TÜRKLÜK ve TÜRK DÜNYASI OTAĞI > TÜRKÇÜLÜK

MANKURTLUK NEDİR ? TOPLUMLAR NASIL MANKURTLAŞTIRILIR ?

<< < (7/8) > >>

Üçoklu Börü Kam:
Neden mankurtlaştırıyorlar?
 


Mankurtlaştırma işini mankurtlaştırıcılar yapar. Mankurtlaştırıcı olabilmek politika belirleme gücünü gerektirir. Mankurtlaştırma eğitim ve kültür politikalarını belirleyebilenlerin yapabileceği bir ahlâksızlık ve insanlık suçudur. Sorumluları sözü geçen ve sesi çıkanlar arasında aramak gerek.
 
Mankurtlaştırmanın hangi araçlarla ve nasıl yapıldığının bir kısmı yukarıda açıklandı. Ama neden? Neden birileri ötekilerini mankurtlaştırır? Kısa cevabı şu: Etkisiz hale getirip sömürmek için! Bunu biraz daha açıklamak gerekirse şu sınıflama yapılabilir:
 
Sebeplerden ilki uluslararası rekabettir. Daha etkili olan devletler (emperyalist devletler de denilebilir) sömürge haline getirmek istedikleri ülkelerin eğitim ve kültür politikalarını bir şekilde tahrif veya tahrip ederek onları etkisizleştirir. Böylece hem muhtemel bir rakipten kurtulur hem de zihnini sömürgeleştirdiği insanların aslında sömürge olduklarının farkına varması engellendiğinden sömürü süreklilik kazanır, toplumlar kurtulma çabasına giremez.
 
Mankurtlaştırma sebeplerinden ikincisi sınıflar arası rekabetten kaynaklanır. Ülke içinde ekonomiye hâkim olan sınıf büyük ölçüde sosyal politikaların belirlenmesinde de etkilidir. Etki ve gücünü sürdürmesi diğer sınıfların mankurtlaşmış olmasına bağlıdır. Bu hâkim sınıf komprador[37] olduğundan mankurtlaştırmayı işbirliği halinde olduğu emperyalist merkezlerle birlikte yapar.
 
Bir başka sebep toplum tasarımı mühendisliği yapanların cehaleti ya da yanlış bilgi kullanımıdır. Tuna[38] bu mühendislere köprübaşları adını veriyor. Ona göre “bu köprübaşları (yerine göre aydınlar, bir kısım bürokrasi, yönetici kadrolar vs) başka türlü olmasının mümkün olmadığına inandıklarından bilinçli veya başka bir akla hizmet ettiklerinin bilinçsizliği içinde ama bilim adına, vatan millet adına bu işe koşulurlar. Neticede Batı ile sürdürmek zorunda olduğumuz ilişkiler çerçevesinde bir sistem oturtulmak istenir.” Genellikle az gelişmiş aydınlardan kaynaklanır. Bunlar ya aydın olma niteliklerini taşımadıkları halde o sıfatı edinmiş ya da devşirilmişlerdir. İyi niyetli olanları yarı cahildir. Geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki bağlardan habersizdirler ve çağın ortaya çıkardığı gelişmeleri ülke çıkarları açısından irdeleyemezler. Ötekiler ise zaten içinde bulundukları ülkeye hizmet etmek gibi bir dertleri yoktur hatta yıkmaya çalışırlar. Bu aydın (!) grubu ekonomi, siyaset, toplumsal hayat vb konularda düzenlemelerin nasıl yapılması gerektiğini tasarlayıp toplumun geleceğini biçimlendirirler. Niyet bozuk ya da yetenek yoksa yanlış planlamalarla insanları yanlış yönlendirirler.
 
Bir de gayretkeş mankurtlar vardır ve bunlar da toplumun geri kalanını mankurtlaştırma çırpınışındadır. Mankurtlaştığının farkında değildir ve herkesin kendisi gibi olması için elinden geleni yapar.
 
Ne yazık ki ülkemizde yukarıda anlatılanların hepsinden bol miktarda bulunmaktadır.

Kaynak:
İkram ÇINAR / Neden ve Nasıl Mankurtlaştırılıyoruz? (İlaveler)

Üçoklu Börü Kam:
Mankurtlaşmamak için ne yapmalı?
 
Aytmatov’un anlattığı mankurtlaştırma öyküsünde insanlar zorla mankurtlaştırılmaktadır. Mankurtlaştırmaya dayanamayanlar ölmektedirler. Günümüzde eğitim ve kültür politikaları öyküdeki devenin boyun derisi halini alabilmektedir. Mankurtlaşmaya direnenler meşruiyet dışına çıkarılarak yok edilmektedir. 68’li Devrimciler önce meşruiyetleri kaybedilip sonra dağıtılmışlardır. Aynı şey Ülkücüler ve İslamcılar için de uygulanmış mankurtlaşmaya direnenler yok edilmiş, fidanlarımız budanmıştır.
 
Mankurtlaşmayı önlemek millî bir eğitimle mümkündür. Bu bağlamda Atatürk’ün millî bir eğitimin nasıl olması gerektiği konusundaki görüşü fikir verebilir:
 
“Millî bir terbiye programından bahsederken, eski devrin bütün hurafelerinden sıyrılmış, Doğudan ve Batıdan gelen yabancı tesirlerden uzak ve millî karakterimizle orantılı bir kültür kastediyorum... Çocuklarımızı ve gençlerimizi yetiştirirken, birliğimize ve varlığımıza taarruz eden her kuvvete karşı müdafaa kabiliyetiyle donanmış bir nesil yetiştirmeye muhtaç olduğumuzu unutmayalım.”
 
Ülkemizde yaşanan olumsuzluklara, aydın tipine ya da gündemimizi işgal eden konulara baktığımızda, Atatürk’ün önerdiği insan tipini ne kadar yetiştirdiğimiz tartışmalıdır. Toplumun geleneksel eğitim (terbiye) müfredatıyla onun doğrultusunda olması gereken “millî” eğitimin amaç ve uygulamaları birçok yönden farklılaşmış hatta ters düşen uygulamalar yürürlüğe sokulmuştur. Millî bir eğitim, aile ve toplumun değerleri üzerine ulusal hedefler ve çağın yeni değerlerinin sentezinde ortaya çıkar. Süregelen süreçte ise ulusal/millî olmayan, ithal eğitim ve kültür politikaları kültür kodlarını zedelediğinden toplum zihnen teslim alınmaktadır. Kültürel yönden teslim alınan bir ulusun bağımsız yaşama iradesi de yok olmaktadır.
 
Eğitim, sadece okulların ve öğretmenlerin görevi değildir. Millî Eğitim Temel Kanunu sadece okul ve öğretmenleri bağlamaz. Kanunun 17. maddesi “millî eğitimin amaçları yalnız resmi ve özel eğitim kurumlarında değil, aynı zamanda evde, çevrede, işyerlerinde, her yerde ve her fırsatta gerçekleştirilmeye çalışılır” demektedir. Toplumda herkes herkesin öğretmenidir ve yapıp etmelerini millî eğitimin amaçlarına uygun olarak sürdürmelidir.
 
Her millet, bir “futbol takımı” gibidir. Takımdakiler eşgüdüm halinde takımın başarısı için mücadele ederler. Birey ve kurumlar görevlerini doğru ve eksiksiz yaparsa ancak o zaman ulusal hedeflere ulaşılır. Birinin yapmaya çalıştığını diğeri bozarsa elde bir şey kalmaz. Kitle iletişim araçları, aileler, sokaktaki insanlar, demokratik kitle örgütleri, siyasal partiler, kamu görevlileri... Her kurum ve herkes yapıp etmelerinde “millî eğitimin genel amaç ve temel ilkelerini” dikkate almak zorundadır. Bu amaç ve ilkelerden birçok kesimin bihaber olduğu da bir gerçektir.
 
Bir toplumdaki eğitim, hukuk, siyaset, yönetim, dernekler ve basın gibi tüm sistemler, eğitim başta gelmek kaydıyla, millî hedefler söz konusu olduğunda birbirini desteklemelidir. Öte yandan medya ve internet, kültürün yeniden üretilip aktarılmasında okullar kadar etkili olmaya başladığı gözden kaçmamalıdır. Çocuk aile, okul ve çevrenin ürünüdür. Medyanın bunların hepsini etkilemede üstünlükleri vardır.
 
Akla dayalı bilimsel bir eğitimle kültür kodları bireylere tüm eğitim süreçlerinde öğretilmelidir. Bütün bunları toplumca tartışıp doğru kararlara varabilmek için de sağlıklı bilgi verecek kitle iletişim araçları ve ortamlarına gereksinim duyulmaktadır. Medyamızın önemli kısmı bu konuda iyi bir sınav vermemektedir.


Kaynak:
İkram ÇINAR / Neden ve Nasıl Mankurtlaştırılıyoruz? (İlaveler)
 

TÜRK-KAN:
Kırgız Türklerinin ünlü yazarı Cengiz Aytmatov'un romanın Türkiye-Türkmenistan ortak yapımı olarak çekilmiş filmi...
http://www.youtube.com/watch?v=36p6yemftzw

Çağrıbey:

--- Alıntı yapılan: Üçoklu Börü Kam - 23 Ocak 2015 ---Bir Kızılderili masalı.
 
Bir zamanlar muzip bir Kızılderili bir kartalın yuvasından aşırdığı yumurtayı kuluçkaya yatan yaban tavuğunun yumurtaları arasına katmış. Zamanı geldiğinde yumurtanın içindeki kartal yavrusu kabuğunu kırmış ve dünyaya gelmiş. Kendisinin biraz farklı olsa da çevredeki yüzlerce tavuktan biri olduğunu düşünmüş. Oradaki tavuklarla birlikte, bir tavuk gibi büyümeye başlamış. Sadece o değil, etraftaki tüm tavuklar da onu bir tavuk olarak görüyor ve ona bir tavukmuş gibi davranıyormuş. Zaman zaman içinden; “ben çevremdeki tavuklara benzemiyorum... Acaba ben kimim?” diye soruyormuş.
 
Bir gün öteki tavuklarla birlikte eşelenirken, yukarılardan birkaç kartalın uçtuğunu görmüş. Kendini tutamamış, yüreğinde bir anda oluşan coşkuyla haykırmış:
 
“Ne kadar güzel uçuyorlar. Ben de onlar gibi uçmak istiyorum.” Tavuklar, onun bu sözlerine hep birlikte gülmüşler. “Sen bir tavuksun ve tavuklar asla kartal gibi uçamaz.”
 
Kendini yaban tavuğu sanan kartal her gün: “Ah tanrım, ne olur, ben de onlar gibi uçabilsem... Ben de onlar gibi özgürce kanat açabilsem göklerde.”
 
O böyle konuştukça çevresindeki tüm tavuklar her zaman söyledikleri sözleri bir kez daha, bir kez daha yineliyorlarmış: “Vazgeç düşlerinden. Sen tavuksun ve hep tavuk olarak kalacaksın.”
 
Küçük kartal, çevresindeki tavukların her gün birkaç kez yineledikleri bu sözlerinden öylesine etkilenmiş ki sonunda bir kartal gibi göklerde özgürce kanat açmak düşünden vazgeçmiş, hayatını bir tavuk gibi sürdürmüş ve bir tavuk gibi ölmüş.

Kaynak:
İkram ÇINAR / Neden ve Nasıl Mankurtlaştırılıyoruz? (İlaveler)

--- Alıntı sonu ---

Toplumların nasıl dönüştürüldüğünü, kimliklerin nasıl yok edildiğini çok çarpıcı bir şekilde tanımlayan bu metnin iyice özümsenerek okunması gerekir.
Bu yazı "Haşlanmış Kurbağa"örneğine benzer bir başka mankurtlaştırma ve kimlik izolasyonu amaçlı yöntemi gözler önüne sermektedir.

Ne mutlu Türk doğup, Türk gibi yaşayana!
Saygılarımla...
Çağrıbey

Kurtkaya:

--- Alıntı yapılan: Üçoklu Börü Kam - 23 Ocak 2015 ---Benlik kavrayışı:

Benlik bireyin kendisiyle ilgili algısıdır. Benlik, çeşitli deneyimler sonunda öğrenilen ve sürekli olarak gelişen, bireyi kendi içinden gözetleyen, yargılayan, değerlendiren ve davranışlar üzerinde düzenleyici ve yönetici bir etkisi olan olgu ve süreçtir. İdeal benlik ile algılanan benlik birbiriyle çakıştığı ölçüde birey kendisiyle barışık, tutarlı ve bağımsızdır. Tersi durumda ise birey huzursuz ve kaygılı olur. Benlik “ben akıllıyım, çalışkanım, çekiciyim, büyük hedeflerim var ve bunları gerçekleştirecek güçteyim, herkes tarafından beğenilen ve saygı duyulan biriyim vb” gibi kişinin kendine ilişkin tanımlamasıdır. Bu ifadeleri hisseden kişinin olumlu bir benlik kavrayışı olduğu söylenebilir. Benlik kavrayışı olumsuz da olabilir. “Ben aptalım, tembelim, iticiyim, hiçbir şeyi başaramam vb”. Bireyler benliklerini çevreden aldıkları dönütlere dayanarak etkileşim halinde biçimlendirirler. Kişi akıllı, çalışkan, başarılı ve çekici olduğu halde çevreden bunları destekleyecek veri alamıyor, takdir ve teşvik göremiyor hatta sürekli tersleniyorsa kendi benliğini olumsuz olarak tasarlayacak ve olumsuz benlik kavramına ulaşacaktır.
 
Yukarıdaki açıklamada birey yerine ulus konulduğu zaman ulusal benlik kavramı açıklanmış olur. Ulus, güçlü ve zayıf yönlerini, yeterliklerini, yapabileceklerini ve geliştirmesi gereken yanlarını, geçmişte neleri başarıp neleri başaramadığını, diğer uluslar karşısındaki durumunu değerlendirerek kim olduğunu belirler. Bu belirleme olumlu, olumsuz ya da gerçekçi olabileceği gibi olumluluk veya olumsuzlukları abartılı biçimde de algılayabilir. Abartılı olumluluk ırkçılığa götürebileceği gibi abartılı olumsuzluk da ulusu edilgen, silik ve sömürge durumuna düşürebilir.
 
Ulusun kendini kavrayışı ne kadar gerçeğe yakın ise gelecek tasarımında o kadar isabetli kararlar verir. Türkiye’de gözlenen durum gerçekçi olmayan biçimde topluma olumsuz bir benlik tasarımı yüklenmesidir. Bunun sakıncası yukarıda aktarılan Kızılderili masalındaki kendini yaban tavuğu sanan kartalın durumuna düşmektir. Ulusun kendini olumlu olarak tanımlaması kendisiyle barışık olmasını sağlayacağı gibi özgüveni olan bir ulus olarak geleceği daha iyi kurmasına yol açacaktır.
 
İzlenen mankurtlaştırıcı eğitim ve kültür politikalarıyla Türk ulusu yakışıklı, çalışkan, onurlu ve başarılı olduğu halde sarhoş babası tarafından sürekli aşağılanan ve horlanan delikanlının durumuna düşürülmüştür. Bu delikanlı olumsuz bir benlik tasarlayacağı için özgüveni olmayacak ve girişim gücü bulamayacaktır. Mankurtlaştırma süreci buna hizmet etmektedir. Batıdan ithal edilen eğitim ve kültür politikaları ve mankurt okumuşlarla olumlu benliğe sahip insan imal etmek mümkün değildir.
 

Kaynak:
İkram ÇINAR / Neden ve Nasıl Mankurtlaştırılıyoruz? (İlaveler)

--- Alıntı sonu ---

Alıntıladığım bu ifadeler bireyin ve toplumun nasıl bir operasyona tabii tutularak emperyalizmin amaçlarının kolayca gerçekleştirilmesi sağlanıyor, çarpıcı olarak gözler önüne serilmektedir.
Ulusun kendini kavrayışı ne kadar gerçeğe yakın ise gelecek tasarımında o kadar isabetli kararlar verir. Oysaki millete kendi kimliği gerçek dışı bir benlik tasarımı yüklenmesi yöntemiyle, kartala kendisinin yaban tavuğu sandırıldığı gibi, başkalaştırılmış, olumsuzlaştırılmıştır.
İşte son zamanlarda tv ve diğer basın organlarında sıkça duyduğumuz algı operasyonu, algı yönetimi gibi kavramlar tam da bu hususu anlatmaktadır.
Tanrı Yüce Türk'ünü Korusun!

Navigasyon

[0] Mesajlar

[#] Sonraki Sayfa

[*] Önceki Sayfa

Tam sürüme git