Gönderen Konu: 26 AĞUSTOS 1071 CUMA  (Okunma sayısı 4303 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı goktugkagan

  • Göktürk
  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 7
  • Tanrı'nın yeryüzündeki ordusu!!
26 AĞUSTOS 1071 CUMA
« : 16 Ağustos 2013 »
26 Ağustos Cuma sabahı çadırından çıkan Alp Arslan Malazgirt'le Ahlat arasındaki Malazgirt ovasında, kendi ordugahının 7–8 km uzağında, ovaya yayılmış durumdaki düşman birliklerini gördü. Savaşı önlemek için imparatora elçiler göndererek Sultan barış teklfinde bulundu. İmparator, Sultanın bu önerisini ordusunun büyüklüğü karşısında bir korkaklık olarak yorumladı ve teklifi reddetti. Gelen elçileri soydaşlarını Hristiyan topluluğuna geçmelerine ikna etmek üzere ellerine birer haç tutuşturarak geri yolladı.[2][8]

Düşman ordusunun büyüklüğünün kendi ordusundan daha büyük olduğunu gören Sultan Alp Arslan savaştan sağ çıkma ihtimalinin düşük olduğunu sezdi. Askerlerinin de hasımlarının sayı fazlalığı karşısında tedirginliğe düştüğünü fark eden Sultan eski bir Türk töresi uyarınca kefene benzeyen beyaz kıyafetler giydi. Atının da kuyruğunu bağlattı. Yanındakilere Şehit olduğu taktirde vurulduğu yere gömülmesini vasiyet etti. Komutanlarının savaş alanından kaçmayacağını anlayan askerlerin maneviyatı arttı. Askerlerinin Cuma namazına İmamlık eden Sultan atına binip ordusunun önüne çıkıp moral yükseltici ve maneviyat artırıcı kısa ve etkili bir konuşma yaptı. Allah'ın Kur'an'da zafer vaat ettiği ayetleri okudu. Şehitlik ve Gazilik makamlarına erişileneceğini söyledi. Tamamı Müslüman olan ve büyük çoğunluğu Türklerden oluşan Selçuklu ordusu savaş pozisyonuna geçti.

Bu sırada Bizans ordusunda dinsel ayinler yapılmakta ve Papazlar askerleri kutsamaktaydı. Romen Diyojende eğer bu savaşı kazanması durumunda (ki buna inancı tamdı) ününün ve saygınlığının artacağından emindi. Bizans'ın eski ihtişamlı günlerine döneceğini hayal ediyordu. En ihtişamlı zırhını giydi ve inci beyazı atına bindi. Ordusuna zafer durumunda büyük vaatlerde bulundu. Tanrı tarafından şeref, şan, onur ve kutsal savaş sevapları verileceğini duyurdu. Alp Arslan savaşı kaybetmesi durumunda her şeyini ve atalarından miras kalan Selçuklu devletini de kaybedeceğini çok iyi biliyordu. Romen Diyojen ise savaşı kaybetmesi halinde devletinin çok büyük güç, prestij ve toprak kaybedeceğini biliyordu. Her iki komutan da kaybetmeleri durumunda öleceklerinden emindi.

Romen Diyojen ordusunu geleneksel Bizans askerî kaidelerine göre düzenlemişti. Ortada birkaç sıra derinlikte çoğu zırhlı, piyade birlikleri ve bunların sağ ve sol kollarında süvari birlikleri yerleştirilmişti. Romen Diyojen merkeze; General Bryennios sol kanata ve Kapodokyalı General Alyattes ise sağ kanata komuta ediyordu. Bizans ordusunun gerisinde büyük bir rezerv bulunuyordu ve bu özellikle taşra eyaletlerinde nüfuzlu kişilerin özel ordularının mensuplarından oluşuyordu. Geri rezerv ordusunun komutanı olarak genç Andronikos Doukas seçilmişti. Romen Diyojen'in bu tercihi biraz şaşırtıcı idi; çünkü bu genç komutan eski imparatorun yeğeni ve Caesar Yannis Doukas'ın oğlu olup, bu kişiler açıkça Romen Diyojen'in imparator olmasının aleyhindeydiler.[2]

Savaş öğle saatlerinde Türk atlılarının toplu ok saldırısına geçmesiyle başladı. Türk ordusunun çok büyük bir çoğunluğu atlı birliklerden oluştuğundan ve neredeyse hepsinde de ok olduğundan bu saldırı Bizanslılarda önemli miktarda asker kaybına neden olmuştu. Ama yine de Bizans Ordusu saflarını bozmaksızın korudu. Bunun üzerine ordusuna yanıltıcı bir çekilme buyruğu veren Alp Arslan gerilerde gizlediği küçük birliklerinin tarafına doğru çekilmeye başladı. Bu gizlediği birlikler az miktarda organize olmuş askerlerden oluşuyordu. Türk ordusunun arka saflarında bir Hilal biçiminde yayılmışlardı. Türklerin hızlıca çekildiğini gören Romen Diyojen Türklerin saldırı gücünü yitirdiğini ve sayıca fazla olan Bizans ordusundan korktukları için kaçtıklarını düşündü. En baştan beri Türkleri yeneceğine inanmış imparator bu bozkır taktiğine kanıp kaçan Türkleri yakalamak için ordusuna Saldır buyruğu verdi. Çok az zırhları olduğu için hızlıca geri çekilebilen Türkler, zırh yığınına dönmüş Bizans süvarileri tarafından yakalanamayacak kadar hızlıydı. Ancak buna rağmen Bizans ordusu Türkleri kovalamaya başladı. Yan geçitlerde pusu kurmuş Türk okçuları tarafından ustaca vurulan ama buna aldırmayan Bizans ordusu saldırıya devam etti. Türkleri iyice kovalayıp yakalayamayan, üstüne bir de çok yorulan (üstlerindeki ağır zırhların etkisi büyüktü) Bizans ordusunun hızı durma noktasına geldi. Türkleri büyük bir hırsla kovalayan ve ordusunun yorulduğunu anlayamayan Romen Diyojen yine de takip etmeye çalıştı. Ancak bulundukları mevziden çok ileri gittiklerini ve çevreden saldıran Türk okçularını görüp kuşatıldığını çok geç zamanda anlayan Diyojen geri çekilme buyruğu verme ikilemindeydi. Tam da bu ikilemdeyken geri çekilen Türk süvarilerinin yönlerini tam Bizans ordusu üzerine geçip hücuma kalkmaları ve geri çekilme yollarının da Türkler tarafından kapatıldığını gören Diyojen paniğe kapılarak 'Çekil' buyruğu verdi. Ancak ordusu çevrelerindeki Türk hatlarını yarıncaya kadar yetişen Türk ordusunun ana kuvvetleri Bizans ordusunda tam bir panik başlattı. Kaçmaya kalkan generalleri görüp daha da paniğe kapılan Bizans askerleri en büyük savunma güçleri olan zırhlarını da atıp kaçmaya çalıştı. Bu sefer de ustaca kılıç kullanan Türk kuvvetleriyle eşit duruma düşüp büyük çoğunluğu yok oldu.

Türk Soyundan gelen Uzlar, Peçenekler ve Kıpçaklar; Afşin Bey, Artuk Bey, Kutalmışoğlu Süleyman Şah gibi Selçuklu komutanları tarafından verilen Türkçe emirlerden etkilenen bu süvari birlikleri de soydaşlarının yanına katılınca Bizans ordusu süvari gücünün önemli bir kısmını kaybetti. Sivas'ta soydaşlarına yaptıklarının acısını çıkartmak isteyen Ermeni askerleri her şeylerini bırakıp savaş alanından kaçınca Bizans ordusu için durumun vahameti arttı.

Ordusunu komuta etme olanağının kalmadığını gören Romen Diyojen yakın birlikleriyle kaçmaya kalktıysa da artık bunun imkânsız olduğunu gördü. Sonuçta tam bir bozgun havasına giren Bizans ordusunun büyük bölümü akşam hava kararıncaya kadar yok edildi. Kaçamayıp sağ kalanlar teslim oldular. İmparator omzundan yaralı olarak ele geçirildi.

Tüm dünya tarihi için büyük bir dönüm noktası niteliğinde olan bu savaş zafer kazanan komutan Alp Arslan'ın yenik İmparator IV. Romen Diyojen'le antlaşma yapmasıyla son buldu. İmparatoru bağışlayan ve ona iyi davranan Sultan antlaşmaya göre İmparatoru serbest bıraktı. Antlaşmaya göre imparator kendi fidyesi için 1.500.000 denarius, vergi olarak da her yıl 360.000 denarius ödeyecek[5] ayrıca Antakya, Urfa, Ahlat ve Malazgirt'i de Selçukluya bırakacaktı. Tokat'a kadar kendisine verilen Türk birliği eşliğinde Konstantinopolis'e doğru yola çıkan imparator Tokat'ta toplayabildiği 200.000 kadar denariusu kendisiyle birlikte gelen Türk birliğine verip Sultan'a doğru yola çıkardı. Tahta kendi yerine VII. Mikhail Dukas'ın çıktığını öğrendi.

Romen Diyojen ise geri dönmekte iken Anadolu'ya dağılmış ordunun kalanlarından derme çatma bir ordu düzenlemiş ve kendisini tahttan indirenlerin ordularına karşı iki çatışma yapmıştır. Her iki muharebede yenilerek Kilikya'da bir küçük bir kaleye çekildi. Orada teslim oldu; keşiş yapıldı; katır üzerinde Anadolu'dan geçirildi; gözlerine mil çekildi; Proti (Kinalıada)'daki manastıra kapatıldı ve orada birkaç gün içinde yaraları ve enfeksiyon nedeni ile öldü.
"Allahın "Doğuda" bir ordusu vardır.Onun adını Türk koymustur.kendisine bas kaldıranlardan işte onlar vasıtasıyla intikam alır."