GENEL KONULAR OTAĞI > GÜNCEL

Siyasal İslamcılığın Beslendiği Kaynaklar!

<< < (2/16) > >>

Çağrı Bey:
(Önceki iletinin devamıdır.)

Mühtedilik modasının dikkat çeken bir siması da Ian DALLAS Abdulkadir es-Sufi ismini alarak imana kavuşan İngilizdir.
Abdulkadir es-Sufi’de (Ian DALLAS) İslam’a geçer geçmez Cihat adlı bir kitap hazırlayarak eski düşmanları, yeni din kardeşlerine cumhuriyet, laiklik ve Atatürk’e karşı nasıl savaş verileceğinin ve halifeliğin yeni baştan tesisinin yollarını gösteriyordu.
Abdulkadir es-Sufi’nin (Ian DALLAS)Cihat adlı kitabı Başbakan Erdoğan’ın başdanışmanı Nabi Avcı’nın sahibi olduğu Yeryüzü yayınevince basılıp dağıtılıyordu.
İngiliz mühtedi Abdulkadir es-Sufi’nin (Ian DALLAS) milli kimlik, milli bayrak ve milli marşa karşı, İslam(!) adına geliştirdiği kavramlar, başta başbakanın “beynimin yarısı” diye tanımladığı HADEP’te genel başkan yardımcılığı da yapmış olan kürtçü siyasal İslamcı Mehmet Metiner ve diğerlerince sermaye ediliyordu.
Bir başka İngiliz Martin Lings’de hidayete ererek(!) Ebubekir Siraceddin adını alıyordu.
Önceleri keskin bir Protestan iken Protestanlığı da protesto edip ateistliğe intikal eden Martin Lings dünya dinleri üzerinde araştırma yaparken birdenbire İslam’ı seçip mühtediler safındaki yerini alıyordu.
Bütün mühtediler gibi Martin Lings’de İslam bilimleri üzerine otoritesini ispat edip(!) İslam Peygamberinin hayatını anlatan “Hz. Muhammed’in Hayatı” adlı eseriyle Müslümanlara peygamberlerini öğretmiştir(!)
Dünün İngiliz Protestanı Martin Lings’ iken imana gelip Ebubekir Siraceddin adını alan mühtedi, İslam adına gösterdiği gayretleri ve neşrettiği kitabı nedeniyle “Siret Ödülü”nü almaya hak kazanıyordu.

TTK.

Börü Kam

(Devamı bir sonraki iletidedir.)

Çağrı Bey:
(Önceki iletinin devamıdır.)

Muhammet Esed, gerçek adıyla Leopolde Weiss adlı Avusturya Yahudi ise diğer mühtedilerden bir adım daha öte geçip, Kur’an Tefsiri işine el atıyordu.
Oysaki Kur’an tefsiri yapabilmek daha çocukken başlanan zor ve zahmetli bir eğitim ve üstüne üstlük de onlarca temel bilim dalında uzmanlık gerektiren bir iştir.
Ne diyeceksiniz adam imana kavuşur kavuşmaz İslami bilimleri yalayıp yutmuş ve bizim Müslümanların yapamadığını(!) yapmış.
Yapılacak tek şey alkışlamak(!)
Muhammed Esed ya da gerçek adıyla Leopolde Weiss işi Kur’an tefsiriyle sınırlı tutmuyor, İslam toplumlarına yol gösterici kitaplara da imzasını atıyordu.
Yolların Ayrılış Noktasında İslam, Mekke’ye Giden Yol ve İslam’da Yönetim Biçimi adlı kitaplarıyla İslam âleminde âlimliğini(!) tescilleyen Muhammed Esed ya da gerçek adıyla Leopolde Weiss adlı mühtedi bu kitaplarının eksenini milliyetçiliğin kötülenmesi esası üzerine oturtuyordu.
Muhammet Esed, ya da gerçek adıyla Leopolde Weiss adlı Avusturya Yahudisi mühtedisi milliyetçiliği karalama ve köreltmekle kalmayıp işi bir adım daha ileri götürerek:

    “Hükümetler şeriatın omuzlarına yüklediği amaçları gerçekleştirdiği müddetçe bütün vatandaşların ona bağlı kalması konusunda mutlak hak sahibi olur ve halk üzerinde kolaylıkla ve zorlukla, hoşa giden veya gitmeyen her konuda itaat istemeye hakkı vardır. Müslüman’a düşen şer’i hükümetle bir ve beraber olmak, onu devamlı desteklemek, ona yardımcı olmak ve bu birlik uğruna tüm fayda, zevk ve dünya mallarını ve gerektiğinde hayatlarını feda edebilmektir.”

Diye siyasal İslamcı yöneticilere ışık tutuyordu.
Muhammet Esed, ya da gerçek adıyla Leopolde Weiss adlı Avusturya Yahudisi mühtedinin fikirleriyle en çok etkilediği kişilerin başında yer alan başbakan Erdoğan’ın söylem ve eylemleri hocası ve akıl danesininkiyle birebir örtüşmüyor mu?
Ne diyordu başbakan?
“Ulemaya danışılacak. Ulema ne diyorsa o olur!”
“Buna mecelle (şeriat hukuku) karar verecek!”
Muhammet Esed, ya da gerçek adıyla Leopolde Weiss adlı Avusturya Yahudisi mühtedinin:

    “Allah ve Resulü adına insanları yöneten ve şeriatın emirlerini yerine getiren hükümet, halkın ve devletin selameti böyle bir uygulamayı gerektirecek olursa, kişilerin hayatları ve malları dâhil olmak üzere, halkın sahip olduğu her şeye el koyabilir”

fetvası anında Türkiye’de ki siyasal İslamcılarda yankı bulmakta, bu fetva temeline dayalı olarak kendilerinden olmayan ya da yanlarında bulunmayan herkesin malları üzerinde kendilerini hak sahibi olarak görebilmektedirler.
Muhammet Esed, ya da gerçek adıyla Leopolde Weiss adlı Avusturya Yahudisi mühtedi verdiği fetvalar zincirlerin bir tanesinde de “başkanlık sisteminin İslami bir uygulama” olduğuna hükmedecek ve bu fetva başbakanda anında yankı bulacaktı.

TTK.

Börü Kam

(Devamı bir sonraki iletidedir.)

Çağrı Bey:
(Önceki iletinin devamıdır.)

2010 yılı nisanında Vakit Gazetesinde çıkan bir habere göre İstanbul Bağcılarda dünya çapında araştırmacı ve İslam entelektüeli olan üç kişinin İslam Peygamberini anlatacakları duyuruluyordu.
Bu üç kişi ise şunlardı:
1-Ebubekir Siraceddin ya da gerçek adıyla Martin Lings,
2-Ahmad Vıcenzo adını alan ve Şazeli Şeyhi Kont Abdulhahid Pallavaci vasıtasıyla hidayete eren ve bu ermişliğin verdiği hızla “İtalyan Entelektüeler Derneğini kuran İtalyan mühtedisi Gianpiero Vincenzo.
3-Abdulhakim Murad ya da gerçek adıyla Tim Vinter adlı İspanyol.

Ne güzel değil mi? Elin dünkü gâvuru doğru yolu bulup hidayete eriyor(!) ve bununla da kalmayıp İslam alanında allame olup İslam’ı Müslümanlara anlatıyor, hem de Türkiye’de, Türk Müslümanlara?!

TTK.

Börü Kam

(Devamı bir sonraki iletidedir.)

Çağrı Bey:
(Önceki iletinin devamıdır.)

Yahudilikten İslam’a geçme modasının en dikkat çeken isimlerinden bir tanesi de Meryem Cemile adını alan Margaret Marcus'dur.
Asıl adı Margaret Marcus olan Amerikan Yahudisi dişi evliya(!) Meryem de diğer mühtediler gibi işini gücünü bırakıp İslam adına araştırmalar yapıyor ve bu araştırmaları makaleler, kitaplar halinde Müslümanların İslam’ı daha iyi öğrenmeleri(!) için neşrediyordu.
Dişi evliya Yahudi mühtedisi Meryem’de ne hikmetse İslam’la tanışır tanışmaz fikirlerini “milliyetçilik son derece tehlikeli ve kötü, ümmetçilik gayet güzel ve tek kurtuluş yolu” esası üzerine ikame ediyordu.
Dişi evliya Meryem’in marifeti bunlarla da sınırlı değildi.
Yahudi mühtedisi Meryem yazdığı “Feminist Hareketlere Karşı Müslüman Kadın” adlı kitabıyla kadının olması gereken yeri belirliyordu.
Meryem’e göre Müslüman kadının yeri “EVLERİ”dir.
Meryem Cemile’den ilham alan Türkiyeli dindaşları siyasal İslamcılar işi bir adım daha ileri götürüp kadının yeri olarak “evlerinin dibi” yani “mutfak ve yatak odası” olarak belirliyorlardı.
Müslümanlığı seçmiş(!) olmasına rağmen Meryem Cemile’nin bütün giderleri ve kitaplarının basım finansmanı ABD’de bulunan Yahudi lobilerince karşılanıyor, Meryem’in milyonlarca adet basılan kitapları bütün İslam ülkelerine bedava olarak dağıtılıyordu.
Meryem Cemilenin fikirleri özellikle Araplar arasında öylesine yer tutuyordu ki “tu kaka yapılan milliyetçilik” terk ediliyor İngiliz, Fransız ve İtalyan işgal ve sömürülerine karşı hiç bir direnç gösterilmediği gibi bir avuç Yahudi’nin kurduğu İsrail, otuz küsur devleti olan, 400 milyonluk Arap dünyasını şamar oğlanına çeviriyordu.

TTK.

Börü Kam

(Devamı bir sonraki iletidedir.)

Çağrı Bey:
(Önceki iletinin devamıdır.)

Mühtedilerin şırınga ettikleri “milliyetçilik kötüdür” “hilafet ve ümmetçilik iyidir” afyonu Türkiye’de de meyvelerini veriyor, AKP adlı küresel oyunların becerikli taşeronları tarafından “özelleştirme” adıyla Yahudilere ve haçlı batılılara satılan milli kuruluşlarımız ve topraklarımız için Türk Milleti yeterli direnci göstermiyor, daha doğrusu aldırış bile etmiyordu.
Oysaki Osmanlı’da da zihniyet AKP iktidarıyla bire bir aynıydı. Başbakanın akıl hocası ve ağabeyi Kemal Unakıtan’da dünün Osmanlı idarecilerinin ağzıyla “sattıklarımızı sanki alıp da götürecekler mi?” diyordu.
Başbakan, akıl hocası Unakıtan’ın sözlerinin üstüne cila çekip:
“TÜRKİYE’Yİ PAZARLAYACAĞIZ!”
Diye haykırıyordu!?

TTK.

Börü Kam

(Devamı bir sonraki iletidedir.)

Navigasyon

[0] Mesajlar

[#] Sonraki Sayfa

[*] Önceki Sayfa

Tam sürüme git