Böylesine önemli bir konu başlığı açtığından dolayı Saygıdeğer Kök Börü Beğ ‘e teşekkür ederim.
Uzunca bir ülkücü geçmişe sahip birisi olarak bu konuyla ilgili birkaç hususa değinmek istiyorum.
Ülkücü hareketin tarihinde kısa bir gezinti yaparak işe koyulmak daha sağlıklı olacaktır.
Gün kadar açık bir gerçektir ki Ülkücü hareket siyasi ve ideolojik varlığının başlangıcında ;” derin bir milli ve tarih şuuru ;kaybedilmiş Türk yurtlarına ve ayrı düşülmüş Türk Dünyasına duyulan hasret” yatmaktadır.
Yüreklerde ki tek çarpış ,dudaklarda ki tek ses Turan’dır….
Ülkücü hareketin bu yüzyılda çıkış amacı ve yegane hedefi sadece ve sadece Turan’dır…
Hareketin ilk yıllarında eğitim çalışmalarının merkezinde ,Türk Tarihi ,Türk Kültürü ,Türk Coğrafyası ve Dünya Türklüğü yer almaktadır.
Türk Ülkücülerin yürekleri ;Kür Şad’ın yiğitliği ,Kutluk Kağan’ın İlterişliği (kuruculuğu) ,papanın ayaklarını öptüğü Atilla’nın cihangirliği ,Sultan Alparslan’ın Malazgirt destanı ,İstanbul’u Türk yurdu yapan Mehmet’in Fatihliği ,yok edilmenin eşiğine gelmiş bir milleti yeniden diriltip ,Türklük ruhu üfleyen Mustafa Kemal’in Atatürk ’lüğü ile çarpmaktadır…
Türkçülük Ülküsünün abidevi ismi Atsız Ata’nın insanı alıp çağlar ötesine götüren lirik eserleri ,Ziya Gökalp Beğ’in Cumhuriyete devlet felsefesi olmuş görüşleri ,Akçura’nın ,Gaspıralı ‘nın ve daha nice Türkçü ilim ,aksiyon ve dava büyüklerinin eser ve örnek Türkçü yaşayışları genç kuşak ülkücülerin yegane kaynağı ve modelidir.
Özleyişler ; Ötüken’e ,Karakurum’a ,Ergenekon’a ,Tanrı Dağları’na , kaybedilmiş Türk Yurtlarına ,ayrı düşülmüş dünya Türklüğüne ,Turan’a ,Türk Cihan Hakimiyetinedir…
Ağıtlar ;rus ve çin zulmünde inleyen Özbeklere ,Kırgızlara ,Türkistan’a ,Kırım‘a ,Batı Trakya’ya ,Kerkük’e dir….
Gözyaşları ; İsa Yusuf Alptekin’e ,Cemil Kırımoğlu’na ,Osman Batur’a dır….
Tek özleyiş ;Tanrı Dağlarının ve Altayların doruklarında kurt başlı gök bayrağının ,Turan Bayrağının ,dalgalanmasıdır.
Bayrak ki onun gölgesi Bozkurtları toplar;
Bayrak ki bütün kaybedilen yurtları toplar.
Ve sonrası……
1969 yılı Ülkücü Hareketin fikri kırılmasının miladıdır.
Meşhur Adana kurultayıyla Ülkücü Hareketin siyasi olarak destek verdiği CKMP (Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi) sırf siyasi çıkar ve oy uğruna ,bünyesine ;yeni Anadolucuları ,nurcuları ,birtakım cemaat ve tarikatları katıp ,Milliyetçi- Türkçü –Toplumcu-Turancı çehresini ;sulandırılmış Milliyetçi –Anadolucu-Ümmetçi-sentezci yöne çevirmiştir.
Ülkü Ocaklarının tarihi yanılgısı ve Türkçü-Turancı özden yapay ideolojilere doğru sürüklenmesi CKMP ve daha sonra MHP adını alan siyasi partiyle haşır neşir olmasıyla başlamıştır.
Ülkü Ocaklarının MHP nin gençlik örgütü gibi davranmaya başlaması ,doğal olarak ideolojik yapının da ,tabii olunan siyasi partiye benzeşmesini de beraberinde getirmiştir..
İşte özden kopuş ,yapaya yöneliş böyle başlamış ve ilerleyen zaman içerisinde dünün ;Tanrı Dağlarını ,Ötüken’i ,Dünya Türklüğünü ,Turan’ı ,Türk Cihan Hakimiyetini özleyen kadroları ,yavaş yavaş temel ideolojilerini ve buna bağlı olarak da ifade ediş biçimlerini değiştirip ;”Tanrı Dağı Kadar Türk ,Hıra Dağı kadar müslüman” , “Kanımız aksa da zafer İslam’ın” ,”Türk-İslam birliği” ,”Nizam-ı Alem” ,”ila-yı Kelimetullah” ve benzeri sentezci söylemlere ,fikirlere ve eylemlere yönelmişlerdir.
Temel ideolojik sapmalar nedeniyle hareketin Türkçü karakteri ,ümmetçi ve İslamcı bir renk alınca da doğal olarak Müslüman olan bütün milletlere (!) ve etnik gruplara kucak açılıp ,buna oy kaygısının verdiği ivme de katılınca ,iş tamamen çığırından çıkmıştır.
İşte bu noktada asıl tehlikeye vurgu yapmak gerekiyor.
Bu tehlike neydi ?
İşte bu sorunun cevabı iyi anlaşıldığında Türk soylu Ülkücü kandaşlarımız nasıl bir yanılgının ve yanlışlığın içerisine düştüklerini/düşürüldüklerini kolayca fark edebileceklerdir.
MHP nin takip ettiği Türk-İslam Sentezi anlayışı ;(S.Ahmet Arvasi’yle Türk-İslam Ülküsü olarak adlandırılmıştır) normal olarak ülke dahilinde yaşayan bütün gayr-i Türk Müslüman unsurları bünyesine rahatlıkla katmış ,taraflar bu birlikteliği siyasi ve etnik opurtünizmle yürütmüştür.
Birisi oy alırken ,diğeri verdiği oy karşılığında kendisine kimlik edinmiş ,yer aldığı siyasi organizasyonun içerisinde üst yönetim kadrolarına tırmanmış ,(bu tırmanışı safkan Türk çocuklarını çeşitli ayak oyunlarıyla saf dışı bırakarak yapmış) edindiği yerin kendisine sağladığı siyasi nüfuzu ;mensubu olduğu etnik azınlığın gizli ve çirkin emellerinin emrine vererek hareketin ;başlangıçta ortaya koyduğu “her şey Türk için ,Türk’e göre ,Türk tarafından” düsturu bir anda ;” her şey ümmet için ,etniklere göre ,Türkler tarafından” şekline dönüşmüştür.
Bu gelinen nokta ;Türk Irkına ümmet ve İslam birliği adı altında dayatılan,diğer etniklerin ,örtülü amaçlarına hizmet etmekten başka bir şey değildi.
İşte MHP nin sentezciliği bu demekti ve vardığı/varacağı sonuçlarda bunlardı ki ,günümüzde bunun pratik sonuçlarını somut olarak görebilmekteyiz.
Şairin ;
Bizsiz ayakta durmaya yetmezdi güçleri ;
Hep bizimle güçlenerek ,yettiler bize….
Dizeleri durumu ne de güzel tasvir ediyor…
Bu gün Ülkücü hareketin en büyük açmazı ve çelişkisi ;bir taraftan Turan’dan dem vururken ; aynı zamanda da ,Nizam-ı Alem’den söz etmesidir.
Bu iki hedef birbirine zıt ve rakip ülkülerdir.
Bir insan ya kan bağına dayalı soycu ideale yönelebilir ya da ;inanç birlikteliğine dayalı ümmetçiliğe yönelebilir.
Her ikisi ayrı ayrı olabilir ama ikisinin bir arada olabilirliği ,eşyanın tabiatına ve sosyolojik kanunlara ,aykırıdır.
Ülkücü kadroların şu anda içerisinde bulundukları sosyal psikolojik tahlili yapmakta ,şahsen ben ,zorlanmıyorum.
Biliyorum ki her ülkücü tarihin en büyük Türkçü fikir ,eylem ve mücadele adamı Atsız Beğ’i ;yüreğinin en müstesna köşesine koyabilmekte ,O’nun yüksek idealleri ve dava romantizmiyle kanını coşturmakta ,Atsız Beğ’in lirik anlatımlarının yüklediği heyecanlarla ,ruh dünyasını ,uçsuz bucaksız Türklük coğrafyasına ve şerefle dolu Türk tarihinin övünç sayfalarına atmaktadır.
Çoğu ülkücünün Türkçü-Turancılarla olan çekişmelerinde ;savunmak amaçlı olarak kullandıkları ,Atsız Beğ’i sevme ve fikirlerini kabul etme nosyonu ;ana bünyeye katılmış ve asliyeti bulandıran ,yapay ve sentezci yapı hesaba katılmaksızın ileri sürülmektedir.
Oysaki nosyon ;bir şeyin ruh ve manasını iyice kavrayıp ,özümseyerek ;herhangi bir katışıklıkla muhatap etmeksizin ,orijinal haliyle koruyarak ,kabul etmektir.
MHP tarafından sulandırılan Ülkücü düşünce Atsız Beğ’in Türkçü-Turancı nosyonunu koruyamaması sebebiyle bu günkü açmaz ve çelişkiler sarmalına düşmüştür.
Zaten bu günkü ülkücü çizginin;tabiri caizse ,elmanın yarısı olan Türkçü-Turancı yapısına bir diyeceğimiz yoktur.
Anlaşmazlık ve ayrı düşüş elmayı tamamlayan diğer yarımla oluşan komple yapının görüntü ,eylem ve ideallerindeki ucubeliktir.
Elmanın ümmetçi ,sentezci ve anti laik diğer yarısı ,Atsız Beğ’den esinlenen Türkçü-Turancı kısmını sulandırmakta ,yapısını ve karakterini değiştirerek tanımı çok zor ve hatta sosyolog ve sosyal psikologların ciddi araştırmalarını bekleyen garip sonuçlar doğurmaktadır.
Bu haliyle Ülkücü hareket ,”ne İsa’ya, ne de Musa’ya yar olabilmiş “ ,”iki camii arasında kalmış beynamaz” durumuna düşmektedir.
Şu haliyle ülkücü hareket ;ne sırf Türkçüdür ,ne de yalın bir ümmetçi…
Tarifin getirdiği kavram bile garip :Sentezcilik….
Türk Soylu Ülkücü kandaşlarımız ;davanın asliyetine dair kısa bir araştırma yaptıklarında bu gerçeği hemen fark edebilecekler ve eminim ki ,yapay sentezci ideolojinin verdiği rahatsızlığa katlanamayıp ,sadece kana ve soya dayalı Türklüğün Milli Ülküsü olan ;Türkçülük-Turancılık Ülküsüne göre fikir ,eylem ve yaşayışlarını ,yeni baştan şekillendireceklerdir.
Unutmamak gerekir ki ;gerçek kardeşlik sadece kan ve soy kardeşliğidir.Bunun dışında kardeşlik olarak nitelenen her organizasyon ,her girişim ,her çırpınış ,ya Türkün Turan Ülküsünü yok etmeye yönelik sinsi bir oyun ,ya kara ,kızıl ve yeşil emperyalizmin çıkar tezgahının bir figürasyonu ,ya da Türklüğün içerisindeki etniklerin ;ezik ruhlarını tatmin için kendilerine kimlik kazanmak uğruna ,Türk hakim kimliğini sulandırmaktan başka bir şey değildir.
Zaten etnik azınlıklar ilk etapta ;kendilerine sağlayacakları kimlik edinmeyle yetinmeyecek ,bunun devamı olarak da ;Türk Milletini ruh ,kültür ve tarih temellerinden kopartarak Şanlı Başbuğ Atatürk’ün önderliğindeki kazanımları ve Türk aydınlanmasını karartarak kara ,kızıl ,yeşil ve bilcümle küresel sömürünün oyuncağı haline getirmeye ,yöneleceklerdir.
Zaten şu an ;oynanan oyun ,sahnelen senaryo bundan başka bir şey değildir.
Hiçbir Türk soylu kişinin bu sahneye ;yüreğinin takat getirip ,rıza göstereceğine ,inanmıyorum.
Bu manzara karşısında kılı kıpırdamadan ,bigane ve nemelazımcı bir duruş sergileyen kim olursa olsun Türk kanı ve Türk ruhu taşımıyor demektir.
Türklüğün başında dönen karabulutlardan yüreği yanan Türk soylu ülkücü bilmelidir ki ,Türklük uğruna sarf ettiğini sandığı her eylem ve her tavır ,bünyesinin Türkçü olmayan diğer yarısını oluşturan sentezci yapıyla yok edilmekte ,bir eksinin bir artıyla sıfırlandığı gibi ,içinde taşıdığı diriliği yine içinde taşıdığı öldürücülükle yok ederek bir fasit daire etrafında ,git-gellerle oyalanmaktadır.
Bu tarif Ülkücülerin İslam’ı terk etmesini öngörmemektedir.
Asla ;son ve en mükemmel din olan İslamiyet’e ,O’ nun şerefli peygamberine ve kutsal kitabına karşı ne bir itiraz ,ne bir karşı duruş ve ne de terk ediş söz konusu değildir ,olamazda !
Bu bütün dinler için geçerlidir.
İyice anlaşılmalıdır ki ;Türkçü-Turancı hareket dinsel bir muhtevayı değil ,kan ve soya dayalı birlikteliği ,esas almaktadır.
Bu birlikteliğin içerisinde her Türk dilediği inanç ve bu inancın seronomilerini yerine getirme ve yaşama özgürlüğüne sahiptir.
İşte laiklikten kastedilen mana da budur.
Bu tarifi dinsizlik ya da İslam düşmanlığı olarak tarif etmek ve nitelemek eğer ,cehaletten değilse ,düpedüz art niyettendir…
Ne acıdır ki ;Türkçü-Turancı kadrolar ,art niyetli odakların pompaladığı iftiraların muhatabı olmaktan kurtulamamış ,ve yine ne acıdır ki ;kahpe mahfillerin örtülü emellerine ,Türk soylu bir çok insanda bilmeyerek ,cehaletleri sebebiyle alet olarak ,onlarla aynı ağızdan konuşabilmişlerdir.
Bu yanlış anlaşmaların tek sebebi ve yegane kaynağı sentezciliğin yarattığı kozmopolit yapıdır.
Türk kozmopolit olamaz….
Sentezcilik kozmopolitlik demektir.
Sentezcilik Turan’ı terk etmek demektir….
Oysaki Turan ;Türklüğün ezeli ve ebedi ,ülküsüdür.
Turan Ülküsünü terk eden ya da ;katışıklıklar yapan her kim olursa olsun ,cismen değilse bile ruhen ,Türklüğünü zedelemiş ve hatta terk etmiş demektir.
Yapılacak tercih çok net ve gayet de kolaydır.
Türk’ün Türk’ten başka dostu olmadığının bilinciyle ;Türklük ülküsüne gönül verip ,milli ülkümüze hizmet etmek ya da ;Türklüğün şu veya bu adlar almış açık ve gizli düşmanlarının oyunlarına alet olarak ,iki arada bir derede kalmak ;daha elim ve vahimi de ;Türklük ruh ve manasını tamamen yitirerek ,Türklüğün karşısında saf tutmaktır.
Ne yazık ki ;iki ara bir derede kalanların ,bir süre sonra ,ruh ve manalarını da tamamen yitirip ,Türklüğün karşısında saf tuttukları ;tarihi ve ispat edilmiş bir gerçektir.
Ey Türk evladı !!!
Hele bir titre !!!
Eminim ki kendine döneceksin….
Bu kendine dönüş ; “damarlarındaki asil kanın” sana yüklediği en yüce görevdir….
Haydi Türk Yiğidi aziz ülküdaşlar !!!
El ele ,omuz omuza ,gönül gönüle ,Kutlu Turan yolunda İLTERİŞ ’te buluşmaya ne dersiniz ?
Yüreğinde Turan ülküsü ,damarlarında asil Türk kanı taşıyanlara selâm olsun!!!
TTK.
(Not:bu yazımı Sayın Kök-Börü Beğ’in açmış olduğu ve bir takım kişilerce farklı mecralara sürüklenmek istenmesi üzerine ,Otağ Yönetimince kilitlenen “ÜLKÜCÜLERLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİMİZ...KISACA” adlı başlık için yazmıştım. Eklemek buraya nasipmiş)