ve devşirme, saray soytarılarının idraksiz olarak aşağıladığı bir millete: Muhterem Efendiler! Büyük Türk Milleti! diye hitap ederek; yönetimi, dönme ve devşirmelerden alıp, bu büyük millete tevdi etmiştir.

Siyasal İslâmcılığın da, yeni Osmanlıcılığın da ortak paydası, buna dayalı kuyruk acısının tetiklediği, Türk düşmanlığıdır.

Siyasal İslâmcılığın sivil orduları durumundaki; tekke, zaviye, vakıf, dernek, tarikat ve cemaatlerin, kahır ekseriyetinin gayrı Türk unsurlardan teşekkül edilmesi, asla, tesadüfi değildir.

Türkiye’deki bütün etnik ve siyasal dinci yapılar, söz konusu Türk düşmanlığı olunca, kendi aralarındaki kan ve nâmus davalarını bile bir kenara koyup, Türk düşmanlığı ortak paydasında, can ciğer kuzu sarması oluyorlar.

Yüz yıl önce, o mavi gözlü Bozkurt, bunların ciğerini bildiği için, Tanrı vergisi o büyük dehâsıyla, öylesine güçlü kaleler kurmuş ve Türk milletini ve Türk devletini öylesine koruma altına almış ki, içten ve dıştan, yerli ve küresel Türk düşmanı ne kadar şer yapı varsa hep birlikte saldırıyorlar ama bu kaleyi aşamıyorlar.

Bütün öfke, bütün kin, bütün hırçınlık, bütün laf kalabalığı, bütün gündem kirliliği hep bunun içindir.

Maalesef ülkemizde, dini maske yaparak, gizlenmiş etnik gerekçelerle, Türk düşmanlığı yapan, kanı ve vicdanı kirli, ciddi bir kesim var.
Bundan daha elim ve vahim olanı; bu sahte dincilere ve yeni Osmanlıcılara, dini ve milli hassasiyet(!) gereği kanıp, destek vererek, kendi özüne ihanet edebilen, mankurtlaşmış ve vicdanları kirletilmiş bir kesimin varlığıdır.

Sözün özü Türk; Türk gibi düşünmek, Türk gibi yaşamak, Türk gibi hareket etmek zorundadır.

Türk'ün Türk gibi olması, aynı zamanda, Türklüğün mukadderatıdır.

Cennetmekan Elçibey'in; Sen Türk olduğunu unutsan da düşmanların, bunu, asla unutmaz! sözü, ne kadar büyük acılarla, edinilmiş bir tecrübenin ifadesidir.

Uluğ Bilge Atsız Beğ'in dediği gibi;
Yüzde yüz Türk olduğumuz gün cihan bizimdir!

Sözümüzü Kur'an-ı Kerimden bir ayetle bitirmiş olalım.
Gevşemeyin, üzülmeyin. İnanıyorsanız üstün olan sizsiniz!

Kök Teñğri Türk'e Kut ve Utku Versin!
Türk Soyunun Gizli Gücüne İNAN ve GÜVEN!