TÜRKLÜK ve TÜRK DÜNYASI OTAĞI > TÜRKÇÜLÜK

YUSUF AKÇURA'NIN MAKALELERİ.

<< < (2/4) > >>

TiginNoyan:
Paylaşımlar için sağolun anda. Uygun bir zamanda hepsini okuyacağım.

AYBUKE:
Teşekkür ederim. Makaleler de anlaşılan iktisadi hayata yönelik hatalarımızdan hala ders almayan bir millet olmamız ne üzücü.

TiginNoyan:
Türkçülüğün kurucusu Yusuf Akçura Bey'in yazılarının devâmını bekliyoruz.

TÜRK-KAN:
Türkçülüğün İki Kolu - Yusuf Akçura
Bizde Türkçülük cereyanın gitgide iki kola ayrıldığını iddia etmek istiyorum. Bu iki cereyanı şimdi moda olan tabirlerle tarif etmek istersek, birisine "demokratik Türkçülük", diğerine "emperyalist Türkçülük" diyebiliriz. Demokratik Türkçülük, milliyet esasını, her millet için bir hak olarak telakki ediyor ve Türkler için taleb ettiği bu hakkı, diğer milletlere de aynı derecede hak olarak tanıyordu. Mesela Osmanlı İmparatorluğu'nda, Arapların, Arnavutların ve diğer milletlerin bu hakka istinaden haklı olarak istediklerinin verilmesine taraftardı. Türk Yurdu, bu bakış noktasını, Arap meselesinde birkaç defa, beyan ve izah etmiştir. Bunun içindir ki meşhur bir Osmanlı yazarı, Türk Yurdu müdürünü "milliyetperver değil, milelperverdir" diye tavsif etmiştir.(1) Demokratik Türkçülük, ihtimal ki Türklerin ekseriyeti diğer milletlere mahkum mevzuunda bulunduklarına ve hatta hakim sayılanlarının bile iktisaden ve kültürel açıdan yalnız mağlup değil, adeta tabi olduklarına ve binaenaleyh ancak hakka istinaden kurtuluş mümkün olacağına dair kanaatten ortaya çıkmaktaydı... Bundan başka, demokrat Türkçüler, Türk'ün mevcud milli kuvveti, şimdilik kendi kendini yaşatmağa ancak kifayet eder, diye düşünüyorlardı; diğer milletleri temsil etmek şöyle dursun, idareye çalışmayı bile, o kuvveti azaltacağına sebeb olacağından, zararlı sayıyorlardı. Emperyalist Türkçüler ise, ekser Avrupa nasyonalistlerine benziyorlardı: Yalnız hakka değil, sırf kendi kuvvetlerini arttıran milliyetçiliğe taraftar idiler. Vakıa ekser Avrupa nasyonalistlerinin nazarında milli hak, mücerred ve mutlak değildir; bir siyasi vasıtadır. Mesela Rusya, kendi dahil ve haricindeki İslavların milli hakkının iddia ve taleb ve bunun için icap ederse harb bile ederdi: fakat imparatorluk da dahil Finlerin, Gürcülerin, Ermenilerin, Türklerin tabii haklarını bile kabul etmezdi, evvelce aldıklarını reddetmeye çalışırdı. Kuvvetli zannolunan ve yüz milyonluk bir Rus kitlesine dayanan bir siyaset muvaffakiyetle taçlanacak diye beklenirken, yuvarlandı, gitti. Almanların da gerek Almanya'da, gerek Avusturya'da takib etmek istedikleri bu milli siyasetleri, muvaffakivetsizlikle hitam buldu. Daha az maddi ve manevi kuvvete dayalı emperyalist Türkçülük de muvaffak olamazdı...

Demokratik milliyetçilik hakka müstenid ve sırf savunmayla ilgilidir. Gasb edilen hakkı almağa, gasb edilmek istenilen hakkı müdafaaya çalışır; Emperyalist milliyetçilik ise, taarruzidir, diğerlerinin hukukuna tecavüzü bile tecviz ederek kendi milliyetini takviyeye çalışır. Taarruzi milliyetçilik, dünyada henüz bitmiş değildir. Fakat zannediyorum ki bu yeni milliyetçilik, er geç yok olmaya mahkumdur; Rusların, Avusturyalıların, Almanların başına gelen, bir gün olup diğer emperyalistlerin de başına gelecektir...

Efendiler, Türklerin taarruzi emperyalist milliyetçiliği hatadır. Bugün bu sözleri söyleyen, eline kalem aldığı, mektepte, medresede veya böyle serbest bir kürsüde söz söylemeğe başladığı andan beri daima demokratik Türkçülüğü müdafaa etmiştir. Bundan sonra, olayların verdiği derslerden ibret alarak, bu esası daha fazla bir kesinlikle müdafaa edecektir.

Yusuf Akçura

1) Abdullah Cevdet, İçtihad, 105, Haziran 1914, Türk Düşünce Ufukları, Yusuf Akçura, Orhan Çakmak-Atilla Yücel, Alternatif Yayınları

TÜRK-KAN:
Osmanlı Devletinin Dağılmasında Başlıca Amiller - Yusuf Akçura[/b]

Osmanlı İmparatorluğunun dağılma devrini XIX. asır iptidasından başlatmak doğru olur. Bu dağılmanın birçok amilleri vardır; bu amillerin bizce en mühimleri şunlardır:

1.Garp müverrihlerinin Reformation ve Renaissance dedikleri fikri hareketin, XV. ve XVI. asırlarda, Garpta zuhur edip yayıldığı zaman, medeniyetçe Hıristiyan Garba mütefevvik bulunan İslam Şarkın ve onun aksamından bulunan Osmanlı Müslüman camiasının başka dillerle konuşup başka mezheplere tabi bulunmasından dolayı, bu harekete iştirak etmemiş olması;

2. Garp kavimlerinin geniş denizlere seferler tertip edip, müstemlekeler elde ederek servet ve marifetlerini arttırdıkları XVI. asırda, Osmanlıların bu Avrupa hareketine tamamen iştirak edememeleri;

3. Rönesans'ın, Reformasiyon'un, denizaşırı kıt'alara yayılmanın, elhasıl yeni kurunu orta kurundan ayıran belli başlı hareketlerin Avrupa Hıristiyan halkında husule getirdiği fikri ve ilmi intibah ile servet artmasından neş'et eden maddi ve manevi tefevvuka umumiyetle İslam Şarkın, husus ile Osmanlı aleminin muvaffakıyetle karşı koyacak vasıtalardan mahrum kalması;

4. Büyük devletlerin cümlesi gibi muhtelif dinlere mezheplere inanan, muhtelif dillerle konuşan birçok kavimlere hakim Osmanlı İmparatorluğunun tebaasını, maddi, manevi tesirlerle uzlaştırarak birleştirmeğe muvaffak olamaması

5. İmparatorluğun çok geniş sahaya yayılmış bulunması, merkezi kuvvetin bütün memleketlere kat'i bir kontrol yapmasını, o zamanki muhabere ve muvasala vasıtalarına nazaran imkan haricine çıkardığından, iyi ve muntazam bir idarenin kabil olamaması;

6. Türklerde tabii bir haslet olan istila ve tevessü arzusunu, ihtişam ve azamet emelini tatmin ve gittikçe genişliyen memleketin mu'dil idaresini temin için, o zamanki usullerle dahilden toplanan varidatın kifayet etmemesinden naşi, harp ve istilaların bir varidat membaı sayılarak. Sonu gelmiyen harplere girişilmesi;

7. Bu mütemadi harplerin devlet bünyesini zaafa uğrattıktan başka, sulh devirlerinde idare ve intizamın bozulmasına bir sebep teşkil etmesi;

8. XVII. asır ortalarından sonra, harplerin varidat membaı olmaktan ziyade büyük masrafları mucip olması;

9. XVII. asır sonlarındaki Viyana ricatinden itibaren harp ve sulh inisiyatifi artık Osmanlı Devletinin elinden çıkmış olduğundan komşu devletin ardı arası kesilmiyen taarruzlarına mukabele etmek için hazırlanmak zarureti hasıl olan orduların, edilmek lazım gelen harplerin hemen hiçbir varidat temin etmeksizin ancak devletin askeri ve iktisadi membalarını çok daraltmağa sebep olması;

10. XVII. ve XVIII. asırların muvaffakıyetsiz harpler ile, Devletin mühim varidat temin eden ve ahalisinin ekserisi Hıristiyan olan eyaletlerinden bir kısmı elden çıkmakla beraber, devletin kudret, nüfuz, şeref ve sultasının da çok rahnedar olması;

11.Kanuni Süleyman zamanında temeli atılıp, Mahmut I. devrinde vazih ve kat'i bir şekil alan Kapitülasyonlar, Osmanlı Devletinin harici ticaretinde Osmanlı tebaasının çok zarar görmelerini bahis olduğu gibi, Şark sularında Fransız sancağına daha sonraları Felemenklilere, Venediklilere ve İngilizlere verilen imtiyazların da Osmanlı tüccar gemilerinin inkişafına engel teşkil etmesi;

12. Kapitülasyonlarla gayri Müslim Osmanlı tebaasının bir nevi himayesine hak kazandıklarını iddia eden ecnebi devletlerin tesirler ile, muhtelif mezheplere mensup Hıristiyan tebaasının hükümet tarafından idaresinde birtakım müşkülatın yüz göstermesi;

13. Osmanlı Devletinin zayıflamasından fırsat bulan ecnebi devletlerinin Kapitülasyonlarda münderiç bazı maddeleri fazla serbest tefsire başlıyarak, {Osmanlı tebaası Hıristiyanları himayeye kalkışıp onları metbu devletlerine karşı itaatsizliğe teşvik etmeleri;

14.Fatih zamanında İstanbul Rum Patrikliğine bahş ve ihsan olunan imtiyazları, Rum Patrikhanesinin mütemadiyen tevsie çalışması ve Hıristiyan tebaanın, herhangi cins ve mezhepten olursa olsun, cümlesi üzerine pek geniş olan sultasile de iktifa etmiyerek, adli, idari ve hatta siyasi hususlarda daha geniş iddialara kalkışması;

15.Rum Patrikhanesinin gölgesi altında üreyip artan Fenerli Rum Beylerinin, çok defa Osmanlı Devletinin harici siyasetinde ve mali işlerinde mühim mevkiler tutaral{bu kudret ve nüfuzlarını bazan Osmanlı menafiine münafi bir surette kullanmaları;

16. -Harplerin mağlubiyetle kapanmasından dolayı, iktisaden alettevali zararlara uğrıyan Osmanlı içtimai heyetinde husLıle gelen hoşnutsuzluk ve tezebzübün ve idarei hükümette iktisadi sıkıntılardan naşi, gittikçe artan suiistimallerin neticesi olarak, hükümetle ahali arasında imtizaç ve ahengin eksilmesi; alelhusus hıristiyan tebaanın gerek dahili sıkıntılar, gerekse harici propagandalar tesirile Osmanlı camiasından ayrılmak emel ve arzularının kuvvetlenmesi, nihayet bunların fiili hareketlere bile kalkışmaları;

17. -Osmanlı devletinin siyasi, adli ve idari teşkilatının esaslarından biri olan İslam şeriatinin zaman ve mekana göre terakki ve tekamül ettirilememesinden naşi, devleti ve içinde bulunan kavimleri idareden aciz kalması;

18. -Gerek merkezde, gerekse vilayetlerde adaleti tevzi ve saltanatı temsil eden makamların şeriata ve kanuna muğayir keyfi hareketlerinin artması ve binnetice zulmün, irtikap ve irtişanın meydan alması;

19. -Şeriat esaslarına göre tanzim olunan mektep ve medreselerin, XVII. asırdan itibaren garpta inkişaf eden serbest ulumu benimsiyemediğinden dolayı, Müslüman Osmanlıların medeni tekamüllerine kafi derecede hizmet edememesi, hatta bu mektep ve medreselerin XV. ve XVI. asırlarda bulunduğu seviyeden aşağı düşerek ilim ve marifetçe Osmanlıların Garbe nazaran geri kalmalarına sebep olması;

20. Garpte Rönesanstan sonra, üniversiteler, yani medreseler mütemadi terakki ve inkişaf ettikten ve dini alakalardan yavaş yavaş sıyrılmağa yüz tuttuktan başka, ayrıca ihtisas mektepleri, mesela harbin usul ve kaidelerini, gemilerin inşasını, top ve tüfek imal ve istimalini, istihkam hafir ve tanzimini öğreten mektepler açılmış iken Osmanlı memleketlerinde ve umumiyetle şarkta, XVIII. asır sonlarına kadar böyle teşebbüslerin hemen hiç vaki olmaması;

21.Harplerde muvaffakıyetsizliklerin, idarede tezebzüplerin, maliyede sıkıntıların, adliyede adaletsizliklerin, hükümdarlarda zaf ve aczin, ulum ve maarifte inhitatın tabii bir neticesi olmak üzere cehil ve taassubun hakim mevkie geçmesi ve her nevi teceddüt ve terakkiye mümanaat edebilecek bir kuvvete malik olması;

22. XVIII. asırda buhar kuvvetinin ve buharlı makine ler, imalinin garpte keşfolunarak xıx. asır başlarından itibaren Garpte servetin tezayüt ve temerküze başlaması ve bu suretle Garbin Şarka karşı korkunç bir iktisadi tefevvuk kazanması; nihayet Garpte büyük sanayi sermayesinin ve buharlı büyük sanayiin mütemadiyen inkişafı esnasında, şarkın küçük sermaye ve sanayi seviyesinden yükselemiyerek, sermaye ve sanayi sahasında, yani siyasi ve içtimai hayatın ruhu demek olan bir sahada, şarkın garpten çok geriye kalması.

Yukarda sayılan amiller, bir devletin inhitat ve inkırazına kafi gelebilecek illetlerdir. Osmanlı Devleti, bütün bu illetlerle malul olmasına rağmen. XVIII. asırdan sonra dahi, mütemadi küçülmek ve zayıflamakla beraber, bir buçuk asır kadar daha yaşıyabilmiş ve inkıraz sıralarında bu devletin esas unsuru olan Türklüğün harikulade hayatiyeti, parçalanarak dağılmış imparatorluğun içinden taze ve kavi bir devletin doğmasına kifayet etmiştir.

 
Yusuf Akçura

Kaynak: Osmanlı Devleti�nin Dağılma Devri (XVII. VE IX asırlarda) TTK Yayınları

Navigasyon

[0] Mesajlar

[#] Sonraki Sayfa

[*] Önceki Sayfa

Tam sürüme git