Gönderen Konu: Bulgaristan'da Türk gazetesi  (Okunma sayısı 113037 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Atsızcı Türk

  • Türkçü-Turancı
  • ****
  • İleti: 302
Bulgaristan'da Türk gazetesi
« : 31 Aralık 2012 »
Türkiye'de binlerce Türk vardır daha Türkiye dışında hangi ülkede Türk yaşadığını bilmez. Duysa bile onlarla bir iletişimi yoktur, onların yaşadıklarından, gündemlerinden, çektikleri acılardan habersizdir. Onlarla ilgili yalan yanlış bilgi edinirler. Ben bu yüzden de Türkiye dışında yaşayan Türklerin Türkçe yayınlarının burada paylaşılmasını uygun buluyorum.
Türkiye dışında yaşayan Türklerin eserleriyle, gündemiyle ilgilenmek en Türkçü davranışlardan biridir.

Bu sepepten dolayı ben de Bulgaristan'da yakında yayına giren bir Türkçe gazeteyi paylaşmak isterim. Gazetenin ismi Ajans Bg'dir. Orada bağımsızca Türkçe ifade edebilirsiniz fikirlerini ya da herhangi bir şahsa, dine, etnik gruba hakaret etmeden özgürce Türkçü fikirlerinizi yazabilirsiniz. Sonuçta Bulgaristan'da 800 bine yakın Türke, 1989 yılında da Bulgar zulmüne dayanamayıp da kaçan 500 bin Türkiye'de yaşayan Türke Türkçülüğü öğretmek hayırlı bir iştir.

Gazetenin o sayfasında Turkçü Turancı linkler de verebilirsiniz. Bu şekilde genç nesli Türkçü fikirlere yönlendirebiliriz. Orada Türkçü yazılar da vardır. Bu kadar eziklikten, zulümden sonra böyle Türkçü yazıların olması hoş bir şey. Türkçü yorumlar yazmak için tam linkini de veriyorum. İşte paylaşıyorum:

“Karabağ, tüm Türk Dünyasının sorunudur”



 BulTürk Başkanı Rafet ULUTÜRK Dünya Genç Türk Yazarlar Birliğinin Ekber Qoşalı başkanlığında yürüttüğü “Geldik, gördük, yazdık” programı çerçevesinde Kasım ayı başında Azerbaycana düzenlenen gezi sonrası şöyle bir açıklama yapmıştır:
“Türk Dünyasının Şah Damarı olan Azerbaycan Türklerine Bulgaristanın Kocabalkan, Rodop, Dağlarından ve Deliorman ovasından kucak dolusu selamlar getirdim.
“Biz Türkler devletsiz yaşamadık, yaşayamayız ve dünya devlet kurmayı bizlerden öğrenmiştir, ancak artık Türk gibi başlayıp Türk gibi bitir dedirtmeliyiz. Artık gerçek ve doğru tarihi anlatmak lazım, binlerce film yaparak, on binlerce dizi üreterek Türk tarihini dünyaya göstermemiz lazım. Her şey sabır işidir, benim Türk gençlerine üç tavsiyem olacak:
1. Hedeflerinizin sonu olmayacak;
2. Ağır şartlar karşısında düşüp yıkılmayacaksınız;
3. İnanç ve dava adına savaşırken kesinlikle mükâfat beklemeyeceksiniz.
Bedenleri ruhlara galebe çalanlar, asla büyük işler başaramazlar, ruhlar bedenlere galebe çalmalı. Bir de şahsınıza yapılan zulmü affedin ki zalim olmayasınız. Fakat Devletinize veya Milletinize yapılan zulmü hiç bir zaman asla ve asla affetmeyiniz. Muhtaç olduğunuz kudret damarlarınızdaki asil kanda mevcuttur.
Ayrıca burada 2 önerim olacak;
1. Artık Türk Dünyasının bir takvimini yapmalıyız, bu da Türk Dünyasının önemli olaylarının sıralandığı ve belirli tarihlerde anma törenlerini anımsatacak bir takvim;
2. 1950-60 yılları arasında komünizmi yaymak üzere Komünist Rusya tarafından Bulgaristana Azerbaycanlı öğretmenler gönderilmiş, fakat kısa sürede bunların Türkçülük yaptığının ve yaydığının farkına varılınca apar topar rejim tarafından geri gönderilmişlerdir. İşte bu gün Bulgaristanda Türkçülüğe hizmet eden bu öğretmenlerimizden hala sağ olanları araştırıp bulalım ve Bulgaristanda sağ olanlarla tekrar buluşturalım. Gerek Bulgaristanda, gerekse Azerbaycanda bir araya getirelim, böylece Azerbaycan Türkü ile Bulgaristan Türkünün kaynaşmasında büyük bir adım atılmış olacaktır.
Karabağ ve Hocalı soykırımı sadece Azerbaycanın problemi değildir. Bu artık tüm Türk Dünyasının ortak problemidir. Burada gördüklerimizi tüm Türk Dünyasına – kendi bölgelerimize ulaştıracağız. 200 yıldır bizim gözlerimizi kapatan Rusya artık başarılı olamayacaktır, bu dönemin sonuna gelindi.
Artık Dünyada yeni bir güç oluşuyor ve bu gücün fikri desteği ve kuruculuğu bizim hepimize görev yüklemektedir. Bu güç Türk Dünyası olacak, bu gücün bugünkü güçlerden farkı adaleti kendi çıkarına göre değil, çıkarlarını adalete göre ayarlamasıdır. Bizler Türk Yazarları şunu çok iyi biliyoruz ki, bir kalem bin silahtan üstündür. Bunu çok kısa zamanda herkes kavrayacaktır.
Buradan tüm Türk Dünyasının analarına sesleniyorum; “Çocuklarınızı yetiştirirken onları dünyayı yönetebilecek bilgi, beceri, birikim ve ahlakla donatarak yetiştiriniz. Biz bu ağır işin altından kalkamasak da, sizin büyüttüğünüz gelecek kuşaklar bu ağır yükü bulunması gerektiği olan yüksekliklere rahatlıkla taşıyacaklardır. Türk Birliğine Dünyanın ihtiyacı vardır. Bunu herkes idrak etmeli, dünyada kim adaletin hâkim olmasını isterse bu birliğe destek olup sahip çıkmalıdır. Son olarak da işgal altındaki Dağlık Karabağ, sadece Azerbaycan Türklerinin sorunu değil, bu sorun tüm Türk Dünyasının sorunudur.”

http://www.yalquzaq.com

KAYNAK: http://ajansb.blogspot.com/2012/11/karabag-tum-turk-dunyasnn-sorunudur.html

15.Türk Dünyası Gençlik Günleri ve Kurultayı başladı



İstanbul'da 15. Türk Dünyası Gənclik Günləri və Kurultayının açılışını Dünya Türk Gencler Birliği (DTGB) Başkanı, Ekrem Abdullayev yaptı.
Türk Konseyinin Başkanı Halil Akıncı, Azerbaycan Gencler Bakanlığı Müsteşarı İntikam Babayev, İrak Gencler-Bakanlığı Yrd. İrak milletvekili Fevzi Ekrem Terzioğlu, Bulgaristan'dan Ulusal Hak ve Özgürlük Partisi Genel Başkanı Güner Tahir, BM'nin Azerbaycan'daki temsilcisi, Büyükelçi Fikrət Akçura, İstanbul Vali Yrd. Harun Kaya ve Türk Bölgelerinden gelen başkanlar birer konuşma yaptı. Resmi açılışın ardından Türk Dünyasından gelen sanatçılar ezgiler okudu. Bulgaristan grubu adına BULTÜRK Derneği temsilcileri, İstanbul Valisi Sn.Harun KAYA, Dış Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanı Sn.Kemal YURTNAÇ, Bağıcılar Belediye Başkanı Çağrı LOKMANCI ve UHÖH Genel Başkanı Güner TAHİR'e birer plaket taktim etti.

AJANS BG
Harun Kaya, İstanbul

KAYNAK: http://ajansbg.blogspot.com/2012/12/15turk-dunyas-genclik-gunleri-ve.html

Kırcaali’nin kurtuluşu değil, işgali…



 Kırcaali, 1. Balkan Savaşında, 21 Ekim 1912 tarihinde Bulgaristan askerlerince işgal edilmiştir. “ İşgal edilmiştir” diyorum, çünkü Kırcaali, hemen hemen tamamen Türklerden oluşan bir kasabaydı ve Kırcaali bölgesinde-Doğu Trakya’nın aksine- Bulgar ordusunca kurtarılacak kadar Bulgar yaşamıyordu ve bu bölgede Kurtarılan Türkler değil, katledilen binlerce sivil Türk olmuştur.
Bu katliamların genellikle Bulgar asıllı Domuzciev yönetimindeki ve diğer çeteciler tarafından işlendiği bilinse de, Bulgaristan düzenli ordusunun, işgal ettiği Kırcaali bölgesinde yaşayan Müslüman Türk veya Pomakların can güvenliğini sağlamak zorunluluğu vardı.
Şimdi Kırcaali’de bir kahramanlık tartışması almış başınıgidiyor… 21 Ekim 1912 tarihinde Kırcaali’yi işgal eden Bulgar ordusunun komutanı Vasil Delov mu, yoksa Kırcaali’ yi işgalden koruyamayan garnizon komutanı Ali Yaver Paşa mı? Bence her ikisi de Kırcaali’yi koruyamamıştır…
Koruyamamıştır, çünkü 2. Balkan Savaşında Jon Türklerin yönetimine geçen Osmanlı ordusuna Büyük Batılı devletlerce Meriç’in batısına geçmeme şartıkonulmuştur. Bu şart konulmasa Jon Türklerin nerede duracağını hiç kimse kestiremezdi: Kırcaali’nin ötesi mi, berisi mi?..
Ancak bu Batılı Büyük devletlerinin baskısına rağmen, Eşref Kuşçubaşı(Sencer) ve Süleyman Askeri yönetimindeki 16 subay ve 100 askerden oluşan bir grup düzenli ordudan ayrılarak Meriç’in batısına geçmiş ve halktan yeni bir ordu kurarak, 19 Ağustos 1913 yılında Domuzciyev çetesini de bertaraf ederek Kırcaali’yi işgalcilerden kurtarmışlardır. Böylece Kırcaali, içinde Dedeağaç, Gümülcine, İskeçe, Paşmaklı’nın da bulunduğu ve 31 Ağustos 1913 tarihinde kurulan Batı Trakya Türk Cumhuriyeti topraklarının içinde yer almıştır. Bu Cumhuriyet’i halk o kadar desteklemiştir ki, ordusu 30 bine kadar ulaşmıştır.
Ancak yine Batı devletlerinin baskısıyla Osmanlı devleti, Kırcaali’yi Bulgaristan’a bırakan 29 Eylül 1913 tarihli İstanbul antlaşmasınıimzalamıştır.
Yeni kurulan Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’nin üstüne Osmanlıdevletinin baskısı da eklenince, Cumhuriyet, kendisini 25 Ekim 1913 tarihinde lağvetmek zorunda kalmıştır.
Kırcaali, Bulgaristan sınırları içine 21 Ekim 1912’de değil, 25 Ekim 1913 tarihinde savaşsız eklenmiştir.
Bugün Kırcaali Belediye Meclisinin Bulgar üyelerinin milliyetçilik kokan bir teklifi var, o da Kırcaali’yi işgal eden Vasil Delov’a fahri hemşerilik verilmesi… Ancak Türklerin çoğunlukta olduğu bir mecliste bu sömürge zihniyeti taşıyan bir teklifi onaylaması hayli şaşırtıcı olurdu.
Bunu başaramayan milliyetçi kafalar, bu sefer Kırcaali’ye yeni yapılan parklardan birisine Vasil Delov’un adının verilmesini teklif etmişler…
Şimdi birileri çıkıp, Kırcaali halkını gerçek işgalden kurtaran ve bölge halkı için kısa dönemde mucizeler yapan Eşref Sencer’in adınıyaşatılması için fahri hemşerilik unvanı veya yeni kurulan parklardan birsinin adını verilmesini teklif etse ve her iki tarafın önerisi kabul edilirse ne olur?
Birileri Vasil Delov parkına gider, diğerleri ise Eşref Kuşçubaşı parkına…
Ve…
Al sana etnik barış!...

KAYNAK: http://ajansbkose.blogspot.com/2012/10/krcaalinin-kurtulusu-degil-isgali.html

HÖH ve Biz?!



DS (Bulgaristan eski rejimin gizli servisi) ajanlığı kesinleşen birisini…
Türk asıllı bir asker arkadaşını, “…
Türk Dilinin ve eğitiminin yasaklanmasına iyi bakmıyor…” diye DS’ye bir rapor yazarak gammazlayan birisini…
Hangi kadınla sınırlı, hangisiyle normal ilişkiye gireceğine, hangisiyle evlenebileceğine dahi DS’nin kararlarına bırakan bir görev adamını... 
Nasıl oluyor da, Biz, Bulgaristan’da yaşayan veya yaşamış olan Türkler, lider olarak görebiliyoruz? Kimden mi bahsediyorum? HÖH( Hak ve Özgürlükler Hareketi) lideri Ahmet Doğan’dan…
1990 yılında kurulan HÖH veya resmi adıyla DPS, 1985 yılında Bulgaristan’da Türklere yapılan asimilasyon politikalarına karşı mücadele için illegal olarak kurulan ve 1986 yılında deşifre edilen Türk Milli Kurtuluş Hareketi(TMKH)’nin devamıysa... Peki Ahmet Doğan gibi DS ajanı, nasıl oldu da bu hareketin lideri olabildi? TMKH kurucularından Necmettin Hak, Zahit Vahit( Öztürk) ve Mümin Mustafa’nın, aynı hareketin lideri için daha tahsilli birisini ararken, Zahit Vahit, Sofya’da sıradan bir akademisyen olarak çalışan Ahmet Doğan’ı önermesi ve bu öneriyi Ahmet Doğan’ın kabul etmesi bir tesadüfse…
Haziran 1986 yılında ilk önce Ahmet Doğan’ın ve bir hafta sonra tüm TMKH yöneticilerinin deşifre edilip tutuklanması da bir tesadüfse… Ahmet Doğan’ın 1990 yılında, HÖH lideri olması, tesadüf olmaması gerek! 1990 yılından beri, HÖH eşittir Ahmet Doğan olduğuna göre: Oylarının neredeyse tamamını Türklerden veya azınlıklardan alıp, Türk seçmenlerinin hiçbir haklarını savunmayıp, fakat Bulgaristan’daki çoğunluk için canla başla çalışan HÖH’ün, Bulgaristan’ın Avrupa Birliği ve NATO üyeliği için öncülük etmesine…
Türklerin yoğun olarak yaşadığı bölgelere hiçbir yatırım yapılmamasına ve bu bölgelerde nüfusun 3 senede 150 bin azalmasına…
1992 yılında, o ilk önüne geçilemez demokrasi rüzgarıyla, Bulgaristan’da, 100 bin Türk asıllı çocuk Türkçe eğitim görürken, bu sayının 2012 yılında 8 bine düşmesine ve bunun da devlet sırrı gibi saklanmasına… Belediyelerin tamamının HÖH’ün elinde olan Kırcaali bölgesinde, 12000 Türk asıllı çocuktan 2009 - 2010 öğretim yılında sadece 3738’i Türkçe eğitim alırken, 2012- 2013 öğretim yılında ise bu sayı daha da düşerek, 2700’lere kadar inmesine… “
 Kuyuncaklı Yusuf” un yazarının, yani Sabahattin Ali’nin doğduğu İridere merkezde, tek bir çocuğun dahi Türkçe eğitim almamasına…
1992 yılından beri Bulgaristan’da Türkçe ders kitaplarının basılmamasına… Ne demiştik? Bölünmeyelim!...
Türkiye’deki bazı göçmen derneklerini dinleyip, oylarımızı DPS’ye verelim! İridere’de Türkçe eğitim olmasa da, onların dernek faaliyet raporlarına, ”Eğridere’nin Türk asıllı Belediye Başkanı ziyaret edildi” yazmaları için yardımcı olalım... DPS’leşip, Ahmet Dogan’ laşalım! Çocuklarımızla Türkçe konuşmayalım, birbirimizi gammazlayalım, artık yatak odalarımızı da şeffaflaştıralım… 24 Aralık Sütkesiği, 26 Aralık Türkan bebek, 27 Aralık Mastanlı, 19 Mayıs Cebel mitinglerinde DPS’yi destekleyelim! Asimilasyon politikasına karşı yürüyenler çil yavrusu gibi çeşitli diyarlara dağıtılmışken, Türkan bebeğin ve beraberinde şehit düşenlerin mezarları dahi bakımsız ve otlar içindeyken, Mastanlı şehitlerinin öldükleri uğurda ve Cebel yürüyüşçülerinin amaçları doğrultusunda hiçbir şey yapılmazken, DPS’nin buralardan parazit gibi beslenmesine destek olalım…
Kırcaali’ye ikinci bir cami istemeyelim! Müslümanlar çoğunlukta olsa da, camiye ihtiyaç duymayalım, halihazırda güzelim dört kilisemiz varken Slavlaşıp- Hıristiyanlaşalım… Sokağa dökülüp haklarımızı aramayalım! Parlamentoda ağzı Bulgarca laf yapan, üstelik kayıkçı kavgası yapabilen bir milletvekilimiz olduğu için şükredelim…
Özelleştirmeden pay alamadığımız için üzülmeyelim! Özelleştirilen işyerlerinde, kadınlarımızın cüzi bir maaşla temizlikçi, yani yerel ağızla “süpürgeci”, erkeklerimizin hamal veya işçi olabildikleri için mutlu olalım…
El değiştiren malvarlıklarımızı geri istemeyelim! Malvarlıklarımıza el konulurken, şeytanın dahi düşünemeyeceği yöntemlere sadece hayran kalalım…
Gençlerimize iş, aş istemeyelim! Avrupa’da ağır şartlarda çalışabildikleri için minnettar olalım…
Çocuklarımıza Türkçe ders kitapları istemeyelim! Varsın başka dillerde eğitim alsınlar, nasıl olsa o dillerde bol bol ders kitapları olduğu için sevinç duyalım…
Bölünmeyelim, DPS sayesinde bütünleşelim! Seksenli yılların başında Şükrü Tahirov’un yazdığı gibi “ Birleşelim!”, yani Orlin Zagorov’laşalım! Bölünmeyelim, bütünleşelim! Eski hatalarımızdan ders çıkarmayalım! Kaderimizi DS ajanlarına bırakalım… Büyük görev adamının, “ Büyük Siyasetini” desteklemeye devam edelim!...

KAYNAK: http://ajansbkose.blogspot.com/2012/12/hoh-ve-biz.html

“Büzüğü sıkıysa” asimilasyonu...



 Bugün, Bulgaristan’da asimilasyon,- bunu altını çizerek yazıyorum- devlet politikası olarak hala sürdürülmektedir. Sürdürülmektedir, çünkü bu politikalara, Bulgaristan içinde örgütlü direniş, tepki verecek Sivil Toplum Örgütleri yoktur. Dışarıda olduğu gibi, içeride de sert tepki verilseydi, her bakımdan dışarıya bağımlı olan Bulgaristan’ın böyle asimilasyon politikalarına cüret etmesi imkansızdır.
Böyle örgütlere öncülük etmesi gereken, kendini geliştirmiş aydın kişiler olması gerekmez mi? Bırakın öncülük etmeyi Bulgaristan’da aydın sayılabilecek Türk asıllıların neredeyse tamamı asimile olup gitmektedir.
Örnek mi?
Bunlardan birisi azınlıklar konusunda kitapları da bulunan prof. İbrahim Tatarlı. Şaşırdınız değil mi? Bundan 7-8 sene önce İbrahim Tatarlı’ nın davetli olduğu bir konferansta, aynı profesörün torununun Türkçe konuşamadığını gördüğümde bende çok şaşırmıştım. Hatta kendisine “Dedenin anadili de olan Türkçeyi öğrenmen lazım” diye takılmıştım, o da “Öğreneceğim”diye söz vermişti. Fakat 2006 yılında yapılan HÖH (Hak ve Özgürlükler Hareketi) Genel Kuruluna misafir olarak katılan aynı torunu gördüğümde, kendisinde, Türkçe konusunda hiçbir ilerleme göremedim…
İzlenimlerime göre, bugün, Sofya’da yaşayan ve Türkçe yazıp çizenlerin neredeyse tamamı çocuklarıyla kısmen, torunlarıyla ise Türkçe konuşmamaktadır.
HÖH yöneticileri ve milletvekillerinin de durumu farklı değildir; bunların arasında çocukları veya torunları ile Türkçe konuşanların sayısı iki elin parmaklarını geçmez.
HÖH’ün 2006 ve 2010 Genel Kurullarınada aynı hareketin lideri Ahmet Doğan’ı izleme fırsatım oldu, aynı liderin gerek yöneticilerle, gerek delegelerle Türkçe konuştuğunu görmedim veya duymadım; ancak hakkını da yemeyeyim, Erol isimli birisine “a…k ağızlı” diye takıldığına tanık oldum…
HÖH, her seçimde sadece iki kelimeden oluşan birer Türkçe cümle kullanmaktadır; bu daha önceki seçimlerde “dört dörtlük”, en son seçimlerde ise “büzüğü sıkıysa” olan cümlelerden oluşuyordu.
Acı, fakat Bulgaristan gerçeği budur… Buna isterseniz“Stockholm sendromu” deyin, isterseniz başka bir şey… İsterseniz görünen tehlike karşısında deve kuşları gibi başınızıkuma gömün, isterseniz benim gibi isyan edin…
Sonuç olarak, bugün:
- Yıllar önce asimile edilen Müslüman Pomakların torunlarının bir kısmı, kendilerini Hıristiyan hissediyorlarsa…
- Kökeni Müslüman Pomak olan papazlar, Hıristiyan misyonerlik faaliyetlerinin öncüleri oluyorlarsa…
- İbrahim Tatarlı gibi Türkçe kitaplar yazmış bir profesörün torunları Türkçe bilmiyorsa…
- Yine Türkçe şiirleri veya çeşitli kitapları basılan yazarlar, çocukları ile kısmen, torunları ile ise tamamen Türkçe iletişim kuramıyorsa…
- Bulgaristan’da Türk asıllı olup, Başbakan yardımcılığı ve bakanlık yapmış birisinin çocuğu ile Türkçe iletişim kuramıyorsa…
-Seçmenleri genellikle Türk olan bir partinin başkanı,yöneticilerinin ve milletvekillerinin büyük bir kısmı Türkçeyi sadece yaşlıanne babaları ile, çocukları ile kısmen, torunları ile ise hiç Türkçe iletişim kuramıyorlarsa…
- Bulgaristan siyasi hayatı vitrininde bulunan- ister belediye başkanı, ister sivil toplum örgütü yöneticisi olsun- tüm Türk asıllıyöneticilerinin neredeyse tamamının çocukları Türkçe eğitim almamışsa veya almıyorsa…
- 1989 yılında Türkiye’ye göç edenlerin neredeyse % 50’si, 1985 yılında empoze ettirilen Slav- Hıristiyan isimlerini- resmi evrakta da olsa- hala taşımaya devam ediyorlarsa…
- Türkiye’ye göç etmiş veya sadece Bulgaristan’da yaşayıp hiçbir yere göç etmeyen bir kısım Türk asıllının kafalarına göç veya muhacirlik o kadar işletiliyorsa ve bunların bir kısmı kendilerini “Macır” diye bir etnik gruptan zannediyorsa…
-İstanbul, Bursa, İzmir ve Türkiye’deki diğer yerleşim yerlerindeki bir kısım “Macır” düğünlerinde birileri çıkıp ağzını aça aça “… momee gizdaavaaa…”diye şarkı söylüyorsa ve birileri de buna tempo tutuyorsa…
- Bulgaristan’da yaşayan genç yaştaki Müslümanların %90’ından fazlası Fatiha süresini dahi bilmiyorsa…
Bunlar, Bulgaristan’ın azınlıkları asimilasyon konusundaki devlet politikasının başarı hanesine yazılması gerekmez mi?...

KAYNAK: http://ajansbkose.blogspot.com/2012/11/buzugu-skysa-asimilasyonu.html

Tosçalı ilk, Killi, Mestanlı...



 Yıl 1984, Aralık ayının sonları…
Tüm dünyadaki Noel ve yılbaşı kutlamalarını fırsat bilen Bulgaristan’daki faşist zihniyet, Bulgaristan’da yaşayan Türkleri asimile etme kararını uygulamaya koyuyor…
Faşist zihniyet, bu uygulamayı, ilk önce Türklerin yoğun olarak yaşadığı Kırcaali bölgesindeki merkezden uzak küçük yerleşim yerlerinde deniyor…
Kırcaali’ye 30 km mesafede, civarın en büyük köylerinden ve sadece Türklerden oluşan Tosçalı köyü sakinleri, sıranın kendilerine de geleceğini bilerek, bu asimilasyon politikasından rahatsız olmaktadır…
Köy meydanında ve köy kahvesinde gruplar oluşuyor, bu uygulamaya nasıl bir tepki verilmesi tartışılıyor; bir grup eyleme katılmak isteyenlerin listesini yapıyor, diğer bir grup ise bu listelerin düşmanın eline geçer gerekçesiyle yırtılıp yok edilmesini istiyor…
Nihayet 23 Aralık günü, yapılan listeler yırtılıp, 24.12 1984 tarihinde Sütkesiği mevkiinde bulunan Belediye binası önünde protesto mitingi yapılması için kesin karar alınıyor; bu karara, komşu Hallar köyü temsilcileri Fehim Ömer, İsmet Abdüllaziz, Sami Ahmet’ de hemfikir oluyor…
23 Aralık Pazar günü, Sabri Kalaycı( Yılmaz), Duran Hüseyin, Recep Akif( Taşçı), Şaban Sadullah, Rıfat Ahmet(Dikme), İrfan Ahmet( Dikme), Salih Ahmet( Özertürk), Fahrı Rıfat, Aynur Ömer (Güler), Feyzi Mutaf, Duran Hüseyin, Mümin Akif( Taşçı), Salih Çolakoğlu, Şevket Aşçı, Fahri Rıfat, Hilmi Hacı Mehmet ve nice kahraman, 23.12.1984 günü, kendi Tosçalı köyünden çıkıp, dizlere kadar kar olmasına rağmen, çevresindeki Hallar, Karamustafalar, Çıraklar, Dedeler, Yusufpaşalar, Mustafacıklar, Haşallar, Ağmatlar köylerine giderek ve tabi o köylerden de katılanlarla birlikte kapı kapı dolaşıp halka, 24.12. 1984 tarihinde Sütkesiği mevkiinde protesto mitingi yapılacağı haberini duyuruyor...
24 Aralık Pazartesi günü, soğuk, kar, kış demeden on binlerce Türk,“ Biz Türk’üz, Türk kalacağız” sloganlarıyla Sütkesiği mevkiindeki Belediye binasının önüne toplanıyor…
Böyle genişkatılımlı bir direniş beklemeyen dönemin faşist zihniyeti, şaşkınlık içinde kalmış ve onların güvenlik güçleri de kalabalığı dağıtmak için silah dipçikleri, coplarla veya uzun namlulu otomatik silahlarla çevredeki ağaçların dallarına ateş açmışlarsa da halkı dağıtmakta başarılı olamamışlardır. Ancak Belediye başkanının telkiniyle halk, evlerine dağılmıştır…
Fakat ertesi günü, yüzlerce Türk tutuklanmış, işkence ile sorguya çekilmiş ve onlarcası da Belene kampına sürülmüştür.
Tosçalı’dan günlerce işkence edilerek sorgulandıktan sonra, Belene kampına sürülenler Başta Sabri Yılmaz( Kalaycı) olmak üzere, Mümin Çolakoğlu, Recep Taşçı, Duran Hüseyin ve Şaban Sadullah; Hallar’ dan Rıfat Yağcı ve Fehim Ömer; Karamustafalar’dan ise Adem, Tahsin, Yakup Yakupoğlu kardeşler olmuştur…

Ancak bu ilk Tosçalı kıvılcımında göstericilere silah çekme cüretini gösteremeyen faşist zihniyetinin canileri, bundan iki gün sonra “Öldür!” emri almışolacaklar ki, Kırcaali’nin diğer bölgelerinde yapılan gösterilerde, protestoculara uzun namlulu otomatik silahlarla ateş açarak ilk cinayetlerini işlemişlerdir…
26.12. 1984 tarihinde, Kirli yakınlarında, “ Bir Türk’üz, Türk kalacağız!” yürüyüşüne annesinin kucağında katılan ve konuşmayı yeni sökmeye başlayan 17 aylık Türkan bebek, Ayşe Molla Hasan ve Musa Yakup uzun namlulu silahlarla canice öldürülmüşlerdir ve onlarca protestocu da yaralanmıştır.
Yine 26 Aralık tarihinde başlayan ve ertesi 27 Aralık 1984 gününe sarkan, Mastanlı ve civarında yapılan “ Bir Türk’üz, Türk kalacağız!” mitinglerinde ve daha sonraki olaylarda, daha hayatının baharındaki 16 yaşındaki Mümin Ahmet, Yusuf Mehmet, Mustafa Ali, Abdülaziz Bekir, Mehmet Habil, Ali Osman Ali, İbrahim İbrahim, Mustafa İbrahim, Mustafa Osman canice öldürülmüşlerdir.
28 yıl sonra, geriye dönüp durum değerlendirmesi yapılırsa:
Bugün ilk Tosçalı kıvılcımının kahramanlarının hiçbiri memleketinde yaşamamaktadır; üç bin nüfuslu Tosçalı köyünde, bugün genellikle yaşlılardan oluşan 400 civarında nüfus yaşamaktadır; 500 İlköğretim çağındaki çocuktan, sadece 24 öğrenci kalmıştır, yani çocuk sayısı % 95 azalmıştır…
Kirli ve Mastanlı’da da durum farklı değildir…
Bursa’ya göç eden Türkan bebeğin ailesi, Bulgaristan’da yaşadıkları travmayı hala üstlerinden atamamışlardır. Türkan bebeğin babası genç yaşta vefat etmiş, 1986 yılında doğan ve aynı ismi taşıyan kız kardeşi Türkan ise, aile ortamından dolayı çağın gerektirdiği eğitimi alamamıştır…
Yine Bursa’ya göç eden Ayşe Molla Hasan’ın çocukları, çocuk yaşta annelerini kaybetmelerinin acısını üstlerinden atamamışlardır. Üstelik Bulgaristan’a, doğdukları köylerine ziyarete geldiklerinde ise, “araba hırsızlığı” suçlamasıyla devlet görevlilerince sorgulanıp hala baskı altına alınmaktadırlar…
Mastanlı şehitlerinin yakınlarının durumunun akıbeti de hemen hemen aynıdır…
Ne yazık ki, bugün, Kırcaali bölgesindeki mücadele adamları kovulmuş, faşist zihniyetinin kalıntıları ise hala görev başındadır…
Şehitlerin ve kahramanların savaştığı doğrultuda hiçbir şey yapılmazken…
Bugün, 90’lıyılların başlarında halkın baskısıyla yaptırılan kahramanlık ve şehitlik anıtları, bazılarının “Türk partisi” dediği, aslında yönetiminin neredeyse tamamının Türklere zulüm eden faşist zihniyetinin, yani eski DS ajanlarından oluşan ve onların yeni yetme beslemelerinin, beslenme yeri olması…
Olayın garip tarafıdır!

KAYNAK: http://ajansbkose.blogspot.com/2012/12/toscal-ilk-killi-mestanl.html

Tarihi Tekerrür: 64 yıl önce Bulgaristan da iki Türk uçağını düşürmüştü



Suriye'de uçağımızın düşürülmesi ve iki pilotumuzun şehit olması hadisesinin bir benzerini 64 yıl önce Bulgaristan ile de yaşadık.
9 Şubat 1948 günü Yeşilköy’den havalanan iki avcı uçağımız bir daha görev yerine dönmedi. Bir gün sonrasında ise Burgaz Konsolosumuz kara haberi Ankara'ya ulaştırdı: Burgaz-Sozopol yakınlarında iki uçağımız düşmüştü. Hemen Bulgaristan Dışişleri ile temasa geçen Büyükelçimize her iki uçağın da düşürüldüğü bilgisi resmi olarak da verildi.
Peki, hadise nasıl gelişti?
Yeşilköy’den havalanan iki uçağımız hava muhalefeti nedeni ile rotalarını kaybetmişler ve Bulgar sınırlarına girmişlerdi. Bulgar hudut muhafızlarının gönderdiği sinyaller sonucu 150 metreye alçalmış ve inecek alan ararken vurulmuşlardı. Pilotlardan Hv.Plt.Astsb.Çvş. Kemal Menderes olay anında şehit olurken, Üsteğmen Talat Ülkü inmeyi başararak yaralı halde Bulgarlar tarafından tutuklanır.
Türkiye Cumhuriyeti yetkilileri olay üzerine Bulgar hükümetine nota verir. Şehit pilotumuzun naaşı ile ailesine tazminat, tutuklu pilotumuzun iadesi ve uçakların tazminatı talep edilir. Oysaki Şehit pilotumuzun naaşı bile 10 gün sonra iade edilmiştir..



Bulgar makamları her ne kadar o günkü hava muhalefeti olmadığını ve pilotlarımızda art niyet olduğunu iddia etse de; 9 Şubat tarihli meteoroloji raporu uçaklarımızın havalandığı sırada havanın 9/10 kapalı ve sisli olduğunu bildirir. Ayrıca uçaklarımızın hudut muhafızlarının gönderdiği sinyaller sonrası 150 metreye kadar inmeleri durumu açıkça gösterir. Kalkış sırasında depolarında bulunan benzinin de ancak bir saat 45 dakika kadar bir uçuşa izin verecek seviyede olması da herhangi bir saldırı ve izleme gibi bir amaç taşımadıklarının da farklı bir delili niteliğindedir.
Olay Türkiye'deki gazetelere yansıdıktan sonra yurt çapında mitingler düzenlenir. Bulgar Dışişleri Bakanı Kolarov bu mitingleri ve gazetelerde çıkan haberleri bahane ederek, “Uçak hadisenin iki devlet arasındaki dostluğu bozmak isteyenler tarafından kullanılmak isteniyor” şeklinde akıl almaz bir açıklama yapar. Tüm bunlar yaşanırken konu Meclis’e taşınır ve Diyarbakır milletvekili Vedat Dicleli'nin Dışişleri Bakanı Necmettin Sadak'a yönelttiği sözlü soru üzerine Bakan olayı tüm açıklığıyla dile getirir.
Şehidimiz Kemal Menderes'in naaşı nihayet 21 Şubat’ta ülkemize teslim edilir ve Edirne ile Lüleburgaz'da merasimler ile karşılanır. İstanbul'a ulaştığında ise büyük bir kalabalık eşliğinde devlet töreni ile Edirnekapı Şehitliğine defnedilir. Üsteğmen Talat Ülkü de bir gün sonrasında Türkiye'ye iade edilir.

Kaynaklar:
1-TBMM 20.02.1948 tarihli görüşme tutanağı
2- 21/22/23/25 Şubat 1948 tarihli Yeni Sabah gazetesi nüshaları

KAYNAK: http://ajansbhaner.blogspot.com/2012/09/tarihi-tekerrur-64-yl-once-bulgaristan.html

Çevrimdışı Atsızcı Türk

  • Türkçü-Turancı
  • ****
  • İleti: 302
Ynt: Bulgaristan'da Türk gazetesi
« Yanıtla #1 : 31 Aralık 2012 »
Bazı arkadaşlar akıllıca Çin ile ilgili bir haberde Uygur Türklerine yapılan zulmü anlatmış, Hüseyin Nihâl Atsız'ın vasiyetini örnek vermiş.

http://ajansbg.blogspot.com/2012/12/cine-vizesiz-gidiyoruz-3-gunlugune.html

Çevrimdışı Atsızcı Türk

  • Türkçü-Turancı
  • ****
  • İleti: 302
Ynt: Oğuzdu... Macır oldu...
« Yanıtla #2 : 31 Aralık 2012 »
Oğuzdu... Macır oldu...

Kader ÖZLEM



Oguzdu...

Bozoklardan Yıldızın Afşarıydı...

Karamanoglu sulalesinin bir koluyla beraber kalkıp göc eyledi Atası...

Osmancık'in Bayrağı için Evladi Fatihan oldu..

Deniz çekildi, geride kalan tuz oldu.

Mağdur oldu, mazlum oldu, MACIR oldu. Bir tek Bulgar olmadi.

Bulgaristan'da isim değiştirme kampanyasında Turk isimlerini muhafaza için hayatını kaybeden

şehitlerimizi saygıyla anıyoruz.

KAYNAK: http://ajansbkose.blogspot.com/2012/12/oguzdu-macr-oldu.html

Çevrimdışı Atsızcı Türk

  • Türkçü-Turancı
  • ****
  • İleti: 302
Kader Özlem: Bulgaristan’da devlet eliyle Türk azınlık okulları yeniden açılmalıdır

Bursa’da Bal-Göç Derneğinin çıkardığı 'Balkanlar’da Türk Kültürü Dergisi’nin editörü Kader Özlem, Ajans BG’ye yaptığı değerlendirmede Bulgaristan’da Türkçe anadilde eğitimin kırmızı alarm verdiğini dile getirerek, konuya yönelik acil çözümün üretilmesi gerektiğini söyledi.

Makedonya, Kosova, Romanya ve batı Trakya’daki bütün Türklerin toplam sayısının 3 katından daha fazla bir nüfusa sahip olan Bulgaristan Türklerinin, anadilde eğitim haklarının yüz kızartıcı bir durumda olduğunu söyleyen Özlem, “Türk Azınlık okullarının yeniden açılması için Türklerin oylarına talip olan ilgili siyasilerin bir an evvel harekete geçmeleri gerekir” dedi. Balkanlar’daki diğer Türk azınlıkların anadilde eğitim haklarının Türk okulları bünyesinde gerçekleştiğini vurgulayan Kader Özlem sözlerini şöyle sürdürdü: “Haftada verilen 4 saatlik Türkçe eğitim sus payından başka bir şey değildir. Zaten verilen Türkçe zorunlu seçmeli ders statüsünde. Azınlık için Türkçe zorunlu olmalı, hem de azınlığın kendi okulunda Bulgar devletinin eliyle verilmelidir. Zira söz konusu okullar uluslararası andlaşmaların doğurduğu yükümlülüklerin bir sonucudur. Jivkov’un kapattığı okulların açılmaması, asimilasyon politikasının devam ettirildiğinin göstergesidir. Bugün Türk azınlık mensuplarının önemli bir bölümü Bulgarca’yı Türkçeden daha iyi konuşuyorsa, Sofya yönetimi zamana yaydığı politikasında başarılı oluyor demektir.” Bulgar devletinin Türk azınlığa yönelik sinsi politikalar izlediğinin altını çizen Özlem, 20 yıllık süre zarfında Türk siyasilerin azınlık haklarının elde edilmesi konusunda silik bir görüntü çizdiklerini de sözlerine ekledi.

AJANS BG

KAYNAK: http://ajansbg.blogspot.com/2012/10/kader-ozlem-bulgaristanda-devlet-eliyle.html

Çevrimdışı Atsızcı Türk

  • Türkçü-Turancı
  • ****
  • İleti: 302
Ynt: Ağustos 2012'de çıkan ilk sayısı
« Yanıtla #4 : 31 Aralık 2012 »

Çevrimdışı Atsızcı Türk

  • Türkçü-Turancı
  • ****
  • İleti: 302
Ynt: Bulgaristan'da Türk işadamı öldürüldü
« Yanıtla #5 : 31 Aralık 2012 »
Türk işadamı öldürüldü



Filibe Popovo karayolu üzerinde restoran işleten Türk işadamı Ender Penderli (31) saldırı sonucu aldığı darbeler nedeniyle hastanede hayatını kaybetti.
Filibe Popovo yolu üzerinde bulunan ‘Zamıka’ adlı restoranı işleten Penderli’nin işletmenin otoparkında bir grup tarafından saldırıya uğradığı bildirildi. Aldığı darbeler sonucu kafasından ağır yaralanan Penderli, hasteneye kaldırılmasının ardından yarım saat sonra hayatını kaybettiği belirtildi.
Saldırıdan sonra Filibe istikametine üç araçla kaçan saldırganlar, polisin takibi sanonucu yakalandığı kaydedildi.
Polis kaynakları,  saldırganların Romanların yaşadığı Filibe'nin Stolipinovo semtinde yakalandıklarını bildiridi. Gözaltına alınan altı saldırganın cinayet suçlamasıyla hakim karşısına çıkarılması bekleniyor.

AJANS BG

KAYNAK: http://ajansbg.blogspot.com/2012/12/turk-isadam-olduruldu.html

Çevrimdışı Atsızcı Türk

  • Türkçü-Turancı
  • ****
  • İleti: 302
Ynt: Bulgaristan'da Türk gazetesi
« Yanıtla #6 : 31 Aralık 2012 »
BAF, zorla isim değiştirme sırasında öldürülenlerin isimlerinin sokaklara verilmesini istiyor



Sivil toplum kuruluşu Bulgaristan Adalet Federasyonu, (BAF) totaliter komünist iktidar döneminde Bulgaristan’daki Türklere karşı uygulanan asimilasyon politikası sırasında baskılara karşı geldikleri için öldürülenlerin isimleri sokak adı olarak konulmasını istiyor.
BAF Başkanı Sezgin Mümin, Kırcaali iline bağlı Kirkovo ve Mestanlı ilçelerinin belediye başkanlarına birer mektup göndererek, zorla isim değiştirme sırasında komünist rejimin askerleri tarafından öldürülen Türklerin anısına sokak isimlerinin onların adlarını taşımasını talep etti.
1984 yılında başlatılan silah zoruyla isim değiştirme sırasında baskılara karşı geldikleri için iki ilçede öldürülen 11 Türkün adının sokaklara verilmesini talep eden BAF’ın mektubunda ‘isimlerini, dinini, Türklüğünü ve insanlık onurunu çiğnetmemek için hayatlarını verenlerin anısını yaşatmak istiyoruz’ deniliyor.
Mümin, 'evet, her yıl şehitlerimizi anma toplantıları düzenliyoruz, iyi de yapıyoruz ama neden hayatlarını verdikleri yerleşim yerlerinde onların adına sokak isimleri olmasın' diye sordu.

AJANS BG

<a href="http://www.youtube.com/watch?v=XQod9Vi2yhg" target="_blank">http://www.youtube.com/watch?v=XQod9Vi2yhg</a>

KAYNAK: http://ajansbg.blogspot.com/2012/12/baf-zorla-isim-degistirme-srasnda.html

Çevrimdışı Atsızcı Türk

  • Türkçü-Turancı
  • ****
  • İleti: 302
Ynt: Bulgaristan'da Türk gazetesi
« Yanıtla #7 : 31 Aralık 2012 »
Türklerin partisi resmi sitesine 6 ayda sadece 2 Türkçe yazı koydu



Bulgaristan’da üyelerinin çoğu Türk olan Halk ve Özgürlükler Hareketi Partisi (HÖH) resmi internet sitesindeki Türkçe bölüme 6 ayda sadece 2 Türkçe duyuru yükledi.

Yaklaşık bir milyon Türkün yaşadığı ülkede okullarda Türkler için ana dil eğitiminin zorunlu mu seçmeli mi olsun tartışması sürerken müfredat kapsamındaki Türkçe Dilbilgisi ders kitapları 20 yıldır yenilenmedi.

Başkent Sofya'da bulunan Uluslararası Azınlık Araştırmaları ve Kültürel Arası İlişkiler Merkezi'nin (IMIR) araştırmasında, Türk çocuklarının anadil eğitimine ilgisinin azaldığı belirtiliyor.

AJANS BG

KAYNAK: http://ajansbg.blogspot.com/2012/12/turklerin-partisi-resmi-sitesine-6-ayda.html

Çevrimdışı Atsızcı Türk

  • Türkçü-Turancı
  • ****
  • İleti: 302
Ynt: PKK'lı Bulgaristan sınırında yakalandı
« Yanıtla #8 : 31 Aralık 2012 »
PKK'lı Bulgaristan sınırında yakalandı



Edirne merkeze bağlı Budakdoğanca köyü üzerinden Bulgaristan’a geçmek isterken yakalanan bir kişinin terör örgütü PKK üyesi olduğu ortaya çıktı.

Edinilen bilgiye göre, sabah saatlerinde Kapıkule Gümrük Sahası yakınlarındaki Budakdoğanca köyünden yaya olarak bir kişinin sınırı illegal bir şekilde geçmeye çalıştığı ihbarı alan Edirne İl Jandarma Komutanlığı’na bağlı askeri ekipler harekete geçti. Jandarma ekipleri tarafından yakalanarak üst araması yapılan kişinin terör örgütü mensubu olduğu öğrenildi. Yapılan aramada üzerinden Alman kimliği çıkan şahsın Erzurum Tekman ilçesi nüfusuna kayıtlı olan Doktor Baran kod adlı Cumali S. isimli terörist olduğu ve örgütteki çözülmeden dolayı sınırı yasa dışı yollardan çıkarak Avrupa’ya kaçmaya çalıştığı tespit edildi.

Jandarma Komutanlığı’na götürülerek burada ilk sorgusu yapılan teröristin birçok olaya karıştığı belirlendi. Terör örgütü mensubunun 8 Temmuz 2010 tarihinde Muş’un Varto ilçesinde meydana gelen ve 4 polis memurunun yaralandığı İlçe Emniyet Müdürlüğü saldırısına karıştığı öğrenildi. Şahıs sağlık kontrolünün ardından Edirne Adliyesi’ne götürülerek burada nöbetçi savcıya ifade verdikten sonra mahkemeye sevk edildi. Mahkeme tarafından tutuklanan şahıs Edirne F Tipi Cezaevi'ne gönderildi.

KAYNAK: http://ajansbg.blogspot.com/2012/12/pkkl-bulgaristan-snrnda-yakaland.html

Çevrimdışı Atsızcı Türk

  • Türkçü-Turancı
  • ****
  • İleti: 302
Ynt: Bulgaristan'da Türk gazetesi
« Yanıtla #9 : 31 Aralık 2012 »
Ajans Bg'nin haberinden sonra HŞHP sitesindeki Türkçe sayfaları tekrar yayınladı



Hürriyet ve Şeref Halk Partisi, herhangi bir açıklama yapmadan kuruluşundan bir gün sonra resmi sitesindeki Türkçe bölümü kaldırmıştı. Ajans Bg'nin yayınından sonra parti yetkilileri, Türkçe bölümü tekrar sitelerinde yayınladı.

İLGİLİ HABER:
2 Aralık 2012 Pazar

Hürriyet ve Şeref Halk Partisi kuruluş toplantısından bir gün sonra sitesindeki Türkçe bölümü kaldırdı



Kasim Dal ve Korman İsmailov’un Hürriyet ve Şeref Halk Partisinin dün başkent Sofya’da gerçekleştirilen kuruluş toplantısının ardından bugün partinin resmi internet sitesindeki Türkçe bölümü yayından kaldırıldı.Geçtiğimiz Cumartesi günü Sofya’da yapılan kuruluş toplantısı öncesinde partinin resmi sitesinde Türkçe bölümü mevcutken, kuruluşundan bir gün sonra herhangi bir açıklama yapılmadan kaldırıldı. Hürriyet ve Şeref Halk Partisi temsilcileri, sitedeki Türkçe bölümün neden kaldırıldığını bilmediklerini, ‘yanlış anlaşılmasın diye kaldırıldığını’ düşündüklerini belirtti.

AJANS BG

KAYNAK: http://ajansbg.blogspot.com/2012/12/ajans-bgnn-yaynndan-sonra-hshp.html