TÜRKLÜK ve TÜRK DÜNYASI OTAĞI > TÜRK - TURAN DÜNYASI

TÜRK'ün Hayatı Anlayış ve Kavrayışı

<< < (2/3) > >>

Çağrı Bey:
Cebe Noyan

Atsız'ın şiirinde: "O ne "felsefenin" ne de "din"in hiçinde, o ırkımın asırlardır içinde." dediği gibi, Türk'ün evreni ve Tanrı'yı anlayıp yorumlama kabiliyeti sadece kendine has bir şeydir. Bu özellik Türk'ün yaratılışında vardır.

Çağrı Bey:
Börü Kam


--- Alıntı ---Tonyukuk Nickli Üyeden Alıntı
Eski ataların inandığı uçmağ anlayışında huriler, gılmanlar yoktur. Onların uçmağı bir atalar kurultayı gibidir, cennet onlar için bir ödül de değildir, oraya ancak vatanı için kendini feda etmiş, toplumu için çok çalışmış kişilerin kabul edildiği düşünülür.
--- Alıntı sonu ---

Türk'ün bu anlayışını Türkmen Dervişi ve ulusu Yunus Emre:

"Cennet cennet dedikleri
Üç-beş huri, üç-beş gılman.
Varsın isteyen alsın anı,
Bana seni gerek, seni!"

dizeleriyle dile getirmiştir.

Türk'ün, dünya hayatında sergilediği; iyi, erdemli ve fedakar yaşam, cenneti umduğu için değil, sadece ve sadece, Tanrı'yı istediği içindir.
İşte riyadan arınmış, derin, Türk dindarlığı budur.

TTK.

Çağrı Bey:
Aykan     

Prof. Dr.Hilmi Ziya Ülken'i tanımama sebep olan bu güzel araştırma yazısını, (onların bu değerli çabaları için yapabileciğim en iyi şey) nacizane paylaşmak istedim...

Türk inanç sistemi hakkında, İslamiyet öncesi temellerin ne denli kuvvetli ve sağlam olduğunu anlamak, gerçekten çok büyük bir mutluluktu benim için.

İçinde bulunduğumuz dönem itibariyle, daha çok İslam kültür ve inancını esas alan bir anlayışla yetiştiğimiz ve eğitildiğimiz için, İslam öncesi Türk inancının temellerine dair merakım,
daima aklımda yer etmiştir(örneğin Tek Tanrı inancı).

Hepinize teşekkür ederim.

Esenlikler...

TTK

Sinem:
       Türkler orta asyanın  uçsuz bucaksız toprakları üstünde  ve kocaman heybetli dağların arkasında yaşarken, kendisine verilen bu korkunç gücün sebebini sorgulamış ve kaynağını bulmuş olmalı.İçindeki gücün kaynağını bulmak için nehirlere bakmış nehir yetersiz ; dağlara bakmış dağlar da yetersiz.İşte bu sorunun cevabını ararken bulmuş olmalı tanrıyı...
       Ve bence Tanrı da kendisini en çok Türk'lerin arayıp bulmasını istemiş olmalı...
       Ben tanrının yerinde olsaydım böyle olmasını isterdim.

Çağrıbey:
Türk insanı, bir program dahilinde, tarikat ve cemaatler eliyle, aklı devre dışı bırakılarak, sistematik olarak miskinleştirilmektedir.
Aşağıda alıntı yaparak paylaştığım yazı, konuyla ilgili müstakil bir eserin içerisindeki uzunca bir bölümüm kısaltmasıdır.

Otağımızın;

1- https://www.hunturk.net/forum/tarikat-ve-cemaat-gercegi-siyasal-islamcilikla-yuzlesme-8367.html
Tarikat ve Cemaat Gerçeği - Siyasal İslâmcılıkla Yüzleşme

2- https://www.hunturk.net/forum/siyasal-islamciligin-beslendigi-kaynaklar-3874.html
Siyasal İslamcılığın Beslendiği Kaynaklar!

Bağlantılarında yer alan ilgili başlıklarından daha geniş bilgilere ulaşılabilir.

Ne mutlu Türk Doğup Türk gibi yaşayana!
Saygılarımla...
Çağrıbey.


--- Alıntı yapılan: Çağrı Bey - 24 Mart 2011 ---
Eğer insan, Sami kozmogonisinde olduğu gibi gökten kovulmuşsa, onda bir "başlangıçtan gelen günah " aramak lâzımdır. O zaman en mantıklı sonuç, Hristiyanlıkta olduğu gibi " borçları ödemeye, rehin olmaktan kurtulmaya başvurmak " yani mistik bir görüştür. Eğer insan, İran dininde olduğu gibi bu " iç çarpışma"dan ancak son günde kurtulacaksa, o zaman hayatına ferahlık vermek için daima son günü, Mehdî'yi beklemek lâzımdır. Nitekim İran anlayış ve kavrayışının sızıp yerleştiği her yerde Müslümanlar asırlarca Mehdî'yi beklediler.

Halbuki Türk'ün evreni anlayışı ve hayatı kavrayışında insan, zıt prensiplerin uyumuna uygun yaşadığı müddetçe sükûnet (inşirah, sérénité, iç ferahlığı ile sakin ve rahatlık) içerisindedir. Çünkü orada arzu (hâline yükselmiş şiddetli istekler) imha edilmesi gereken bir kuvvet, bir çeşit şeytan veya Deccal  değil, fakat bizi her an ülkünün sükûn ve mükemmelliğine doğru biraz daha yükselten bir kanattır. Ve yine orada ülkü, bizim asla ulaşamayacağımız ve her atılışta kırılıp düşeceğimiz yetişilmez bir âlem, yahut da bütün ömrümüzce hasret içinde serabını gördüğümüz çok uzaklara atılmış bir hayal değildir. Fakat o, bizim arzularımıza her an biraz daha fazla atılmak ve yaklaşmak şevkini veren ve başımızı her kaldırışta sevimli yüzünü doya doya seyrettiğimiz Gök Tanrı'dır. Bunun içindir ki, Türk hikmeti (evreni anlayış ve hayatı kavrayışı), ne Yunan'ınki gibi kaderci, ne İran'ınki gibi hayalcidir. Ona mutlak bir isim vermek gerekirse diyebiliriz ki, Türk hikmeti gerçekçi (realist) ve gelişmecidir.

Prof. Dr. Hilmi Ziya ÜLKEN / Osmanlı Türklerinde İlimAykan
--- Alıntı sonu ---

Navigasyon

[0] Mesajlar

[#] Sonraki Sayfa

[*] Önceki Sayfa

Tam sürüme git