-
ATSIZ ATA'nın yakın dostlarından olan ve mektuplarında "Azizim Şaman" adıyla hitap ettiği, Türkçü Büyüklerimizden Prof. Dr. İsmail Hakkı Gökhun'u maalesef kaybettik.
(http://hunturk.net/images/dernek02.gif)
Resimde sağdan üçüncü kişi İsmail Hakkı Gökhun'dur.
Merhum İsmail Hakkı gökhun, uzun yıllar Atsız Ata'nın yakınında olmuş ve Türkçüler Derneği'nin kurucuları arasında yeralmış bir Türkçü büyüğümüzdü.
Bu son birkaç ay içinde kaybettiğimiz pek çok Türkçü, Türk Milliyetçisi gibi Merhmunuda yeri kolay doldurulamayacaktır.
Tüm Türkçülerin ve Türkçü camianın başı sağolsun. Ailesine ve yakınlarına sabırlar dileriz.
Merhumun Ruhu Şad, Mekanı TANRIDAĞI olsun.
TTK
-
Atsız’la İlgili Hatıralar ve Görüşlerim
(İsmail Hakkı Gökhun)
Atsız,fedakâkarlık ve feragat ruhuna sahip olmayı Türkçülüğün temel prensibi olarak kabul ederdi.Hayatı boyunca da bu prensibe sadık kalmıştır. Türkçülüğün her bakımdan en kıdemlisi ve önderiydi. Kendisinden daha yaşlı Türkçüler ve hocaları da bu durumu kabul ve ifade ederlerdi.
Atsız’ı ilk defa 1954 yılı sonbaharında Süleymaniye Kütüphanesi’nde ziyaret etmiş ve şahsen tanımıştım. Bu tarihten itibaren birkaç yıllık fâsılalar dışında devamlı surette yakınında bulunmak bahtiyarlığına erenlerden biriyim. İstanbul’dan uzakta bulunduğum yıllarda mektupla olan irtibatımız ölümünden 14 gün öncesine kadar devam etmiştir. Bana gönderdiği “Türk Tarihinde Meseleler” kitabının baş tarafına “Şaman’a (belki de) son hatıra” diye yazmıştı. Son mektuplarında sık sık öleceğinden bahsediyordu, ön saflarda bulunanların ülkü yolundaki çalışmaları bir an önce devralmasını istiyordu.
Üniversite tahsilimizi İstanbul’da yapmıştık. Yakınında bulunan biz Türkçü gençler grubu, fakültelerimizi bitirinceye kadar Atsız’ın bilgi, tecrübe ve bilhassa ülkü yolundaki tavizsiz mücadelesinden çok dersler aldık. Atsız hakkında yazacaklarımı bir makaleye sığdırmak imkânsızdır. Sadece bana yazdığı mektupların Türkçülük ve Türk Dünyası ile ilgili kısımları bir kitap hacmini aşar. Bundan dolayı, ben burada genç Türkçülerin bilmesi gereken bazı hususlardan kısaca bahsetmek istiyorum.
Atsız, her şeyden önce mensup olduğu Türk milletinin dilini, tarihini ve kültürünü çok iyi bilen bir ilim adamıydı. Gerçi Türk üniversitelerinde bir Türkoloji veya tarih kürsüsünün profesörü unvanını almak kendisine nasip olmamıştı. Buna rağmen ilmî bakımdan şöhreti yurt sınırlarının dışına taşmıştır. Türk ülküsü yolundaki yılmayan, taviz vermeyen kutlu mücadelesinde ise Atsız’ın karakter yapısında bir kimseye ancak efsanelerde rastlanır. Bütün Türk Dünyasının dâvası uğrunda ömür boyu çile çeken Atsız’ın kendisinden önceki önder erden farklı önemli bir vasfı da Türkçülüğü fikir zemininden hereket sahasına intikal ettirmesidir. Türkçülük, 3 Mayıs 1944 hâdisesi ile ilk defa fikirden harekete dönüşmüştür.
Atsız, Türkçülüğü her türlü politikanın üstünde tutmuş, kendisine teklif edilen siyasî makam ve mevkileri reddetmiştir. Demokrat Parti iktidarı zamanında, 1950-1960 yılları arasında Gümüşhane vilâyetinden milletvekili adaylığını da kabul etmemiştir. (Atsız, baba tarafından Gümüşhane’nin Torul kazasının Midi köyündendir.) 1961 seçimlerinden sonra Prof. Dr. Ali Fuat Başgil’in Cumhurbaşkanlığına aday olmasını isteyenler vardı. Bu günlerde Ali Fuat Başgil, Son Havadis gazetesinde “Seçim Konuşmalarım” başlığı altında bir makale yayınlamıştı. Başgil, bu yazısında özetle Türkiye Türklerinin Anadolu’da İslâm çemberi içinde birbirleriyle karışmış çeşitli kavimlerin bir halitası olduğunu ve Orta Asya Türkleri ile hiçbir ilgilerinin bulunmadığını iddia ediyordu. Atsız, Başgil’in bu iddialarına “Ordinaryüsün Fahiş Yanlışları, Ali FuatBaşgil’e Cevap” başlıklı, 1961 yılında basılan 8 sayfalık bir broşürle ilmî bir cevap vermişti. Bu cevaptan bir süre sonra Atsız’la Bâbıâli Caddesinde yürüyorduk. Son Havadis’i çıkaran Gökhan Evliyaoğlu ve Hami Tezkan’la karşılaştık. Evliyaoğlu ve Tezkan, Atsız’a “Hocam bu yazıyı yazmasaydınız, cumhurbaşkanı olunca sizi kontenjan senatörlüğüne tayin edecekti” sözleri üzerine Atsız, gülerek “Eyvah, büyük bir fırsatı kaçırmışız” cevabını vermişti.
Atsız, fedakârlık ve feragat ruhuna sahip olmayı Türkçülüğün temel prensibi olarak kabul ederdi. Hayatı boyunca da bu prensibe sadık kalmıştır. Türkçülüğün her bakımdan en kıdemlisi ve önderiydi. Kendisinden daha yaşlı Türkçüler ve hocaları da bu durumu kabul ve ifade ederlerdi. Yurt dışından da bir çok ilim, fikir ve siyaset adamı Türkçülük konusunda kendisinden bilgi almak için ziyaretine giderlerdi. “Dünyada Nasyonalizm” konusunda doktora çalışması yapan Siyasal Bilgiler mezunu bir İtalyanın Turancılık konusunda Atsız’la görüşmesinde ben de bulunmuştum. Dünyadaki bütün milliyetçilik akımlarını inceleyen İtalyan yalnız Turancılığı itici gücü kuvvetli, dinamik bir ideoloji olduğunu, diğer milletlerin böyle bir ülkülerinin bulunmadığını, demokrasi, Avrupa Birliği gibi fikirlerin pasifist akımlar olduğunu söylemişti.
Atsız, Türk devletinin çeşitli makam ve mevkilerine yerleşmiş yadsoyluların Türk düşmanlığı faaliyetlerine devam etmelerine tahammül edemez ve çok üzülürdü. Atsız’ın bir takım politik çıkarlar uğruna veya imparatorluk artığı bazı unsurları memnun etmek için Türk milliyetçiliğini yozlaştırmaya çalışanlara da hiç müsamahası yoktu. “Müsamaha, şuurlu bir gaflettir. Şuurlu olduğu için de gafletten çok ihanete yakındır” derdi. “Bana göre milliyetçilik, İslâmî milliyetçilik, milliyetçilik ve mukaddesatçılık, Türk-İslâm sentezi, çağdaş milliyetçilik gibi tabirlerle Türk düşmanlığı yapanları da en ağır şekilde tenkit ederdi. Devrin başbakanına yaranmak için bir yazısında “Turancılık safsatası” tabirini kullanan bir dil profesörü ile “Turancılık vatan fikrini reddettiği için bolşevikliktir” iddiasındaki bir edebiyat profesörüne, bu görüşlerinde ısrar ederek yazı yazmaya devam ederlerse çok ağır cevaplar vereceği haberini göndermişti. Turancılığın vatan fikrini reddettiğini ileri süren bu edebiyat profesörü, Ziya Gökalp’ın
“Vatan ne Türkiye’dir Türklere, ne Türkistan
Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan.”
beytini ya yanlış anlamış veya hiç anlamamıştır. Atsız bunu yazan şahıs için “Hollanda ile Felemenk’in ayrı ülkeler olduğunu iddia eden bir edebiyat profesöründen ne beklenir” derdi.
Atsız, kendisinin ırkçılık yaparak millî bünyeyi parçaladığını iddia edenlere “bunu söyleyenler bağırsaklarındaki solucanı vücutlarının bir parçası mı sanıyorlar” cevabını vermişti. Türk düşmanlığı yapan yadsoyluların ve komünistlerin affedilmesine şiddetle karşı idi. “Tövbekâr olmuş fahişelerin namuslu ailelerin arasına sokulmaması gibi, tövbekâr olmuş komünistlerin de aramızda yeri yoktur” derdi.
Atsız’ın basılmış eserleri ve çeşitli dergilerde yayınlanmış makaleleri dışında yazılıp tamamlanmış ve henüz yayınlanmamış, benim bildiğim üç eseri vardır. Bunlar; Beşerî Şef, Kömen ve Türk Tarihidir. Atsız, Türk Tarihine çok emek vermişti ve bu konuda çok iddialıydı. Türk Tarihinin vesikalara dayanan, objektif, ilmî bir görüşle yazıldığını fakat ayrıca bu eserde Türkçülüğün propagandasının yapıldığını söylerdi. “Türkçülüğün kesin hükümlerini bu kitapta bulacaksınız. Ben Türk ırkının binlerce yıl sonraki geleceğini düşünerek yazıyorum. Bugün beni anlamayarak tenkit edenler bulunacaktır. Fakat gelecek nesiller ırkımızın uğradığı ihanetleri öğrenerek bana hak verecek, ülküsünün gereğini yerine getirerek ülkesine, milletine ve devletine sahip çıkacaktır.”
Atsız’ın, tavizsiz mücadele ahlâkını benimsemiş, inançlı, kültürlü, Türkçü bir neslin yetişmesinde çok büyük tesiri olmuştur. Atsız, yetiştirdiği bu seçkin Türkçü zümreye mensup olanların şahsen tanıdıkları ile görüşmek, diğerleriyle mektuplaşmaktan çok memnun olurdu. Bunların dışında, eserleriyle hitap ettiği geniş bir Türkçü kadro yetiştirmişti. Bu Türkçü nesil O’nun en büyük ümit, gurur ve saadet kaynağı idi. İnandığı, güvendiği ve çok sevdiği bu Türkçülerin ülkü bayrağını elden ele taşıyarak hedefe ulaştırması O’nun Tanrıdağ göklerinde Kürşad’a kavuşan kutlu ruhunu şad edecektir. Yazımı Atsız’ın çok sevdiğim şiirlerinden biri olan “Kader” başlıklısından aldığım iki beyitle bitirmek istiyorum.
“Baş eğmedik edâniye ikbal ü câh için;
Mâziye, ırka, sancağadır iftihârımız.”
“Hakanların dikilmeli Altay’da tuğları,
Varsın cihanda olmayagörsün mezarımız.”
Tanrı Türkü Korusun.
Prof. Dr. İsmail Hakkı GÖKHUN
-
İsmail Hakkı Gökhun’a
(ATSIZ’dan Mektuplar)
-1-
Azizim Şaman,
Bayram tebriği kartını ve 22 Kasım tarihli mektubunu aldım. Nihayet oradaki (1) durumundan memnun olmaya başladığını öğrenince tabi ben de memnun oldum. Malüm ya, bizim bir özelliğimiz de hiçbir şeyden mennun olmamaktır. Önünde kalan şu 8-9 aylık sürede ne öğrenebilirsen öğren de vatana bir mikdar da olsa yenilikler getir. Burada bu yenilikleri getirmek için bir yığın eşşekle uğraşacağın muhakkak ama sen yine elinden geleni yaparsın. Bu türlü şeylere alışıksın. İstersen biraz da hayvan terbiyecileriyle görüşüp eşeklerle nasıl bir sistem kuralabileceğini onlardan öğren.
Finlerin Almanlara Saksa demeleri onların ilk önce Saksonları tanımalarından ileri geliyor. İsveçlilere Ruotsi demeleri “Rus” demektir. “Rus” aslında bir İsveç boyu olup Islavlar’a hakim olarak onlara Rus adının verilmesine sebep olmuş, fakat kendileri o kalabalık arasında ıslavlaşmışlar, bugünkü Rus milletini teşkil etmişlerdir. Bulgarların ıslavlaşması, Frankların latinleşmesi gibi. Ruslara verdikleri Venörye adı da galiba Vareng adından gelme. Bizans hizmetinde bulunan bir varengler vardı. Bunlar galiba Islav asıllı idiler. Bunu bir tahmin olarak söylüyorum. Fransızlara Ranska demeleri de “Franska”nın bozuk bir şekli olacak. Fakat sen hepsini yazmışsın da bize ne dediklerini söylememişsin.
Bunlara akraba olduğumuzu Oğuz Han destanı ile anlat. Destanda Finlerin ecdadına “It Barak” dendiğini söyle. Macarlarla Türkler arasındaki ırki karabetin Macarlar tarafından kabul edildiğini anlat. Bir de 20 yıl sonra Finlandiyanın bolşevik olacağından endişe etmesinler. 20 yıla kadar Rusyada bolşevizm bitecek ve Rusya parçalanacak. Netekim Rus bilginleri şimdiden komünizme karşı aleni cephe almışlardır. Rusyadaki yeraltı faaliyeti önlenememektedir. Zaten bir millet 50 yıl zulüm altında yaşayıp kültür bakımından ilerleyerek uyandıktan sonra onu eskisi gibi idare etmeye imkan yoktur. Hele Rusya gibi içinde 40 milyon Türk, 40 milyon Ukraynalı, 3 milyon Gürcü, 2 milyon Fin vesaire bulunan bir ülkede bu eşşeklik uzun sürmez. Rusya batacak. Finlere söyle: Ben Şaman duası ettim mi, etmedim mi, onlar mutlaka yok olacaktır.
Şaman duasıyla Rusya’yı batırıyorum ama kendime hayrım yok: Tashih-i karar talebimizi Yargıtay başsavcısı kabul etmedi. CHP’li imiş. Dosyaınız İstanbul’a geldi. Bugün yarın bize içeri buyrun derler. Ben asıl Kayabek için üzülüyorum. Benim emekli maaşım var. O evini dükkanıyla geçindiriyor. 15 ay çalışmazsa herhalde çok büyük sıkıntıya düşer. (2)
Tevetoğlu İfrit itönünün senatodaki yeminini anlattı. Herif ayakta duramıyormuş ve sıvama aptalmış. Onun başkanlığı falan olamaz diyor. Mart’ta Cumhurbaşkanlığına en kuvvetli adayın Faruk Gürler (3) olduğunu söylüyorlar. Bir kere komünizm düşmanı. Sonra da, bizim gibi olmasa da, milliyetçi. Bu kadar yeter.
Adresindeki rakamlara kızıyorum: 4 B 13 C ne demek? 00600 ne biçim sayı? Finlere söyle şunları düzeltsinler.
Selamlar.
25 Kasım 1972, Pazar
————————
DİPNOTLAR:
(1) Mektup, o sıralar İsmail Hakkı Gökhun’un bulunduğu Almanya’ya yazılmıştır
(2) Mustafa Kayabek, Ötüken’deki yazı sebebiyle (ve derginin yazı işleri müdürü olarak gözükmesi gerekçesiyle) Atsız’la birlikte mahkum olmuştu. Atsız, onun hapis yatacağı sürede geçim sıkıntısı çekmesi ihtimalini düşünerek üzülüyor.
(3) Faruk Güler 12 Mart Muhtırası’nı veren dört generalden biri. O tarihte Kara Kuvvetleri kumandanı idi.(1971) Daha sonra, Memduh Tağmaç’ın yerine Genel Kurmay başkanı olmuştur. 1973 Mart ayında Cevdet Sunay’ın cumhurbaşkanlığı süresi dolacağı için, yeni seçim yapılacaktı. Cumhurbaşkanlığına giden yolun Genelkurmay başkanlığından geçmesi neredeyse bir teamül haline geldiği içini Faruk Güler’in adaylığı üzerinde duruluyordu. Gürler, Mart 1973′ten önce emekliye ayrılacak, Cumhurbaşkanlığı tarafından derhal seneto üyeliğine atanacak, bu suretle adaylık imkanı bulacak, fakat Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde gerekli çoğunluğu sağlayamadığı için seçilemeyecektir. (http://dosya.nihal-atsiz.com/atsiz_imza2.jpg)
-
İsmail Hakkı Gökhun’a
(ATSIZ’dan Mektuplar)
-2-
Azizim Şaman,
25 Şubat tarihli mektubunu zevkle okudum. Tarihî belge mahiyetinde güzel bir mektup yazmışsın. İkimizin de hususiyetlerimize dair satırları dolayısıyla, cevabını verdikten sonra bu mektubu da diğerleri gibi yok etmek gerekiyor ama bilmem kıyabilecek miyim? Benim ölümüm yakındır (68′i doldurdum). Sen 40 yıl daha yaşarsın. 2013 yılında bu mektubun kazanacağı değeri düşün. İnsan buna kolay kolay kıyabilir mi?
Ruh Adam için Adsız’ın mayıs sayısında Kayabek’in bir tenkidi çıkacak. Şifahen romandan çok bahsolunuyor. Çok beğeniliyor. Çok da tenkid ediliyor. Senin gibi bir veya iki gecede okuyup çok tesirinde kalanlar bile acı itirazlardan geri kalmıyor. Netekim sen de mektubunda ‘Selim Pusat’ın âşık olması üzerinde çok duruldu ve bu yönden suçlandırıldı’ diye yazıyorsun. Yani bu gençler Atsız gibi bir Türkçü âşık olmamalıydı demek istiyorlar. Fakat sen bunların kim olduğunu bildirmiyorsun. Zannederim Halûk ve arkadaşlarından Tansu Say da bana ‘Selim Pusat’ın küçük bir kıza yenilmesini beğenmedim’ diyerek tenkidini yaptı. Bu roman yaşanmış bir romandır. Hemen hemen bütün şahıslar gerçektir. Yalnız Şeref, şerefi, Kubudak ihtirası temsil ediyor. Kubudak Moğolca ihtiras demektir. Türkçeye de geçmiştir.
Roman konusunda epey sorguya çekildiğimi sana yazmıştım. Sorgular devam ediyor. Benden sır koparmaya çalışıyorlar. Bir hadde kadar sır veriyorum. Ondan sonra sükût…
Sana Ötükenleri muntazaman gönderdiğim halde son üç sayıyı neden almadığını anlamadım. Halûk kendisinin göndereceğini söyleyeli hayli oldu. Şu son mektubunu alınca sana aralık, ocak, şubat sayılarını uçakla gönderdim. Alırsan bildir. Mart, nisan, mayıs sayıları erken çıkacak. Şubat sayısında Nejdet’in fesatçılar hakkında imzasız bir yazısı vardı. Mart sayısında da bir yazısı daha çıkacak. Ben (……..’i) defterden sildim. Ona artık Türkçü denemez.
Anlattığın durumundan memnun oldum. Kimya ve Almancada ilerlemek az kazanç değil. Çiçekler üstünde uçmak da aynı şey…
Fakat şu iç sıkıntın nerden geliyor? Yurt özleyişi mi? Bir de komünist ülkeleri adamlarının Türkleri sevmesi bana garip geldi. Belki aldıkları direktif gereği sana öyle söylüyorlardır.
Macar kızının sana söylediği… Türkler orada yerleşmiş tek tük Türkiye Türkleri olabileceği gibi Macarlar arasında erimiş kalabalık Kumanların son fertleri de olabilir. Macaristanda 19. yüzyılda Kumanca konuşan birkaç bin kişi olduğunu bir yerde okumuştum.
Türkiye siyaseten kritik günler yaşıyor. 13 Martta cumhurbaşkanı seçimi yapılacak. Sunay’ın süresini iki yıl daha uzatmak teşebbüsleri boşa çıktı. Genelkurmay Başkanı Faruk Gürler kontenjan senatörü oldu. Devlet başkanı olacağı söyleniyor ama şu …………………..’nün de tekrar cumhurbaşkanı olma ihtimalı mevcut. Kendisi de bu hususta imâlı sözler söyledi. Belki de Gürler başbakan olarak ordunun isteklerini yerine getirmeye çalışacaktır. Yahut aksi olacak, İnönü tekrar başbakanlığa gelecektir. Sen bu mektubu aldığın gün Türkiye’de mesele çözülmüş olacak. Sen de ona göre ya kafayı çeker, ya Fin kızıyla gezmeye gidersin. Tatar kızlarının en akıllısını Buğra’ya al da onu evirip çevirsin.
Türkçüler Derneği, yeni Dernekler Kanununa göre yeniden ayarlanacak. Başkanlığa Yakuboğlu gelecek. Şimdiki başkan Muzaffer Soma’da görevli.
Kayabek 19 Nisanda hapse girecek. Bana henüz tebligat yok. Bu bakımdan çok sıkılıyorum. Yazan ben, giren o olacak. Âdeta utanıyorum. Bakalım ne olacak? Yeni eve daha yerleşemedim. Kalorifer yanmıyor. Elektrik bozuk. Ben de iki haftadır bronşitim. Havalar şimdi şimdi ısınmaya başladı. Sen mayısta Almanya’ya gittiğin vakit şiddetli kış olacak. Selâmlar. Heil Türkei.
Tanrı Türk’ü Korusun.
(http://dosya.nihal-atsiz.com/atsiz_imza2.jpg)
-
İsmail Hakkı Gökhun’a
(ATSIZ’dan Mektuplar)
-3-
Azizim Şaman,
Bir, İzzet Yolalan’la kararlaştırdık: Telefonun başından ayrılmıyoruz. Sabaha kadar bekliyoruz. Uyku kaçırıcı ilaçlar alıp boyuna koyu çay içiyoruz. Uyumayalım diye… Neden mi? Eh, ne olur, ne olmaz, belki Başbakanlığı bize teklif ederler diye. Onun için kaç gündür yorgunuz.
Dün sabah, erkenden Haluk Çay telefon ederek senden bir haber verdi: Beklediğim üç kitaptan birini postalamışsın. Dünkü postadan kitap çıkmadı. Bugünkü postadan da çıkmadı. Bu da bizim Başbakanlığa benzedi. Yoksa ‘postaladım’ demedin de ‘postalamak üzereyim’ mi dedin. Haluk, kitapların parasını Kopramana göndermiş. Şimdi, diğer üç kitap için, Kopraman, gönderdiği kitabın parasını aldıktan sonra, para kafi gelmezse, tabii derhal bana bildirmelisin. Yahu, ne biçim adamlarsınız? Kırk kişi dört kitabı gönderemediniz gitti. Bundan sonra Ankara’dan kitap almak gerekince, anlaşılıyor ki benim oraya gelmem gerekecek. Mendebur şehri de bilmiyorum. En iyisi, kitap almaktan vazgeçip onun yerine şarap almak.
Dün sana bir tane Evliya Çelebi gönderdim. Bu gibi işlerde ihtiyatlı olduğum için taahhütle yolladım. Yarın, belki bu mektupla birlikte alırsın. İstanbul’la Ankara’nın arası herhalde uzadı ki mektuplar falan daha geç gelmeye başladı.
Ahmet Bican şanlı piyade olup dört gün önce Tuzla’da vazifeye başlamış. Kopramana mektup yazarak Tevetoğluna gitmesini bildirdim. Daha önce de bunu Tevetoğlu ile konuşmuştum. Ona Türk Ansiklopedisinde iş verecek. İhmal etmesin. Bir köşe başı, su başıdır. Şimdiden yerleşsin.
Sana bir de kimyasal olay söyleyim de incele: Bu kış çok soğuk geçtiği için çok üşüdüm ve sıkıntı çektim. Şimdi havalar ısındı. Fakat ben hala üşüyorum. Bundaki kimyevi faktörleri inceleyip bir doktora tezi yaparsan Nobel mükafatını alırsın. Tabii, haberi sana ben verdiğim için bu mükafattan % 5 komisyon isterim. Artık tam manası ile ticari zihniyette bir kişi oldum. 100 milyon lira ile ticarete başlasam kediye falan değil, file yüklerim. Selam ve sağlık dilekleriyle. Sabahat Yenge’ye hürmetler. Tunga ve Örpen’in gözlerinden öperim.
Tanrı Türk’ü korusun. (Daha doğrusu Türk Tanrı’yı korusun.)
Karay Türkü olduğunu iddia eden, Musevilikten dönüp şimdi Müslüman olan ve ‘Musa Saffet Bayramaşık’ adını alan şahıs sizce malum mudur? Bana geldi. Fakat herkes ona şüpheli şahıstır diyor.
19 Nisan 1972 (http://dosya.nihal-atsiz.com/atsiz_imza2.jpg)
-
İsmail Hakkı Gökhun’a
(ATSIZ’dan Mektuplar)
-4-
Azizim Herr Schamann von Dorul (1),
Evvela mart-ı şerifini ve nevruz-ı şerifini tebrik eder, günlerin boy bakımından geceyi geçmesi dolayısıyla tebriklerimi sunarım.
Musa Jusifzade’nin 22 Şubat’ta yazıp uçakla gönderdiği mektubu dün aldım. Sonunda sana da selamları var. Orada Akdes Nimetle (2) konuşmuş. Ona bazı haritalar falan vermiş. Akdes’ten hala bir haber alamadığı için ne oldu diye soruyordu. Trafik kazasında öldüğünü şimdi yazdığım mektupta bildirdim. Ona Türkiye’deki durum hakkında biraz bilgi verdim. Komünistlerin mutlaka idam edileceğini söyledim. İdam edilmezlerse ben İzzet’le girdiği bahsi kaybedecek ve ona Pepsikola ısmarlayacağım. Böyle bir şey olursa paranın yarısını senden alırım. Haberin olsun da şimdiden ihtiyaten bir tarafa 40-50 kuruş ayır.
Bu mektupla birlikte sana Almanya’dan aldığım bir bildiriyi daha gönderiyorum. Bunu da bir milliyetçi ve galiba MHP’li işçi yolladı. Sayfanın altında kırmızıyla çizili yer bildiriyi hazırlayan solağın adresi imiş. Belki bu dahi devlet parasıyla okuyan bir yılandır. Şu Maarif Vekili olan ……’in, Mayir Çıyan’ın (3) karısı hakkındaki demecini okumuşssundur: Bir gazetecinin sorusuna verdiği cevapta “devlet bursuyla okuyor ama kötü bir hareketi görülmedi” dedi. Birkaç gün sonra eylemlerin baş uzmanlarından olduğu anlaşılarak geriye çağırıldı. Tabii gelmeyecek. Bursu kesilecekmiş. Rusya daha çoğunu verir. …… denen herifin Avrupa gezisi de zaten Çıyan’ın karısı içindi. Herif CHP’li değil mi? Mutlaka bir …… ve …… tarafı olacaktır. Nihat Erim de bu hayvanları nereden buluyor bilmem. Sofuoğlunu oradan alması bile herifin iç yüzünü göstermeye yeter de artar bile…
Kopraman’dan (4) bir kitap, bir de küçük kart aldım. Onun işinin tamamile halledilmiş olması icab eder. Fakat “bazı yeni gelişmeler var” diyor. Yakında mufassal mektup yazacağını bildiriyor. Bir de “Şaman vasıtasıyla ısmarladığım kitaplardan ilkini gönderdiğini” yazıyor. Ben meşhur tembellerden Haluk Çay (5) ile Ankara’dan 4 tane kitap ısmarlamıştım. Bir buçuk ay oldu. Haluk türlü sebeplerle Ankara’ya gidemedi. En sonunda işi Dursun’a havale ettiğini bildirdi. Yoksa Dursun (6) da sana mı havale etti? “Dursun’a kitapların parasını verip vermediğini” sordum. Verdim dedi. Yahut onda benim param var anlamında bir şey söyledi. Senden şu kitap işini de halletmeni rica ederim. Bilseydim, ben Ankara’ya gider, kitapları bizzat alırdım.
15 Mart’ta savunmamızı yaptık. Mahkeme 17 Mayıs’ta karar verecek (7). Selam ve sağlık, başarı dilekleriyle. Sabahat Yenge’ye hürmetler. Küçüklerin gözlerinden öperim. Kaniye, oğlu falan hep hasta olduğu için ben tam dört başı mamur bir haldeyim.
Tanrı Türk’ü Korusun.
22 Mart 1972
———————————
DİPNOTLAR:
(1) Mektup İsmail Hakkı Gökhun’a yazılmıştır. Atız, Gökhun’un lakabı olan “Şaman”ı Almancalaştırarak “Schamann” şeklinde yazmış. Gümüşhane’nin Torul ilçesinden olduğu için de “von Dorul”u ilave etmiş.
(2) Akdes Nimet Kurat: Tarihçi, Prof.Dr.
(3) Mahir Çayan: 1970′lerin öncesinde ve sonrasında Türkiye’de Komünist rejim kurmak için eylem yapan, “şehir ve kır gerillası” adı altında silahlı faaliyet gösteren gençlerden biri. Kolluk kuvvetleriyle girdiği çatışmada öldürülmüştür.
(4) Kazım Yaşar Kopraman. Tarihçi. Gazi Üniversitesi’nde öğretim üyesi.
(5) Haluk Çay. Tarihçi. Prof.Dr.
(6) Dursun Yıldırım. Tarihçi. Prof.Dr.
(7) Atsız’ın Ötüken’de yayımlanan yazısı üzerine hakkında açılan davanın duruşmaları. (http://dosya.nihal-atsiz.com/atsiz_imza2.jpg)