Gönderen Konu: Ebulfeyz Elçibey'i Saygıyla Anıyoruz  (Okunma sayısı 20601 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Cebe Noyan

  • Her Şey Türk İçin, Türk'e Göre!
  • Türkçü-Turancı
  • ****
  • İleti: 319
  • Türk Irkı Sağ Olsun!
Ebulfeyz Elçibey'i Saygıyla Anıyoruz
« : 22 Ağustos 2011 »

Türk Dünyası'nın ve Azerbaycan'ın ölümsüz liderlerinden Ebülfez Elçibey'i rahmetle anıyoruz.
Ruhun şâd olsun koca Türk!



“Çok işkence gördüm, çok çektirdiler hiç birisine yanmamda, bir Atatürk rozetim vardı yakamda onu aldılar ya elimden hala içim yanar.”
Ebulfez Elçibey
Ümmetinizin bittiği yerde, Türk'ün Kudreti başlar.


"Niye kaçıyoruz? Çok diye niye korkuyoruz? Azız diye niye kendimizi hor görelim? 'Hücum edelim' dedim. Hücum ettik...Savaştık. Bizdeni iki ucu,
yarısı kadar fazla idi. Tanrı lûtfettiği için, çok diye korkmadık, savaştık. Tarduş şadına kadar kovalayıp dağıttık."
(Bilge Tonyukuk - 2. Taş, Batı Yüzü - 3-4-5-6)

Çevrimdışı Selim Pusat

  • Bozkurt
  • Türkçü-Turancı
  • ***
  • İleti: 103
Ynt: Ebulfeyz Elçibey'i Saygıyla Anıyoruz
« Yanıtla #1 : 22 Ağustos 2011 »
Koca Türk Elçibey'e Allahtan rahmet dilerim. Mekanı cennet olsun.

TTK
ALEMDE ŞER, OĞUZ'DA ER TÜKENMEZ

Çevrimdışı İsmail İpek

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 663
Ynt: Ebulfeyz Elçibey'i Saygıyla Anıyoruz
« Yanıtla #2 : 22 Ağustos 2011 »
"Milletime sözüm var, Güney Azerbaycan azat olmadan sakallarımı kesmeyeceğim"
Ebülfez ELÇİBEY

Türk'ün Yiğit evladı ELÇİBEY'i rahmetle anıyoruz. Mekanın uçmağa olsun.

Çevrimdışı Cebe Noyan

  • Her Şey Türk İçin, Türk'e Göre!
  • Türkçü-Turancı
  • ****
  • İleti: 319
  • Türk Irkı Sağ Olsun!
Ynt: Ebulfeyz Elçibey'i Saygıyla Anıyoruz
« Yanıtla #3 : 22 Ağustos 2011 »
"Bizim kâbemiz Ankara'dır. Çünkü dünyadaki bütün Türklerin hür, bağımsız, Türk adını taşıyan, büyük ve tek devleti, Türkiye Cumhuriyeti devletidir."
Ebulfez Elçibey
Ümmetinizin bittiği yerde, Türk'ün Kudreti başlar.


"Niye kaçıyoruz? Çok diye niye korkuyoruz? Azız diye niye kendimizi hor görelim? 'Hücum edelim' dedim. Hücum ettik...Savaştık. Bizdeni iki ucu,
yarısı kadar fazla idi. Tanrı lûtfettiği için, çok diye korkmadık, savaştık. Tarduş şadına kadar kovalayıp dağıttık."
(Bilge Tonyukuk - 2. Taş, Batı Yüzü - 3-4-5-6)

Çevrimdışı TÜRK-KAN

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 2182
  • UÇMAĞA VARDI, TANRI DAĞLARINDA!
Ynt: Ebulfeyz Elçibey'i Saygıyla Anıyoruz
« Yanıtla #4 : 22 Ağustos 2011 »
 Azerbaycan Türklüğü'nün büyük evladı Merhum Ebulfeyz Elçibey'i saygıyla anıyoruz. Türk Yurdu Azerbaycan'ı komünist işgalinden kurtarıp Sovyet Rus Ordusu'nu vatan toprağından çıkaran Türklüğün yetiştirdiği bu Kahraman Büyük Türk'ü hiç unutmayacağız.

 Ruhun Şad, Mekanın TANRIDAĞI olsun; Beyim !

 TTK

http://www.dunya.com/haberArsiv.asp?id=3513

Elçibey: Türklerin ve Atatürk'ün askeriyim

31.03.2000 - 10:17
Elçibey: Türklerin ve Atatürk'ün askeriyim

Elçibey'i, Esenboğa Havalimanı VIP Salonu'nda Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz karşıladı. Elçibey, Esenboğa'da düzenlediği basın toplantısında, tekrar Ankara'da olmaktan son derece onur duyduğunu ifade ederek, geliş nedenini şöyle açıkladı:

"Gelişimin iki nedeni var, bunlardan biri Anadolu'yu özlemem. Türkiye'de çok iyi dostlarım var, ben Türkiye'nin, tüm Türklerin ve Atatürk'ün askeriyim. Ayrıca, buradaki ziyaretimde belli kişilerle görüş alış-verişinde bulunacağım."






Agil Samedbeyli'nin Elçibey ile ilgili verdiği röportajdan

http://www.tdokp.org/agil-samedbeyli-ile-elcibey-soylesisi.html

“Ben Atatürk’ün askeriyim” diyen rahmetli Ebulfez Elçibey’in Atatürk’e olan bu sevgisinin sebebi sizce nedir?

Elçibey Atatürk’ün askeriyim derken Büyük Türk Milletinin askeri olduğunu ifade etmişti. Atatürk’e sevgisi sonsuzdu. Eğer Atatürk olmasaydı bugün Türkiye Cumhuriyeti adındaki çağdaş devlet olmayacaktı-derdi. Ataturk Türk Dünyasının Başkomutanıdır-derdi. O’nu Türk Dünyasının ortak değeri kabul ederdi. Atatürk’ün tarihte eşine az rastlanacak türden bir dehaya sahip olduğunu her zaman vurgulardı.

Tanrı Ruhlarını şad etsin tüm Türk Büyüklerinin. Âmin.



23 EKİM 2023'DE, ELİM BİR TRAFİK KAZASI SONUCU, UÇMAĞA VARDI.
ŞİMDİ; TANRI DAĞINDA, ATALAR YURDUNDA, ATSIZ ATA MAKAMINDA, BAŞBUĞLAR OTAĞINDA, ERİNÇ İÇERİSİNDE!

Çevrimdışı İL TEGİN

  • Türkçü-Turancı
  • ****
  • İleti: 171
Ynt: Ebulfeyz Elçibey'i Saygıyla Anıyoruz
« Yanıtla #5 : 22 Ağustos 2011 »
Büyük Devlet Adamı Ebulfeyz Elçibey'i Saygıyla Anıyoruz.

Onu anmak için şu tarihte şurda doğmuştur, şu tarihte şu olmuştur diye başlamak zor olacaktır, onu anlatmak ta zor olacaktır, çünkü onu anlatmak usta bir ressamın tuale hayat vermesi, ruh kazandırması kadar zordur. Çünkü onu anlatmak için sözler tek tek usatalıkla seçilmeli, büyük bir kabiliyet ile bir araya getirilmeli ve başarılabilinir ise onu ve sahip olduğu ruhu anlatabilmeli.

Bizler bu kadar profösyönel olmadığımız için onu anma görevini O’na olan sevgimizin çoşkusallığına, O’na olan bağlılığımıza bırakıyoruz. Umarım bu bağlılığımız onu anmaya yetecek kadar muktedir.

Bundan yaklaşık 2 ay önce onun doğumunun 67.yılını çoşkuyla kutlamıştık. Hala içimizde olduğunu, hala bizi izlediğini ve bizlerden bir şeyler beklediğini biliyorduk. Çoşkumuz o denli yüksektiki anlatmakta güçlük çekiyorduk. Bugün ise onun uçmağa varışının 5.yılındayız. Hasret ve özlemle anıyoruz.

Evet anmaya ve anlatmaya çalıştığımız kişi büyük devlet ve dava adamı aynı zamanda Azerbaycan eski Cumhurbaşkanı Ebulfeyz Elçibey.

Elçibey Kimdir?

Elçibey 24 Haziran 1938 yılında Nahcivan’ın Keleki kasabasında dünyaya gelmiştir. Azerbayacan bağımsızlık hareketinin öncüsü ve sembollerinden olan Elçibey yaşadığı dönemde bir çok işkenceye maruz kalmış, bir çok kez ölümden dönmüştür.

1970 li yıllarda Sovyet işgali altında olan Azerbaycan topraklarının bağımsızlığı için mücadeleye başladı ve ilk kez 1976 yılında KGB tarafından Sovyetlerin aleyhinde propoganda yaptığı gerekçesi ile göz altına alındı ve şartlı olarak geri salındı. Bu şart hiç şüphesiz ki onun ideallerinden ve bağımsızlık uğruna verdiği mücadelesinden feragat etmesinden başka bir şey değildi. Ve hiç şüphesizki reddilecek ve bu reddin sonucu sonu bağımsızlıkla noktalanacak büyük ve çile bir yolcuğun başlangıcı olacaktı.

Bağımsız Azerbaycan Cumhuriyetinin ilk Cumhurbaşkanı ve Azerbaycan Halk Cephesinin başkanlığınıda yapmıştır. Cumhurbaşkanlığı görevini ise zamanında ordu daki görevleri ve Karabağ savaşında gösterdiği başarıdan dolayı ödüllendirdiği Suret Hüseyinov un Rusların desteği ile yapılan darbe sonrasında ülkeyi iç savaşa sürükletmemek için bırakmıştır. O’nda milletini zora sokmamak ve yeni kazanılan bağımsızlığı kaybetmemek için gösterdiği bu örnek davranış iktidar hırsı ve koltuk sevdası ile oturduğu yerden kalkmak istemeyen kişilere örnek temsil eder mi bilemeyiz fakat bu davranış büyük bir onur timsalidir.

A) Mücadelesi

Dava adamları hayatlarını sadece ve sadece ideolojilerine adar, Elçibey de aynen bir dava adamına yakışan bir şekilde tüm hayatını davasına adamış, bağımsız bir Azerbaycan için uzun yıllar mücadele vermiş ve her dava adamı gibi başarıya ulaşmış bir liderdi.

O, mücadelesine Sovyetlerin güçlü olduğu henüz çok fazla kan kaybetmediği 1970 lı yıllar da başlamıştı. Bütün yıldırma çabaları, göz altılar, suikastler ve tehditlere rağmen hiç bir şey O’nu inandığı değerler uğrunda savaşmaktan vazgeçirtemedi, alıkoyamadı. Hiç bir güç O’nun sahip olduğu değerler kadar güçlü olmadığı için onu asla yenmeye muktedir olamadı.

1976 yılında Sovyetler aleyhinde propoganda yapmaktan hapse atılan Elçibey 1978 de şartlı olarak serbest bırakıldığında dışarı bırakılmasının bir şartı olan alehte propoganda yapmamayı bir kenara bırakarak verdiği mücadelesine kaldığı yerden devam etti. 1989 yılına gelindiğinde ise yarı legal olarak tanınan AHCP nin lideri olarak göreve başladı.

Kısa süre sonra güç kazanan Azerbaycan Halk Cephesi Partisi artık hükümet tarafından resmen tanındı. AHCP nin ve Elçibey in ilk büyük eylemi ise 30 Aralık ta Nahcivan ve Astradan katılan onbinlerce kişi ile yapılan “Yaşasın Büyük Azerbayca, Yaşasın Tebriz-Bakü” sloganları ile sınıra dayandığı gösteri yürüşü olmuştur. Ne İran askerlerinin nede Rus askerlerinin savaşmayı göze alamadığı bu bağımsızlık yürüyüşü Güney ile Kuzey Azerbaycan’ı bir birinden ayıran tellerin “Yaşasın Birleşmiş Azerbaycan” sloganları ile parçalanması ile nihai hedefine ulaşmıştı.

1990 yıllara gelindiğinde ise bütün bir pislik yığını olan rejimini ayakta tutmak uğruna dünyaya barış ve kardeşlik naraları çeken Sovyet rejiminin o dönemki Başkanı Mihail Gorbaçov; Azerbaycan Türklerine başka bir şeyi reva görmekteydi. Reva gördükleri şey elbette ki kızıl ordu, kan ve dehşetti. 19 Ocağı 20 Ocağa bağlayan gece Sovyetlerin son artıkları olan Kızıl Ordu bundan tam 70 yıl önce bağımsızlığını gaspetmek için girdiği Baküye tekrardan bağımsızlığını almak için girmişti. Aynen 70 yıl öncesinde olduğu gibi şavaş için çıplak bedeninden başka bir silahı olmayan nice canlar devrildi; Azadlık meydanına akan milyonlarca insan her insan için en değerli varlığı olan canlarını Rus tanklarını önüne sermekten biran dahi olsa çekinmedirler. Ve tam 130 can tankların altında bağımsızlık uğruna şehit oldu. Ama bu sefer 70 yıl önceki gibi olmadı işler. Verilen canların diyeti Bağımsızlıktı artık, esaret değil!

Bu olay üzerine Elçibey ve AHCP (Azerbaycan Halk Cephesi Partisi) bir süreliğine yer altına çekildi. Fakat bir süre sonra Elçibey yeniden sahneye çıkacak ve Mehmed Emin Resulzadenin şu sözlerini 72 yıl sonra tekrar edecekti. “Bir kere yükselen bayrak bir daha inez!” Ve nitekim de öyle olacaktı. Artık Azerbaycan bayrağında orak çekiç kullanılmayacaktı. Azerbaycan Türkü artık Azeri değil Azerbaycan Türkü olduğunu ve bağımsız yaşayacaklarını dile getirecekti.

Dünyada milletlerin bağımsızlığını kardeşlik, eşitlik ve birlikte yaşama vaadeleri ile gaspeden ve zaman içerisinde komünistlikten çok bir Rus emparyalizmine dönüşen dünyanın en berbat sistemi artık çökmeye başlamıştı. Dünya bu çöküşü kutlamaya hazırlanır iken esaret altında olan milletler bağımsızlık için son hazırlıklarını yapmakta ve büyük bir mücadele vermekteydi.

Azerbaycan’da bu mücadelenin başını çeken Elçibey artık son hazırlıklarını yapmakta idi. 23 Ağustos ta Bakü’de yaptığı mitingte artık Komünist Partinin lağvedilmesinin ve Rus askerlerinin tamamen Azerbaycan topraklarından çekilmesi gerektiğini vurgulamıştı. O gün her zaman olduğu gibi Sovyet KGB si yine iş başında idi, bu konuşması üzerine sivil giyimli KGB ajanları tarafından öldüresiye dövülmesi onu daha da kinlendirmiş ve bağımsızlık için daha istekli ve biran önce harekete geçmesini sağlamıştı.

Artık Azerbaycan Türkleride Yüce Başbuğumuzun şu sözler ile ifade ettiği “Ya İstiklal Ya Ölüm” parolası ile dönülmez bir yola girmişti. 14 Eylül 1991 de komünist parti kongresinde partinin lağvedilmesi tartışıla dursun Halk artık Elçibeyin uyarısı ile sokaklara döküldü ve Meclisi kuşattılar. Artık beklenen gerçekleşmiş ve Azerbaycan 18 Ekim 1991 de bağımsızlığını ilan etmişti.

Şimdi sıra asıl bağımsızlıktaydı; "Hukuki yönden bağımsızlığımızı kazandık. Bundan sonraki mücadelemiz gerçek bağımsızlıktır" diyerek Elçibey Azerbaycan’a yakışan bağımsızlığın ne olduğunu gayet iyi bir şekilde vuruglamıştı.

Azerbaycan da kalan son Rus askerlerininde çeklimesi ile Azerbaycan bağımsızlığına kavuşmuştu, inançlı ve azimli Elçibey girdiği bu mücadelen büyük bir zafer ile ayrılmıştı.

B) Vizyonu

Onun hayatı boyunca 3 temel hedefi vardı.

Bunlardan Birincisi: Bağımsız Azerbaycan, ikincisi: İranda ki 30 milyon Azerbaycan Türkünün yaşadığı Güney Azerbayca’la Kuzey Azerbaycan’ın birleşmesi, üçünücüsü ise Öncelikle Azerbaycan ile Türkiyenin daha sonrasında ise tüm Türk Devletlerinin birleşmesi idi.

O bu güzel hedeflerinden ilkini gerçekleştirme başarısı gösterir iken muhakkak ki diğer ideolojilerini de ileride gerçekleştirilmek üzere biz Türk Gençlerine bırakmıştı. Elbette ki emanetinin esareti ile yaşıyacağız. Ve bu emanetini bir gün mutlaka hakikat yapacağız.

“Men Atatürk’ün Esgeriyem”

Elçibey’in en önemli özellkilerinden biride onda olan büyük Atatürk sevgisidir. Öyledir ki Atatürk hakkında ve Atatürk tarafından yazılmış tüm eserleri okumuştur. Ünlü Bakü mitinginde sağ elini havaya kaldırarak “Men Atatürk’ün Esgeriyem” diyerek hitap ettiği kitleyi çoşturmuş ve kendisinde olan Atatürk sevgisini en güzel şekli ile ifade etmiştir.

Yine onda olan Atatürk sevgisine görmek için KGB tarafından maruz kaldığı bir işkenceden duyduğu acıyı şu şekilde belirtmiştir kardeşine.

“Çok işkence gördüm, çok çektirdiler hiç birisine yanmamda, bir Atatürk rozetim vardı yakamda onu aldılar ya elimden hala için yanar.”

Melankolik ve sevecen bakışlarında her Türk gencinin yüreğini ısıtan ve her gence bir ufuk çizen unutulmaz bir liderdi. Kendi adıma belirtmem gerek ise kendi dönemimde gördüğüm ve bir çok otorite tarafından da onaylandığı üzere son yılların en büyük Türk devlet adamı idi. Görüşlerinin hiç birinde yanılmamıştı. Görüşleri büyük bir ülkünün vazgeçilmez bir parçı olsada her zaman sukunet ile diğmalar vuku bularak sistemli bir şekilde gerçeleşebilecek düşüncelerdi.

Onun yüce ideallerine bağlı kalmaya and içmiş biz gençler onun izinden gitmeyi ve ideallerini hakikat yapmayı bir namus borcu bilip; ideallerini tahakkuk ettirmek için var gücümüzle çalışamaya, önümüzdeki engellerden ve sorunlardan yakınmadan hedefe ulaşmaya ve başarımıza inanıyor ve bu başarı için mücadele ediyoruz.

O Bize Hiç Darılmamıştı

Türk dünyasının ve özellikle Azerbaycan ile Türkiye’nin birleşmesi konusunda gösterdiği tüm çabalara rağmen Türkiye nin ona kayıtsız kalması onu hiç bir zaman öz kardeşlerine karşı bir darılmaya itmedi. Hatta öyle ki Ermeniler Karabağ’ı işgal ettiğinde Türkiye’den yardım istediğinde dönemin Cumhurbaşkanı olacak zatın şu yobazlık ve ümmetcilikle dolu olan “Onlar şii biz sünniyiz, gitsin İran’dan yardım istesinler” gibi gayet terbiyesiz ve küstah cevabına bile darılmamıştı. Çünkü bu sözleri sarfeden kişinin Türk milletini temsil etmediğini çok iyi bilmekte idi.

O’nun Azerbaycan ve Türkiye birleşmesi için sarfettiği çabalar ve söylemler ancak vizyonu geniş bir liderin ön görebileceği fikirlerdi. Malesef aynı dönemlerde bir Elçibey in daha bulunamamış olması geniş vizyonunun tam anlaşılamaması ve bazıları tarafından hep yanlış anlaşılmasına sebep olmuştu.

Darbeden sonra döndüğü Keleki kasabasında sonu bir çok cefakar Türk liderinin ve kahramanın olduğu gibi yokluklar içerisinde geçti. Azerbaycan gibi petrol zengini bir ülkenin eski Cumhurbaşkanı Keleki’deki evinde büyük yoklular içerisinde yaşamakta idi. Bu yokluklar ileride onun hayatına malolacak bir çok hastalığında başlangıcı olacaktı.

Prostat tümörü ve sağlıksız beslenmeye dayalı olarak metabolizma sorunları nedeni ile önce Ankara Hastanesine arkasından da hastalığının ilerlemesi nedeni ile GATA ya kaldırıldı. GATA da kaldığı sürece durumu düzelmişti fakat nefes darlığı, akciğer sorunları ve prostat kanseri belasına dayanması yıllardır zorluklarla mücadele eden Elçibey için çok daha zordu. Ve o gün yani bundan 5 yıl önce 22 Ağustos 1990 da hayata gözlerini yumdu. Tarih vizyonu geniş son Türk liderinide bir ulusun bağrını yakarak böyle almıştı elinden.

Ölümünden sonra Bakü’deki mütevazi evini ziyarete gidenler, derme çatma eşyaların yanında sahip olduğu tek lacivert takım elbiseyide buldurlar, üzerinden hiç çıkarılmayan Atatürk rozeti ile birlikte.

İşte vizyonu geniş, halkının seçtiği ve illebeten adı saygıyla anılacak bir lider. Hayatı hep zorluklarla ve yoklukla geçmiş bir lider. Davasına inanmış ve bu inancından asla vazgeçmemiş bir lider, yokluklara göğüş germiş ve yoklukların getireceği doyumsuz bir tada sahip olan bağımsızlığı ve zaferi tatma büyüklüğüne nail olmuş bir lider.

Uçmağa varışının 5. yılında saygı ve özlemle anıyoruz. Ruhun şad, kefenin Bozkurt sancağı, bulağın Orkun ırmağı, durağın Türk uçmağı ve mekanın Tanrıdağı olsun...Türk budunun kahraman evladı...

Çevrimdışı Borokhul Noyan

  • Türkçü-Turancı
  • ****
  • İleti: 224
Ynt: Ebulfeyz Elçibey'i Saygıyla Anıyoruz
« Yanıtla #6 : 22 Ağustos 2011 »
Yakasından hiç çıkarmadığı Atatürk rozeti,ruhunda Atatürk'ün bağımsızlık ateşi,gönlünde milletine duyduğu büyük sevgi ve güven ile Elçibey,Atatürk 'ün kendisi ve Azerbaycan için ne demek olduğunu şu sözlerle anlatıyor:

''Atatürk,Türki ye Cumhuriyetini kurarak,nasıl Türkleri esaret zincirinin aşağılayıcı boyunduruğundan çekip çıkarttıysa,bun u milletine duyduğu güvenle,milleti yle beraber başardıysa,Azer baycan da aynı yoldan gidecektir.Maks adımız Mehmet Emin Resulzade'nin ideallerini elde bayrak tutarak hayata geçirmek,bunu yaparken de Atatürk'ün metod ve usullerinden istifade etmektir.BEN DE TÜRK MİLLETİNİN BİR EVLADIYIM VE İŞTE BUNUN İÇİN ATATÜRK'ÜN ASKERİYİM.

O,en zor günlerinde bile yakın çevresine,Atatü rk'ü ve Kurtuluş Savaşı'nı anlatırken,Azer baycan'ı bağımsızlığa götürecek ruhun ne olduğunu çok iyi biliyordu.Haklı ve yerinde bir kararla Türkiye'de,1989 yılının en büyük siyaset ve devlet adamı unvanını Ebülfez Elçibey'e verildi.Avrupa' da ise 1989 yılının en mücadeleci halkı unvanına Azerbaycan halkı layık görüldü.

Uğur Güler'in 'Elçibey' kitabından alıntıdır.

'.Sevmeyenler de milletimizin övladı olduğu üçün onlara da hoşbehtlik arzulayıram. Milletimin övlatlarına balalarım kimi bahıram. Bu istek menim içimden gelen istek'dir. His edirem ki, insanların hamısını sevmek menim milli borcumdur. '

Ebulfez Elçibey

Çevrimdışı Borokhul Noyan

  • Türkçü-Turancı
  • ****
  • İleti: 224
Ynt: Ebulfeyz Elçibey'i Saygıyla Anıyoruz
« Yanıtla #7 : 22 Ağustos 2011 »
KENDİ ANLATTIKLARINDAN HAYATI

Azerbaycan'ın Ordubat bölgesinin Keleki Köyünün Halil Yurdu Yaylasında 1938 yılı Haziran ayında doğdum. Babam, Aliyev Kadirkulu Merdanoğlu Rus-Alman savaşında hayatını kaybetmiş.

Eğitim-öğrenimime Unus ilkokulunda başladım. Yedi yıl süreli ilk eğitimimin ardından Ordubat şehrinde M.T. Kutsi I nolu orta okulunda okudum. Yedi yıllık ilköğrenimimi tamamlayıncaya kadar en büyük arzum doktor olmaktı. Ona öğrenimime başladığımda Tarih ilmine ilgi duydum. Toplumu anlamak benim için çok ilgi çekici idi, Marks'ın Kapital'ini okumaya başladım. Bize yaptıkları propaganda da Kapital'i dünyanın şaheseri olarak tanıtmıştılar. O dönemler okuduğumda Kapital'i tam anlamıyla kavrayamamıştım. Öğretmenlerim ve öğrenci arkadaşlarım beni haklı olarak alaya alıyordular.

Küçük yaşlarımdan başlayarak oruç tutardım, (gizli olarak tuttuğum dönemlerde oldu ki, öğretmenler bilmesin) Bazen annemle birlikte namaz da kılıyordum.

9-10. sınıflarda iken Mir Cafer Bağırov'u savunduğum için birkaç defa öğretmenler odasına çağrılıp bu düşüncelerimden vazgeçmem istendi.

10. sınıf öğrencisi iken, Azerbaycan Devlet Üniversitesi'nde Şarkşünaslık (Doğu ilimleri) Fakültesi açılacağını öğrendim. Nizami, Hakanı, Fuzuli ve diğer şairlerimizi daha doğru anlamak amacı ile söz konusu fakülte sınavlarına hazırlandım. 1957 yılında Azerbaycan Devlet Üniversitesi'nin Şarkşünaslık Bölümüne (o yıllarda Filoloji Fakültesi'nin bünyesinde idi) Arap Filolojisi uzmanlığına girdim.

Üniversitenin II. ve III.. sınıflarında okurken tarihi-siyasi konulara daha çok ilgi duymaya başladım. Birkaç öğrenci yoldaşım ile birlikte milli siyasi konularda ateşli tanışmalara başladık. Bizde böyle bir fikir oluştu ki, halkımız köle, vatanımız ise sömürgedir.

Bu sohbetler Alim Hasayev, Malik Mahmudov, Rüstem Eminov, Mehdi Ağalarov, Rafık Ismailov, Abbas Musayev ve Zakir Memedov ile aramızda geçiyordu. Azatlık uğrunda mücadele etmeye söz verdik - elbette amatör ruhla başlayan mücahitler olarak. Ancak profesyonel mücadele yollarını da arıyorduk.

Üniversitenin V. sınıfında iken aramızda Arap dilini iyi derecede bilen Malik Mahmudov ile Malik Karayev bir yıl süre ile Irak'a pratik için gönderildiler. Onlar bir yıl sonra döndüklerinde Malik Mahmudov ile siyasi mücadelemizi devam ettirmemiz konusunda ciddi karara vardık ve bir meramname (program) hazırladık. Meramname hakkında yalnız beş kişi bilgi sahibi idi. Ben takip eden süreçte yaklaşık iki yıl (1963-64) Mısır'da tercüman olarak çalıştım. Mısır'da bulunduğum ortam, siyasiler ile ilişkilerim bana çok önemli kazanımlar sağladı. Hatta orda bîr iki kez Türkiye ve ABD Büyükelçiliklerine giderek birileri ile tanışmak istedim. Ancak çekindim. Kendimce bu karara vardım ki, ben onlarla ilişki kurar isem sorun doğar, halkıma güven sarsılır, onları yurt dışına bırakmazlar. Mısır'da bulunduğum süre içerisinde yabancı siyaset adamları (belki de istihbaratçılarla) hiçbir temasımın olmamasına çalıştım.

Mısır'da bu ülkenin devlet adamları ile ilişkilerim oldukça seviyeli idi. Gerek Sovyetler gerek Mısır'ın siyaset adamları beni doğrulurı konuşan bir insan olarak görüyordular. Onlar birbirlerini aldattıklarında yanlışlıklarını anlatıyordum, bana bakıp gülüşüyordular. Ben söz konusu olduğunda Nasır' ı da Kruşçev'i de eleştiriyordum. Siyaset dünyasında böylesine hareket istihza yaratıyordu.

Bir gün Luksor şehrinde Sovyet uzmanlarından bir grup ile Devlet Başkanları Kruşçev'i. Nasır'ı, Irak Devlet Başkanı Arifi, Azerbaycan Bakanlar Kurulu'nun başkanı Alîhanov'u, Cezayir Devlet Başkanı Ahmet Bin Bella'yı ve diğerlerini karşılıyorduk. Herkes konuklarla tokalaşıyordu, ben yalnız iki kişi ile, Ahmet Bin Bella ve büyük sanatkarımız Reşit Behbudov ile görüştüm, diğerleri geldiğinde elimi cebime koydum. (Şimdi bu hareketim kendime de garip geliyor) Bu davranışımdan dolayı bir soruşturmada geçirdim.

Benim kendi dünyam vardı.Herhalde iş arkadaşlarım beni delikanlı tercüman olarak görüyordular. Soruşturma döneminde Özellikle de Kruşçev'in Kıbrıs sorunu ile ilgili görüşlerinden dolayı bir İki aşağılayıcı söz de sarf etmiştim. Baku 'ye döndüğümde DTK (Devlet Güvenlik Komitesi KGB) Kruşçev ile ilgili sözlerimden ötürü beni cezalandırdı.
Mısır'dan döndükten sonra Ben, Malik Mahmudov. Alim Hasayev ve Rafik Ismailov birkaç kez görüşüp dörtlü bir grup oluşturduk. Her birimiz 3 kişi seçmeli, bu üçlü gruplardan her bîri 5 kişiyi gruba celb etmeliydi. Bir süre geçtiyse de teşkilatı istediğimiz ölçüde kuramıyorduk (Tecrübesizliğimizin yanısıra DTK bizi sürekli izliyordu)

İstediğimiz teşkilatı oluşturamayınca, her birimiz ferdi çalışmaya, daha çok propaganda faaliyetine başladık.

Ben bütün gücüm ile üniversite ve doktora öğrencileri arasında milli şuurun canlanması yönünde propaganda yapıyordum. Hiç kimseye hesap vermediğim gibi bazı konuları yakın dostlarımdan da gizliyordum. Üçlü, beşli, yedili ve dokuzlu olmak üzere gruplar oluşturuyordum. Her grup ile de yalnızca kendim meşgul oluyordum, Bu süreç uzun bir süre ve güç İstiyordu.

1969 yılında Tolunoğulları Devleti (IX. yüzyıl) adlı doktoramı yazdım.

1971-74 yıllarında üniversitede artık öğrenci hareketleri görülmeye başlandı. Amacım geleceğe hazırlamaktı. DTK , bir teşkilatın faaliyet gösterdiğini biliyor, ancak bütün çabalarına rağmen ortaya çıkaramıyordu. (Artık sır değil: l keresinde üniversitede hocam Aliövset Abdullayev bana DTK'da benim gizli örgüt ve programım olduğu konusunda düşünceler olduğunu bildirdi. Ben, O'nu bunun doğru olmadığına inandırdım, ancak kendim yalan konuşmuştum. (Şimdi hocamdan özür diliyorum)
Ancak DTK bütün dikkati ile beni izliyordu. Ocak I975'de beni tutukladılar. DTK benim yanıma birkaç hoca ve öğrenci yerleştirebilmişti. Ben onları duymuştum. Ancak onları aldatıyordum. (Kim kimi?)

Benim hiçbir hoca veya öğrenciye (hatta DTK ajanlarına) nefretim doğmuyordu. Bazen hatta DTK çalışanlarını bile günahkar görmüyordum. Bir tek düşmanım vardı. Sovyet İmparatorluğu. Diğerleri onun zavallı hizmetlileri idi. Bu zavallı generallere ve polislere de acıyordum.

Benim işim zalim imparatorluğa karşı mücadele idi. Hainlere, satılmışlara tarih kendisi ceza verecekti, verdide.

Ocak 1975 Temmuz 1976 arasında hapis yattım. Aralık 1976'dan itibaren Azerbaycan ilimler Akademisi Salman Mümtaz Elyazmalar Enstitüsün 'de çalıştım.

Ebülfez ELÇlBEY mahkumiyetinden sonra göreve başladığı El Yazmaları Enstitüsü'nde de halkını azadlık uğruna örgütleme çalışmalarını aralıksız devam ettirdi. 1988 yılında başlayan ermeni saldırı ve provokasyonlarına karşı ilk direniş hareketini; Kasım 1988'de "Meydan Mitingleri'ni düzenledi.

16 Haziran 1989'da Azerbaycan Halk Cephesi'ni resmen kurarak başkanı seçildi. Kızılordu'nun 20 Ocak 1990'da Bakü'de hayata geçirdiği katliama kadar çalışmalarını sürdürdü. Katliamın ardından dağılma sürecine giren Sovyetler Birliği ve Azerbaycan'da siyasi istikrar tamamen sarsıldı.

ELÇlBEY önderliğindeki Azerbaycan Halk Cephesi, Azerbaycan Türklerinin bağımsızlık taleplerini açıkça dile getirdiler. Üç renkli ay-yıldızlı bayrak Parlamento binasına asıldı. Aralıksız sürdürülen çalışmalar sonucu Azerbaycan Cumhuriyeti 18 Ekim 1991'de bağımsızlığını ilan etti.

ELÇİBEY, Parlamentonun aldığı karar gereği 7 Haziran 1992'de yapılan ilk demokratik seçimler sonucu Azerbaycan Cumhuriyeti'nin Devlet Başkanı seçildi.

Göreve başladığı ilk günden itibaren ülkede insan hakları ve hukukun üstünlüğüne saygılı demokratik devlet yapısını oluşturmaya çalıştı.

Rus ordularını Azerbaycan Cumhuriyeti'nden çıkardı. Devletin resmi dilinin Türkçe olduğunu ilan etti. Latin alfabesini uygulamaya koydu.

Ermeni saldırı ve işgallerine Azerbaycan Halk Cephesi taraftarlarından oluşan gönüllü birliklerle karşı koydu. Ancak 4 Haziran 1993'de maruz kaldığı darbe sonucu Bakü'den ayrılarak Nahçıvan'ın Keleki köyüne gitti.

4 yıl süreyle kaldığı Keleki'den 31 Ekim 1997'de Bakü'ye dönerek 1995 yılında partiye dönüştürülen Azerbaycan Halk Cephesi Partisi'nin Genel Başkanı olarak siyasi çalışmalarını devam ettirdi. Bu süreçte kurduğu ve başkanı olduğu Bütöv Azerbaycan Birliği adlı teşkilatla da büyük ideallerini hayata geçirme çalışmalarını yürüttü.

Ebülfez ELÇlBEY uzun süre devam eden rahatsızlığının şiddetlenmesi üzerine tedavi görmek amacıyla 7 Temmuz 2000'de geldiği Türkiye'de 22 Ağustos 2000 Salı günü vefat etti

"Ömrümün en hoş günlerinden biri 16 Haziran 1989'da Azerbaycan Halk Cephesi'nin kurulması ve Cephe başkanı seçilmemdir.
En ağır sarsıntılarım 20-23 Ocak 1990 katliamı, Taşaltı olayları, Hocalı katliamı, Susa ve Laçın'da yaşadığımız ihanetlerdir.

En çok etkilendiğim, dostlarımı kaybetmektir. (Bütün anlamlarda)

Sevgim - Millete!

Vurgunluğum - Azadlığa ve adalete!

itaatim - Hocalarıma!

Borcum - Dostlarıma ve meslektaşlarıma!

Nefretim - Yalancılara ve iki yüzlülere!"

Çevrimdışı Üçoklu Börü Kam

  • Otağ Yöneticisi
  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 2234
Ynt: Ebulfeyz Elçibey'i Saygıyla Anıyoruz
« Yanıtla #8 : 22 Ağustos 2011 »
"ATATÜRK'ün ASKERİ" olmayı kendisine en büyük onur ve mutluluk bilen Türklüğün büyük ve fedakar oğlu Ebulfeyz Elçibeğ'i; rahmet, minnet, şükran ve özlem anıyoruz.
Kutlu ruhu şad, durağı uçmak olsun.

TTK.
Türk Soyunun Gizli Gücüne İNAN ve GÜVEN!

Çevrimdışı TARDU KAĞAN

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 541
Ynt: Ebulfeyz Elçibey'i Saygıyla Anıyoruz
« Yanıtla #9 : 22 Ağustos 2011 »
Eşine az rastlanan Türk büyüklerinden olan Elçibey in ruhu şad,mekanı uçmak olsun.