KAM PÜRENİN OĞLU BAMSI BEYREK :
Kam Gan oğlu Han Bayındır yerinden kalkmıştı. Kara yerin üstüne ak otağını diktirmişti. Ala sayvanı gök yüzüne yükselmişti. Bin yerde ipek seccade döşenmişti. îç Oğuz, Dış Oğuz beyleri Bayındır Hanın sohbetine toplanmıştı. Pay Püre Bey de Bayındır Hanın sohbetine gelmişti.
Bayındır Hanın karşısında Kara Göne oğlu Kara Budak yayına dayanıp durmuştu. Sağ yanında Kazan oğlu Uruz durmuştu. Sol yanında Kazılık Koca oğlu Bey Yigenek durmuştu. Pay Püre Bey bunları gördüğünds âh eyledi, başından aklı gitti, mendilini eline aldı, böğüre böğüre ağladı.
Böyle edince, yenilmez Oğuzun koruyucusu, Bayındır Hanın güveyisi Salur Kazan kaba dizinin üzerine çöktü, gözünü dikerek Pay Püre Beyin yüzüne baktı: «Pay Püre Bey ne ağlayıp döğünürsün?» dedi. Pay Püre Bey de: «Han Kazan nasıl ağlamayayım, nasıl döğünmiyeyim, oğulda nasibim yok, kardaşda kaderim yok, Allah Taâlâ bana kara yazmış; Beyler, tacım tahtım için ağlarım, bir gün gelecek düşeceğim öleceğim; yerimde yurdumda kimse kalmayacak» dedi. Kazan der: «Bütün arzun bu mudur?» Pay Püre Bey der:
«Evet budur, benim de oğlum olsa, Han Bayındırın karşısma geçse dursa, hizmet eylese, ben de baksam sevinsem, kıvansam, güvensem.
Böyle deyince yenilmez Oğuz Beyleri yüzlerini göğe tuttular, el kaldırıp duâ eylediler, «Allah Taâlâ sana bir oğul versin» dediler. O zamanda beylerin iyi de dileseler kötü de dileseler duaları kabul olunurdu.
Pay Piçen Bey de yerinden kalktı, der: «Beyler benim de hakkıma bir dua eyleyin. Allah Taâlâ bana da bir kız versin» dedi. Kudretli Oğuz beyleri el kaldırdılar dua eylediler: «Allah Taâlâ sana da bir kız versin» dediler. Pay Piçen Bey:
«Beyler, Allah Taâlâ bana bir kız verecek olursa, siz tanık olun, benim kızım Pay Püre Beyin oğluna beşik kertme yavuklu olsun» dedi.
Bunun üzerine bir kaç zaman geçti. Allah Taâlâ Pay Püre Beye bir oğul, Pay Piçen Beye bir kız verdi. Kudretli Oğuz Beyleri bunu işittiler şâd olup sevindiler. Pay Püre Bey bezirganlarını yanma çağırdı, buyruk etti: «Bre bezirganlar, Allah Taâlâ bana bir oğul verdi, varın Rum eline benim oğlum için güzel armağanlar getirin, benim oğlum büyüyünceye kadar…» dedi.
Bezirganlar gece gündüz yol gittiler. İstanbul’a geldiler. Birbirinden güzel, eşi bulunmaz armağanlar aldılar. Pay Pürenin oğlu için bir deniz tayı ( Efsaneye göre denizden yüzüp gelen bir aygır ile çayırda otlayan bir kısraktan olma soylu at; bu soydan doğma taylar.
) boz aygır aldılar, bir ak kirişli sert yay aldılar, bir de altın dilimli gürz aldılar. Yol hazırlığını yaptılar.
Pay Pürenin oğlu beş yaşına girdi, beş yaşından on yaşına girdi, on yaşından onbeş yaşına girdi. Yaban horozu gibi çalımlı, kartal hünerli bir güzel alımlı yiğit oldu.
O zamanda bir oğlan baş kesmese kan dökmese ad koymazlardı. Pay Püre Beyin oğlu atlandı, ava çıktı. Av avlarken babasının tavlasının üzerine geldi. Tavlacı başı karşıladı, indirdi misafir etti. Yiyip içip oturuyorlardı. Beri yandan da bezirganlar gelerek Kara Derbent ağzına konmuşlardı. Yetişmesin töremesin Evnük Kalesinin kâfirleri bunları casusladı.
Bezirganlar yatarken ansızın beş yüz kâfir saldırdılar, vurdular, yağmaladılar. Bezirganın büyüğü tutuldu, küçüğü kaçarak Oğuza geldi.
Baktı gördü Oğuzun sınırında bir ala sayvan dikilmiş, bir Bey oğlu güzel yiğit kırk yiğitle, oturuyorlar. «Oğuzun bir güzel yiğidi ancak, yürüyeyim, yardım isteyeyim» dedi.
Bezirgan: «Yiğit yiğit bey yiğit, sen benim ünümü anla sözümü dinle, on altı yıl önce Oğuz içinden gitmiştik. Birbirinden güzel kâfir malını Oğuz Beylerine getiriyorduk. Pasi- nin Kara Derbend ağzına göğüs vermiş idik; Evnük Kalesinin beş yüz kâfiri üzerimize saldırdı, kardeşim esir oldu, malımızı rızkımızı yağmaladılar geri döndüler, kara başımı kaldırdım sana geldim, kara başının sadakası yiğit yardım et» dedi.
Bu defa oğlan şarap içerken içmez oldu, altın kadehi elinden yere çaldı: «Ne diyorsam yetiştirin, giyimim ile benim koç atımı getirin hey, beni seven yiğitler binsinler» dedi. Bezirgan önlerine düştü, kılavuz oldu.
Kâfir de inerek bir yerde akçe bölüşmekteydi. Bu sırada yiğitler meydanının arslam, pehlivanların kaplanı boz oğlan yetişti. Bir iki demedi, kâfirlere kılıç vurdu, baş kaldıran kâfirleri öldürdü, gazâ eyledi, bezirganların malını kurtardı.
Bezirganlar: «Bey yiğit bize sen erlik işledin, gel şimdi beğendiğin maldan al» dediler. Yiğidin gözü bir deniz yayı boz aygın tuttu, bir de altı dilimli gürzü bir de ak kirişli yayı tuttu. Bu üçünü beğendi. «Bre bezirganlar bü aygın ve sonra bu yayı ve bu gürzü bana verin» dedi. Böyle deyince bezirganlar bozuldu. Yiğit: «Bre bezirganlar çok mu istedim?» dedi. Bezirganlar:
«Niye çok olsun, amma bizim Beyimizin bir oğlu vardır, bu üç şeyi ona armağan götürmemiz gerek idi» dediler. Oğlan der: «Bre Beyinizin oğlu kimdi?» «Pey Pürenin oğlu vardır, adına Bamsı derler» dediler. Pay Pürenin oğlu olduğunu bilemediler. Yiğit parmağını ısırdı. «Burda minnetle almaktansa, orda babamın yanında minnetsiz almak,daba iyidir» diye düşündü. Atını kamçıladı yola çıktı. Bezirganlar ardından baka kaldılar; «Vallab güzel yiğit, erdemli yiğit» dediler.
Boz oğlan babasının evine geldi. Babasına haber verildi Bezirganlar geldi diye. Babası sevindi, çadır, otağ, ala sayvan diktirdi, ipek seccadeler serdi, geçti oturdu. Oğlunu sağ yanma aldı. Oğlan Bezirganlar ile ilgili hiç bir söz söylemedi, kâfirleri öldürdüğünden sözetmedi.
O sırada Bezirganlar geldiler. Baş indirip selâm verdiler. Gördüler ki Yiğit o Yiğit; baş kesmiştir, kan dökmüştür, Pay Püre Beyin sağında oturuyor. Bezirganlar yürüdüler Yiğidin elini öptüler. Bunlar böyle edince Pay Püre Beyin hiddeti tuttu, Bezirganlara: «Bre densizler edepsizler! Baba dururken oğul eli mi öperler?» diye çıkıştı. «Hânım, bu yiğit senin oğlun mudur?» «Evet benim oğlumdur» dedi. Bezirganlar: «Şimdi incinme Hânım önce onun elini öptüğümüze, eğer senin oğlun olmasaydı bizim malımız Gürcistanda gitmişti, hepimiz esir olmuştuk» dediler. Pay Püre Bey de:
«Bre, benim oğlum baş mı kesti kan mı döktü?» diye şaştı.
«Evet baş kesti, kan döktü, adam devirdi» dediler.
«Bre, bu oğlana ad koyacak kadar var mıdır» dedi.
«Evet sultanım, fazladır» dediler.
Pay Püre Bey kudretli Oğuz beylerini çağırdı misafir etti. Dedem Korkut geldi, oğlana ad koydu.
Ünümü anla sözümü dinle
Pay Püre Bey
Allah Taâlâ sana bir oğul vermiş uzun yaşatsın
Ak sancak kaldırınca
Müslümanlar arkası olsun
Karşı yatan kara karlı dağlardan aşar olsa
Allah Taâlâ senin oğluna güç versin
Kanlı kanlı sulardan geçer olsa geçit versin
Kalabalık kâfire girince
Allah Taâlâ senin oğluna fırsat versin
Sen oğlunu Bamsam, diye okşarsm
Bunun adı boz aygırlı Bamsı Beyrek olsun
Adını ben verdim yaşını Allah versin
dedi. Kudretli Oğuz beyleri el kaldırdılar dua eylediler;
«Bu ad bu Yiğitde kutlu olsun» dediler. Beyler hep ava gitti. Boz aygırını çektirdi. Beyrek bindi. Ala Dağa ava çıktı.
Birdenbire Oğuzun üzerine bir sürü geyik geldi. Bamsı Beyrek birini kovalayıp gitti. Kovalaya kovalaya bir yere geldi, ne gördü? Sultanım gördüğü şu: Yemyeşil çayırın üzerine bir kırmızı otağ dikilmiş. «Yârap bu otağ kimin ola?» dedi. Haberi yok ki alacağı elâ gözlü kızın otağı olsa gerek. Bu otağın üzerine varmak istemedi. «Ne olursa olsun, hele ben avımı alayım» dedi. Otağın önünde yetiştiği geyiği vurdu. Baktı gördü bu otağ Banu Çiçek otağı imiş ki Beyreğin beşik kertme nişanlısı, adaklısı idi.
Banu Çiçek otağdan bakıyordu: «Bre dadılar, bu babadan densiz, görgüsüz Adam bize erlik mi gösteriyor?» dedi; «Varın bundan pay isteyin, görün ne der.»
Kısırca Yenge derler bir hatun var idi, ileri vardı pay diledi: «Hey hey yiğit, bize de bu geyikten pay ver» dedi. Beyrek:
«Bre dadı, ben av a değilim, Bey oğlu Beyim, hepsi size» dedi;
«Amma sormak ayıp olmasın bu otağ kimindir» Kısırca Yenge der: «Bey yiğidim, bu otağ Pay Piçen Bey kızı Banu Çiçeğindir» dedi, Bunun üzerine Hânım, Beyreğin kanı kaynadı, edeple usul usul geri döndü.
Kızlar geyiği alıp güzeller şâhı Banu Çiçeğin önüne getirdiler. Baktı gördü ki bir sultan semiz yaban geyiğidi, Banu Çiçek: «Bre kızlar, bu Yiğit ne yiğittir» diye sordu. Kızlar da:
«Vallah sultanım, bu Yiğit yüzü örtülü güzel yiğittir, Bey oğlu Bey imiş» dediler. Banu Çiçek: «Hey hey dadılar, babam bana ben seni yüzü örtülü Beyreğe vermişim derdi, olmaya ki bu ola, bre çağırın haberleşeyim» dedi.
Çağırdılar. Beyrek geldi. Banu Çiçek yaşmaklandı, haber sordu: «Yiğit, gelişin nerden?» Beyrek: «îç Oğuzdan» dedi, «İç Oğuzda kimin nesisin?» «Pay Püre Bey oğlu Bamsı Beyrek dedikleri benim»
Kız: «Peki ya ne yapmaya geldin yiğit?» dedi.
Beyrek de: «Pay Piçen Beyin bir kızı varmış, onu görmeğe geldim» dedi.
Kız: «O öyle insan değildir ki sana görünsün, amma ben Banu Çiçeğin dadısıyım, gel şimdi seninle ava çıkalım, eğer senin atın benim atımı geçerse onun atını da geçersin, hem seninle ok atalım, beni geçersen onu da geçersin ve hem seninle güreşelim, beni yenersen onu da yener- sin» dedi. Beyrek kabul etti! «Pekâlâ, hemen atına bin.»
İkisi atlandılar, meydana çıktılar. At teptiler, Beyreğin atı kızın atını geçti. Ok attılar, Beyrek kızın okunu geride bıraktı. Kız: «Bre yiğit benim atımı kimsenin geçtiği yok, okumu kimsenin geride bıraktığı yok, şimdi gel seninle güreş tutalım» dedi.
Beyrek hemen attan indi. Kavuştular, iki pehlivan olup birbirine sarmaştılar. Beyrek kaldırır kızı yere vurmak ister, kız kaldırır Beyreği yere vurmak ister. Beyrek bunaldı.
«Bu kıza yenilecek olursam, kudretli Oğuz içinde başıma kakınç, yüzüme tokuç ( Anadolu’da, çamaşır yıkamak için yapılan ağaçtan yontma bir âlet; tokaç) ederler» diye düşündü. Canını dişine taktı geldi, kavradı kızı sarmaya aldı, memesinden tuttu. Kızı koçundu. Bu sefer Beyrek kızın ince beline girdi, çengele aldı, arkası üzerine yere yıktı. Kız o zaman: «Yiğit, Pay Piçe- nin kızı Banu Çiçek benim» dedi. Beyrek üç öptü bir dişledi,
«Düğün kutlu olsun Han Kızı» diye parmağından altın yüzüğü çıkardı kızın parmağına geçirdi. «Aramızda bu nişan olsun Hân Kızı» dedi. Kız der: «Madem ki öyle oldu, bundan sonra uzak durmamız gerek Bey oğlu» dedi. Beyrek de «Ne olacak Hânım, baş üzerine» dedi.
Beyrek, Kızdan ayrılıp evlerine geldi. Âksakallı babası karşıladı: «Oğul bugün Oğuzda her zamankinden değişik ne gördün?» diye sordu. Beyrek, cevap verdi: «Ne göreyim, oğlu olan evlendirmiş, kızı olan kocaya vermiş.» «Oğul yoksa seni evlendirmek mi gerek? «Evet ya, ak sakallı aziz baba, evlendirmek gerek.» «Oğuzda kimin kızını alıvereyim?» «Baba bana bir kız alıver ki ben yerimden kalkmadan o kalkmalı, ben kara koç atıma binmeden o binmeli, ben hasmıma varmadan o bana baş getirmeli, böyle kız alıver baba bana» «Oğul sen kız istemiyorsun, kendine denk bir yoldaş istiyormuşsun, oğul galiba senin istediğin kız Pay Piçen Bey kızı Banu Çiçektir» «Evet ya, evet ak sakallı, aziz baba benim de istediğim odur.» «Ay oğul Banu Çiçeğin bir deli kardeşi vardır, adına Deli Karçar derler, kız isteyeni öldürür.» «Peki ya nidelim?»
«Oğul kudretli Oğuz Beylerini evimize çağıralım, nasıl uygun görürlerse ona göre iş edelim.»
Kudretli Oğuz Beylerinin hepsini çağırdılar, evlerine getirdiler. Yedirdiler içirdiler, saygıda kusur etmediler. Kudretli Oğuz Beyleri dediler: «Bu kızı istemeğe kim varabilir?» Uygun gördüler ki «Dede Korkut varsm» dediler. Dede Korkut kabul etti: «Dostlar, made m ki beni gönderiyorsunuz, biliyorsunuz ki Deli Karçar kız kardeşini isteyeni öldürür, bâri Bayındır Hanın tavlasından yüğrük iki cins at getirtin. Bir keçi başlı kırçıl aygın, bir toklu başlı doru aygın, işin sonunda kaçma kovalama olursa birisine bineyim, birisini yedekte çekeyim» dedi. Dede Korkut’un sözü haklı görüldü. Vardılar Bayındır Hanın tavlasından o iki atı getirdiler. Dede Korkut birine bindi, birini yedekte çekti: «Dostlar sizi Hakka ısmarladım» dedi gitti.
Meğer sultanım, Deli Karçar ak çadınnı, ak otağını kara yerin üzerine kurdurmuştu, arkadaşlan dikmişler uzağa bir tahtayı, ok atıp duruyorlar, eğleniyorlardı. Dedem Korkut öteden beriye geldi. Baş indirdi, bağır basü, ağız dilden güzel selâm verdi. Deli Kaçar ağzını köpüklendirdi. Dede Korkutu n yüzüne baktı: «Aleykesselâm ey işi gücü azıtmış, kendi şaşkına dönmüş kişi, Yüce Allah ak alnına belâ yazmış! Ayaklıların buraya geldiği yok, ağızların bu suyumdan içtiği yok, sana noldu, yolun yordamını mı şaştı, ecelin mi gefcli, buralarda neylersin?» dedi. Dede Korkut:
«Karşı yatan kara dağını aşmağa gelmişim
Akıntılı güzel suyunu geçmeğe gelmişim
Geniş eteğine dar koltuğuna sığınmağa gelmişim
Tanrının buyruğu ile Peygamberin kavli ile aydan arı, güneşten güzel kız kardeşin Banu Çiçeği Bamsı Beyreğe istemeğe gelmişim» dedi.
Dede Korkut böyle söyleyince Deli Karçah: «Bre ne diyorsam yetiştirin, kara aygın eğerleyip kılıcımla topuzumu getirin» diye haykırdı.
Kara aygırı eğerlediler, istediklerini getirdiler. Deli Kar- ça n bindirdiler. Dede Korkut atını dehlediği gibi durmadan kaçtı. Deli Karçar ardına düştü.
Toklu başlı doru aygır yoruldu. Dede Korkut keçi başlı
kırçıl aygıra sıçradı bindi. Dedeyi kovalaya kovalaya Deli Karçar on tepe aşırdı. Dede Korkudun ardından Deli Karçar erişti. Dedenin feleği şaştı. Tanrıya sığında, Ism-i Aza m Duasını okudu. Deli Karçar kılıcını eline aldı, öfke ile kaldırıp vurmak istedi. Deli Beyin niyeti Dedeyi başından aşağı ikiye biçmek idi. Dede Korkut: «Vurursan elin kurusun» dedi. Hak Taâlânm emri ile Deli Karçarın eli yukarıda asılı kaldı. Çünkü Dede Korkut Evliya gücüne sahip idi, dileği kabul olundu.
Deli Karçar yalvardı:
«Medet amen el aman
Tanrının birliğine yoktur güman
Sen benim elimi iyileştirirsen
Tanrının buyruğu ile Peygamberin yoluncu ile kız kardeşimi Beyreğe vereyim» dedi. Üç kerre söyletti bu sözü, günâhına tövbe etti. Dede Korkut dua eyledi. Delinin eli Hak emri ile sapa sağlam oldu. Döndü:
«Dede, kız kardeşimin yoluna ben ne istersem verir misin?» diye sordu. Dede de: «Verelim» dedi, «Görelim ne istersin.»
Deli Karçar: «Bin erkek deve getirin dişi deve görmemiş olsun, bin de aygır getirin ki hiç kısrağa aşmamış olsun, bin de koyun görmemiş koç getirin, bin de kuyruksuz kulaksız köpek getirin, bin de pire getirin bana» dedi. «Eğer bu dediğim şeyleri getirirseniz pekâlâ verdim, amma getirmeyecek olur-, san bu sefer öldürmedim, o vakit öldürürüm.»
Dede döndü Pay Püre Beyin evine geldi. Pay Püre Bey sordu:
«Dede, kurt musun,kuzu musun?» Dede: «Kurdum» dedi.
«Peki ya nasıl kurtuldun Deli Karçarın elinden?»
«Allahm büyük yardımı, erenlerin himmeti oldu, kızı aldım.»
Beyreğe ve anasına ve kız kardeşlerine müjdeci geldi, sevindiler, şenlendiler.. Pay Püre Bey: «Deli ne kadar mal istedi?» diye sordu.
«Yetişip töremesin, Deli Karçar öyle mal istedi ki hiç bitmez.»
«Hele ne istedi?»
«Bin aygır istemiştir ki hiç kısrağa aşmamış olsun, bin de erkek deve istedi ki dişi deve görmemiş olsun, bin de koç istemiştir koyun görmemiş olsun, bin de kuyruksuz kulaksız köpek istedi, bin de ufacık karacık pireler istedi. Bu şeyleri getirecek olursanız kız kardeşimi veririm, getirmeyecek olursan gözüme görünmeyesin, yoksa seni öldürürüm.»
«Dede ben üçünü bulursam ikisini sen bulur musun?»
«Evet Hânım bulayım.»
Pay Püre Bey: «Şimdi Dede, köpek ile pireyi sen bul» dedi.
Sonra, kendisi tavla tavla atlarına vardı; bin aygır seçti, develerine vardı bin erkek deve seçti, koyunlarına vardı bin koç seçti. Dede Korkut da bin kuyruksuz kulaksız köpek ile bin de pire buldu. Alıp bunları Deli Karçara gitti.
Deli Karçar işitti karşı geldi, göreyim dediğimi getirdiler mi decb\ Aygırları görünce beğendi, develeri gördüğünde beğendi, koçları beğendi, köpekleri görünce kah kah güldü, Sordu: «Dede ya hani benim pirelerim?» Dede Korkut: Pireleri bir ağıla salıvermiş, kapısını penceresini sıkıca kapatmıştı: «Hay oğul Karçar insan için tıpkı böğelek gibi tehlikelidir, o bir azgın canavardır, hep bir yerde toplamışımdır, gel gidelim, semizini al zayıfını bırak» dedi.
Aldı Deli Karçan ağıla pireli yere getirdi. Deli Karçarı çini çıplak eyledi, ağıla soktu. Pireler Deli Karçara üşüştüler. Gördü başa çıkamıyor, «Medet Dede, kerem eyle Allah aşkına kapıyı aç çıkayım» diye çırpındı. Dede Korkut: «Oğul Karçar ne gürültü patırtı ediyorsun, getirdim, bu ısmarladığın şeydi, noldun böyle bunaldm, semizini al zayıfını bırak» dedi. Deli Karçar: «Hey Dede Sultan,Tanrı bunun semizini de alsın zayıfını da alsın, derhal beni kapıdan dışan çıkar, medet» dedi.
Dede kapıyı açtı, Deli Karçar çıktı. Dede gördü ki Delinin canına geçmiş, başının derdine düşmüş gövdesi pireden görünmez, yüzü gözü belirmez. Dedenin ayağına kapandı. Allah aşkına beni kurtar dedi. Dede Korkut: «Var oğul kendini suya at» dedi. Deli Karçar koşarak vardı suya atladı. Pireler, suya aktı gitti. Geldi elbisesini giydi, evine gitti. Ağır düğün hazırlığını yaptı.
Oğuz zamanında bir yiğit ki evlense ok atardı, oku nereye düşse orada gelin odası dikerdi. Beyrek Han da okunu attı, dibine gelin odasını dikti.
Adaklısından gelin hediyesi olarak bir kırmızı kaftan geldi. Beyrek giydi. Arkadaşlanna bu iş hoş gelmedi, üzüldüler. Beyrek:
«Niye üzüldünüz» dedi.
«Nasıl üzülmeyelim, sen kızıl kaftan giyiyorsun, biz ak kaftan giyiyoruz» dediler.
«Bu kadar şeyden ötürü niye üzülüyorsunuz, bugün ben giydim, yarın sağdıcım giysin, kırk güne kadar sıra ile giyiniz, ondan sonra bir dervişe verelim.»
Kırk yiğit ile yiyip içip oturuyorlardı. Gözü çıkası, eli ko- pası kâfirin casusu bunları casusladı, varıp Bayburd Hisarının Beyine haber verdi. «Ne oturuyorsun sultanım, Pay Pi- çen o sana vereceği kızı Beyreğe verdi, bu gece gelin odasına giriyor.» dedi. Soyu sopu kuruyaşı o melun da, yedi yüz kâfir ile dört nala yola çıktı.
Beyrek gelin odası içinde yiyip içip habersiz oturuyordu. Gece uykusunda kâfir otağa saldırdı. Sağdıcı kılıcını sıyırdı eline aldı: «Benim başım Beyreğin başına kurban olsun» dedi. Sağdıç paralandı, şehit oldu. Derin olsa batırır, kalabalık korkutur; at işler er övünür, yayan erin umudu olmaz. Otuz dokuz yiğit ile Beyrek esir gitti.
Tan ağardı, güneş doğdu. Beyreğin babası anası baktı gördü ki gerdek görünmez olmuş. Ah ettiler, akılları başlarından gitti. Gördüler ki uçanlardan kuzgun kalmış, tazı dolaşmış yurtta kalmış, gelin odası paralanmış, sağdıç şehit olmuş. Beyreğin babası kaba sangını kaldırıp yere çaldı; çekti yakasını yırttı, “oğul! oğul!” diyerek böğürdü acı acı haykırdı. Ak bürçekli anası boncuk boncuk ağladı,-gözünün yaşım döktü, acı tırnaklan ak yüzünü yırttı, al yanağım yırttı, kargı gibi kara saçını yoldu, ağlayarak sızlayarak evine geldi. Pay Püre Beyin penceresi altın otağına kara ağıt, kara yas figan girdi. Kızı gelini gülmez oldu, kızıl kına ak eline yakmaz oldu. Yedi kız kardeşi ak çıkardılar karalar giydiler; «Vay beyim kardeş, muradına maksuduna ermeyen yalnız kardeş!» deyip ağlaştılar inileştiler. Beyreğin yavuklusu, Banu Çiçek, karalar giydi ak kaftanını çıkardı, güz elması gibi al yanağıni çekti yırttı.
Vây al duvağımın sahibi
Vây alnımın başımın umudu
Vây şah yiğidim vây şahbaz yiğidim
Doyuncaya kadar yüzüne bakmadığım hanım yiğit
Nereye gittin beni yalnız koyup canım yiğit
Göz açıp gördüğüm
Gönül ile sevdiğim
Bir yastıkta baş koyduğum
Yolunda öldüğüm kurban olduğum
Vây Kazan Beyin güveni
Vây kudretli Oğuzun imrenileni
Han Beyrek
diyip zâ n zarı ağladı.
Bunu işitip Kıyan Selçuk oğlu Deli Dündar ak çıkardı kara giydi. Beyreğin yar ve yoldaşları akı çıkarıp karalar giydiler. Kudretli Oğuz Beyleri Beyrek için büyük yas tuttular; umutlarını kestiler.
Bunun üzerinden on altı yıl geçti, Beyrek ölü mü diri mi bilmediler.
Bir gün kızın kardeşi Deli Karçar Bayındır Hanın divanına geldi, dizini çöktü; «Devletli Hânın ömrü uzun olsun, Beyrek sağ olsa on altı yıldan beri gelirdi, bir yiğit olsa, dirisi haberini getirse, sırmalı kaftan, altın akçe verirdim, ölüsü haberini getirene kız kardeşimi verirdim» dedi. Böyle deyince kolu kanadı kırılası Yalancı oğlu Yaltacuk: «Sultanım ben varayım, ölü diri haberini getireyim» dedi.
Meğer Beyrek buna bir gömlek bağışlamıştı, giymezdi, saklardı. Vardı, gömleği kana mana batırdı, Bayındır Hanın önüne getirip bıraktı. Bayındır Han: «Bre bu ne gömlektir?» diye sordu. Yalancı oğlu Yaltacuk: «Beyreği Kara Derbentte öldürmüşler, işte nişanı sultanım» dedi.
Gömleği görünce Beyler hüngür hüngür ağlaştılar, çığırıştılar. Bayındır Han: «Bre niye ağlıyorsunuz, biz bunu tanımayız, adaklısına götürün görsün, o iyi bilir, Çünkü o dikmiştir, yine o tanır» dedi.
Vardılar gömleği Banu Çiçeğe ilettiler. Gördü; tanıdı,
«odur» dedi, çekti yakasını yırttı, acı “tırnakları ak yüzünü parçaladı, güz elması gibi al yanağını kan içinde bıraktı.
«Vây göz açıp gördüğüm Gönül verip sevdiğim Vây al duvağımın sahibi
Vây alnımın başımın umudu
Han Beyrek”
diye ağladı. Babasına anasına haber oldu, allı yeşilli yurduna yas doldu; ak çıkardılar kara giydiler. Kudretli Oğuz Beyleri Beyrekten umut kestiler.
Yalana oğlu Yaltacuk küçük düğününü yapü, büyük düğününe gün belirledi.
Beyreğin babası Pay Püre Bey de bezirganlarını çağırdı yanına getirdi; «Bre bezirganlar vann, iklim iklim arayın. Beyreğin ölü diri haberini getirirsiniz belki» dedi.
Bezirganlar hazırlık gördüler. Gece gündüz demeyip yürüdüler. Sonunda Parasann Bayburt Hisarına geldiler. Meğer o gün kâfirlerin kutsal günleri imiş. Her biri yemekte içmekte idi. Beyreği de getirip kopuz çaldırıyorlardı. Beyrek yüce çardaktan baktı bezirgânlan gördü. Bunları gördüğünde haberleşti görelim Hânım ne haberleşti:
Düz engin havası hoş yerden gelen kervancı Be y babamın kadın anamın hediyesi kervancı Ayağı uzun küheylan ata binen kervancı Ünümü anla sözümü dinle kervancı
Ulaş oğlu Salur Kazam sorar olsam sağ mı kervancı
Kudretli Oğuz içinde
Kıyan Selçuk oğlu Deli Dûndar sorar olsam sağ mı kervancı
Kara Göne oğlu Kara Budağı sorar olsam sağ mı kervancı
Ak sakallı babamı
Ak pürçekli anamı sorar olsam sağ mı kervancı
Göz açıp da gördüğün
Gönül ile sevdiğim
Pay Piçen kızı Banu Çiçek evde mi kervancı
Yoksa kimseye vardı mı kervancı
Söyle bana
Kara başım kurban olsun kervancı sana
dedi. Bezirganlar da:
Sağ mısın esen misin canım Bamsı
On altı yılın özlemlisi Beyim Bamsı
Kudretli Oğuz içinde
Kazan Beyi sorar olsan sağdır Bamsı
Kıyan Selçuk oğlu Deli Dûndar sorar olsan sağdır Bamsı
Kara Göne oğlu Budağı sorar olsan sağdır Bamsı
O Beyler ak çıkardı kara giydi senin için Bamsı
Ak sakallı babanı
Ak bürçekli ananı sorar olsan sağdır Bamsı
Ak çıkarıp kara giydiler senin için Bamsı
Yedi kız kardeşini yedi yol aynmmda ağlar gördüm Bamsı
Güz elması gibi al yanaklarını yırtar gördüm Bamsı
Vardı gelmez kardeş diye feryad eder gördüm Bamsı
Göz açıp da gördüğün
Gönül verip sevdiğin
Pay Piçen kızı Banu Çiçek
Küçük düğününü yaptı büyük düğününe gün sayıyor
Yalancı oğlu Yaltacuğa varır gördüm
Han Beyrek
Parasarın Bayburt Hisarından uçmağa bak
Allı pullu gerdeğine gelmeğe bak
Gelmez olsan
Pay Piçen kızı Banu Çiçeği aldırdın bunu böyle bil.»
diye cevap verdiler. Beyrek kalktı, ağlaya ağlaya kırk yiğidinin yanma geldi. Kaba sarığı kaldırdı yere çaldı. «Hey benim kırk arkadaşım, biliyor musunuz neler oldu? Yalancı oğlu Yaltacuk benim ölüm haberimi iletmiş, penceresi altın otağına babamın karayası dolmuş, kaza benzer kızı gelini ak çıkarmış kara giymiş göz açıp da gördüğüm, gönül verip sevdiğim Banu Çiçek Yalancı oğlu Yaltacuğa varır olmuş» dedi: Böyle deyince kırk yiğidi kaba sarıklarını kaldırdılar yere çaldılar, böğüre böğüre ağlaştılar, haykırıştılar, dövündüler.
Meğer kafir Beyinin bir bekâr kızı var idi. Her gün Beyre- ği görmeğe gelirdi. O gün yine görmeğe geldi. Baktı gördü Beyrek çok üzülmüş. Kız: «Niçin üzgünsün Hânım yiğit? Geldikçe seni şen görürdüm, gülerdin oynardın, şimdi noldun?» dedi. Beyrek «Nasıl üzülmeyim? On altı yıldır babanın esiriyim. Babaya anaya, akrabaya, kardeşe hasretim ve hem bir kara gözlü yavuklum var idi, Yalancı oğlu Yaltacuk derler bir kişi var idi, varmış yalan söylemiş, beni öldü demiş, ona varır olmuş» dedi. Böyle söyleyince kız -Beyreğe âşık olmuştu-: «Eğer seni hisardan aşağı urgan ile sallandıracak olursam, babana anana sağlık ile varacak olursan beni burada gelip helâllığa alır mısın?» dedi.
Beyrek and içti: «Kılıcıma doğranayım, okuma saplanayım, yer gibi kertileyim, toprak gibi savrulayım sağlık ile varacak olursam Oğuza, gelip seni helâllığa almazsam» dedi.
Kız da urgan getirip Beyreği hisardan aşağı sallandırdı. Beyrek aşağı baktı kendisini yer yüzünde gördü. Allaha şük- reyledi, yola düştü. Giderek kâfirin at sürüsüne geldi. «Bir at bulursam tutayım bineyim» dedi. Baktı gördü kendisinin deniz tayı boz aygırı burada otlayıp duruyor. Boz aygır da Beyreği görüp tanıdı, iki ayağının üzerine kalktı kişnedi. Beyrek de bunu övmüş görelim Hanım nasıl övmüş:
Açık açık meydana benzer senin alıncığın
İki şebçerağ a (1) benzer senin gözceğizin
İbrişime benzer senin yeleceğin
İkiz kardeşe benzer senin kulakçığın
Eri amacına ulaştırır senin o güzel sırtın
At demem sana kardeş derim kardeşimden daha iyi
Başıma iş geldi arkadaş derim arkadaşımdan daha iyi
((1) Şebçerağa: Gece vakti, parlak ışıklar saçan bir cevher. Söylentiye göre su sığırı, bazı geceler karaya otlamak için çıktığında ağzında şebçerağla birlikte çıkarmış ve bu cevheri otlayacağı yere bırakıp onun aydınlığıyla otlarmış. Durr-i şebgûn dà denir. Şebçerağ: Hipopotöm (su aygırı)ın gece taşıdığı bir tür masal taşı)
At başını kaldırdı, bir kulağını dikip Beyreğe karşı geldi. Beyrek atın göğsünü kucakladı, iki gözünü öptü. Sıçradı bindi, hisarın kapısına geldi. Otuz dokuz arkadaşını gözetmesini istedi, görelim Hânım nasıl istedi:
Beyrek der:
Bre aykırı dinli kâfir
Benim ağzıma söğüp duruyordun dayanamadım
Kara domuz etinden yahni yedirdin dayanamadım
Tanrı bana yol verdi gider oldum bre kâfir
Otuz dokuz yiğidimi iyi sakla bre kâfir
Birini eksik bulsam yerine on öldüreyim
Onunu eksik bulsam yerine yüzünü öldüreyim bre kâfir
Otuz dokuz yiğidimi iyi sakla bre kâfir
dedi, sonra yürüdü gitti. Kırk kâfir atlandılar, ardına düştüler. Kovalayıp gittiler, yetişemediler döndüler.
Beyrek Oğuza geldi. Baktı gördü bir ozan gidiyor.
«Bre ozan nereye gidiyorsun?» diye sordu.
«Bey yiğit düğüne gidiyorum.»
«Düğün kimin?»
«Yalancı oğlu Yaltacuğun.»
«Bre kimin nesini alıyor?»
«Han Beyreğin adaklısını.»
«Bre ozan kopuzunu bana ver atımı sana vereyim. Sakla, geleyim değerini getireyim alayım.»
«Avazım kısılmadan, sesim kalınlaşmadan bir attır elime geçti, götüreyim saklayayım» diyerek Ozan kopuzu Bey- reğe verdi.
Beyrek kopuzu aldı, babasının yurduna yakın geldi. Baktı gördü ki birkaç çoban yolun kenarına oturmuş ağlıyorlar, hem durmayıp taş yığıyorlar.
«Bre çobanlar, bir kişi yolda taş bulsa yabana atar, siz bu yolda bu taşı niçin yığıyorsunuz?»
«Bre sen seni bilirsin, bizim hâlimizden haberin yok.»
«Bre ne hâliniz vardır?»
«Beyimizin bir oğlu var idi, on altı yıldır ölü diri haberini kimse bilmez; Yalancı oğlu Yaltacuk derler, ölü haberini getirdi, adaklısını ona verir oldular, gelir buradan geçer, vura-. lım onu, ona varmasın eşine dengine varsın» dediler.
Beyrek
«Bre yüzünüz ak olsun, ağanızın ekmeği size helâl olsun» dedi.
Oradan babasının yurduna geldi. Meğer evlerinin önünde bir büyük ağaç var idi. Dibinde bir güzel pınar var idi. Beyrek baktı gördü kim küçük kız kardeşi pınardan su almağa geliyor, «Kardeş Beyrek!» diye ağlıyor inliyor; «Toyun düğünün kara oldu» diye döğünüyor. Beyreğe dayanılmaz ayrılık acısı çöktü, dayanamadı, buldur buldur gözünün yaşı akıp gitti. Çağırarak burada söyler, görelim Hânım ne söyler:
Bre kız ne ağlıyorsun ne bağırıyorsun ağam diye
Yandı bağrım yakıldı içim
Yoksa ağan gitmiş gelmemiş midir?
Yüreğine kaynar yağlar mı dökülmüştür
Kara bağrın mı sarsılmıştır
Ağam diye ne ağlarsın inilersin
Yandı bağrım yakıldı içim
Karşı yatan kara dağı sorar olsam kimin yaylağı
Soğuk soğuk sularını sorar olsam kimin içmesi
Tavla tavla koç atları sorar olsam kimin bineği
Katar katar develeri sorar olsam kimin katarı
Ağıllarda akça koyunu sorar olsam kimin sürüsü
Karalı mavili otağı sorar olsam kimin gölgesi
Ağız dilden kız kişi haber bana
Kara başım kurban olsun bugün sana
Kız der:
Çalma ozan söyleme ozan
Benim gibi yaslı kızın nesine gerek ozan
Karşı yatan kara dağı sorar olsan
Ağam Beyreğin yaylası idi
Ağam Beyrek gideli yaylayamm yok
Soğuk soğuk sularını sorar olsan
Ağam Beyreğin içmesi idi
Ağam Beyrek gideli içenim yok
Tavla tavla koç atları sorar olsan
Ağam Beyreğin bineği idi
Ağam Beyrek gideli binenim yok
Katar katar develeri sorar olsan
Ağam Beyreğin katarı idi
Ağam Beyrek gideli yükleyenim yok
Ağıllarda akça koyunu sorar olsan
Ağam Beyreğin sürüsü idi
Ağam Beyrek gideli şölenim yok
Karalı mavili otağı sorar olsan
Ağam Beyreğindir
Ağam Beyrek gideli göçenim yok
Yine kız der:
Bre ozan
Karşı yatan kara dağdan geldiğinde geçtiğinde
Beyrek adlı bir yiğide raslamadın mı
Taşkın suları aşıp geldiğinde geçtiğinde
Beyrek adlı bir yiğit görmedin mi?
Ağır adlı şehirlerden geldiğinde geçtiğinde
Beyrek adlı bir yiğide rastlamadın mı
Bre ozan gördün ise söyle bana
Kara başım kurban olsun ozan sana
Kız yine der:
Karşı yatan kara dağım yıkılmıştır
Ozan senin haberin yok
Gölgelice ulu ağacım kesilmiştir
Ozan senin haberin yok
Dünyalıkta bir kardeşim alınmıştır
Ozan senin haberin yok
Çalma ozan söyleme ozan
Benim gibi yaslı kızın nesine gerek ozan
Az ötende düğün var düğüne varıp öt
Beyrek bundan geçti, büyük kız kardeşlerinin yanma geldi. Baktı gördü kız kardeşleri karalı mavili oturuyorlar. Çağırıp Beyrek söyler, görelim Hânım ne söyler:
Sabah gün doğanda yerinden kalkan kızlar
Ak otağı bırakıp kara otağa giren kızlar
Ak çıkarıp, kara giyen kızlar
Yürek gibi katılaşan yoğurttan ne var
Kara saç altında bazlamaçtan ne var
Dağarcığımızda ekmekten ne var
Üç gündür, yoldan geldim doyurun beni
Üç güne varmasın Allah sevindirsin sizi
Kızlar vardılar yemek getirdiler. Beyreğin karnını doyurdular. Beyrek: «Ağanızın başı ve gözü sadakası eski kaftanınız var ise giyeyim düğüne varayım, düğünde elime kaftan verirler, tekrar kaftanınızı geri vereyim» dedi. Vardılar, Beyreğin kaftanı var imiş, buna verdiler. Aldı giydi, boyu boyuna, beli beline, kolu koluna yakıştı. Büyük kız kardeşi bunu Beyreğe benzetti, kara çekme gözleri kan yaş doldu. Söylemiş, görelim Hanım ne söylemiş:
Bre Ozan!
Kara çekik gözlerin keskince bakabilseydi
Ağam Beyrek diyeydim ozan sana
Yüzünü kara saç örtme şeydi
Ağam Beyrek diyeydim ozan sana
Sağlam sağlam bileklerin solmasaydı
Ağam Beyrek diyeydim ozan sana
Salına salına yürüyüşünden
Aslan gibi duruşundan
Kasıla kasıla bakışından
Ağam Beyreğe benzetirim ozan seni
Sevindirdin yerindirme ozan beni
Kız bir daha söylemiş:
Çalma ozan söyleme ozan
Ağam Beyrek gideli bize ozan geldiği yok
Üstümüzden kaftanımızı aldığı yok
Boynuzu burma koçlarımızı aldığı yok
Beyrek: «Gördün mü, kızlar bu kaftan ile beni tanıdılar, kudretli Oğuz Beyleri de tanıyabilirler. Göreyim Oğuzdan benim dostum düşmanım kimdir?» diye düşünüp kaftanı sıyırdı, kaldırdı kızların üstüne atıverdi. «Bana ne sizden, bana ne Beyrekten; bir eski kaftan verdiniz, benim başımı beynimi aldınız» deyip yürüdü, bir eski deve çuvalı buldu, deldi boynuna geçirdi, kendisini deliliğe verdi. Sürdü düğüne geldi.
Baktı ki düğünde güveyi ok atıyor. Kara Göne oğlu Budak, Kazan Bey oğlu Uruz, beyler başı Yigenek Gaflet Koça oğlu Şîr Şemseddin kızın kardeşi Deli Karçar beraber ok atıyorlardı. Ne zaman ki Budak atsa Beyrek «Elin var olsun!» diyordu. Uruz atsa «Elin var olsun!» diyordu, Yigenek atsa
«Elin var olsun!» diyordu. Şîr Şemseddin atsa «Elin var olsun!» diyordu, güveyi atsa «Elin kurusun, parmakların çürüsün, hay domuz oğlu domuz!» diyordu; «Güveyilere kurban ol!» diyordu. Yalancı oğlu Yaltacuğun öfkeleneceği tuttu:
«Bre babasından yeminli sümsük! sana düşer mi bana bu gibi söz söylemek? Gel bre densiz, benim yayımı çek, yoksa şimdi boynunu vuranım!» dedi. Böyle deyince Beyrek yayı aldı çekti, kabzasından yay iki parça oldu. Kaldırdı önüne bıraktı, «Çıplak yerde çayır kuşu vurmak için iyi» dedi. Yalancı oğlu Yaltacuk yay ufandığına çok kızdı: «Bre Beyreğin yayı vardır, getirin!» dedi. Vardılar getirdiler, Beyrek yayı gördüğünde yoldaşlarını andı ağladı, der:
Duldalarda gerdiğim
Gön kesimini temiz tuttuğum
Aygırların kuyruk kılından
Düşman elinde örülmüş tirkeşlim
Aygır verip değiştiğim ok kirişli sert yayım
Boğa verip aldığım boğmalı kirişim
Sıkıntılı yerde koydum geldim
Otuz dokuz arkadaşım iki kervancım
Sonra Beyrek: «Beyler sizin aşkınıza çekeyim yayı, atayım oku» dedi. Meğer güveyinin yüzüğüne nişan alıyorlardı. Beyrek ok ile yüzüğü vurdu paraladı. Oğuz beyleri bunu görünce el ele çaldılar gülüştüler.
Kazan Bey bakıp seyrediyordu. Adam gönderdi Beyreği çağırdı. Deli ozan geldi, baş indirdi, ağır bastı, selâm verdi.
Gün doğanda sapa yerde dikilince ak otağlı
Atlas ile yapılınca gök sayvanlı
Tavla tavla çekilince şahbaz atlı
Çağırıp yardım isteyince bol yiğitli
Çalkalandığında yağ dökülen bol bereketli
Darda kalmış yiğidin koruyanı
Yoksulun miskinin umudu Bayındır Hanın güveyisi
Yırtıcı kuşun yavrusu
Türkistanın direği Amit suyunun aslanı
Karacuğun kaplanı
Konur atın sahibi Hânım Uruzun sahibi
Ünümü anla sözümü dinle
Sabah ezanı kalkmışsın
Ak ormana gitmişsin
Ak kavağın budağından sallayarak geçmişsin
Can yaycığını eğmişsin
Otağını kurmuşsun
Okcağını kurmuşsun
Adını gelin odası koymuşsun
Sağda oturan sağ Beyler
Eşikteki inançlılar
Dipte oturan has Beyler
Kutlu olsun devletiniz
dedi. Böyle söyleyince Kazan Bey: «Bre deli ozan benden ne dilersin, çadırlı otağ mı dilersin, kul hizmetçi mi dilersin, altın akçe mi dilersin, vereyim» dedi. Beyrek: «Sultanım beni bıraksan da şölen yemeğinin yanına varsam, karnım açtır, doyursam» dedi. Kazan: «Deli ozan devletini tepti, Beyler bugünkü Beyliğim bunun olsun, bırakın nereye giderse gitsin, neylerse eylesin» dedi.
Beyrek şölen yemeğinin yanına geldi. Karnını doyurduktan sonra kazanları tepti, döktü devirdi. Yahninin kimini sağına, kimini soluna atar. Sağdan gideni sağ alır, soldan gideni sol alır. Haklıya hakkı değsin, haksıza yüzü karalığı değsin.
Kazan Beye haber oldu: «Sultanım deli ozan hep yemeği döktü» dediler; «Şimdi kadınların yanına varmak istiyor» Kazan: «Bre bırakın kadınların yanma da varsın» dedi.
Beyrek kalktı, kadınların yanına vardı. Zurnacıları kovdu, davulcuları kovdu, kimini dövdü, kiminin başını yardı. Kadınların oturduğu otağa geldi, eşiğin ortasına oturdu. Bunu gören Kazan Beyin hatunu boyu uzun Burla kızdı: «Bre atası densizlikte birinci kendi edepsiz, sana düşer mi izinsiz benim yanıma gelesin» dedi. Beyrek: «Hânım, Kazan Beyden bana buyruk oldu, bana kimse karışamaz» dedi. Burla Hatun: «Bre madem ki Kazan Beyden buyruk olmuştur, bırakın otursun» dedi. Yine döndü Beyreğe der:
«Bre deli ozan peki maksadın nedir?» Beyrek: «Hânım maksadım odur ki kocaya varan kız kalksın oynasın, ben kopuz çalayım» dedi.
Kısırca Yenge derler bir hatun var idi, ona dediler. «Bre Kısırca Yenge kalk sen oyna, ne bilir deli ozan» dediler. Kısırca Yenge kalktı: «Bre deli ozan kocaya varan kız benim» dedi, oynamağa başladı. Beyrek kopuz çaldı söyledi, görelim Hânım ne söyledi:
And içmişim kısır kısrağa bindiğim yok
Binip gazâ, meydanına vardığım yok
Öküz ardında çobanlar sana bakar
Buldur buldur gözlerinin yaşı akar
Sen onların yanına var
Muradını onlar verir iyi bil
Seninle benim işim yok
Kocaya varan kız kalksın
Kol sallayıp oynasın
Ben kopuz çalayım
Kısırca Yenge, «Vây bana bir haller gelecek, deli beni görmüş gibi söylüyor» dedi, vardı yerinde oturdu.
Bu sefer Boğazca (Boğaz=gebe) Fatma derler bir hatun var idi, «kalk sen oyna» dediler. Kızın kaftanını giydi, «Çal bre deli ozan, kocaya varan kız benim oynayayım» dedi. Deli ozan:
And içeyim bu sefer boğaz kısrağa bindiğim yok
Binip gazâ meydanına vardığım yok
Evinizin ardı derecik değil miydi
Köpeğinizin adıBarak değil miydi
Senin adın kırk oynaşlı Boğazca Fatma değil miydi
Daha ayıbını açarım iyi bil dedi.
Ekledi:
Seninle benim oyunum yok
Var yerine otur
Kocaya varan yerinden kalksın
Var yerine otur
Kocaya varan yerinden kalksın
Ben kopuz çalayım
Kol sallayıp oynasın
dedi. Böylece Boğazca Fatma:
Boy boy boğmalar çıkar deli ozan
Gelip tatlıca söyleşmelerimizi bozan
Olanca ayıbımızı başımıza kakan
Ellerin içinde yüz suyumuz döküp ırzımıza söyleyen
deyip yerine oturdu; Banu Çiçek’e:
Bak kız senin yüzünden bize neler dendi
Kalk oynarsan oyna oynamazsan cehenneme kayna
Beyrekten sonra başına bunlar geleceği belliydi. Deyince Gelinin Kaynanası Burla Hatun: «Kız kalk oyna, elinden ne gelir?» deyip izin verdi.
Banu Çiçek: «Acep bana ne diyecek?» düşüncesinde kırmızı kaftanını giydi, ellerini yenine çekti gözükmesin diye, oyuna girdi; «Bre deli ozan çal, kocaya varan kız benim, oynayayım» dedi.
Beyrek der:
Han kızı sensin, evet, belli
Ben bu yerden gideli olmuşsun deli
Nice karlar yağmış dize çıkmış
Han kızının evinde kul halayık tükenmiş
Maşrapa almış suya varmış kar soğoğunda
Bileğinden on parmağını soğuk vurmuş
Kızıl altın getirin
Han kızma parmak yontun
Ak gümüş getirin
Han kızına tırnak yontun
Ayıplıca Han kızı Kocaya varmak ayı p olur
Bunu işitince Banu Çiçek kızdı: «Bre deli ozan ben ayıplı mıyım ki, bana ayıp koşuyorsun» dedi; gümüş gibi ak bileğini açtı, elini çıkardı. Beyreğin geçirdiği yüzük göründü. Beyrek yüzüğü tanıdı. Burada söylemiş, görelim Hânım ne söylemiş:
Beyrek gideli yüksek tepenin başına çıktın mı kız
Kıvranıp dört yanına baktın mı kız
Kargı gibi kara saçını yoldun mu kız
Kara gözden acı yaşı m döktün mü kız
Güz elması gibi al yanağını yırttın mı kız
Gelenden geçenden
Beyreğin haberini sordunmu kız
Sevdiğim Bamsı Beyrek diye ağladın mı kız
Sen kocaya varıyorsun altın yüzük benimdir ver bana kız
Kız der:
Beyrek gideli yüksek tepenin başına çıktığım çok
Kargı gibi saçımı yolduğum çok
Güz elması gibi al yanağımı yırttığım çok
Vardı gelmez bey yiğidim
Han yiğidim Beyrek diye ağladığım çok
Seviştiğim Bamsı Beyrek sen değilsin
Altın yüzük senin değildir
Altın yüzükte çok nişan vardır
Altın yüzüğü istiyorsan nişanını söyle
Beyrek der:
Gün doğanda Han Kızı yerinden kalkmadın mı
Boz aygırın beline binmedin mi
Senin evinin önünde yaban geyiği yıkmadım mı
Sen beni yanına çağırmadın mı
Seninle meydanda at koşturmadık mı
Senin atını benim atım geçmedi mi
Ok atınca ben senin okunu geride bırakmadım mı
Güreşte ben seni yenmedim mi
Üç öpüp bir ısırıp
Altın yüzüğü paramağına geçirmedim mi
Seviştiğin Bamsı Beyrek ben değil miyim
Böyle diyince, kız tanıdı bildi ki Beyrektir, cübbesi ile çuhası ile Beyreğin ayağına kapandı. Beyreğe dadılar kaftan giydirip donattılar. Hemen kız sıçradı ata bindi, Beyreğin babasına anasına müjdeye koşturup gitti. Kız der:
Kıvrım kıvrım kara dağın yıkılmıştı yüceldi sonunda
Kanlı kanlı suların çekilmişti çağladı sonunda
Kaba ağacın kurumuştu yeşerdi sonunda
Şahbaz atın kocamıştı tay verdi sonunda
Kızıl develerin iki büklümdü yavru verdi sonunda
Ak koyunun kocamıştı kuzu verdisonunda
On altı yıllık hasretin oğlun Beyrek geldi sonunda
Kayın baba kaynana muştuma ne verirsiniz
Beyreğin babası anası der:
Dilin için öleyim gelinciğim
Yoluna kurban olayım gelinciğim
Yalan ise bu sözlerin gerçek olsun gelinciğim
Sağ esen çıkıp gelse
Karşı yatan kara dağlar sana yatak olsun
Soğuk soğuk suları sana içme olsun
Kulum halayığım sana câriye olsun
Şahbaz atlarım sana binek olsun
Katar katar develerim sana kervan olsun
Ağıllarda akça koyunum sana şölen olsun
Altın akçem sana harçlık olsun
Penceresi altın otağım sana gölge olsun
Kara başım kurban olsun sana gelinciğim
Bu arada beyler Beyreği getirdiler. Kazan Bey: «Müjde Pay Püre Bey oğlun geldi» dedi. Pay Püre Bey: «Oğlum olduğun u şundan bileyim, serçe parmağını kanatsın, kanını mendile silsin, gözüme süreyim, açılacak olursa oğlum Bey- rektir» dedi. Çünkü ağlamaktan gözleri görmez olmuştu. Mendili gözüne sürünce Allah Taâlâ kudreti ile gözü açıldı. Babası anası sevinç haykırışlarında yeri göğü çınlattılar, Beyreğin ayağına kapandılar:
Penceresi altın otağımın kabzası oğul
Kaza benzer kızımın gelinimin çiçeği oğul
Görür gözümün aydını oğul
Tutar belimin kuvveti oğul
Kudretli Oğuzun imrendiği canım oğul
diyerek çok ağladı, Allahına şükürler eylediler.
Yalancı oğlu Yaltacuk bunu işitti. Beyreğin korkusundan kaçtı kendisini Dana Sazına attı. Beyrek ardına düştü, kovalaya kovalaya saza düşürdü. Beyrek der: «Bre ateş getirin!» Getirdiler, sazı ateşe verdiler. Yaltacuk gördü ki yanıyor, sazdan çıktı. Beyreğin ayağına kapandı. Kılıcı altından geçti. Beyrek de suçundan geçti. Kazan Bey der: «Gel muradına eriş.» Beyrek: «Arkadaşlarımı çıkarmayınca, hisarı almayınca murada erişmem» dedi.
Kazan Bey, Oğuzuna, «Beni seven atına binsin!» dedi.
Kudretli Oğuz beyleri an sudan abdest aldılar, ak alınlarını yere kodular, iki rekât namaz kıldılar. Adı güzel Muhammedi yâd ettiler. Gümbür gümbür davullar dövüldü. Burmas altın, tunç borular öttü. Bir kıymet savaş oldu, meydan dolu baş oldu. Şökli Meliki böğürderek Kazan Bey attan yere düşürdü. Kara Tekürü Deli Dündar kılıçladı yere düşürdü. Kara Arslan Meliki Kara Budak yere düşürdü. Derelerde kâfire kırgın girdi, Yedi kâfir Beyi kılıçtan geçti. Beyrek, Yigenek, Kazan Bey, Kara Budak, Deli Dündar, Kazan oğlu Uruz Bey bunlar kaleye yürüyüş ettiler. Beyrek otuz dokuz yiğidinin yanma geldi, onları sağ ve esen gördü. Allaha şükreyledi. Kâfirin kilisesini yıktılar, yerine mescit yaptılar. Keşişlerini öldürdüler. Ezan okuttular. Yüceler yücesi Ulu Tanrı adına hutbe okuttular. Kuşun alaca kanını kumaşın temizini, kızın güzelini, dokuz sıra işlenmiş altın sırmalı çuhanın en iyisini Hanlar Hanı Bayındırın payına ayırdılar. Pay Püre Beyin oğulcuğu Beyrek Melikin Kızını aldı, ak evine ak otağına geri döndü. Banu Çiçek ile Beyrekin düğünü başladı.
Bu kırk yiğidin bir kaçına Han Kazan, bir kaçına Bayındır Han kızlar verdiler. Beyrek de yedi kız kardeşini yedi yiğide verdi. Kırk yerde otağ dikti. Otuz dokuz kız talihli talihine birer ok attı. Otuz dokuz yiğit okunun ardınca gitti, Kırk gün kırk gece toy düğün eylediler. Beyrek yiğitleri ile murat verdi, murat aldı. Dedem Korkut geldi, neşeli havalar çaldı, destan söyledi deyiş dedi, gazi erenler başına ne geldiğini söyledi, bu Oğuznâme Beyreğin olsun dedi.
Dua edeyim Hânım:
Yerli kara dağların yıkılmasın.
Gölgeli ulu ağacın kesilmesin.
Ak sakallı babanın yeri cennet olsun.
Ak bürçekli ananın yeri cennet olsun.
Oğul ile kardeşten ayırmasın.
Son nefesindeyken can arı imandan ayırmasın.
Amin âmin diyenler Tanrının yüzünü görsün.
Derlesin toplasın günâhınızı adı güzel Muhammed Mustafanın yüzü suyuna bağışlasın Hânım hey!…