KIZILDERİLİ SOYKIRIMI
Amerika’nın geniş vadilerinde mutluluk içinde yaşayan bizon medeniyetinin devamı asil bir ırk vardı...
Güler yüzlü, sevecen ve misafirperverlerdi...
Dört yüz yıl önce, dünyanın öbür ucundan gelen ‘soluk benizlileri’ de ‘kardeş’ deyip basmışlardı bağırlarına...
Ama, sevgiye karşı düşmanlık, yardıma karşı nankörlük, mertliğe karşı alçaklık gördüler...
Öz yurtlarında ‘parya’ edildiler, ezildiler, öldürüldüler; ‘medeniyet’ ve ‘Tanrı’ adına... Sefil ruhların bölük-pörçük zulümleri gün oldu devletleşip balyoz gibi indi başlarına... Artık gülmüyorlardı, gülemiyorlardı... Mezar taşı dikilmişti söndürülen ocaklarına...
Sonraları ‘Hürriyet Abidesi’ dediler ona: Kan emerek semiren vampir devlet, ‘özgürlük, barış ve demokrasi’ vaatleriyle sürdürdü sömürüsünü.
Ve sürdürüyor...
“Beyazlar bize birçok söz verdiler, hatırlayamadığım kadar çok; bir tekinin dışında hiçbirini tutmadılar. Toprağımızı alacaklarını söylediler ve aldılar”
Kırmızı Bulut (Mahpiu Luta / Sioux)
Onlara ‘battaniye serecek bir yer’ bile bırakılmadı. Hepsine çoktan ’vahşi’ damgası vurulmuştu. Kuşaklar boyunca doğayla uyum içerisinde yaşayan Kızılderililerin bilgeliği hiçe sayılmış, dinsel ritüelleri bile yasaklanmıştı. Vatandaşlık ve oy hakkı da 1924’e kadar tanınmadı.
“Beyazların uyduğu hangi anlaşmayı Kızılderili bozdu? Hiç. Beyaz adam bizle yaptığı hangi anlaşmaya uydu? Hiç. Ben bir çocukken, dünya Siouxlarındı; güneş, onların topraklarında doğar ve batardı; savaşlara on bin kişi gönderirlerdi. Bugün savaşçılar neredeler? Onları kim katletti? Topraklarımız nerede? Onlara kim sahip? Hangi beyaz adam onun toprağını ya da parasını çaldığımı iddia edebilir? Yine de benim bir hırsız olduğumu söylüyorlar. Hangi beyaz kadın, ne kadar yalnız olursa olsun, benim tarafımdan esir alındı ya da onuru kırıldı? Yine de, benim kötü bir Kızılderili olduğumu söylüyorlar. Hangi beyaz adam beni sarhoş gördü? Kim benim yanıma aç geldi ve doyurulmadı? Kim beni karımı döverken ya da çocuklarıma kötü davranırken gördü? Hangi kanunu çiğnedim? Kendimi sevmem yanlış bir şey mi? Derimin renginin kırmızı olması çok mu kötü; ya da bir Sioux olmam; babamın yaşadığı yerde doğmuş olmam; halkım ve topraklarım için canımı verebilecek olmam?”
Oturan Boğa (Tatanka Yotanka)
“Nerede bugün Pequotlar? Narragansettler, Mohawklar, Pokanoketler ve halkımın bir zamanlar güçlü olan diğer kabileleri nerede? Yaz güneşinin altında eriyip giden kar gibi, beyaz adamın aç gözlülüğü ve baskısıyla yok oldular”
Tecumseh (Shawnee Reisi)
“Yalnızca bir kere de ağlatmadılar bizi. Mavi ceketli askerler ve Uteler, her yer karanlık ve her şey durgunken, gecenin içinden çıkageldiler ve kamp ateşi yerine bizim çadırlarımızı yaktılar. Av hayvanları yerine benim cesur savaşçılarımı öldürdüler. Kabilenin hayatta kalan savaşçıları, ölüler için saçlarını kestiler.”
On Ayı (Parra-Wa-Samen / Comanche)
“Her şeyi açıkça bildikleri halde şimdi diyorlar ki, ben kötü biriymişim. Hatta oradakilerin en kötüsüymüşüm. Ben ne yaptım ki? Ağaçların gölgesinde ailemle birlikte yaşayıp gidiyordum.”
Geronimo (Goyathlay / Son Apache Reisi)
“Beyazlar hiçbir zaman toprağa ya da geyiklere ya da ayılara aldırmadılar. Biz Kızılderililer bir hayvanı öldürdüğümüz zaman, onun bütün etini yiyoruz. Kökleri kazdığımızda küçük çukurlar açıyoruz. Ev yaptığımızda, küçük çukurlar açıyoruz. Biz çekirgeler için otları yaktığımızda, hiçbir şeyi mahvetmiyoruz. Biz, meşe palamutlarını ve fıstıkları sallayarak düşürüyoruz. Ağaçları baltalayıp devirmiyoruz. Biz yalnızca kurumuş ağaçları kullanıyoruz. Ama beyazlar toprağı deşiyorlar, ağaçları söküyorlar, her şeyi öldürüyorlar. Ağaç diyor ki ‘Yapma. Acıyor. Canımı yakma.’ Ama onlar, onu baltalayıp kesiyorlar. Toprağın ruhu, onlardan nefret ediyor... Kızılderililer asla bir şeyin canını yakmaz, ama beyazlar her şeye zarar veriyorlar... Kaya diyor ki, ‘Yapma. Canımı yakıyorsun.’ Ama beyazlar hiç umursamıyor... Beyaz adamın ona dokunduğu her yer acıyor.”
Yaşlı bir Wintu kadını
“Büyük geniş ovaların, güzel tepelerin, kıvrılarak akan ırmakların vahşi olduğunu düşünmüyorduk biz. Yalnızca beyaz adama göre toprak, vahşi hayvanlarla vahşi insanlar tarafından istilâ edilmişti. Bizim için doğa vahşi değildi. Toprak cömertti, etrafımız Yüce Gizem’in bize verdiği nimetlerle doluydu. Bizim için doğa, ancak doğudan kıllı adamlar gelip de, gaddarca bir coşkuyla bize ve sevdiğimiz insanlara onca haksızlığı yaptığında vahşi oldu. Ormandaki bütün hayvanlar onun yayılmasından kaçmaya başladığında-işte ancak o zaman bizim için ‘Vahşi Batı’ başladı.”
Dinelen Ayı (Reis Luther / Sioux)
“Kadınlar ve çocuklar erkeklerden daha ürkek değil midirler? Cheyenne savaşçıları korkusuzdur, ama siz Kum Deresi’ni işittiniz mi hiç? Askerleriniz, orada kadınları ve çocukları boğazlayanların tıpkısı.”
Gaga Burun (Woquini / General W. Scott Hancock’a)
“Beyazlar olup biteni tek yanlı anlattı. Kendilerini tatmin etmek için böyle anlattılar. Beyaz adamın anlattığı, kendi yaptığı en iyi işlerle Kızılderililerin en kötü işleri oldu.”
Sarı Kurt (Nez Perce’lerden)
“O zaman kaç kişinin öldüğünü anlayamamıştım. Şimdi kocamışlığımın şu yüksek tepesinden gerilere baktığımda, yerde birbirleri üzerinde yığılı duran boğazlanmış kadınları ve çocukları, halâ o genç gözlerimle görebiliyorum. Ve orada, o kanlı çamurun içinde bir şeyin daha öldüğünü ve o kar fırtınasına gömüldüğünü görebiliyorum. Evet, bir halkın düşü öldü orada. Güzel bir düştü evet... sonra bir ulusun umudu kırılıp paramparça oldu. Artık yeryüzünün merkezi yok, ölüp gitti kutsal ağaç.”
Kara Geyik
Kafa Derisi Yüzme!.. :
“Kızılderililerin beyaz adamın kafa derisini yüzmeye meraklı oldukları bilinir. Oysa işin aslı şudur: 1863 yılının Temmuz günlerinde Navaholar ile general Carleton arasındaki gerginlik sürmektedir. Soluk benizliler Navaholar’ı yıldırmak için hayvanlarına el koymaya, ekinlerini yakmaya başlar. Ama, bir grup Navaho savaşçısı Canby Kalesi’ni basarak koyunlarını, keçilerini geri alırlar. General Carleton, 18 Ağustos’ta askerlerine, getirdikleri her Kızılderili atı ya da katırına yirmi dolar, her koyuna ise bir dolar ödeneceğini duyurur. Yirmi dolar aylık alan askerler gözü dönmüş bir şekilde köylere saldırırlar... Ve, öldürülen Navaholar’ın kırmızı bir iple bağladıkları uzun, siyah saçları askerler tarafından kesilir. Zaman ilerledikçe Kızılderililer’in kafa derilerine ödül koyma alışkanlığı yaygınlaşır. Amerika’nın gerçek sahipleri hastalık, açlık, sürgün, tecavüz, işkence dışında beyaz adamdan yeni bir şey öğrenirler: Kafa derisi yüzme!..”
Sunay AKIN
“Kim bilir, kaç asker, tecavüz ettiği bir Kızılderili kadını öldürdükten sonra saçını kesip ‘Bir savaşçıyla dövüştüm’ diye kahramanlık hikâyeleri anlatmıştır!?.”
Sunay AKIN
Kızılderili soykırımını meşru göstermek için Hollywood filmleri yapıldı, tarih kitapları saptırıldı. Kafatası avcılığı beyazlarca meslek haline getirilmişti. 1876’da yerel hükümetler Kızılderili kafası getiren herkese 5 dolar ödül veriyordu. Bugün ABD’nin resmî depolarında yüz binlerce kafatası saklanmaktadır. George Bush kolej yıllarında ‘kurukafa’ örgütü kurmuştu. Hattâ, Apache Reisi Geronimo’nun kafatasını kendi koleksiyonunda bulundurduğu biliniyor.
Kızılderililer’in Kökeni:
Bilim adamları arasında, Kızılderililer’in Asya kökenli olduğuna ve 11.000 yıl önceki Buzul Çağı’nda donan Bering Boğazı’ndan Amerika kıtasına göç ettiklerine dair bir görüş birliği bulunuyor. Buna göre, göçebe Sibiryalı topluluklar av peşinde Alaska’ya ve ardından güneye yönelmişlerdi (ATLAS, sayı 99-Haziran 2001). Hattâ, M. K. Atatürk’ün okumuş olduğu kitaplardan olan ve T. C. Maarif Vekâleti tarafından 1927 yılında Devlet Matbaası’nda basılan “Cihan Tarihinin Umumi Hatları” adlı kitabın yazarı Herbert George Wells, şu yargıya varmıştır: “Amerikan yerli halkı Moğol ırkına mensuptur.”
1. cildin 116. sayfasında yer alan söz konusu tümce Atatürk tarafından önemsenmiş ve altı çizilmiştir (kız kulesi’ndeki kızılderili, Sunay Akın).
Ord. Prof. Dr. Reha Oğuz Türkkan da, 20 Şubat 1996 tarihli Hürriyet gazetesinde başlayıp iki gün süren yazı dizisinde Kızılderililer’in Türklerle akraba olduklarını belirtiyor. Türkkan, yazı dizisinde Kızılderili dillerinde 300-500 Türkçe sözcük olduğunu da belirtiyor ve bir de anısını anlatıyor: “New York’tayken televizyonda ‘Güller Resmi Geçidi’ni seyrediyordum; otomobil ve kamyonetler renk-renk desenler halinde güllerle donanmıştı. Çeşitli ülkelerin katıldığı bu şöleni televizyoncu Chet Huntley anlatıyordu. Bir takımı ‘Şimdi Meksika Kızılderililerinki geçiyor’ diye tanıtınca, yardımcısı elindeki kâğıdı işaret etti. Spiker de şöyle özür diledi: ‘Kızılderililer’in değil, Türkiye Konsolosluğu’nunmuş. Desenler o kadar benziyor ki şaşırdım’ ” (kız kulesi’ndeki kızılderili, Sunay Akın).
Kristof Kolomb:
Kristof Kolomb’un 1492’dekikeşfinden hemen sonra başlayan Amerika yerlilerini sindirme, topraklarına ve doğal kaynaklarına el koyma süreci, 1886’da son Kızılderili direnişçisi Apache Reisi Geronimo’nun teslim olmasıyla tamamlandı. Bütün Amerika kıtasında on milyonlarca yerli, Avrupalılar tarafından ortadan kaldırıldı, yüzlerce ulus, yüzlerce dil, yüzlerce kültür bir daha dönmemecesine yeryüzünden silindi.
Kolomb’un seyir günlüğünden bazı alıntılar: “..... Onlara kılıçlarımızı gösterdik. Keskin demir silâhları ilk kez gördükleri belli. Kesmenin ne demek olduğunu bilmediklerinden, bazıları kılıçların keskin tarafını tutunca ellerini kestiler. ..... Bu insanlar ne herhangi bir mezhebe bağlılar, ne de puta tapıyorlar. Kötülüğü tanımıyorlar, birbirlerini öldürmeyi bilmiyorlar. Hiç silâhları yok. ..... Kızılderililer son derece sade, dürüst ve eli açık insanlar. Herhangi birinden sahip olduğu herhangi bir şey istenince hemen veriyorlar. Kötülüğün ne olduğunu hiç bilmiyorlar, çalmıyorlar, öldürmüyorlar. Komşularını kendileri kadar çok seviyorlar. Dünyada onlar kadar tatlı dilli insanlar yoktur. Her zaman gülüyorlar.”
Ama, Kızılderililer’in yüzlerindeki gülümseme çabuk kaybolur. Çünkü, Amerika Fatihi(!) yukarıdaki sözlerinin hemen ardından şunları yazar: “Elli adamla bu halkın hepsini boyunduruk altına alabilir ve onlara her istediğimizi yaptırabiliriz.” (kız kulesi’ndeki kızılderili, Sunay Akın)
Kolomb’un günlüğünden Kızılderililer’in dünyasını öğrenince, yapılan soykırımın korkunçluğu daha da ortaya çıkıyor.
İlk Katliamlar:
İlk katliamlardan birisi 1637’de Pequot kabilesinin aldığı askerî destekle İngiliz kolonici John Mason tarafından katledilmesidir. Mason hiç vicdan azabı duymadı, çünkü bu katliama Tanrı’nın aracı olduğunu düşünüyordu. Puritan inancına göre kâfirleri öldürmek bir cürüm değil, aksine iyi bir harekettir.
Amerika’nın bir çok bölgesinde Kızılderililer’in İncil’de yok edilmesi emredilen ırk olduğu iddiasıyla seri katliamlar işlendi. Kızılderililer, insan-altı yaratıklar olarak kabul edildiler; sömürülmeleri ve boğazlanmaları ilâhî bir etkinlikti. Hristiyanlığa geçmeye direnen Kızılderililer için kanunlar çıkartıldı, onlar için ölüm cezası uygun görüldü.
Altın ve ‘Gözyaşları Yolu’:
Kızılderililer topraklarında altın bulunmasına sevinemediler, çünkü bu onlar için sürgün ve katliam demekti. ABD ordusu, 1838’de Cherokee’leri esir kamplarına toplayarak yukarı Batı’ya doğru yürüyüşe geçirdiler. Zorlu ve çetin bir kış yolculuğu esnasında Cherokee kabilesinin üçte biri telef oldu. Zorla yaptırılan bu tehcir hareketi tarihe ‘Gözyaşları Yolu’ olarak geçti.
“En iyi Kızılderili, ölü bir Kızılderilidir” (!) / Pershing Füzeleri:
John Joseph Pershing, ardında çok ölü bırakması, kıyıcılığı, acımasızlığı ve toptan öldürme girişimleri nedeniyle kendisine ‘Black Jack’ (Kara Jack) adı verilmiştir. “En iyi Kızılderili, ölü bir Kızılderilidir” sözü Pershing tarafından tarihe kazınmıştır. Bu insan canavarının adı, Amerikan tarihine ‘kahraman’ olarak geçmiştir ve nükleer başlıklı Pershing füzelerinde yaşatılmaktadır.
Ünlü Kızılderililer:
Burt Reynolds, dörtte bir Kızılderili. Babasının annesi Cherokee Kızılderilisi. Filmlerinde iki kez (1966, 1968) Kızılderili rolü oynadı.
Tina Turner, Sekizde bir Kızılderili. Büyükbabası dörtte üç Navojo, büyükannesi de dörtte üç Cherokee Kızılderilisi ve dörtte bir zenci. Her zaman Kızılderili kanıyla gurur duydu.
Raquel Welch, Sekizde bir Kızılderili. Kızının adı, en ünlü Kızılderili isimlerinden ‘Tahnee’.