70'lik köpüklü ayran içince böyle mi olunuyor?
Ne içtin aga?
:kahkaha01: :kahkaha01: :kahkaha01: :kahkaha01: :kahkaha01: :kahkaha01: :kahkaha01: :kahkaha01:
Kafatasçılık ve ırkçılık
Tayyip Erdoğan'ın kafatası suçlaması
Türk milletine ve milliyetçiliğine düşman olan isimlerin sürekli gevelediği ve bir saldırı aracı olarak kullandığı kavram vardır: Kafatasçılık.
Karşılarındakini suçlamak, onun milliyetçiliğini aşağılamak istediklerinde hemen bu kavrama sarılırlar. Kafatasçılık suçlamasını duyan insanlar da genellikle, büyük bir günah işlemiş gibi hemen kendisini savunmak zorunda kalır, kafatasçı olmadığını kanıtlamaya çabalarlar.
Son olarak iki ay önce Tayyip Erdoğan, Atatürk'ü ve Atatürk milliyetçiliğini kötülemek için, bilindik taktiğiyle saldırıya geçti ve Cumhuriyet dönemini kafatasçılıkla suçladı.
Ancak tartışmaya geçmeden önce en başta şunu hatırlatalım:
Kafatasını tartışmak için öncelikle kafatasının içinde beyin olması gerekir…
Tıpkı göğüs kafesinin içinde yürek taşımayanlarla konuşulamayacağı gibi…
Kafatası neden önemlidir?
Tartışma konusu olan kavram kafatası. Önemi nereden kaynaklanıyor derseniz, içinde taşıdığı beyinden. Kafatasına şeklini veren de, ölçüsünü veren de, koruduğu beyindir. Dolayısıyla kafatası deyip geçmeyin, bahsettiğimiz şey, bizatihi beynimizdir.
Peki kafatasına bakıp neyi anlayabiliriz?
Örnekleyelim.
Toprağı kazdınız, karşınıza bir kafatası çıktı. Ne yaparsınız?
Yapacağınız şey basittir, bu kafatası hangi canlıya ait diye bakarsınız. Diyelim ki, bu kafatası bir tür koyuna ait. Alırsınız kafatasını ve koyun kafatası olarak kayda geçirir ve saklarsınız. O kafatası, hangi döneme aitse size önemli bilgiler verir, örneğin oranın bitki örtüsünü, bu kafatasından çözebilirsiniz.
Ama onun yanında eğer bir de insana ait bir kafatası bulduysanız, bu daha da önemlidir. Çünkü o zaman bu koyunun, belki de evcil bir koyun olduğunu tespit edebilirsiniz ki o zaman da yalnızca bitki örtüsünü değil, o dönem toplumsal sistemini, üretim biçimini, insanlığın gelişmişlik düzeyini keşfedebilirsiniz.
Peki bunun için ne yapmanız gerekir?
Alıp insan kafatasını bir yerde saklamanız ve o kafatasını kayda almanız.
Bakın gördünüz mü şimdiden kafatası avcısı oldunuz!
Diyelim ki kafataslarını biriktirmeye başladınız, o halde onları sınıflandırmaya başladınız demektir. Elbette koyunlarınkini bir arada, insanlarınkini bir arada tutacaksınız.
Ve kafatasları karşınızda duruyor. Bakıyorsunuz ki insanların kafatasları arasında da bazı biçim farklılıkları var. Kimisi ince uzun, kimisi yuvarlak. Ne yaparsınız? Uzunları bir tarafa, yuvarlakları bir tarafa ayırırsınız. Uzunlara bir ad verin; dolikosefal, yuvarlaklara başka bir ad; brakisefal.
Bakın gördünüz mü şimdiden siz de bir kafatasçı oldunuz.
Haydi diyelim ki Anadolu'da yaşıyorsunuz ve ülkenin heryerinde kafatasları var, onları alıp incelemeye başlıyorsunuz. Bakıyorsunuz ki sonuç olarak bu coğrafyadaki insanların büyük çoğunluğunun kafatası aynı. Yani Anadolu brakisefal kafalı insanların yurdu.
Bu size ne mesaj verir? Uzun yüzyıllardır Anadolu halkının aynı tür kafatasına ait insanlar olduğunu verir.
Bir bakarsınız Avrupa'nın bir bölümünde dolikosefaller yoğunlaşmıştır.
Atatürk ve kafatası
Şimdi önemli soru şu: Siz bu gördüğünüz gerçeği söylemezseniz ne kazanırsınız? Yani kafataslarının bölgesel yoğunlukları denilen gerçeği niye saklayasınız. Elbette saklamazsınız, çünkü bu kötü bir şey değildir.
Nitekim Atatürk döneminde de bu yapılmıştır. İnsanların kafatasları üzerinde çok geniş bir araştırma yapılmıştır ama bu bilimsel bir araştırma temelinde bir faaliyettir. Yani politik yanı yoktur.
Ama bilimsel anlamda önemi büyüktür. Atalarımızın bu dünyanın çeşitli bölgelerinde tarihin hangi dönemlerinde, hangi bölgelerde yerleştiğini yine bu kafataslarından izleyebiliriz.
O güne kadarki, yani Atatürk dönemi kafatası araştırmalarına kadarki tarih anlayışı, Avrupalı beyaz ırkın üstün ve uygar olduğu, Türklerin ve diğer Doğulu halkların geri olduğu, Avrupa'da bir neolitik devrim gerçekleştiği ve böylece ilerledikleri, Türklerinse Anadolu'da yabancı ve işgalci olduğuydu.
Ama Tayyip Erdoğan'ın saldırdığı kafatası çalışmaları sayesinde, Anadolu'da tarih öncesinden başlayarak brakisefal insanların yoğunlaştığı, Türklerin de bunlar içinde yer aldığı, Avrupa'nın Anadolu'dan daha sonra tarımsal devrime geçtiği, uygarlık denilen aşamada Türklerin Avrupa'nın gerisinde olmadığı ispatlanmış oluyordu.
Eğer bugün tarih kitapları biraz farklı ise, bu Atatürk sayesindedir. Ve elbette kafatasları sayesindedir. O nedenle kimi ilerici geçinen insanlarda kafatasları konusundaki çekince anlamsızdır.
Kaldı ki, bir milletin kökenlerinin ve o milletin kimliğinin tespitinde, diğer unsurlar kadar kafatasları da belirleyicidir, eğer kafatasını dışarı çıkartırsanız, bilimsel bir millet tanımına asla varamazsınız.
Kafatasçı ırkçı olamaz!
İşin garibi, dünyada belki 72 millet, belki çok daha fazlası vardır, iş etnik parçalara geldiğinde belki binli rakamlara ulaşırız ama, dünya üstünde sadece üç tür kafatası vardır, insanlar da bu üç kafatası türünden birine aittir.
İnsanları bu kafataslarına göre sınıflandırabilir misiniz?
Elbette sınıflandırırsınız.
Tıpkı insanları göz rengine göre, deri rengine göre sınıflandırdığınız gibi.
Peki bunun ırkla, ırkçılıkla bir ilgisi var mıdır?
Hiçbir şekilde yoktur. Çünkü antropolojide, insanlar fiziksel yapılarına göre sınıflandırılır. Buna insan ırkları denir.
Ama bu politik anlamda bir ırk değildir.
Mesele de buradan başlamaktadır.
Brakisefal dediğiniz insan ırkı, içinde çok farklı milletleri veya etnileri barındırır. Örneğin Türkler brakisefal olduğu gibi, Ermeniler de Brakisefaldir!
O zaman siz Brakisefal ırkçılığı yaparsanız, Ermenileri de kendi içinize alacaksınız demektir ki, böylesi bir ırkçılığa can kurban! (Gafil muhbir :kahkaha01: )
Bu ırkçılık, gördüğünüz gibi, farklı etnileri birleştirir. En sonunda da dünyada sadece üç insan türü kalır!
Kafatasçılığı bu anlamıyla birleştirici iken ırkçılığın temel özelliği ayrıştırıcı olmasıdır.
O halde kafatasçılıkla ırkçılık yapılamaz.
Irkçılık değil dangalaklık
Peki ırkçılık ne ile yapılabilir?
Aslında ırkçılık hiçbir şeyle yapılamaz. Çünkü ırk denilen şey aslında yoktur. Yani politik düzeyde bir ırk yoktur.
Bilimsel anlamına gelince de ırk yoktur.
Deri rengini alsanız başka, kan grubunu alsanız başka, kafatasını alsanız başka, göz rengini alsanız başka bir sonuç çıkar.
O halde bir insan için ırkını belirlemenin imkanı yoktur.
Şimdi diyeceksiniz ki, iyi ama bu ülkede ırkçılık yapan da var, hatta kafatası üzerinden ırkçılık yapan da var!
Doğru, ama bu kafatasının değil içindeki beynin sorumluluğudur!
Bunun adına da ırkçılık değil, ancak dangalaklık denilebilir.
Ülkemizde, evet ve de maalesef ırkçılık yapanlar, kendisini Türk ırkçısı olarak görenler, bununla övünenler, hatta ve hatta ırkçı olmayanların milliyetçi olamayacağını savunanlar var. Peki neden bir insanlar ırkçı olur?
İlk cevap, cehaletinden olabilir.
Yani kafatasının içindeki beyin, yeterince donanımlı değildir, boştur.
O halde, bu insanın cehaletten kurtarılması gerekir. Ona ırkın tanımı veya tanımlanamazlığı anlatılmalı, ırkçılığın en başta insanın kendi soyuna, kendi milletine düşmanlık olduğu kavratılmalıdır.
Ama çevremizde karşılaştığımız ırkçılık örnekleri sadece cehaletle açıklanamaz. Bu sadece beynin donanımsızlığı veya boşluğu sorunu değil, beynin fonksiyon bozukluğu veya bir tür hastalığıdır.
Irkçı, ırkına düşman kendine hayrandır!
Irkçılık, en başta, insanoğlunun, çok marjinal bir kesiminin, kendini beğenmişliğinin ürünüdür.
Irkçı aslında “ırkım” dediği ırkı yüceltmek için değil, kendini yüceltmek için ırkçı olur. Irkçı, “ırk” dediği şeyi, kendini yüceltmenin bir aracı haline getirir. Bir anlamda ırk düşüncesini sömürerek, kendini tanrılaştırır.
Her şeyin en başı, ilki, en safı gibi geriye doğru iz sürme, bir tarih çabası değil psikolojik bir sorundur.
Hep daha geriye gidip orada daha saf ırkı arayan adam, aslında ırkını ilk yapmaya çalışmaz, kendisini ilk ve Tanrı yapmaya çalışır.
Bu açılardan bakıldığında, ırkçı tıpkı bir Marksist gibi kendisini Tanrı yerine koyan adamdır. Tanrı onun ırkını ve elbette kendisini üstün yaratmıştır…
Bu açıdan bakıldığında ırkçılık bir sosyal sorun değildir, ırkçılık sosyal alandaki hastalıklı ve sapkın bireylerin psikolojik bir sorunudur ama bu sorun döner dolaşır bir sosyal hareket olarak karşımıza çıkar.
Çünkü bu tür hastalıklı bireyler, tıpkı kendileri gibi hastaları bulurlar. Ama bu tür ırkçılar hep son derece azdır ve bir özellik olarak da çok farklı ırkçı gruplar vardır. Çünkü hiçbir ırkçı grup diğerinin ırkçılığını beğenmez.
Kaldı ki ırkçı denilen küçücük grupların hiçbirinin bir lideri de yoktur, çünkü ırkçılar lider seçmeyi kendilerine yapılmış haksızlık olarak algılarlar.
O nedenle ırkçılık toplumda çok marjinal sosyal hareketler olarak kalmaya mahkumdur. Ama kalmaz çünkü ırkçılık, bir şekilde faşizmle birleşir ve işte o zaman gerçek bir tehlike haline gelir. :kahkaha01:
Irkçının şizofrenliği
Irkçılara, yani hastalıklı bireylere rastladığınızda, en büyük şikayetlerinin kendi ırklarından olduğunu, kendi ırklarını da ıslah etmeye çalıştıklarını görürsünüz.
Onlarda ilk olma duygusu o kadar ön plandadır ki, şanlı ecdadları ile kendisi arasında neredeyse binlerce yıl geçmiştir. Üstelik ecdad dediklerinin bile büyük kısmını beğenmez suçlar.
Ne garip bir örnektir ki, ırkçıların Mete Han'ı eleştirecek, onu yeterince Türk olmamakla suçlayacakları bile vardır. Bunlara ırk beğendirmenin de, ata beğendirmenin de imkanı yoktur.
Mete'yi babasını öldürdü diye, Attila'yı Roma'ya barış ilan etti diye eleştiren ırkçı, ne kendisi iyi bir baba olabilmiştir, ne de barış ilan edecek biri vardır karşısında. Çünkü hayatında hiç savaş ilan edecek cesareti bulmamıştır.
Kaldı ki dünyaları Türk yapmaktan bahseden ırkçı, ne kendi sosyal çevresine, ne de siyasal çevresine kimseyi dahil edemeyen, yalnız ve melankolik bir tiptir. Ama burada melankoli, kendini değil ırkını sevicilik gibi kendini sunar. Hep yalnız kalan ırkçı, bunu kendi sorunu ile değil, siyasal ve milli hareket liderlerinin yalnızlığı ile benzeştirir. Oysa o büyük insanlar, daima çoğalmasını bilmişlerdir. Halbuki ırkçı asla çoğalamaz.
Irkçı, kendi ruh aleminde bir şizofren olarak yaşar. Sıradan bir şizofrenin algısı ve dünyası ikiye bölünmüştür ama zaman tektir.
Irkçıda ise hem dünya hem zaman bölünmüştür. Irkçı milattan önce 10 bin yılı ile şimdi ve hatta geleceği tek bir zamanda yaşayan bir ruh hastasıdır.
Irkçının kahraman düşmanlığı :kahkaha:
Kimi zaman ırkçı kendi ırkından olmadığı için birilerini beğenmeyebilir, eleştirebilir, suçlayabilir.
Ama garip bir şekilde ırkçı genellikle Hitler hayranıdır.
Irkçı büyük oranda İsrail hayranıdır.
Çünkü ırkçı kendisini Batılı Beyaz Adamın ırk skalasındaki beyaz arî ırkın asıl temsilcisi olarak görmektedir.
Irkçı kendisini asla zencinin yerine koymaz, hep Beyaz Adamın yerine koyar.
Irkçı, ezen dünyanın liderlerine öykünürken ezilen dünyanın liderlerini eleştirir.
Bunlara göre Che bir kahraman değildir. Çünkü Türk değildir. Bir Türk de, Türk olmayan birine saygı duyamaz, onu sevemez.
Ama mesele bu değildir, ırkçı Che'de bir kahraman görür, Che tıpkı Kürşad gibi bir fedaidir. Kendisi Kürşad olmayı becerememiş ırkçı bu nedenle Che'ye düşman kesilir.
Che'ye baktıkça, kahramanlığın ırki değil bireysel bir mesele olduğu gerçeği ile yüzyüze gelir!
Che karşısında kendi zavallılığını görür. O nedenle Che'ye düşman olur.
Oysa Che düşmanlığının da, Che karşıtlığının da, Che'yi benimsememenin de, dünya politikasında tek bir adı vardır: Amerikancılık.
Zavallı ırkçı bir Amerikan köpeği gibi Che'ye saldırır…
İşte ırkçı bu nedenle asla bir Bozkurt olamaz.
Genellikle etrafınızdaki ırkçılarda, Che gibi, Chavez gibi, dünyanın en önemli antiemperyalistlerine karşı adı konulamamış bir kin görürsünüz. Bu kinin sebebi de politik değil yine psikolojiktir.
Son olarak Chavez'in ölümü üzerine, dünyanın tüm ezilen insanları gibi her Türk üzülür, ağlarken, ülkemizde küçücük ırkçı grupçuklar, tıpkı Amerikalı ve İngilizler gibi, aynı kibirle, aynı küstahlıkla, aynı halk düşmanlığıyla Chavez'e saldırabilmişlerdir.
Bu nedenle ırkçı, basit bir dangalak değildir, basit bir cahil değildir, o aynı zamanda kibirinden etrafını göremeyecek kadar ruh hastasıdır. :asker: :kahkaha01: :asker: kop kop hacı kop kop :asker: :kahkaha01: :asker:
Kafatasının değerini bilelim
Irkçının kafatası ile ilişkisi tek bir noktada olabilir, kalın kafalılık.
Irkçıya laf anlatmanın imkanı yoktur.
O öğrenmez, bunu marifet sanır.
Öğret desen öğretemez, çünkü kendisi bir şey bilmez.
Sonuçta ırkçının kafatası, isterse brakisefal olsun, yine de kalındır ve ırkçıya hiçbir faydası dokunmaz!
Bunun ötesinde kafatası, insanlık için de, milletler için de, bilim için de, son derece önemli bilimsel verilerdir.
Tayyip Erdoğan gibilerin bunu anlamasını zaten bekleyemeyiz.
Ama milliyetçiler, kafatasının da kıymetini bilmek zorundadır.
Çünkü kafatası, bizi ırkçılıktan uzak tutacak en önemli kanıtlardan biridir.
Kaldı ki gerçek bir milliyetçi, asla beyinsiz ve yüreksiz olmamalıdır.
Beyinsiz milliyetçi Batılılar tarafından kullanılır.
Yüreksizi ise milleti için hiçbir işe girişemez.
(https://www.hunturk.net/forum/rsm/4769-catal-dilli-1367219173.jpg)
TTK.