Gönderen Konu: Babürname’de Hayvanlar ve Avcılık  (Okunma sayısı 3739 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı İL TEGİN

  • Türkçü-Turancı
  • ****
  • İleti: 171
Babürname’de Hayvanlar ve Avcılık



BABÜRNAMEDE ANLATILAN GERGEDAN AVI

Hindistan Türk-İslam İmparatorluğu’nun (Baburşahlar) kurucusu olan Gazi Zahirüddin Muhammed Babur, değeri olan her şeyi keskin bir göz ve anlayışla görüp kavramış, kendi hâtıratı olan Baburname’de tanımlamıştır. Bu tanımlama; bulunduğu her coğrafyanın iklimini, doğal güzelliklerini, yöre halklarının gelenek ve göreneklerini, adetlerini, ölçü ve tartılarını, bitkilerini ve hayvanlarını, kısacası bütün özelliklerini kapsamaktadır.

Baburname; tarih, edebiyat, coğrafya, folklor, etnografya, botanik gibi bilimlerin uğraşı alanlarına giren bilgilerin içinde anlatıldığı bir kitap olduğu gibi gezilip görülen yerlerin faunasını ve yaban hayatını gözler önüne seren, derin gözlem ve tecrübeye dayanan bilgilerle teçhiz edilmiş bir zooloji kitabı da sayılır.

Babur’un Türkistan’da, Pakistan’da, Afganistan’da ve Hindistan’da, hemen hemen gittiği her bölgede, o bölgelere mahsus hayvanları inceleyerek ve gözlemleyerek onlar hakkında geniş bilgi sahibi olmaya çalıştığı anlaşılmaktadır. Babur’un hayvanlar hakkında elde ettiği bilgileri kendi hayatının bir tarihi olan hâtıratında yazması, onun hayvanlara karşı özel ilgisinin ispatı olduğu gibi yüksek Türk kültürünün derin ve büyük geçmişinden gelen mitolojik ve folklorik izleri yansıtması bakımından da önemlidir. Türklüğün karakterinde ve yaşam biçiminde, doğanın ve doğaya mahsus her unsurun önemli bir yeri vardır. Türklerin doğanın ayrılmaz parçası olan hayvanları birer kültürel ve folklorik motif olarak milli yaratıcılığının timsali olan her esere işlediği görülür. Bu suretle, Türk yaratıcılığının geçmişten bugüne oluşturduğu her eserde kullandığı “doğa ve hayvan motifleri”nin Türk kültürünün geleneksel ve değişmez motifleri olarak görmemiz mümkündür. Baburname de Türk kültürüne mahsus bu geleneğin yansıdığı önemli eserlerden biridir.

Türkler, doğanın özgür ruhunu taşıyan hayvanlara kutsallık atfederek onları kendi hayatlarının bir parçası saymış ve özgürlüğe âşık boyun eğmez ruhlarının aksini korkusuz, özgür ve güçlü hayvanlarda bulmuştur. Hayvanlara tapınma,20 totem ve tamgaların muhtelif heraldik hayvan figürlerinden oluşması, kişi adlarının hayvan adlarından seçilmesi, yıllara hayvan adlarının verilmesi, yer ve gök ruhlarına hayvan kurban edilmesi  (= yaġış), … gibi eski Türk kültüründe bulunan özellikler, “hayvan”ın taşıdığı manâ itibâriyle Türk folklorunda ne tür bir simge ve değer olduğuna işarettir.

Türk tarihinin en önemli şahsiyetlerinden biri olan Babur, büyük bir hükümdar olmasının yanında bir doğa adamıdır. Türk yaşantısının mekânı olan doğayı ve doğanın ayrılmaz parçası olan hayvanları, kendi hayatının bir tarihi olan hâtıratında anlatarak yazdıklarını süslemiş ve öz dilinin nakışlarını bir nakkaş hassasiyetiyle kullanarak, mensubu olduğu kültürün sanat şuurunda asırlar boyunca taşıdığı tabiat motiflerini kaleminden çıkan renkli tasvirlerin parıltısıyla eserine işlemiştir. İşte bu nüyle Baburname, araştırılmaya muhtaç bir kültür hazinesidir.

Babur, Haydarâbad nüshasındaki sıralanışa göre, 1493-1503 yıllarında geçen hadiselerin anlatıldığı 1b-120a numaralı sayfalarda, Fergana ve Maveraünnehr bölgesinin; 1504-1520 yıllarında geçen hadiselerin anlatıldığı 120b-251b numaralı sayfalarda, Kâbil ve civarındaki bölgelerin; 1525-1530 yılları arasında geçen hadiselerin anlatıldığı 252b-382a numaralı sayfalarda ise Hint coğrafyasının zoolojik yapısından söz etmiş, gözlemlediği ve özel bir dikkatle incelediği bazı hayvanlardan bahsetmiştir. Hindistan bölümü hariç olmak üzere; Babur’un sözünü ettiği hayvanlar, eserde ayrılan hususî bir bölüm içinde değil, eserin bütünü içinde yeri geldikçe anlatılmış ve adı geçen hayvanlarla ilgili herhangi bir sınıflandırma yahut kategorizasyon yapılmamıştır. Hayvanlar, bazen anlatılan hadiselerin içinde yalnızca ismen zikredilmiş, bazen de adı geçen hayvanın eğer önemli ve ilgi çekici yönleri varsa bunlar kısa pasajlar halinde tarif edilmiştir Baburname’nin Hindistan bölümünün (sayfa 252b-382a) adeta bir hayvanlar mecmuası şeklinde oluşturulmuş olan kısmında ise (sayfa 274b ile 282b arası) Hindistan’a mahsus hayvanlar, toplu olarak verilip o devrin zoolojik esaslarına ve kısmen Babur’un şahsî tercihine bağlı olmak suretiyle sınıflandırılarak sıralanmış ve ayrıca muhtelif mâlumat zikredilmiştir (Eserde toplam 147 hayvan adı zikredilmiştir)

Babur’un hayvanlarla ilgili kaydettiği bütün bilgiler, dünya literatürünün eski Asya’nın zoolojik yapısını yansıtan önemli kaynaklarından sayılır. Fergana’dan Kâbil’e, Mâveraünnehr’den Hindistan’a kadar uzanan pek çok bölgede, bir savaşçı ve bir kültür adamı kimliğiyle dolaşan Babur, Türkistan coğrafyasından Türklerin hiç de iklimine alışık olmadıkları Hindistan coğrafyasına yöneldiği yıllarda, üzerinde asırlarca sürecek bir imparatorluk kurduğu Hint coğrafyasını, Hint kültürü ve Hint sosyo-ekonomik yapısı ile beraber iyi bir şekilde tanımaya büyük gayret göstermiş ve bilhassa bu ülkeye mahsus hayvanlar ile gayet yakından ilgilenmiş, hâtıratını onların tavsif ve tasnifi için adeta vasıta kılmıştır.

Türk yaşantısının vazgeçilmez bir uğraşısı olan avcılığın Baburname’de çok önemli ve özel bir yeri vardır. Çok canlı bir dille anlatılan oldukça hareketli av tasvirleri göze çarpmaktadır. 253b’de anlatılan gürk avı ve 204a’da anlatılan kulan avı buna örnek gösterilebilir. Baburname’de av teknikleri hususunda da önemli bilgiler verilmiş ve özellikle kuş, balık ve geyik avlamada kullanılan teknikler anlatılmıştır. Örneğin, tanâb ile kuş avlamak (142a-143a), kulan kuyruğu denilen bir otu suya atıp balıkları bayıltarak yakalamak (143a-144a), kara geyiği (kelhere) râm ederek geyik avında kullanmak (276b), eğitilmiş yırtıcı kuşlarla (bürgüt, bahrî) kuş ve geyik yakalamak (219a, 233a) gibi avcılık yöntemlerinden bahsedilmektedir. Bununla beraber eğitilmiş yırtıcı kuşların sadece avlanmakta değil, haber almada ve bilhassa düşmana muhtıra vermek maksadıyla kullanıldığı da Baburname’de belirtilmektedir. 226b’de, Türk kültüründe yırtıcı kuşların taşıdığı manâyı yansıtan oldukça önemli bir ibare vardır:

Bir ḳarçıġay23 yéberip ḳadmí Türkke ta‘alluḳ vilāyetlerni tiledük.

“Bir doğan gönderip çok eskiden beri Türk’e ait olan vilayetleri istedik”

Türk kültüründe yırtıcı kuş motifi24, Türk isminin hakikî manasını pekiştiren bir mâna yüklenerek kudretin ve düşman üzerinde oluşturulan korkunun bir sembolü haline getirilmiştir. Burada eski bir Türk savaş adetine telmih vardır. Türk hakanları kendilerine ait kabul ettikleri toprakları işgale yeltenen düşmanlara, kendi güçlerinin bir simgesi olarak eğitilmiş yırtıcı kuşları göndererek ültimatom veriyorlardı. Türk hakanlarının kendilerine güçlü hayvan adlarını takarak güçlerini sembolize ettikleri bilinir. Bu adlar içinde cüsseli yahut karasal yırtıcı hayvan adları ve yırtıcı kuş adları25 bulunmaktadır (Bugra [erkek deve], Buka [boğa], Arslan, Bars [panter], Babur [bir tür kaplan], Büke [bir tür büyük yılan], Böri [kurt], Togan [doğan], Tugrul [bir tür doğan], Çagrı [bir tür doğan], Sungur [bir tür doğan], Tonja [bir tür kaplan] …vs. Kimi zaman bu adların başına alp, bay gibi sıfatlar getirilirdi ya da sonlarına beg, han, tigin gibi ünvanlar eklenirdi: Alp Arslan, Böri Tigin, Bay Sungur, Alp Er Tonja, Çagrı Beg, Bugra Han … vs. Ayrıca Türk boylarının tabi olduğu büyük hükümdara Kagan [kükreyen arslan] denilmiş olması çok mânidardır.).

“Babur” adı Türkistan’da küçük kaplana ve daha çok parsa verilen addır ve bugün dahi kullanılmaktadır. Kezâ Hindistan’ın kuzeybatısında birçok yerde aslana hatta çok nadiren de olsa Bengale’nin yüksek bacaklı kaplanına “Şîr Babur”27 denilmektedir. Bu böyle olmakla birlikte “Babar” yahut “Baber” şeklindeki okuyuş ve yazılışın doğru olduğunu ileri sürenler de olmuştur. Babur’un Mübeyyen (Mübin) adında ve fıkh hakkında yazdığı eserde bulunan şu beytin kafiyesindeki açıklık bu konudaki tartışmayı bitirmiştir:

Uşbular kim barın didi Babur

Bilgesin kim mufassal imandur

“İşbu şeyler ki hepsini dedi Babur / Bilesin ki bu mufassal imandır”

Zahîreddin Muhammed Şah’a nam olan bu hayvan adı, ilk hecesinde elif kullanıldığında bābur~bābür şeklinde okunur. Bu durum Farisî imlâdan kaynaklanmaktadır (Ayr.bk. Türkiye Türkçesinde29, böbür “memelilerden, sıcak ülkelerde yaşayan, derisi benekli, yırtıcı hayvan”; krş.böbürlenmek).

Baburname’de “halka avı (çerge salmak)”ndan da bahsedilmekte ve bu tarz avlanışın usulleri de canlı bir şekilde tasvir edilmektedir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, bu tür bir avlanmada belli bir bölgede mevcut olan yabani hayvanlar belli bir sürede kovalanarak dar bir alanda halkaya alınır ve bundan sonra aynı bölgede büyük bir av şenliği kurulurdu. Bu şenliğe hükümdar ve hanedana mensup bazı kimseler ile devlet ileri gelenleri ve ordu mensupları da katılırlardı. Ava ilk önce hükümdar başlar ve yorulunca yüksek bir yere çekilerek oradan av şenliğini seyrederdi. Sonra sırasıyla devlet ileri gelenleri ve ordu mensupları da av mutluluğunun tadına varırlardı. Av alanındaki yabani hayvanlar azalınca, hükümdarın isteği doğrultusunda avlanma durdurulur ve avlanmış hayvanlar taksim edilirdi. Bu tip avlanma şekline Oğuzlarda (Oğuz boyları arasında çok yaygın olan bu avlanma şekli “Oğuz töresi ile avlanma” ismini taşımaktaydı), Safevîlerde ve Moğollarda da rastlanmaktadır. Baburname’de “halka avı” kuş ve kara hayvanlarının avlanmasında en yaygın kullanılan avlanma şekli olarak görülmektedir. Halka avlarına hükümdar olarak bizzat iştirak eden Babur, bu avları adeta bir şölen havası içinde anlatarak hatıratına kaydetmiş, av esnasında yaşananları bir öykücü üslûbu takınarak yazdığı satırlar vasıtasıyla okuyanların gözünde canlandırmıştır.

Baburname’de Geçen Avcılıkla İlgili Unsurlar

Baburname’de kuş, kara hayvanları ve balık avcılığı olmak üzere üç tip avcılık göze çarpar. Aşağıda verdiğimiz orijnal metinlerde, bu üç tip avcılık dahilinde olmak üzere, avcılıkla ilgili olan bütün metin parçaları Türkiye Türkçesi aktarımlarıyla birlikte verilmiştir.30 Ayrıca Baburname’de kullanılan avcılıkla ilgili terminoloji ve zikri geçen av usûlleri tespit edilmiştir:

A.Ḳuş Avı

Baburname’de bildirilen av kuşları arasında kırgavul (Sülün / Phasianus colchius), ördek (Anas), turna (Grus leucogeranus), karkara (Telli boz turna / Ardea virgo), ukar (Balıkçıl / Ardea cinera), kutan (Bir tür kaşıkçı kuşu / Gallinula chloropus) … gibi kuşlar bulunmaktadır.

Kuş avlama hususundaki dört usûlden bahis vardır:

1. çerge salmak

Avcı grubunun halka oluşturup avın kaçma yollarını kapatarak ava yaklaşmasıdır. Kuş avında da kullanılan bu yöntem karasal hayvanların avlanmasında kullanılan en muteber yöntemdir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Türk savaş tekniğiyle benzerlikler gösteren bu avlanış tarzı Türkler için bir çeşit savaş idmanı olma niteliği kazanmıştır.

2. kuş salmak

Eğitilmiş yırtıcı kuşların av kuşlarının üzerine salınması yöntemidir. Bu yöntemde yırtıcı kuşlar [Falconiformes] takımından (bürgüt, bahrî, karçıgay …vs.) eğitilmiş kuşlar kullanılır.31

3. tor yasamak

Avcıların içinde saklanacağı taştan bir sığınak hazırlanır (penâh yasamak). Ağın bir ucu 5-6 karılık (bir uzunluk ölçüsü [1 karı = 4-8 m. arası]) mesafesi olan bir yere bağlanır, bir ucu yere taşla tutturulur, diğer uç da ağın yarısı kadar uzak bir mesafede 3-4 karılık ağaçtan bir sırığa bağlanır. Sırığın bir ucunu sığınakta oturan adam elinde tutar ve sığınağın deliklerinden dışarıyı gözetler; kuşların geçişi esnasında sırık vasıtasıyla ağı kaldırarak kuşların ağa girmesini sağlar.

4. tanâb atmak

Karanlık ve yağmurlu gecelerde bu usûl tatbik edilir. Akarsu boyları bu av için en müsait yerlerdir. Bir ok mesafesi kadar uzun ve kolayca kopmayacak kadar ince bir ipin bir ucuna ok, bir ucuna ağaç dalından yapılma bir halka bağlanır. Bilek kalınlığında bir karış boyunda bir ağaç parçasına, oka bağlı uçtan başlamak suretiyle, ip sarılır. İp sarıldıktan sonra ağaç parçasını çekerler; ip sarılı ve ortası boş kalır. Sonra, halkayı ellerinde tutmak suretiyle oku hedefe doğru atarlar. Oka bağlı olan ip, havada kavisler çizerek uçar ve kuşun kanatlarına dolanır. Babur, bir gece bu yöntemle kuş avlamaya kalkıştığını ama ipin koptuğunu, ertesi sabah ipin bir kuşa dolanmış vaziyette kendisine getirildiğini anlatmıştır.

B. Kara Hayvanlarının Avlanması

1. Ḳulan (Yaban Eşeği) Avı

Türklerce eti yenen yaban eşeği (Equus hemionus [kulan]) avında kullanılan silah “yay” ve “kılıç”tır [ok urmak, oklamak, kılıç çapmak]. Bu av da halka oluşturarak [çerge salmak] yapılır. Atlı avcı grubu, halka oluşturarak yaban eşeği sürüsünü kovalar [soñıça çapmak]. Babur da bizzat bu avlara iştirak etmiş ve av esnasında yaşadıklarını detaylarıyla gözler önüne sermiştir. Anlattıklarından anlaşıldığına göre, Babur oldukça usta bir avcıdır; kovaladığı yaban eşeğini iki okla vurarak yavaşlatmış, atını mahmuzlayarak avına iyice yaklaşmış ve tek kılıç darbesiyle eşeğin başını gırtlağından asılı kalacak şekilde koparmıştır.

2. Ḳara Kéyik (Antilop) Avı

Kelhere denilen erkek ve dişi Hint antilopu (Antelope cervicapra [kara geyik]), antilop avında kullanılmıştır. Bu yöntem oldukça ilginçtir. Ayağına taş bağlanmış ve sahibine râm olmuş bir antilopun boynuzlarına bir çeşit tuzak bağlanır; avcılar saklanırlar. Bir müddet geçtikten sonra ayağı bağlı olan antilopun yanına bir başka antilop gelir ve tabiatları gereği birbirlerine boynuz atarlar. Boznuzlaşırken yeni gelen antilopun boynuzları diğer antilopun boynuzlarına bağlanmış tuzağa takılır. Avcılar da saklandıkları yerden gelip antilopu kolayca yakalarlar.

3. Gürk (Gergedan) Avı

Gürk (Rhinoceros [Gergedan]) avı da karasal hayvanların avlanmasında kullanılan halka avı [çerge salmak, çergelemek] yöntemiyle ile yapılmıştır. Gergedanın görüldüğünün haber alınması üzerine harekete geçen avcılar, hayvanın hareket çevresini daraltarak ilerlerler [kavlamak]. Şayet gergedan sık orman [cengel] arazisine kaçarsa ormanı ateşe verirler [ot salmak]. Duman altında kalan hayvan ormandan çıkmak ve düz araziye doğru ilerlemek zorunda kalır. O zaman okçular harekete geçerek oklamaya başlarlar. Derisi oldukça kalın olan gergedanı öldürmek oldukça zordur. Gergedanı öldürmenin yolu, derisinin ince olduğu tarafları bilerek o taraflara ok atmaktır. Gergedan kendisini boynuzlarıyla savunur. Babur’un bildirdiğine göre, avcılardan pek çok kişi ve avcı atları bu boynuzların hedefi olmuştur. Gergedan o devirde yenilebilen bir hayvan olduğu gibi, boynuzu çok değerlidir. Prestij gayesiyle bu boynuzdan kadehler, süs eşyaları, … vs. yapılırdı. Belki de bu sebeple gergedan avının büyük bir seferberlik içinde gerçekleştirildiğine şahit olunmaktadır.

C. Balıḳ Avı

Baburname’de balık avı [balık tutmak] için; ağ atmak [tor saldurmak], balık ilacı atmak [balık darusı salmak], balıkhaneler hazırlamak [mahîhaneler yasamak] gibi usûllerden bahsedilmektedir.

Dikkat çekici olarak, şu iki usûl bütün detaylarıyla anlatılmıştır:

1. balık darusı salmak

Kulan kuyruğu denilen, güz zamanlarında çiçeklenip taneler bağlayan bir ottan on – on iki çuval, kök şıbak denilen ottan ise yirmi – otuz çuval ezilip suya atılır. Bu otların etkisiyle sersemleyen balıklar kolayca yakalanır. Ayrıca suyun döküldüğü yere parmak kalınlığında dal çubuklardan örülmüş sepetler [çac] koyup sepetlerin etrafına taş yığarlar ve böylece akıntıyla gelen sersemlemiş balıklar sepete düşer.

2. mahîhaneler yasamak

Bu usûl, esasında bir avlanma şekli olmaktan çok günümüzdeki balık çiftliklerinin iptidaî bir şeklini andırmaktadır. Suyun döküldüğü yerin dibine açılan çukurlar vasıtasıyla bir havuz oluşturulur. Bu havuzun üstü taşla örtülerek balığın girebileceği fakat çıkmayacağı bir delik bırakılır. Ne zaman balık yemek istenirse bu çukurlar açılarak istenildiği kadar balık alınır. Kışın uygulanan bu sistem sadece Lemganat havalisine mahsustur ve başka yerde görülmemiştir.

Mehmet Turgut BERBERCAN