Türkçü Turancı Otağ

GENEL KONULAR OTAĞI => GÜNCEL => Tarihte Bugün => Konuyu başlatan: alikaraoglu - 03 Ocak 2008

Başlık: BOĞAZLIYAN KAYMAKAMI, MİLLİ ŞEHİT KEMAL BEY!
Gönderen: alikaraoglu - 03 Ocak 2008
Boğazlıyan Kaymakamı ve Yozgat Mutasarrıf Vekili olan Kemâl Bey, Ermeni tehcîrinde ölümlere sebebiyet verdiği iddiâsı ve i'dâm isteği ile yargılanacaktı.
Kemâl Bey, aynı iddiâ ile, önce Yozgat İstinâf Mahkemesinde yargılanmış ve berâat etmişti. Şimdi, bu mahkemenin verdiği karar dikkate alınmıyor, yeniden Dîvân-ı Harb önüne çıkarılıyordu.

Devir öyle bir devirdi ki, Kemâl Bey'i savunacak bir avukat bile bulmak zordu. Fakat Saadeddin Ferîd Bey adında cesâret sâhibi bir dâvâ vekîli gönüllü olarak, Kemâl Bey'in müdâfaasını üzerine aldı.

Yozgat'ta berâat ettiğini ileri süren Kemâl Bey'in yeniden yargılanmasına karar veren Dîvân-ı Harb'in başkanlığını Hayret Paşa yapıyordu.
Dîvân-ı Harb savcısı Sâmi Bey görüşünü kısaca anlattı:

"Yüksek mahkeme hey'eti, devletin ve milletin temiz alnına sürülmüş olan lekeyi ancak bir şekilde temizleyebilirdi. Herkesçe bilinen fâciâlara ve mezâlime sebep olanlar hakkında kânûnî gereklerin yapılmasıyla, yüzyıllardan beri Osmanlı saltanatında refâh ve saâdet içinde yaşayan gayr-ı müslim unsurların sebeb oldukları olaylar, idârî hatâlardan çok dış te'sîrlerden doğmuştu.

Dosyalardan ve yabancı basından aldığı bilgilere göre, Ermeniler çok iyi hazırlanmış teşkîlâtlarıyla Osmanlı vilâyetlerinin en önemli ve sınır bakımından en tehlikeli bölgelerinde birtakım mühim hareketlerde bulunmuşlardı. Bunun üzerine Savaş Hükûmeti 1331 senesi Mayısında tehcîre başvurmuş ve yanlış bir düşünceyle bu işi çocuklara ve kadınlara kadar yaygınlaştırmıştı. İşte bu tedbîrsizlik sebebiyle, bâzı kimseler şahsî çıkarlarını düşünerek bilinen fâciâları meydana getirmişlerdi".

Boğazlıyan Kaymakamı Kemâl Bey de, savcıya göre, bunlardan biriydi ve en şiddetli cezâya çarptırılması lâzımdı.

ŞÂHİTLER

Ondan sonra, nereden çıktıkları bilinmeyen bir sürü şâhit, Kemâl Bey'in yaptıklarını bir bir sayıp dökmeye başlamışlardı. Şâhitlerin çoğu komitacıydı. Başka komitacılar da, Istanbul'da buldukları küçük Ermeni çocuklarını dahi mahkemeye getiriyor, şâhit olarak dinletiyorlardı. Mahkeme heyeti, bunların hepsini sabırla ve dikkatle dinliyordu.

Azgın bir iftirâ kasırgasının orta yerinde yapayalnız kalmış olan Kemâl Bey, kendisini uzun uzun savunmaya bile lüzum görmüyordu:

- Hepsi yalandır, diyordu, hepsi uyurmadır. Reis Paşa, ben ne bunlann dedikleri Keller (ţimdiki Yenipazar) köyüne gittim, ne de oradan geçtim. Burada vuku' bulduğunu söyledikleri cinâyetlerden de haberim yok. Hele, parmaktan çıkmayan yüzüğü almak için kol kesmek. Ricâ ederim, bu vahşeti kim yapar? Bu derece ţen'î bir iţi yapacak bir insan tasavvur edemiyorum. Esâsen hiçbirini isbât edemezler. Çünkü hepsi iftirâdan ibârettir. Benim haberim olmadan birţey olmuţsa bilmem. Fakat bana bu ana kadar bu mevzu'da hiçbir ţikâyetçi gelmemiţtir. Ýlk defâ burada, mahkeme huzûrunda bu şikâyetlerle karşılaşıyorum.

Kemâl Bey'in yanıldığı bir nokta vardı. Parmaktan çıkmayan yüzüğü almak için kol kesecek kadar kimsenin alçalacağını zannetmiyordu. Van'ın Zeve köyünden Kıymet Başıbüyük'ün çok sonraları târîhin kanlı vesîkaları arasına girecek şu ifâdesini elbette ki bilmiyordu:

"Ermeni komitacıları hâmile kadınların karnını süngü ile yırtıp çıkardıkları çocukları yine süngülerinin başında oynatıyorlardı. Kadın ve kızların kollarındaki altın bilezikleri almak için çok kolay bir usûl bulmuşlardı. Hemen kasaturayı alıp kolu tamâmen kesiyorlar, ondan sonra da bilezik veyâ yüzük gibi ziynet eşyâlarını alıyorlardı".

Ne garîb ve acı bir tecellî idi ki, bu vahşeti yapan Ermeni komitacılarının yerine mâsum bir Türk idârecisi aynı suçla suçlanarak yargılanıyor ve Ermeni komitacıları da bu zavallının mutlaka asılması, hem de yine bir Türk mahkemesi tarafından verilecek karârla asılması için tanık mevkiine oturuyorlardı.

Ve Dîvân-ı Harb savcısı soruyordu:

- Demek ki, sizin oradan geçen muhâcir kafîleleri bir taarruza uğramamışlardır.

- Yoktur böyle birşey... Hayır, kat'iyyen haberim yok!..

Ermeni şikâyetçilerden biri hemen atılıyordu:

- Nasıl olur efendim? Keller köyünde yüzlerce ceset bulunmuştur. Bu sefer Reis soruyordu:

- Bakın ne diyor? Bu kadar büyük vukûat olsun da mutasarrıfın, kaymakamın haberi olmasın, olur mu?

- Yoktur Paşam... Bunların var demesiyle yok olan bir şey var olmaz.

Bu sırada, mahkeme salonunu doldurmuş olan ve çoğunu Ermeni komitacılarının teşkîl ettiği kalabalık kahkahalarla gülmeye başlıyordu.

MÜDÂFAA

Nihâyet dâvâ vekîli Saadeddin Ferîd Bey'in müdâfaasından sonra söz Kemâl bey'e veriliyordu:

- Düne kadar bir hâkimler hey'eti hâlinde olan sizler, bu dakîkada bir târîh mahkemesi sıfatını almış bulunuyorsunuz.

Ermeniler tarafından öldürülen dindaşlarının ve soydaşlarının mâtemi Müslümanların yüreklerini sızlattığı ve her gün gelen kara haberlerin halkı tahrik etmekten geri kalmadığı mâlûmdur. Ermeniler ise Rus ordularının kâh önüne geçerek kâh arkasında kalarak, ekseriyâ memleketin asker kuvvetinden mahrûm kalmasına güvenerek fâciâlar meydana getirmekten çekinmiyorlardı. İddiâ edildiği gibi, Yozgat vilâyeti dâhilinden sevkedilen bâzı Ermeni muhâcir kâfilelerine, Ermenilerin Müslümanlara revâ gördükleri fecâate şâhit olmuş bazı asker kaçaklarının tecâvüzü ihtimâl dahîlindedir.

Ancak savaşta yenilişimizin aleyhimizde meydana getirdiği hezeyânı durdurmak maksadiyle, iddiâ makâmının da isteği üzere, kurbanlar verilmesi bir siyâset îcâbı sayılıyorsa, bu kurban ben olamam. Siz kurban seçmekle değil, ancak hak ve adâletle hüküm vermek vicdanî görevi taşıyan bir yüksek hey'etsiniz. Mutlakâ kurban aranıyorsa herhalde, bütün bu işlerin tertipçisi ve idârecisi olarak benim gibi küçük bir me'mur bulunacak değildir."

Bu müdâfaaya karşı, Reis:

- Kemâl Bey, diyordu, emîn olun, mahkeme, hükmünü hiçbir harîcî hisse kapılmaksızın, sırf kanâat-ı vicdâniyesine istinât ederek verecektir.

Halbuki, Kemâl Bey'in mutlaka asılması için Fransız ve İngiliz işgâl kumandanlarının, Ermeni komitacılarının ve Ermeni Patriği Zaven'in ağır baskısı devâm etmekteydi.

Bunun üzerine, Dîvân-ı Harb Reisi Hayret Paşa, Sadrâzâm Ferid Paşa ile yaptığı şiddetli bir münâkaşadan sonra istîfâsını veriyordu.

Yerine de "Nemrut" lâkâbı ile tanınmış Kürt Mustafa Paşa tâyîn olunuyordu.

KARAR

Mahkeme, artık mahkeme olmaktan çıkıyor, evvelden verilen bir emrin yerine getirilmesine me'mur bir hey'et hâlini alıyordu.

Kemâl Bey, Nemrut Mustafa Paşa'ya da:

- Ben emir aldım, diyordu, bir me'mur aldığı emre itâatle mükelleftir. Ben sürgün olarak kasabadan çıkarılanlara en insânî harekette bulundum. Nitekim şimdi de hiçbir vicdan azâbı duymuyorum.

Nemrut Mustafa, oturduğu yerden doğrularak Kemâl Bey'e bağırıyordu:

- Kış kıyâmette bu kadar insanı, çoluk çocuğu ile dağlara, yaylalara sürerken Allah'tan hiç korkmadın mı? Bir gün senden bunların sorulacağını düşünmedin mi? Hem üstelik jandarmalara onları süngülenmesini de emretmişsin, ne dersin?

- Hayır, bunu aslâ kabûl etmem. Ben kimsenin ölümü için emir vermiş bir adam değilim.

- On binlerce zavallıyı, kadın, çocuk demeden, bu Allah'ın kışında, soğukta, dağ başlarında yürütmek, sanki süngülemekten daha mı iyidir? Üstelik, sen bir idâre âmirisin, bunları senin himâyene vermişlerdir.

Sonra sesini daha da yükselterek soruyordu:

- Memleketimiz dâhilinde yaşayan vatandaşları, birini diğeri üzerine sevkederek can ve mal tecâvüzüne teşvik etmenin cezâsı nedir, bilir misin?

- Îdâmdır Paşam...

- Kendi hükmünü kendi ağzınla verdin Kemâl Bey, biz de senin için bu karâra varmıştık.

Jandarma Kumandanı Binbaşı Tevfik Bey'e de 15 yıl hapis cezâsı verilmişti.

İNFÂZ

" Gerçekten, îdâm kararı önceden hazırlanmıştı bile. Mahkeme sona erer ermez, hazır olan karar, tasdîk edilmek üzere Saray'a gönderildi. Ancak Pâdişâhın bu husûsta tereddüt göstermesinden kuşkulananlar vardı. Bunlar Dâhilîye Nâzırı Mehmet Ali Bey, Adliye Müsteşarı ve İngiliz Muhibleri Cem'iyeti'nin Reisi Said Molla idi.

Bu iki adam, Dâmad Ferid Paşa'yı alelacele Saray'a gönderdiler.

Sultan Vâhideddin, karârın tasdîki için Şeyhülislâmdan fetvâ istedi. Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi, "Kemâl Bey hakkında istenilen fetvâ değildir. 'Kazâya' âittir, benim ise kazâya yetkim yoktur" mütâlâasında bulunarak fetvâ vermekten kaçındı. Pâdişâh ısrâr edince, umûmî mâhiyette "Bir Müslümanın, Müslüman olmayan birini öldürmesi hâlinde îdâma cevâz verildiği, ancak bu hükmün verilmesi için, öldürülenin yaralayıcı bir âletle yaralanması ve ölmesinin, bunun üzerine mir'asçılarının "kısas" istemelerinin şart olduğunu bildirdi. Fakat, Pâdişâhı tatmîn için bir not eklemeyi de ihmâl etmedi. Bu notta, Divân-ı Harb-i Örfî tarafından ölüme mahkûm edilen Kemâl Bey'in muhâkemesi hak ve adâlete uygun yapılmış olduğu takdîrde, îdâm hükmünün muvâfık bulunduğu, açıklanıyordu.

Bu fetvâ Saray'ı tatmîn etti. İrâde hazırlandı, imzâlandı. Îdâm için gerekli tedbîrler alındı, hazırlıklar yapıldı. Sehbâ kuruldu.

Kemâl Bey'in olup bitenden haberi yoktu. Bekirağa Bölüğü'nde, tutuklu arkadaşlarıyla oturmuş, konuşuyordu. Birden dışarı çağırdılar ve hemen yakalayıp Bayazıt Meydanı'na çıkardılar.

Ermeni komitacıları, mahkemeyi ve infâz için harcanan gayretleri adım adım tâkîb ediyorlardı. Istanbul'un çeşitli semtlerinden pek çok serserî Ermeni'yi meydana toplamışlardı.

Istanbul'un Müslüman halkı da için için kaynıyordu. Günlerden beri bu dâvâ ile meşgûl olanların kulaklarında acı haber bir anda dolaştı:

Kemâl Bey'e îdâm vermişler. Bu akşam asacaklarmış, Bayazıt'ta.

Halk, akın akın Bayazıt'a koşuyordu. Teşkîlât-ı Mahsûsa'nın ve o zamanki M.M. grubunun mensûbları da Bayazıt'ta bulunuyorlardı.

Herkes birbirine soruyordu:

- Niçin böyle karanlığa bıraktılar?

- İşlerine öyle geliyor da onun için!

Meydanda olduğu kadar, yollarda ve meydana bakan damlarda da mahşerî bir kalabalık vardı. Îdâm sehbâsı, o zaman Harbiye Nezâreti'nin girişi olan, daha sonraları uzun yıllar rektörlük makâmı olarak kullanılacak küçük binânın önüne kurulmuş, etrâfı jandarma ve polis kordonu altına alınmıştı. İngiliz ve Fransız askerî birlikleri de binânın önünde duruyorlardı.

Güneş yavaş yavaş gurûb ediyor, pembe bir renk Süleymâniye tarafını kaplıyordu. Ne tezat! Türk'ün bu muhteşem yapısı ve bu küçülüş, bu eziliş, bu yok oluş tablosu birbirine ne kadar yakındı.

Dalgalanan kalabalık bir anda sustu.

Bir zafer tâkı gibi süslü Harbiye Nezâreti kapısından çıkan bir müfreze süngülü askerin ortasında Kemâl Bey geliyordu.

Yüzü solgun bir renk almıştı. 35 yaşlarındaydı. Îdâm mahkûmlarına mahsûs beyaz gömleği giymiş, ağır ağır yürüyordu. Metindi. Mukadderâta teslîm olmuţ gibiydi.

SON SÖZ

Son sözü soruldu. O zaman, Kemâl Bey, halka hitâb etti:

- Sevgili vatandaşlarım! Ben bir Türk me'muruyum. Aldığım emri yerine getirdim. Vazîfemi yaptığıma vicdânım emîndir. Sizlere yemîn ederim ki ben mâsumum, son sözüm bugün de budur, yarın da budur. Ecnebî devletlere yaranmak için beni asıyorlar. Eğer adâlet buna diyorlarsa, kahrolsun böyle adâlet.

Heyecandan boğulan çâresiz halk bir ağızdan cevâb veriyordu:

- Kahrolsun böyle adâlet!

- Benim sevgili kardeşlerim, asîl Türk milletine çocuklarımı emânet ediyorum. Bu kahraman millet, elbette onlara bakacaktır. Allah vatan ve milletimize zevâl vermesin, Âmin!

Halk hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Meydan tam bir mâtem havasına bürünmüştü.

Manzarayı küçük köşkün pencerelerinden seyreden Said Molla'nın cellâtlara emri, Kemal Beyin sözlerin bastırıyordu:

- Söyletmeyin bu alçak herifi! Hemen asın bu köpeği! Ne duruyorsunuz, it oğlu itler!..

Kemâl Bey, bu mazlûm Türk evlâdı, iskemlenin üzerinden kendini boşluğa bırakmadan birkaç kelime daha söylemek imkânı buluyordu:

- Borcum var, servetim yok! Üç çocuğumu millet uğruna yetim bırakıyorum. Yaşasın millet!

Kemâl Bey'in cesedini, beyaz bir kâğıt gibi, sehbâda sallanırken gören Ermeni komitacıları sevinç çığlıkları atarak alkışlamaya başlamışlardı. Azgınlıkları son hadde varmıştı.

Fakat, süngü takmış jandarmaların üstlerine yürüdüğünü görünce seslerini kesip dağılmaya başladılar.

Artık yapacakları bir şey kalmamıştı zâten.

Yapacaklarını yapmışlardı.

O gece, köşebaşlarını İngiliz ve Fransız askerlerinin makinalı tüfeklerle tuttuğu Istanbul'un üzerine inen karanlık perde, Türklük nâmına utanç verici, felâket dolu bir güne son veriyordu.

Tarih 10 Nisan 1919'du.

VASÎYET

Kemâl Bey, vasîyetnâmesine şunları yazmıştı:

Merhûm sevgili oğlum Adnan'ın medfûn bulunduğu Kadıköy Kuşdili çayırındaki kabristanda yavrumun yanında gömülmemi diliyorum. Teyzem ve kardeşim Kadıköyü'nde sâkindirler. Teyzemin adresi Mühürdar Caddesinde 67 numaralı hânedir, adı İsmet Hanım'dır. Defin masrafı teyzeme tevdî buyurulmalıdır. Kabir taşım, hamîyetli Türk ve Müslüman kardeşlerim tarafından dikilmeli ve üstüne, şöyle yazılmalıdır: "Millet ve memleket uğrunda şehid olan Boğazlıyan Kaymakamı Kemâl'in rûhuna fâtihâ". Perîţan zevcem Hatîce'ye, yavrularım Müzehher ve Müşerref'e muâvenet edilmesini, yavrularımın tahsil ve terbiyesine ihtimâm buyurulmasını vatandaşlarımdan beklerim. Babam, Karamürsel âşâr memur-ı sâbıkı Ârif Bey de âcizdir. Kardeşim Münir de kimsesizdir. Bunlara da muâvenet olunursa memnûn olurum. Türk milleti ebedîyen yaşayacak, Müslümanlık aslâ zevâl bulmayacaktır. Allah millet ve memlekete zevâl vermesin. Fertler ölür, millet yaşar. İnşâallah Türk milleti ebedîyete kadar yaşayacaktır.

30 Mart 1335

Boğazlıyan Kaymakam-ı Sâbıkı Kemâl."

Kemâl Bey'in alelacele îdâm edildiği akşam karanlığında Istanbul limanındaki Fransız savaş gemilerinden biri sefere hazırlanıyordu. Sevr Muâhedesi'ni görüşmek üzere Avrupa'ya gidecek Osmanlı delegeleri, gâlib devletlerin dikte edecekleri şartların altına imzâ atmak üzere hareket edeceklerdi.

Fransız gemisinin adı, baş tarafına iri harflerle yazılmıştı: Demokrasi!

Kemâl Bey'in hâtırâsı millî vicdanda unutulmadı. Türkiye Büyük Millet Meclisi, 14 Ekim 1922'de çıkardığı özel bir kânûnla, kendisini "Millî Şehid" olarak kabûl etti.

Boğazlıyan'da bir mahalleye yıllar sonra "Kaymakam Kemâl Bey Mahallesi" adı verildi. Aynı kasabada 1972'de Kemâl Bey'in adını taşıyan bir ilkokul açıldı. Başöğretmenin odasında "Millî Şehid"in resmi asılıdır.

Kemâl Bey'in kabri Mülkiyeliler Birliği tarafından yaptırıldı. Adına "Anıt-Mezar" denildi. 15 Aralık 1973 günü mezar sâde bir törenle açıldı.

Kemâl Bey, Türk'ün hâfızâsında Ermeni komitacılığının zulmüne isyân sembolü olarak yaşadı, yaşıyor, yaşayacaktır
Başlık: Ynt: BOĞAZLIYAN KAYMAKAMI, MİLLİ ŞEHİT KEMAL BEY!
Gönderen: gurturk - 03 Ocak 2008
 Şimdide değişen bir şey yok ,1919 da işgal kuvvetlerini arkalarına alan ermeniler şimdide abd nin iteklemesyle sevr sınırlarını kabul edelim demeye başladı.1919 da zayıf,teslim olmuş bir osmanlı vardı,bugünde her şeyiyle güdüme girmiş bir ak parti iktidarı var ve sevr geri geliyorum diye bas bas bağırıyor.Kemal beyin ruhu şad,mekanı cennet olsun.
Başlık: Ynt: BOĞAZLIYAN KAYMAKAMI, MİLLİ ŞEHİT KEMAL BEY!
Gönderen: alikaraoglu - 03 Ocak 2008
Gecenlerde Ato başkanı Sinan Aygün bir proğramda amerika 1943 yılında basılan bir atlası gösterdi Türkiye Cumhuriyetindeki doğu illeri kürdistan olarak gösteriyordu sözkonusu haritada sene, 1943 ve hala amerikan düşüncesi aynı ve hala haclı ordusu gzilidende olsa soğuk siyasetle faliyette ama bu soğuk savaş daha tehlikeli Türkü zorla yıldıramazlar asla bunun farkına vardılar. Masada yenme peşindeler şimdi
Başlık: Ynt: BOĞAZLIYAN KAYMAKAMI, MİLLİ ŞEHİT KEMAL BEY!
Gönderen: Tonyukuk - 10 Nisan 2011
        Türk milletinin fedakârlarından Boğazlıyan Kaymakamı Kemâl Beğ’in şehadetinin 92. yıldönümünde, onun kutlu ruhunu anmak için burada ve bir arada olan siz değerli Türkçüleri ve bizden önce bizden sonra Kemâl Beğ’in kabri başına gelerek manevi huzurunda duran ve duracak olan yurttaşlarımızı da saygı ve minnet duyguları ile selâmlarız.
 
          Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey 1. Dünya Savaşı sonrasındaki Mütareke döneminin işgal altındaki İstanbul'unda, işgalci güçlerin, ermeni ve diğer azınlıkların, bir kısım devlet adamları(!)nın işbirlikleri ile 1. Dünya Savaşı sırasındaki ermeni göçleri esnasında yaşananlar için sorumlu arayışına girdikleri bir dönemde yargılanarak, 10 Nisan 1919’da Beyazıt meydanında idam edilmiş bir mülki amirdir. T.B.M.M.'nin 14 Ekim 1922'de çıkardığı özel bir kanunla ilk 'Milli Şehit' ilan edilmiştir. Son görevi Boğazlıyan Kaymakamlığı ve Yozgat Mutasarrıf Vekilliğidir.

       O zamanki Türk devletinin çekirdeği olan Anadolu ve İstanbul’un yabancı kuvvetlerce işgal edilme girişimleri sırasında düşmanla işbirliği yaparak binlerce Türk’ü vahşice katleden ermeniler dönemin hükümetinin çıkarttığı bir kararname ile zorunlu göçe tabi tutulur. Bu göç sırasında hastalık ve kış şartlarından ötürü doğal ölümler de olur. Savaşın sonunda yaşanan işgal sürecinde İngiltere ve Fransa bu doğal  ermeni ölümlerini ileri sürerek Osmanlı’dan diyet ister. İşte bu diyetin kurbanlarından biri de Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’dir. Kemal Bey türlü suçlamalarla Yozgat İstinaf Mahkemesinde yargılanır, ancak  beraat eder. Bu beraat kararı üzerine işgal kuvvetleri dayatır ve ikinci bir yargılamayı kabul ettirir. Bu kez mahkeme İstanbul’da kurulur. Yargılamayı yapan Mahkemenin 8 üyesinden 4’ü azınlıklardan oluşturulur. Divan-ı Harp Reisi Mahmut Hayret Paşa, uzun yargılamadan sonra Kemal Bey’e,  “Merak etme Kaymakamım suçsuzsan bu mahkeme onu ibra etmekle mükelleftir”  der ve bunu dediğinin ertesi gün başkanlıktan alınır. Mahkemeye Mahmut Hayret Paşa’nın yerine kürt Mustafa atanır. Nemrut lâkaplı kürt Mustafa kendisiyle beraber bu düzmece divan-ı harp mahkemesi üyelerinden olan Kaymakam Fettah’la birlikte Cumhuriyet’in ilanı ile beraber vatan hainliği suçlamasıyla sınır dışı edildiler.
 
      Sonucu baştan belli olan bu mahkemede onlarca yalancı tanık dinlenilir. Ve hüküm beklendiği gibi idam olur. Verilen İdam cezası Beyazıt Meydanında infaz edilir. İnfazdan önce Kaymakam Kemal Bey son sözleri olarak şunları haykırır:

 “Allah şahidimdir ki ben kimsenin öldürülmesi için emir vermedim.. Borcum var, servetim yok. Üç çocuğumu milletime emanet ediyorum. Allah vatanıma ve milletime zeval vermesin.”
 
10 Nisan 1919 tarihi, yaşanan bu olay Türklüğün utanç günüdür.

Ama her şerden bir hayır doğar sözünde olduğu gibi bu idamla beraber  bütün İstanbul galeyana gelerek sokaklara dökülmüş ve milli mücadelenin psikolojik ikliminin yeşermesine sebep olmuştur.

     Milli Şehidimizin üzerinden çıkan tarihi bir belge niteliğindeki vasiyeti şöyledir:
    “Merhum sevgili oğlum Adnan’ın medfun bulunduğu Kadıköy Kuşdilli Çayır’ndaki kabristanda yavrumun yanına gömülmemi diliyorum. Teyzem ve kardeşim Kadıköy’ünde sakindirler. Teyzemin adresi Mühürdar Caddesinde 67 numaralı hanedir. Adı İsmet Hanım’dır. Defin masrafı teyzeme tevdi buyurulmalıdır. Kabir taşım, hamiyetli Türk ve Müslüman kardeşim tarafından dikilmeli ve üstüne şöyle yazılmalıdır: Millet ve Memleket uğruna şehit olan Boğazlıyan Kaymakamı Kemal’in ruhuna fatiha. Perişan zevcem Hatice’ye, yavrularım Müzehher ve Müşerref’e muavenet edilmesini, yavrularımın tahsil ve terbiyesine ihtimam buyurulmasını vatandaşlarımdan beklerim.
Babam, Karamürsel Aşar Memur-u Sabıkı Arif Bey de acizdir. Kardeşim Münir de kimsesizdir. Bunlara da muavenet olunursa, memnun olurum. Türk Milleti ebediyyen yaşayacak, Müslümanlık asla zeval bulmayacaktır. Allah, millet ve memlekete zeval vermesin. Fertler ölür, millet yaşar. İnşaallah Türk Milleti ebediyete kadar yaşayacaktır.” (30 Mart 1335 Boğazlıyan Kaymakam - Sabıkı Kemal)
   Cumhuriyet’ten sonra Gazi Başbuğ’umuzun teklifi ile TBMM tarafından milli şehit ilân edilen Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in ailesine de maaş bağlanır... Dahası Mustafa Kemâl Atatürk, Kemal Bey’in babası Arif Bey’i de, “Vatan’ın babası” ilan eder.

      O zillet günlerinde vatanını milletini sevenler, vatan uğrunda ölüme koşmaya hazırken, adları Türk adı olduğu halde Türk olmayı hak etmeyen hainler de işgalcilere karşı değil, Milli Mücadeleye karşı harekete geçmişlerdi. Tıpkı bugün olduğu gibi koynunda haç taşıyan bu mürteciler sürüsü, Türk milletinin kutsal değerlerini kendi adi çıkarlarına göre kullanarak saf inanç sahiplerini aldatıyorlar, bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığını ortadan kaldırmak istedikleri gibi o günlerde de Anadolu’da filizlenen Milli direnişi ortadan kaldırmaya çabalıyorlardı. O yıllarda işgalci keferelerin amaçlarına hizmet eden İslâm Teali Cemiyeti, Tarikat-ı Salâhiye, Nigehban Askeri Cemiyeti, Osmanlı İla-yı Vatan Cemiyeti, Sulh ve Selâmet-i İslâmiye Cemiyet-i, Cemiyet-i Ahmediye, Muhafaza-i Mukaddesat, Muhafaza-i Saltanat, Necat ve İtila vb. Cemiyetler türemişti. Bunların hainlikleri Anadolu’da Yunanlıların kurmak istediği kukla bir meclisi örgütlemeye çalışmaktan tutun, Gürcistan’daki Türk ordusuna karşı ordu oluşturma çabalarına kadar geniş bir yelpazeye yayılıyordu. Bunların yanında kurtuluşu yabancı himayesine girmekte bulan beyinsizlerde türemişti. Bunlardan İngiliz mandası altına girmemizi isteyenlerin kurduğu İngiliz Muhipleri Cemiyeti ve Amerikan mandasını arzulayanların kurdukları Wilson Prensipleri Cemiyeti bunlardan iki tanesidir.

         Bugün burada Milli Şehidimiz Kemâl Beğ’in manevi huzurunda duranlar, büyük önder Atatürk’ün, O şanlı Gökbörü’nün söylediği ‘’Gençliğe Hitabe’’ nin gereğini yerine getirmeye ant içmiş kişilerdir. Şöyle ki; ‘’Gençliğe Hitabe’’ batıya karşı kazanılan savaşın nihai bir galibiyeti temsil etmediğini, ancak savaş yorgunu ve Bolşeviklik tehdidi altına girmiş Avrupa ile aramızda imzalanan geçici bir ateşkes olduğunu vurgular. ‘’Gençliğe Hitabe’’ bir gün emperyalizmin Türkiye’yi yine hedef alacağına dair bir öngörüdür, orada verilen öğütler böyle bir zamana hazırlıklı olmak için verilen emirlerdir. Modern ve güçlü Türkiye Cumhuriyeti, batılı sömürgecilere ve onların yerli uşaklarına Mustafa Kemâl Atatürk önderliğindeki Türklerin verdiği en ağır yanıttır. Yaşasın Türk Milleti, yaşasın onun özverili kahramanları. Yaşasın Türkçülük ülküsü. Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti. Kutlamış’ın Rey’deki Türkçü isyanında can verenlerden, Anadolu uçlarında cenk eden oğlu Kutlamış oğlu Süleyman’a, barbar haçlıların işgal teşebbüslerine karşı elde kılıç, vatan ve Türklük aşkına sinesini açanlara, bütün kutlu savaşların kutlu erlerinin ruhlarına selâm olsun. Milli Şehidimiz Kemâl Beğ’in kutlu ruhu şad olsun. Tanrı Türkü Korusun ve Yüceltsin.   
Başlık: Ynt: BOĞAZLIYAN KAYMAKAMI, MİLLİ ŞEHİT KEMAL BEY!
Gönderen: Üçoklu Börü Kam - 10 Nisan 2011
Milli şehidimiz; Türklüğün onur, vakar ve şerefinin sembolü olmuş, idam sehpasında bile "Türk Milletinin sonsuza değin hür ve mutluluk içerisinde yaşamasını" dileyen Boğazlayan Kaymakamı Şehit Kemal Beğ'i uçamağa varışının 92. yılında rahmet, minnet ve şükranla yad ederim.

Ne yazık ki Kemal Beğ'i idama mahkum eden zihniyet bu gün yine işbaşında.

Dün Kemal Beğ'in katline fetva veren Şeyhül İslam Mustafa Sabri adlı hain ve alçağın adına vakıflar kurulmakta*, Türk'ü var eden değerlere karşı yürütülen kahpe oyunlar, o gün olduğu gibi bu günde, din kisvesine girmiş alçak zihniyetin uzantılarınca, kaldığı yerden, devam ettirilmektedir.

Aziz Şehidimiz Kemal Beğ'in; kutlu ruhu şad, durağı Tanrı Dağları ve Türk Uçmağı olsun!!!

TÜRK IRKI SAĞOLSUN!!!

TTK.

*Şeyhül İslam Mustafa Sabri Adlı Hain (https://www.hunturk.net/forum/ynt-turk-oglu-turk-kizi-bunlari-unutma-unutturma-dostunu-ve-dusmanini-iyi-belle-3866-ileti26380.html#msg26380)


Başlık: Ynt: BOĞAZLIYAN KAYMAKAMI, MİLLİ ŞEHİT KEMAL BEY!
Gönderen: Cebe Noyan - 10 Nisan 2011
Milli Şehit Kaymakam Kemal Beğ'in Ruhu Şad Olsun!

Bu gün kaymakam Kemal Beğ'in kabrinde bulunanlar ve uzaktan da olsa yüreklerindeki Türklük/Türkçülük aşkı ile Kemal Beğ'in aziz ruhunu yad edenler sağ olsun var olsun.

TTK
Başlık: Ynt: BOĞAZLIYAN KAYMAKAMI, MİLLİ ŞEHİT KEMAL BEY!
Gönderen: TÜRK-KAN - 10 Nisan 2011
(http://www.ulkum.com/arsiv/sey/r/vatan/seh/kaymakam_kemalbey.jpg)

Boğazlıyan Kaymakamı ve Yozgat Mutasarrıf Vekili olan Kemâl Bey, Ermeni tehcîrinde ölümlere sebebiyet verdiği iddiâsı ve i'dâm isteği ile yargılanacaktı.

Kemâl Bey, aynı iddiâ ile, önce Yozgat İstinâf Mahkemesinde yargılanmış ve berâat etmişti. Şimdi, bu mahkemenin verdiği karar dikkate alınmıyor, yeniden Dîvân-ı Harb önüne çıkarılıyordu.

Devir öyle bir devirdi ki, Kemâl Bey'i savunacak bir avukat bile bulmak zordu. Fakat Saadeddin Ferîd Bey adında cesâret sâhibi bir dâvâ vekîli gönüllü olarak, Kemâl Bey'in müdâfaasını üzerine aldı.

Yozgat'ta berâat ettiğini ileri süren Kemâl Bey'in yeniden yargılanmasına karar veren Dîvân-ı Harb'in başkanlığını Hayret Paşa yapıyordu.
Dîvân-ı Harb savcısı Sâmi Bey görüşünü kısaca anlattı:

"Yüksek mahkeme hey'eti, devletin ve milletin temiz alnına sürülmüş olan lekeyi ancak bir şekilde temizleyebilirdi. Herkesçe bilinen fâciâlara ve mezâlime sebep olanlar hakkında kânûnî gereklerin yapılmasıyla, yüzyıllardan beri Osmanlı saltanatında refâh ve saâdet içinde yaşayan gayr-ı müslim unsurların sebeb oldukları olaylar, idârî hatâlardan çok dış te'sîrlerden doğmuştu.

Dosyalardan ve yabancı basından aldığı bilgilere göre, Ermeniler çok iyi hazırlanmış teşkîlâtlarıyla Osmanlı vilâyetlerinin en önemli ve sınır bakımından en tehlikeli bölgelerinde birtakım mühim hareketlerde bulunmuşlardı. Bunun üzerine Savaş Hükûmeti 1331 senesi Mayısında tehcîre başvurmuş ve yanlış bir düşünceyle bu işi çocuklara ve kadınlara kadar yaygınlaştırmıştı. İşte bu tedbîrsizlik sebebiyle, bâzı kimseler şahsî çıkarlarını düşünerek bilinen fâciâları meydana getirmişlerdi".

Boğazlıyan Kaymakamı Kemâl Bey de, savcıya göre, bunlardan biriydi ve en şiddetli cezâya çarptırılması lâzımdı.

ŞÂHİTLER

Ondan sonra, nereden çıktıkları bilinmeyen bir sürü şâhit, Kemâl Bey'in yaptıklarını bir bir sayıp dökmeye başlamışlardı. Şâhitlerin çoğu komitacıydı. Başka komitacılar da, Istanbul'da buldukları küçük Ermeni çocuklarını dahi mahkemeye getiriyor, şâhit olarak dinletiyorlardı. Mahkeme heyeti, bunların hepsini sabırla ve dikkatle dinliyordu.

Azgın bir iftirâ kasırgasının orta yerinde yapayalnız kalmış olan Kemâl Bey, kendisini uzun uzun savunmaya bile lüzum görmüyordu:

- Hepsi yalandır, diyordu, hepsi uyurmadır. Reis Paşa, ben ne bunlann dedikleri Keller (ţimdiki Yenipazar) köyüne gittim, ne de oradan geçtim. Burada vuku' bulduğunu söyledikleri cinâyetlerden de haberim yok. Hele, parmaktan çıkmayan yüzüğü almak için kol kesmek. Ricâ ederim, bu vahşeti kim yapar? Bu derece ţen'î bir iţi yapacak bir insan tasavvur edemiyorum. Esâsen hiçbirini isbât edemezler. Çünkü hepsi iftirâdan ibârettir. Benim haberim olmadan birţey olmuţsa bilmem. Fakat bana bu ana kadar bu mevzu'da hiçbir ţikâyetçi gelmemiţtir. Ýlk defâ burada, mahkeme huzûrunda bu şikâyetlerle karşılaşıyorum.

Kemâl Bey'in yanıldığı bir nokta vardı. Parmaktan çıkmayan yüzüğü almak için kol kesecek kadar kimsenin alçalacağını zannetmiyordu. Van'ın Zeve köyünden Kıymet Başıbüyük'ün çok sonraları târîhin kanlı vesîkaları arasına girecek şu ifâdesini elbette ki bilmiyordu:

"Ermeni komitacıları hâmile kadınların karnını süngü ile yırtıp çıkardıkları çocukları yine süngülerinin başında oynatıyorlardı. Kadın ve kızların kollarındaki altın bilezikleri almak için çok kolay bir usûl bulmuşlardı. Hemen kasaturayı alıp kolu tamâmen kesiyorlar, ondan sonra da bilezik veyâ yüzük gibi ziynet eşyâlarını alıyorlardı".

Ne garîb ve acı bir tecellî idi ki, bu vahşeti yapan Ermeni komitacılarının yerine mâsum bir Türk idârecisi aynı suçla suçlanarak yargılanıyor ve Ermeni komitacıları da bu zavallının mutlaka asılması, hem de yine bir Türk mahkemesi tarafından verilecek karârla asılması için tanık mevkiine oturuyorlardı.

Ve Dîvân-ı Harb savcısı soruyordu:

- Demek ki, sizin oradan geçen muhâcir kafîleleri bir taarruza uğramamışlardır.

- Yoktur böyle birşey... Hayır, kat'iyyen haberim yok!..

Ermeni şikâyetçilerden biri hemen atılıyordu:

- Nasıl olur efendim? Keller köyünde yüzlerce ceset bulunmuştur. Bu sefer Reis soruyordu:

- Bakın ne diyor? Bu kadar büyük vukûat olsun da mutasarrıfın, kaymakamın haberi olmasın, olur mu?

- Yoktur Paşam... Bunların var demesiyle yok olan bir şey var olmaz.

Bu sırada, mahkeme salonunu doldurmuş olan ve çoğunu Ermeni komitacılarının teşkîl ettiği kalabalık kahkahalarla gülmeye başlıyordu.

MÜDÂFAA

Nihâyet dâvâ vekîli Saadeddin Ferîd Bey'in müdâfaasından sonra söz Kemâl bey'e veriliyordu:

- Düne kadar bir hâkimler hey'eti hâlinde olan sizler, bu dakîkada bir târîh mahkemesi sıfatını almış bulunuyorsunuz.

Ermeniler tarafından öldürülen dindaşlarının ve soydaşlarının mâtemi Müslümanların yüreklerini sızlattığı ve her gün gelen kara haberlerin halkı tahrik etmekten geri kalmadığı mâlûmdur. Ermeniler ise Rus ordularının kâh önüne geçerek kâh arkasında kalarak, ekseriyâ memleketin asker kuvvetinden mahrûm kalmasına güvenerek fâciâlar meydana getirmekten çekinmiyorlardı. İddiâ edildiği gibi, Yozgat vilâyeti dâhilinden sevkedilen bâzı Ermeni muhâcir kâfilelerine, Ermenilerin Müslümanlara revâ gördükleri fecâate şâhit olmuş bazı asker kaçaklarının tecâvüzü ihtimâl dahîlindedir.

Ancak savaşta yenilişimizin aleyhimizde meydana getirdiği hezeyânı durdurmak maksadiyle, iddiâ makâmının da isteği üzere, kurbanlar verilmesi bir siyâset îcâbı sayılıyorsa, bu kurban ben olamam. Siz kurban seçmekle değil, ancak hak ve adâletle hüküm vermek vicdanî görevi taşıyan bir yüksek hey'etsiniz. Mutlakâ kurban aranıyorsa herhalde, bütün bu işlerin tertipçisi ve idârecisi olarak benim gibi küçük bir me'mur bulunacak değildir."

Bu müdâfaaya karşı, Reis:

- Kemâl Bey, diyordu, emîn olun, mahkeme, hükmünü hiçbir harîcî hisse kapılmaksızın, sırf kanâat-ı vicdâniyesine istinât ederek verecektir.

Halbuki, Kemâl Bey'in mutlaka asılması için Fransız ve İngiliz işgâl kumandanlarının, Ermeni komitacılarının ve Ermeni Patriği Zaven'in ağır baskısı devâm etmekteydi.

Bunun üzerine, Dîvân-ı Harb Reisi Hayret Paşa, Sadrâzâm Ferid Paşa ile yaptığı şiddetli bir münâkaşadan sonra istîfâsını veriyordu.

Yerine de "Nemrut" lâkâbı ile tanınmış Kürt Mustafa Paşa tâyîn olunuyordu.

KARAR

Mahkeme, artık mahkeme olmaktan çıkıyor, evvelden verilen bir emrin yerine getirilmesine me'mur bir hey'et hâlini alıyordu.

Kemâl Bey, Nemrut Mustafa Paşa'ya da:

- Ben emir aldım, diyordu, bir me'mur aldığı emre itâatle mükelleftir. Ben sürgün olarak kasabadan çıkarılanlara en insânî harekette bulundum. Nitekim şimdi de hiçbir vicdan azâbı duymuyorum.

Nemrut Mustafa, oturduğu yerden doğrularak Kemâl Bey'e bağırıyordu:

- Kış kıyâmette bu kadar insanı, çoluk çocuğu ile dağlara, yaylalara sürerken Allah'tan hiç korkmadın mı? Bir gün senden bunların sorulacağını düşünmedin mi? Hem üstelik jandarmalara onları süngülenmesini de emretmişsin, ne dersin?

- Hayır, bunu aslâ kabûl etmem. Ben kimsenin ölümü için emir vermiş bir adam değilim.

- On binlerce zavallıyı, kadın, çocuk demeden, bu Allah'ın kışında, soğukta, dağ başlarında yürütmek, sanki süngülemekten daha mı iyidir? Üstelik, sen bir idâre âmirisin, bunları senin himâyene vermişlerdir.

Sonra sesini daha da yükselterek soruyordu:

- Memleketimiz dâhilinde yaşayan vatandaşları, birini diğeri üzerine sevkederek can ve mal tecâvüzüne teşvik etmenin cezâsı nedir, bilir misin?

- Îdâmdır Paşam...

- Kendi hükmünü kendi ağzınla verdin Kemâl Bey, biz de senin için bu karâra varmıştık.

Jandarma Kumandanı Binbaşı Tevfik Bey'e de 15 yıl hapis cezâsı verilmişti.

İNFÂZ

" Gerçekten, îdâm kararı önceden hazırlanmıştı bile. Mahkeme sona erer ermez, hazır olan karar, tasdîk edilmek üzere Saray'a gönderildi. Ancak Pâdişâhın bu husûsta tereddüt göstermesinden kuşkulananlar vardı. Bunlar Dâhilîye Nâzırı Mehmet Ali Bey, Adliye Müsteşarı ve İngiliz Muhibleri Cem'iyeti'nin Reisi Said Molla idi.

Bu iki adam, Dâmad Ferid Paşa'yı alelacele Saray'a gönderdiler.

Sultan Vâhideddin, karârın tasdîki için Şeyhülislâmdan fetvâ istedi. Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi, "Kemâl Bey hakkında istenilen fetvâ değildir. 'Kazâya' âittir, benim ise kazâya yetkim yoktur" mütâlâasında bulunarak fetvâ vermekten kaçındı. Pâdişâh ısrâr edince, umûmî mâhiyette "Bir Müslümanın, Müslüman olmayan birini öldürmesi hâlinde îdâma cevâz verildiği, ancak bu hükmün verilmesi için, öldürülenin yaralayıcı bir âletle yaralanması ve ölmesinin, bunun üzerine mir'asçılarının "kısas" istemelerinin şart olduğunu bildirdi. Fakat, Pâdişâhı tatmîn için bir not eklemeyi de ihmâl etmedi. Bu notta, Divân-ı Harb-i Örfî tarafından ölüme mahkûm edilen Kemâl Bey'in muhâkemesi hak ve adâlete uygun yapılmış olduğu takdîrde, îdâm hükmünün muvâfık bulunduğu, açıklanıyordu.

Bu fetvâ Saray'ı tatmîn etti. İrâde hazırlandı, imzâlandı. Îdâm için gerekli tedbîrler alındı, hazırlıklar yapıldı. Sehbâ kuruldu.

Kemâl Bey'in olup bitenden haberi yoktu. Bekirağa Bölüğü'nde, tutuklu arkadaşlarıyla oturmuş, konuşuyordu. Birden dışarı çağırdılar ve hemen yakalayıp Bayazıt Meydanı'na çıkardılar.

Ermeni komitacıları, mahkemeyi ve infâz için harcanan gayretleri adım adım tâkîb ediyorlardı. Istanbul'un çeşitli semtlerinden pek çok serserî Ermeni'yi meydana toplamışlardı.

Istanbul'un Müslüman halkı da için için kaynıyordu. Günlerden beri bu dâvâ ile meşgûl olanların kulaklarında acı haber bir anda dolaştı:

Kemâl Bey'e îdâm vermişler. Bu akşam asacaklarmış, Bayazıt'ta.

Halk, akın akın Bayazıt'a koşuyordu. Teşkîlât-ı Mahsûsa'nın ve o zamanki M.M. grubunun mensûbları da Bayazıt'ta bulunuyorlardı.

Herkes birbirine soruyordu:

- Niçin böyle karanlığa bıraktılar?

- İşlerine öyle geliyor da onun için!

Meydanda olduğu kadar, yollarda ve meydana bakan damlarda da mahşerî bir kalabalık vardı. Îdâm sehbâsı, o zaman Harbiye Nezâreti'nin girişi olan, daha sonraları uzun yıllar rektörlük makâmı olarak kullanılacak küçük binânın önüne kurulmuş, etrâfı jandarma ve polis kordonu altına alınmıştı. İngiliz ve Fransız askerî birlikleri de binânın önünde duruyorlardı.

Güneş yavaş yavaş gurûb ediyor, pembe bir renk Süleymâniye tarafını kaplıyordu. Ne tezat! Türk'ün bu muhteşem yapısı ve bu küçülüş, bu eziliş, bu yok oluş tablosu birbirine ne kadar yakındı.

Dalgalanan kalabalık bir anda sustu.

Bir zafer tâkı gibi süslü Harbiye Nezâreti kapısından çıkan bir müfreze süngülü askerin ortasında Kemâl Bey geliyordu.

Yüzü solgun bir renk almıştı. 35 yaşlarındaydı. Îdâm mahkûmlarına mahsûs beyaz gömleği giymiş, ağır ağır yürüyordu. Metindi. Mukadderâta teslîm olmuţ gibiydi.

SON SÖZ

Son sözü soruldu. O zaman, Kemâl Bey, halka hitâb etti:

- Sevgili vatandaşlarım! Ben bir Türk me'muruyum. Aldığım emri yerine getirdim. Vazîfemi yaptığıma vicdânım emîndir. Sizlere yemîn ederim ki ben mâsumum, son sözüm bugün de budur, yarın da budur. Ecnebî devletlere yaranmak için beni asıyorlar. Eğer adâlet buna diyorlarsa, kahrolsun böyle adâlet.

Heyecandan boğulan çâresiz halk bir ağızdan cevâb veriyordu:

- Kahrolsun böyle adâlet!

- Benim sevgili kardeşlerim, asîl Türk milletine çocuklarımı emânet ediyorum. Bu kahraman millet, elbette onlara bakacaktır. Allah vatan ve milletimize zevâl vermesin, Âmin!

Halk hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Meydan tam bir mâtem havasına bürünmüştü.

Manzarayı küçük köşkün pencerelerinden seyreden Said Molla'nın cellâtlara emri, Kemal Beyin sözlerin bastırıyordu:

- Söyletmeyin bu alçak herifi! Hemen asın bu köpeği! Ne duruyorsunuz, it oğlu itler!..

Kemâl Bey, bu mazlûm Türk evlâdı, iskemlenin üzerinden kendini boşluğa bırakmadan birkaç kelime daha söylemek imkânı buluyordu:

- Borcum var, servetim yok! Üç çocuğumu millet uğruna yetim bırakıyorum. Yaşasın millet!

Kemâl Bey'in cesedini, beyaz bir kâğıt gibi, sehbâda sallanırken gören Ermeni komitacıları sevinç çığlıkları atarak alkışlamaya başlamışlardı. Azgınlıkları son hadde varmıştı.

Fakat, süngü takmış jandarmaların üstlerine yürüdüğünü görünce seslerini kesip dağılmaya başladılar.

Artık yapacakları bir şey kalmamıştı zâten.

Yapacaklarını yapmışlardı.

O gece, köşebaşlarını İngiliz ve Fransız askerlerinin makinalı tüfeklerle tuttuğu Istanbul'un üzerine inen karanlık perde, Türklük nâmına utanç verici, felâket dolu bir güne son veriyordu.

Tarih 10 Nisan 1919'du.

(http://www.yenicaggazetesi.com.tr/resimler/eklenti//kaymakam-kemal-bey.jpg)

VASÎYET

Kemâl Bey, vasîyetnâmesine şunları yazmıştı:

Merhûm sevgili oğlum Adnan'ın medfûn bulunduğu Kadıköy Kuşdili çayırındaki kabristanda yavrumun yanında gömülmemi diliyorum. Teyzem ve kardeşim Kadıköyü'nde sâkindirler. Teyzemin adresi Mühürdar Caddesinde 67 numaralı hânedir, adı İsmet Hanım'dır. Defin masrafı teyzeme tevdî buyurulmalıdır. Kabir taşım, hamîyetli Türk ve Müslüman kardeşlerim tarafından dikilmeli ve üstüne, şöyle yazılmalıdır: "Millet ve memleket uğrunda şehid olan Boğazlıyan Kaymakamı Kemâl'in rûhuna fâtihâ". Perîţan zevcem Hatîce'ye, yavrularım Müzehher ve Müşerref'e muâvenet edilmesini, yavrularımın tahsil ve terbiyesine ihtimâm buyurulmasını vatandaşlarımdan beklerim. Babam, Karamürsel âşâr memur-ı sâbıkı Ârif Bey de âcizdir. Kardeşim Münir de kimsesizdir. Bunlara da muâvenet olunursa memnûn olurum. Türk milleti ebedîyen yaşayacak, Müslümanlık aslâ zevâl bulmayacaktır. Allah millet ve memlekete zevâl vermesin. Fertler ölür, millet yaşar. İnşâallah Türk milleti ebedîyete kadar yaşayacaktır.

30 Mart 1335

Boğazlıyan Kaymakam-ı Sâbıkı Kemâl."

Kemâl Bey'in alelacele îdâm edildiği akşam karanlığında Istanbul limanındaki Fransız savaş gemilerinden biri sefere hazırlanıyordu. Sevr Muâhedesi'ni görüşmek üzere Avrupa'ya gidecek Osmanlı delegeleri, gâlib devletlerin dikte edecekleri şartların altına imzâ atmak üzere hareket edeceklerdi.

Fransız gemisinin adı, baş tarafına iri harflerle yazılmıştı: Demokrasi!

Kemâl Bey'in hâtırâsı millî vicdanda unutulmadı. Türkiye Büyük Millet Meclisi, 14 Ekim 1922'de çıkardığı özel bir kânûnla, kendisini "Millî Şehid" olarak kabûl etti.

Boğazlıyan'da bir mahalleye yıllar sonra "Kaymakam Kemâl Bey Mahallesi" adı verildi. Aynı kasabada 1972'de Kemâl Bey'in adını taşıyan bir ilkokul açıldı. Başöğretmenin odasında "Millî Şehid"in resmi asılıdır.

Kemâl Bey'in kabri Mülkiyeliler Birliği tarafından yaptırıldı. Adına "Anıt-Mezar" denildi. 15 Aralık 1973 günü mezar sâde bir törenle açıldı.

Kemâl Bey, Türk'ün hâfızâsında Ermeni komitacılığının zulmüne isyân sembolü olarak yaşadı, yaşıyor, yaşayacaktır.


(http://lh3.ggpht.com/ceyhanrehberi/R9RxeaxBtRI/AAAAAAAACn0/c91HY_JHmf8/s800/M%C4%B0LL%C4%B0+%C5%9EEH%C4%B0T+KEMAL+BEY+13.10.2006+00-26-44.jpg)
Başlık: Ynt: BOĞAZLIYAN KAYMAKAMI, MİLLİ ŞEHİT KEMAL BEY!
Gönderen: TÜRK-KAN - 10 Nisan 2011
 Kendi Devleti tarafından yabancı işgalcilere, ermeni haydutlarına yaramak için Darağacı'na gönderilirken son nefesinde bile yüreği Türk Milleti için çarpan ve canını Millet uğrunda hiçe sayan Milli Şehidimiz Boğazlıyan Kaymakam'ı Kemal Beğ'i rahmet ve minnetle anıyoruz.

 "Fertler ölür, Millet yaşar". Kemal Beğ gibi kahramanlarda da hem Milletimizin hem de Türkçülerin yüreğinde sonsuza kadar yaşayacaktır.

 Aziz Şehidimizin kabrinde kendisini anan Andalarımıza tüm kalbimle teşekkür ediyorum. Sağolsunlar, Varolsunlar.
 
 Aziz Şehidimiz Kemal Beğ'in; kutlu ruhu şad, durağı Tanrı Dağları ve Türk Uçmağı olsun!!!

 TÜRK IRKI SAĞOLSUN

 TTK

 
Başlık: Ynt: BOĞAZLIYAN KAYMAKAMI, MİLLİ ŞEHİT KEMAL BEY!
Gönderen: tungatonyukuk - 11 Nisan 2011
Boğazlıyan Kaymakam'ı Kemal beğ'i her sene büyük üzüntülerle,hırsımızla,kinimizle anıyoruz ! Kubilay'lar,Kemal'ler ölmez,Türk Irkı Yaşar..

'' KAHRAMANLAR CAN VERİR,YURDU YAŞATMAK İÇİN''


Aziz milli şehidimiz Kemal beğ'in; ruhu şâd,mekanı Türk Uçmağı olsun.
Başlık: Ynt: BOĞAZLIYAN KAYMAKAMI, MİLLİ ŞEHİT KEMAL BEY!
Gönderen: Çağrıbey - 19 Nisan 2011
SOYDUR ÇEKER!

Öyle amcadan böyle yeğen!
Mustafa Akyol'u biliyorsunuz,Taha Akyol'un mahdumudur.
Başkalarının 25 yılda aldığı mesafeyi bir günde aldı ve anında hem köşe yazarı hem de TV Programcısı oldu.
Sakın bravo becerikli çocuk, demeyin; olan şey AKP'ye yandaşlığın  sonucu!
Baba Taha gerçi her devrin adamıdır.
Milli Mücadeleci, sözde ülkücü, sıkı Özalcı, Mesut Yılmaz'ın danışmanı, (Yalçın Amanvermez'in kankası), Çiller'in hayranı, Ecevit'in takdircisi ve son olarak AKP'nin militanı.
Oğul da  babasının izinde ve hatta onun bile ötesinde!
Bu delikanlı son olarak Atatürk'ün Gençliğe Hitabe'sine taktı.
Aklınca hitabe üzerinden Mustafa Kemal'e hücum ediyor.

Soya çekim olsa gerek, bu aile milliliğe karşı hep tavırlı ve eylemli.
Ermeni kahpeliğinin kurbanı büyük şehit Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey bu Taha Akyol'un özbeöz amcası olan Hulusi Efendinin verdiği yalan ifadeyle idam edildi.
Dün Hulusi Efendi, bugün Taha ile mahdumu!
Dedik ya soya çekim!



Kaynak: Sabahattin ÖNKİBAR - YENİÇAĞ GAZETESİ (https://www.hunturk.net/forum/sistem.php?islem=yonlendir&url=aHR0cDovL3d3dy55Zy55ZW5pY2FnZ2F6ZXRlc2kuY29tLnRyL3lhemFyZ29zdGVyLnBocD9oYWJlcj0xNzg5Ng==)

Başlık: Ynt: BOĞAZLIYAN KAYMAKAMI, MİLLİ ŞEHİT KEMAL BEY!
Gönderen: Fatih - 20 Nisan 2011
SOYDUR ÇEKER!
Soya çekim olsa gerek, bu aile milliliğe karşı hep tavırlı ve eylemli.
Ermeni kahpeliğinin kurbanı büyük şehit Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey bu Taha Akyol�un özbeöz amcası olan Hulusi Efendinin verdiği yalan ifadeyle idam edildi.
Dün Hulusi Efendi, bugün Taha ile mahdumu!
Dedik ya soya çekim!



Kaynak: Sabahattin ÖNKİBAR - YENİÇAĞ GAZETESİ (https://www.hunturk.net/forum/sistem.php?islem=yonlendir&url=aHR0cDovL3d3dy55Zy55ZW5pY2FnZ2F6ZXRlc2kuY29tLnRyL3lhemFyZ29zdGVyLnBocD9oYWJlcj0xNzg5Ng==)

Katrandan olur mu şeker, cinsini ....... cinsine çeker denir ya Taha Akyol denen kanı kırık da cinsine çekmiş.
Öteden beri bu Taha denen yanar döner fırıldaktan hep huylanır ve kendi kendime bu adamda bir arıza var deyip dururdum.
Meğersem adamın hem kanı bozuk ve hem de soyu tescilli hainmiş.
Doğrusu hiç şaşırmadım. Çünkü böylesine yavşaklar, kanında ve soyunda bir kirlilik olduğunu yaptıklarıyla zaten belli ediyorlardı.

Şehitler ve kahramanlar alkış, minnet ve şükranla; hainler ve kahpelerse karğış, lanet ve sövgüyle anılırlar.

Aziz şehidimiz Kemal Beyin; ruhu şad, mekanı cennet olsun!
Tanrının laneti hainlerin, esenliği de Türklerin üzerine olsun!
Başlık: Ynt: BOĞAZLIYAN KAYMAKAMI, MİLLİ ŞEHİT KEMAL BEY!
Gönderen: KÜR ŞAD 2023 - 11 Nisan 2013
"MİLLİ  ŞEHİT"  BOĞAZLIYAN KAYMAKAMI KEMAL BEY

Tekin EROL

Vatan severleğin bedeli ağırdır. Bu ağır bedeli ödeyenlerden biri de Boğazlıyan Kaymakamı Mehmed Kemal Bey'dir. Hükümetin emrini yerine getirmekten başka suçu olmayan Kemal Bey "mâruf “ Nemrud Mustafa Paşa'nın başkanlığındaki, çoğunluğunu Ermeni üyelerin meydana getirdiği Divân-ı Harb tarafından "Ermeni tehcirinde vazifesini kötüye kullanarak ölümlere sebep olduğu gerekçesiyle" ölüme mahkûm edilmiş; Beyazıt meydanında asılarak karar yerine getirilmiştir Târih: 8 Nisan 1919

 

Ermeni meselesi ne idi ve olaylar niçin bu noktaya gelmişti? Kabaca konuya temas etmek istiyoruz.

 

Yüz yıllar boyu Osmanlı topraklarında huzur ve güven içinde yaşayan Ermeniler, Osmanlılar'ın zayıflamaya başladıkları bir zamanda, dış güçlerin tesiriyle devlet kurma hayâline kapılıp yer yer isyan çıkarırlar; kadın, çocuk, ihtiyar demeden sivil halkı katlederler. İmparatorluk zâten büyük gaile içindedir. Ermeniler'in "içten" vuruşları devleti güç durumda bırakır. Başta bulunan İttihad ve Terakki hükümeti bir kânun çıkartarak Ermeniler'in tehcirine karar verir. Sadrâzam Talat Paşa'nın imzasıyla yayınlanan ve 14 Mayıs 1331 (1915) târihinde yürürlüğe giren kânunun metni şöyledir:

 

Madde 1: Sefer vaktinde ordu, kolordu ve tümen komutanları ve bunlann vekilleri ve müstakil mevki komutanları ahâli tarafından her hangi bir surette hükümetin emirlerine, memleketin müdafaasına ve asayişin muhafazasına ait icraat ve tertibat karşı gelme ve silâhlı tecâvüz ve dayanma görülürse derhâl askeri kuvvetlerle en şiddetli surette tedibat yapmaya, tecâvüz ve direnmeyi esâsından yok etmeye izinli ve mecburdur.

 

Madde 2: Ordu, müstakil kolordu, tümen komutanları askeri kampları mebni veya casusluk ve hainliklerini hissettikleri köyler ve kasabalar ahâlisini tek tek veya topluca diğer yerlere sevk ve iskân ettirebilirler.

 

Madde 3: İşbu kânun neşri târihinden geçerlidir. 13 Recep 1333 ve 14 Mayıs 1331 (1915).

 

Dâhiliye Nezâreti, o sıra Boğazlıyan Kaymakamı ve Yozgat Mutasarrıf Vekili olan Kemal Beye bir şifreli telgraf çeker: "Kazanın dâhilinde bulunan bilumum Ermenileri 24 saat zarfında yola çıkaracaksınız, bunların sevk edileceği istikâmet Suriye'dir. Şifrenin alındığının acele bildirilmesi"

 

Kemal Bey kaza hudutları içindeki Ermeniler'in tehcirini emreder ve bizzat uygulamaya girişir.

 

Mondros mütârekesinden sonra İtilaf devletlerinin baskısıyla Dâmad Ferit hükümeti, Ermeni tehcirinde suçlu gördükleri yöneticileri Divân-ı Harbe sevkeder. Bunlardan biri de idealist vatan sever Boğazlıyan Kaymakamı Mehmet Kemal Bey'dir. Hayret Paşa başkanlığında kurulan mahkemede, beliğ bir savunma yaparak şöyle der:

 

'!.. savaşta yenilişimizin aleyhimizde meydana getirdiği hezeyanı durdurmak maksadıyla, iddia makamının da isteği üzerine kurbanlar verilmesi bir siyâset icabı sayılıyorsa bu kurban ben olamam. Siz kurban seçmekle değil, ancak hak ve adaletle hüküm vermek vicdani görevini taşıyan bir yüksek heyetsiniz. Mutlaka kurban aranıyorsa her hâlde bütün bu işlerin tertipçisi ve idarecisi olarak benim gibi küçük bir memur bulunacak değildir".

 

"Toplama "  şahitler ise  Kemal Beyi en ağır şekilde suçluyorlar. İngilizler ve Ermeniler idam cezası vermesi için Hayret Paşa'ya baskı yapıyorlardı. Baskılar karşısında Hayret Paşa çekilir, yerine "Nemrud"  lakabıyla tanınan Mustafa Paşa tâyin edilir.

 

Kemal Bey "peşin hükümlü "Nemrud Mustafa Paşa başkanlığındaki mahkeme tarafından 8 Kasım 1919'da idama mahkûm edilir. Bu, "savaş suçlusu "  aleyhine verilen ilk idam cezası idi.

İdam kararı tasdik edilmek üzere saraya gönderilir. Pâdişâh Mehmed Vahideddin karârı tasdik etmek istemez. "Bu yoldaki hükümler devam edecek olursa, iş intikam ve bilahare mukâtele şeklini alacağından çekinerek" şeyhülislâm tarafından fetva verilmesini talep eder. Mustafa Sabri Efendi şu yolda bir fetva verir:

 

"Divân-ı Harb-i Örfi tarafından idama mahkûm edilen Kemal’in muhakemesi hak ve adle muvafık bir surette icra edilmiş olduğu takdirde hakkında sâdır olan hükm-i idamın derûn-ı varakada Muharrer fetva ve nükûl-i şer'iyyeye muvafık olduğu vareste-i arzdır".

 

Pâdişâhın idam karârına karşı çıkacağını anlayan Dâhiliye Nazırı Mehmed Ali Bey ile Adliye Müsteşarı ve İngiliz Muhibleri Cemiyeti Reisi Said Molla, pâdişâhı kandırması için Dâmad Ferit Paşa'yi saraya göndermişlerdi. Karar saraydan çıktıktan sonra Bekirağa Bölüğünde kalan Kemal Bey akşamın alaca karanlığında buradan alınarak Beyazıt meydanına getirilir. İdam sehpâsının etrafını polis ve jandarma sararak, halk yaklaştırılmaz. Kemal Bey sehpâda halka dönerek son sözünü söyler:

 

"Sevgili vatandaşlarım, ben bir Türk memuruyum. Aldığım emri yerine getirdim. Vazifemi yaptığıma vicdanım emindir. Sizlere yemin ederim ki ben masumum, son sözüm bu gün de budur, yarın da budur. Ecnebi devletlere yaranmak için beni asıyorlar. Eğer adalet buna diyorlarsa kahrolsun adalet!.."

 

Meydana yığılan on binler hep bir ağızdan bağırır:

 

"Kahrolsun böyle adalet!.."   Kemal Bey sözüne devam eder:

 

"Benim sevgili kardeşlerim, asil Türk milletine çocuklarımı emânet ediyorum. Bu kahraman millet, elbette onlara bakacaktır. Vatan uğrunda cephede ölen bir insan gibi şehit gidiyorum. Allah vatan ve milletimize zeval vermesin,.. Amin!.,"

 

Halk hıçkıra hıçkıra ağlamaktadır.

 

Meydanı gören eski rektörlük binasının  penceresinden devrin Adliye Müsteşarı Said Molla'nın cellatları  paylayan bağırtısı duyulmaktadır:

 

"Söyletmeyin bu alçak herifi!... Hemen asın bu k..."

 

Az sonra 35 yaşındaki gencecik büyük vatan sever dar ağacında sallanıyordu.

 

Köşe başlarını tutan Fransız ve İngiliz askeri halkı güçlükle dağıtmışlardı. O akşam Bayezid Câmisi'nin gasilhânesine bırakılan Kemal Bey'in naaşı sabah buradan alınarak Kadıköy'deki teyzesinin evine getirilir. 10 Nisan 1919'da vasiyeti üzerine, Kadıköy Mahmut Baba türbesinde oğlunun mezarı yanına gömülür. Cenazesi büyük bir törenle kaldırılmıştır. Töreni Kadıköy, Mecidiyeköy, Üsküdar Dergâh şeyhi Münib Efendi idare eder. Çok sayıda subay ve erin de katıldığı cenazeyi Tıbbıye talebeleri " Türkler'in büyük şehidi Kemal Bey"   yazılı bir çelenkle karşılarlar. Cenaze alayı geçerken Kadıköy İtfaiye Karakolu önündeki bir manga asker selâm durur. Tabut omuzlar üzerinde değil, bir çığ gibi büyüyen kalabalığın elleri üzerinde kabristana getirilir.

 

Kemal Bey'in üzerinden çıkan vasiyeti târihe bir belge olarak kalacaktır:

 

"Merhum sevgili oğlum Adnan'ın medfun bulunduğu Kadıköy Kuşdili çayınndaki kabristanda yavrumun yanında gömülmemi diliyorum. Teyzem ve kardeşim Kadıköyü'nde sakindirler. Teyzemin adresi Mühürdar caddesinde 67 numaralı hanededir. Adı İsmet Hanım'dır. Defin masrafı teyzeme tevdi" buyurulmalıdır. Kabir taşım, hamiyetli Türk ve Müslüman kardeşlerim tarafından dikilmeli ve üstüne şöyle yazılmalıdır: Millet ve memleket uğrunda şehid olan Boğazlıyan Kaymakamı Kemal'in ruhuna Fatiha!.. Perişan zevcem Hatice'ye, yavrularım Müzehher ve Müşerrefe muavenet edilmesini, yavrularımın tahsil ve terbiyesine ihtimam buyurulmasını vatandaşlarımdan beklerim."

 

"Babam, Karamürsel aşar memuru’l-sâbıka Arif Bey de âcizdir. Kardeşim Münir de kimsesizdir. Bunlara da mu'âvenet olunursa memnun olurum. Türk milleti ebediyyen yaşayacak, Müslümanlık asla zeval bulmayacaktır. Allah millet ve memlekete zeval vermesin. Ferdler ölür, millet yaşar, inşallah Türk milleti ebediyyete kadar yaşayacaktır".

 

30 Mart 1335

Boğazlıyan Kaymakam-ı sabıkı Kemal.

 

Millet onu unutmadı. Türkiye Büyük Millet Meclisi 14 Ekim 1922'de çıkardığı özel bir kânunla "Milli Şehit" olarak kabul etti. Boğazlıyan'da bir mahalle ve bir ilkokul "Milli Şehit"in adını taşır.

 

"Milli Şehid"imizi şehâdetinin 80. yılında rahmetle anıyoruz. Nur içinde yatsın.

 

BOĞAZLIYAN KAYMAKAMI KEMAL BEY

 

1885'te Beyrut'ta doğmuştur. Gümrük Başkâtibi Arif Bey'in oğludur.1912'de Gebze, 1913'te Karamürsel, 1915'te Boğazlıyan Kaymakamlıkları'nda bulunmuş, bilâhare İzmit Sancağı Muhacirin Müdürlüğü'ne tâyin olunmuştur.

 

Son vazifesinde iken 13/6/1918'de mütârekenin karışık ortamında bir kısım politikacıların ve Ermeni komitacılarının zorlaması sonucu memuriyetten azledilmiş ve mahkemeye sevk edilmiştir.

 

Konya İstinaf Mahkemesi'nde beraat etmesine rağmen, yine politik baskılarla tevkif edilerek İstanbul'a götürülmüş ve galip devletlerin baskısına dayanamayan İstanbul hükümetince Hayret Paşa Divânına sevk edilmiş, sözde bir mahkemeden sonra idama mahkûm edilmiş. 10 Nisan 1919 Perşembe günü de asılarak hüküm infaz edilmiştir.

 

Ertesi günü büyük bir halk topluluğu tarafından buraya defnedilen Kemal Bey'in idamı milli uyanışın ve İstanbul hükümetinin kamu oyunda mahkûmiyetinin ilk açık belirtisi olmuş, mezarının başında bir tıbbiyeli şöyle feryat etmiştir: "Kemal sen şu anda toprağa ektiğimiz bir çiçeksin .Orada büyüyecek dalların o kadar ki, seni bu akıbete lâyık görenlerin hepsini paramparça edecekler, intikamın behemal alınacaktır Kemal".

 

Kemal Bey, TBMM'nce 14 Ekim 1922 târihinde çıkarılan bir kânunla "Milli Şehit" olarak tescil edilmiştir.

 

Ruhu Şad Olsun.

 

Kaynak:Türk  Dünyası  Tarih  Dergisi  Mayıs 1988  Sayı:17  Sayfa:44-46
Başlık: Ynt: BOĞAZLIYAN KAYMAKAMI, MİLLİ ŞEHİT KEMAL BEY!
Gönderen: Çağrıbey - 11 Nisan 2013
Milli Şehidimiz, Boğazlıyan Kaymakamı, Kemal Beğ'i uçmağa varışının 94. yılında; rahmet, minnet, şükran, saygı, sevgi ve dua ile anarım.
Ruhu şad, durağı cennet olsun!

Ne mutlu Türk doğup, Türk gibi yaşayana!
Saygılarımla...
Çağrıbey


Başlık: Ynt: BOĞAZLIYAN KAYMAKAMI, MİLLİ ŞEHİT KEMAL BEY!
Gönderen: YALNIZKURTKARAGÜLLE - 11 Nisan 2013
Zilli hainlerin kol gezdiği yurdumda, MİLLİ ŞEHİDİMİZİ rahmet, minnet, şükran, saygı, sevgi ve dua ile HAKKINI VEREREK anabilen bir avuç yüreğin asil duyguları ile;

Ruhu Şad Olsun.

TTK.
Başlık: Ynt: BOĞAZLIYAN KAYMAKAMI, MİLLİ ŞEHİT KEMAL BEY!
Gönderen: daglargibi - 11 Nisan 2013
Bogazliyan kaymakami Kemal Bey hakinda isgal kuvvetlerinin istegi dogrultusunda yalanci sahitlik yaparak onun idaminda önemli bir rol oynayan Tüccar'dan Cerkez Haci Bekir Aga'nin oglu Yozgat müftüsü Cerkez Mehmet Hulusi Akyol daha sonra Milli Mücadeleye katilsa da kendisi Bogazliyan Kaymakami Kemal Bey'in kanina eli bulasanlarin basinda gelir. Kendisi ayni zamanda MHP'nin 12 Eylül öncesi Genel Idare Kurulu yöneticilerinden olan sonra davadan dönerek Liberalizm de karar kilan cerkez Taha Akyol'un amcasi olur.
Başlık: Ynt: BOĞAZLIYAN KAYMAKAMI, MİLLİ ŞEHİT KEMAL BEY!
Gönderen: YALNIZKURTKARAGÜLLE - 11 Nisan 2013
Cerkez

derken telaffuz edilen "bildiğimiz, bağrımızda beslediğimiz, bizden saydığımız çerkes" leri algılamamız gerekiyor değil mi? :kahkaha01: :kahkaha01: :kahkaha01:

TTK.
Başlık: Ynt: BOĞAZLIYAN KAYMAKAMI, MİLLİ ŞEHİT KEMAL BEY!
Gönderen: daglargibi - 11 Nisan 2013
Cerkez

derken telaffuz edilen "bildiğimiz, bağrımızda beslediğimiz, bizden saydığımız çerkes" leri algılamamız gerekiyor değil mi? :kahkaha01: :kahkaha01: :kahkaha01:

TTK.

Aynen ondan bahsediyoruz  ;D Bu ülkede ihanet edenlerin basindakilerin etnik ihanetciler oldugunu bu toplum bir gün anlayacaktir.
Ister komunist hareketlerde olsun ister siyasi Islami hareketlerde olsun basinda bulunanlar hep etnik ihanetcilerdir, iclerinde Türk yokmu elbette var onlarda mankurtlar ve ayak takimidir .
Başlık: Ynt: BOĞAZLIYAN KAYMAKAMI, MİLLİ ŞEHİT KEMAL BEY!
Gönderen: daglargibi - 11 Nisan 2013
Taha Akyol'un oglu Mustafa Akyol'da herhalde kaninin geregi olarak Atsiz Ata'ya saldirmakta ve iftiralarda bulunmaktadir !
Başlık: Ynt: BOĞAZLIYAN KAYMAKAMI, MİLLİ ŞEHİT KEMAL BEY!
Gönderen: Üçoklu Börü Kam - 11 Nisan 2013

Taha Akyol'un oglu Mustafa Akyol'da herhalde kaninin geregi olarak Atsiz Ata'ya saldirmakta ve iftiralarda bulunmaktadir !


Bu konu Otağımızda daha önceden:


SOYDUR ÇEKER!

Öyle amcadan böyle yeğen!
Mustafa Akyol'u biliyorsunuz,Taha Akyol'un mahdumudur.
Başkalarının 25 yılda aldığı mesafeyi bir günde aldı ve anında hem köşe yazarı hem de TV Programcısı oldu.
Sakın bravo becerikli çocuk, demeyin; olan şey AKP'ye yandaşlığın  sonucu!
Baba Taha gerçi her devrin adamıdır.
Milli Mücadeleci, sözde ülkücü, sıkı Özalcı, Mesut Yılmaz'ın danışmanı, (Yalçın Amanvermez'in kankası), Çiller'in hayranı, Ecevit'in takdircisi ve son olarak AKP'nin militanı.
Oğul da  babasının izinde ve hatta onun bile ötesinde!
Bu delikanlı son olarak Atatürk'ün Gençliğe Hitabe'sine taktı.
Aklınca hitabe üzerinden Mustafa Kemal'e hücum ediyor.

Soya çekim olsa gerek, bu aile milliliğe karşı hep tavırlı ve eylemli.
Ermeni kahpeliğinin kurbanı büyük şehit Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey bu Taha Akyol'un özbeöz amcası olan Hulusi Efendinin verdiği yalan ifadeyle idam edildi.
Dün Hulusi Efendi, bugün Taha ile mahdumu!
Dedik ya soya çekim!


Kaynak: Sabahattin ÖNKİBAR - YENİÇAĞ GAZETESİ (https://www.hunturk.net/forum/sistem.php?islem=yonlendir&url=aHR0cDovL3d3dy55Zy55ZW5pY2FnZ2F6ZXRlc2kuY29tLnRyL3lhemFyZ29zdGVyLnBocD9oYWJlcj0xNzg5Ng==)


Alıntısıyla işlenmişti.

Evet, soydur çekiyor.

Şehidimizin ruhu şad, durağı Tanrı Dağları ve Türk Uçmağı olsun!

TÜRK IRKI SAĞOLSUN!!!

TTK.

Boğazlıyan Kaymakamı Şehit Kemâl Beğ'in Kabrinde Okunacak Olan Bildiri Metni! (https://www.hunturk.net/forum/index.php?topic=3960.msg27830#msg27830)
Başlık: Ynt: BOĞAZLIYAN KAYMAKAMI, MİLLİ ŞEHİT KEMAL BEY!
Gönderen: motun yabgu - 11 Nisan 2013
Milli kahramanimiz Bogazliyan Kaymakami Kemal begin ruhu Sad duragi Tanri daglari olsun. T.T.K.
Başlık: Ynt: BOĞAZLIYAN KAYMAKAMI, MİLLİ ŞEHİT KEMAL BEY!
Gönderen: o.öcal - 11 Nisan 2013
Kürt Nemrut'un idam ettirdiği Tüm şehitlerimize rahmet diliyorum.




BİRAZ ESKİ BİR YAZI AMA O GÜNÜN OLAYLARINI BİRAZ DETAYLI ANLATAN BİR YAZI FAYDALI OLUR DİYE ALINTI YAPIYORUM.

Kürt Nemrut Mustafa Paşa divanı- Mehmet Birol Şahin

Mütareke yılları…

Damat Ferit Paşa Hükümeti vatanseverleri yargılamak için Divan-ı Harb-i Örfi isimli bir Mahkeme kurmuş.Mahkeme’nin ilk başkanı Hayret Paşa.Ermeni Patriği Zaven Efendi’nin bizzat hazırladığı idam listesi İngiliz işgal komutanı tarafından zamanın Başbakanı Damat Ferit Paşa’ya verilmiş.Bu listeyi kabul etmeyen Hayret Paşa görevinden çekilmiş.Ama “Ben bu işi yaparım” diyen Mustafa NazımPaşa bu “sıkıyönetim-devlet güvenlik” mahkemesinin başkanlığına getirilmiş.

Papazlar, patrikler, işgalciler idam listeleri vermiş Mustafa Nazım Paşa infaz etmiş.İstanbul Üniversitesi’nin önünde Beyazıt Meydanında kurulan idam sehpalarında haksız yere nice vatansever asılmıştır.

Bu nedenle Mahkemeye halk “Kürt Nemrut Mustafa Paşa Divanı” adını vermiş.

Van’da Ermeniler bir gece toplam 60 bin Türk’ü öldürürler. Van Jandarma Yüzbaşısı daha sonradan İstiklal Savaşımızın kahraman komutanlarından Kazım Özalp’tır. Ermeni katiller birliğinin çoğunu şehit ederler ama Kazım Özalp’a ulaşamazlar.Van katliamını yapan Ermeni katiller yargılanmaz ama sırf orada görevli olduğu için Kürt Nemrut Mustafa Paşa Divanı tarafından gıyabında mahkum edilir.

İşgal ve mütareke yıllarında Türklerin yeniden devlet kurmasını ve İstiklal Savaşı’nı engellemek için kurulup nerede vatansever varsa tek celsede, gıyaplarında idam kararları verilip yakalananların İstanbul Üniversitesi önünde asılması Türk halkını kalbinden yaralamış ve sonsuz bir ıstıraba sürüklemiştir.

İbret dolu bir idam Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Beyin idam sehpasında şehit edilmesidir…Kemal Bey Dahiliye Nezareti(İçişleri Bakanlığı) emiri ile ilçesindeki Ermenileri yola çıkarır.Vatansever bir insandır ama Ermeni Patriğinin verdiği idam listesinde adı vardır ve Kürt Mustafa Paşa idam kararı verir ve gece idam edilir.

Kemal Bey’in son sözleri “Türk milleti ebediyen yaşayacak, Müslümanlık asla zeval bulmayacaktır. Allah millete ve memlekete zeval vermesin, fertler ölür millet yaşar.İnşallah Türk milleti ebediyete kadar yaşayacaktır.” Olur.

Urfa Mutasarrıfı(Valisi) Nusret Bey’de bir celsede idam kararı alınıp büyük bir vatansever olduğu için ipe gönderiliyordu.

İdam cezasına çarptırılanlar arasında kimler yoktur ki…

Milli Mücadele için Anadolu’ya geçen vatan evlatları yokluklarında dahi tek celselerde idam kararları veriliyordu…

Kimler mi onlar…

Başta Mustafa Kemal Paşa, Kazım Karabekir, Rauf Orbay, Kazım Özalp ve daha onlarcası…

İlginçtir Divan-ı Harbi Örfi isimli Mahkemenin idam cezasına çarptırdığı isimlerin hepsi Türk’tür… Hepsi vatanseverdir. Hepsi milli mücadele için çaba sarf edenlerdir…Hepsi işgali kabullenmeyenlerdir. Hepsi bağımsızlık için mücadele içine girenlerdir..Hepsi bayrağına ve vatanına canlarını feda etmeye hazır insanlardır…Hepsi Türk tarihine altın harflerle isimlerini yazdıran ve yazdıracak olan kahramanlardır. Hepsi idam sehpasından kurtulup Türkiye Cumhuriyetini kuranlardır.

İlginçtir Divan_ı Harbi Örfi isimli milletin Kürt Nemrut Mustafa Divanı dediği mahkeme 570 bin Türk’ü katleden hiç kimseyi yargılamaz, yargılananlar arasında Türk’lerden başka kimse yoktur zaten.

Yargılanan sanıklardan birisi de Ziya Gökalp!...Yargılandığı suç, “Yazılarında Türk Milliyetçiliğini savunup bölücülük yapmak!”

14.Mayıs.1335 tarihli beşinci duruşma tutanağı mahkeme başkanı Kürt Mustafa Paşa’nın sanık Ziya Gökalp’i sorguya çekmesi ile ilgili…

Mahkeme Başkanı soruyor:

-“Yazılarınızda savunduğunuz Türk Milliyetçiliği Müslüman veya Türk olmayan Osmanlı vatandaşlarını değişik duygulara düşürmez mi?”

Ziya Gökalp, Mahkeme Başkanına “Osmanlı” sözcüğünün devletle ilgili bir kavram olduğunu, bu kavramın kapsamında nasıl, Arap, Ermeni, Rum milleti varsa Türk milletinin de bulunduğunu anlatmaya çalışıyor.Ama Kürt Mustafa Paşa anlamıyor ya da anlamak istemiyor ve üsteliyor:

-“Milliyet iddiası başka.Fakat Osmanlılık birçok milletlerden oluştuğu için onların aralarındaki bağı takviye etmek icap eder.Yalnız içlerinden bir kısmını seçip de onların milliyetini meydana koymaya çalışmak tabiidir ki diğer Müslüman ya da Müslüman olmayan unsurların da kalplerini kırmaya neden olmaz mı?...”

Ziya Gökalp bu soruya da cevap vermek istiyor:

-“Hayır efendim, her unsur….”

Ama, Mahkeme Başkanı Kürt Mustafa Paşa onun sözlerinin sürmesine imkan tanımıyor ve aynı çizgide konuşup duruyor!

O günün tarihi 29.Mayıs.1919’du..Ermenilerin, Rumların, Arapların Türk’ü nasıl sırtından hançerlemiş olduğu gözler önündeydi..Ama bir Osmanlı Mahkemesi Ziya Gökalp’i Türk milliyetçiliği/ulusalcılığı yaparak bunların kalplerini kırmakla suçluyordu!

Aradan 88 yıl geçti.

O günlerin işbirlikçi Damat Ferit Hükümeti tarihimizin karanlık sayfasının en dibindeki yerini aldı.

Damat Ferit yok.

Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetimlerinde “Yahu bu milletin bütünlüğü ‘<ı>Ne mutlu Türküm diyene’ ifadesiyle sağlanır mı?Osmanlı 30’u aşkın etnik gurubu ümmet düşüncesiyle bir arada tuttu. Biz de öyle yapacağız..”“Sen “Ne mutlu Türküm diyene” dersen, onun da“Ne mutlu Kürdüm” deme hakkı vardır.” diyerek 88 yıl önce Ziya Gökalp’e yöneltilen “diğer unsurların kalplerini kırmak” suçlaması gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Ne mutlu Türküm diyene” demesini eleştirenler şahıs var..

Osmanlının işbirlikçi Damat Ferit Hükümeti bu gün yok…Ama milliyetçi olmayı ulusalcı olmayı yükselen tehlike dalgası olarak algılayıp bunu suçmuş gibi tahkir edip suçlayan AB ile ABD ile “ılımlı” bir yol için işbirliği yapan yönetecilerimiz var….

Gerçi henüz ülkemizde Kürt Mustafa Divanı yok. Ama bu görevi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Avrupa Birliği üstlenmiş durumda… İçimizdekiler doğrudan işbirliklerini açığa vurma korkusuyla her şeyi Avrupa Birliği’ne Uyum Yasaları adıyla yasal hale getirip halkını uyutuyorlar. Dışımızdakiler içimizdekilere yol haritalarını yazıyorlar onlar da bizleri etnik bölücü militanların, Fener Rumları’nın , Ermenilerin “kalplerini kırmak”la suçluyorlar.

Medyamız ise büyük çoğunlukla “mütareke basını”nı aratmayacak durumda. ”Türk’üm” diyecek olsanız sizi şovenizmle, ırkçılıkla, bağnazlıkla, faşistlikle suçlayanlar kol geziyor. Ama, “Kürt’üm”, “Ermeni’yim” demek insan haklarının, özgürlük ve demokrasinin gereği sayılıyor. İşi o kadar ileriye götürüyorlar ki koca koca adamlar, koca koca kadınlar, büyük büyük sıfatları olanlar “Ben Ermeniyim” diye pankartlar yazıp yürüyorlar. Yürümeleri yetmiyor birisi “Ben Türküm” demeye kalksa üzerine çullanmaya kalkıyorlar. Bir tek “Türkler” için “insan hakkı” yok.

Türklere küfür etmek serbest olsun diye uğraşıyor herkes…

Türklere küfür edenler aydın oluyor, demokrat oluyor, kahraman oluyor ödüllere, şana şöhrete boğuluyor.

Bir Türk öldürülüyor haber değeri taşımıyor. Bir Ermeni öldürülüyor yirmi dört saat canlı yayınlar yapılıp ardından destanlar yazılıyor, güvercinler uçuruluyor.

Biri kalkıp “Ben Türk’üm” dese kafatasçı, bölücü, gerici, katil, çeteci yapılıyor..Ama “Ben Ermeniyim” diye yürüyenler ülkenin aydını, demokratı , sahibi, kahramanı oluveriyor..

Birileri suç işliyor, çete kuruyor, bu oluşumların adına “Kuvayı Milliye”, Milli Mücadele”, “Ergenokon” gibi Türklüğün ve tarihimizin bizimle özdeşleşen bizi biz yapan kavramlarını veriyorlar..

Suç çetesine bu isimlerimizi vererek kavramlarımızı yozlaştırarak bizi ağır bir bombardımana tutuyorlar…Zihnimizi, tarihimizi yok ediyorlar bu yolla.

Öyle bir resim çiziliyor ki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırları içinde kalan bu topraklar biz Türk’lerin değil…Sanki bu ülkenin sahipleri Avrupa Birliği yetkililerin ve yerli işbirlikçilerin saya saya bitiremediği öteki etnik gruplar..Biz Türk’ler de sanki onların özgürlüklerini, haklarını gasp etmiş ve uygarlaştırılması gereken barbar bir azınlık!.....

İşgal yıllarının Kürt Nemrut Mustafa Paşa Divanı yerine şimdi Medya Divanları var…

Ellerine verilen vatansever isimleri, vatanseverlik kavramlarını, Türklüğü mahkum edip idam ediyorlar her gün..

Ey Türkler!...Soydaşlarım!....

Gerçeğin korkusuzca haykırılması gereken bir dönemde yaşıyoruz…Çünkü, bize dayatılan bu resim yanlış….

Bu toprakların selameti için gerçeğin haykırılması Türk olmayı her şeyin üzerinde görmek gerekiyor!....Çünkü bu günkü kavga içimizdeki işbirlikçiler ve onların dışarıdaki efendileri ile Türklüğün kavgasıdır…

Gerçeği söylemek suçsa hakkımda suç duyurusunda bulunuyorum…Bu sözlerimden kimin kalbi kırılacaksa kırılsın; hatta kırılmakla kalmasın paramparça olsun:

Ben bir Türk’üm!...Ne mutlu ki bana Türk yaratıldım!...Göğsümde taşıyabileceğim en büyük madalya, anlımda taşıdığım gönlümün en yüksek gururu, Türk benliğim ve Türklük şuurumdur!....

Herkes bilmelidir ki; Türkiye Cumhuriyeti Devleti Türklerindir!....Bu topraklar üzerinde bir insanın söyleyebileceği en büyük gurur veren cümle “Ne mutlu Türküm!...” diyebilmektir…

Ne mutlu ki bana Müslüman kanıyla beslenen insanlık düşmanı bir Amerikalı değilim….

Ne mutlu ki bana emperyalist-sömürgeci bir Avrupalı değilim….

Ne mutlu ki bana onların yardakçısı, işbirlikçisi biri değilim….

Ne mutlu ki bana Anadolu’da Müslüman bir ailede doğdum ve “Ben bir Türk’üm!...”
Başlık: Ynt: BOĞAZLIYAN KAYMAKAMI, MİLLİ ŞEHİT KEMAL BEY!
Gönderen: KaraTekin - 11 Nisan 2013
Milli sehidimiz Bogazliyan Kaymakami Kemal Beg'in ruhu sad, duragi atalar ucmagi olsun.
Başlık: Ynt: BOĞAZLIYAN KAYMAKAMI, MİLLİ ŞEHİT KEMAL BEY!
Gönderen: TÜRK-KAN - 09 Nisan 2015
Ermenilere ve İstanbul'u işgal eden müttefiklere yaranmak için vatan hainleri tarafından yalancı şahitler ile sahte kanıtlara dayanan düzmece bir mahkemedenn sonra idam edilen MİLLİ ŞEHİDİMİZ Boğazlıyan Kaymakamı Mehmet Kemal Beğ'i saygı ve rahmet ile anıyoruz. Aziz ruhu şad, mekanı Cennet olsun.

GÖKBÖRÜ TÜRKÇÜLER DERNEĞİ
Başlık: Ynt: BOĞAZLIYAN KAYMAKAMI, MİLLİ ŞEHİT KEMAL BEY!
Gönderen: Üçoklu Börü Kam - 10 Nisan 2015
"Fertler ölür, millet yaşar. İnşallah Türk Milleti ebediyete kadar yaşayacaktır!”
                                                Milli Şehit, Boğazlayan Kaymakamı, Mehmet Kemal Beğ

Unutulmadı, dünya durdukça, ve dahi bir tek Türk yaşadıkça da, unutulmayacaktır...

Aziz şehidimizin ruhu şad, durağı; Tanrıdağları ve Türk Uçmağı olsun!

TÜRK IRKI SAĞOLSUN!!!

TTK.

Başlık: Ynt: BOĞAZLIYAN KAYMAKAMI, MİLLİ ŞEHİT KEMAL BEY!
Gönderen: Üçoklu Börü Kam - 10 Nisan 2015
Çocuklarımı asil Türk Milletine emanet ediyorum.
                     Milli Şehit, Boğazlayan Kaymakamı, Mehmet Kemal Beğ

Boğazlayan Kaymakamı Mehmet Kemal Beğ, Ulu Önderimiz Başbuğ Atatürk‘ün girişimiyle; Türkiye Büyük Millet Meclisinin 14 Ekim 1922’de çıkardığı özel bir kanunla Milli Şehit olarak kabul edilmiştir.
Başbuğ Atatürk Mehmet Kemal Beğ'in "asil Türk Milletine emanet ettiği" çocuklarını bizzat kendisi evlat edinmek istemiş ve bu isteğini Kemal Beğ'in babası Arif Bey'e iletmiştir. Ancak Arif Bey torunlarını şehit oğlunun yadigarı olarak kendisinin büyüteceğini, bu hususta mazur görülmesini dileyince Başbuğ Atatürk şehit çocuklarına ömür boyu maaş bağlatıp, Beşiktaş'ta bir apartman ve Beyoğlu'nda bir ev bağışlayarak başta eğitimleri olmak üzere her şeyleriyle yakından ilgilenip, himaye ederek şehit Kemal Beğ'in vasiyetini yerine getirmiştir.

TTK.
Başlık: Ynt: BOĞAZLIYAN KAYMAKAMI, MİLLİ ŞEHİT KEMAL BEY!
Gönderen: Gâzi'nin Yolu - 11 Nisan 2015
Vatan ve millet şehidimiz Boğazlıyan kaymakamı, cennet mekan, Kemal Bey'i; rahmet ve minnetle anarım.
NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE!
Başlık: Ynt: BOĞAZLIYAN KAYMAKAMI, MİLLİ ŞEHİT KEMAL BEY!
Gönderen: Borokhul Noyan - 11 Nisan 2015
"Fertler ölür, millet yaşar. İnşallah Türk Milleti ebediyete kadar yaşayacaktır!”
                              Milli Şehit, Boğazlayan Kaymakamı, Mehmet Kemal Beğ

Milli Şehidimiz Kemal Beğ'i alçakça şehit eden soysuzlar, BAŞBUĞ ATATÜRK ile silah arkadaşlarını idama mahkum edenlerdir. İstiklal Savaşımız kazaılınca bütün hailer gibi cezalandırıldılar ya da kaçmak zorunda kaldılar. Merhum Kemal Beğ'in de asil kanı yerde kalmamış oldu.

Ruhu şad, mekanı cennet olsun. Aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyorum.
Başlık: Ynt: BOĞAZLIYAN KAYMAKAMI, MİLLİ ŞEHİT KEMAL BEY!
Gönderen: Üçoklu Börü Kam - 10 Nisan 2018
"Fertler ölür, millet yaşar. İnşallah Türk Milleti ebediyete kadar yaşayacaktır!”
                                                Milli Şehit, Boğazlayan Kaymakamı, Mehmet Kemal Beğ

Unutulmadı, dünya durdukça, ve dahi bir tek Türk yaşadıkça da, unutulmayacaktır...

Aziz şehidimizin ruhu şad, durağı; Tanrıdağları ve Türk Uçmağı olsun!

TÜRK IRKI SAĞOLSUN!!!

TTK.

Ermenilere ve işgalcilere yaranmak için işbirlikçi hainler tarafından yalancı şahit ifadeleri ve sahte kanıtlarla yapılan düzmece bir mahkeme sonunda 10 Nisan 1919 günü idam edilen MİLLİ ŞEHİDİMİZ Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Beğ'i Uçmağa varışının 99. yılında saygı, sevgi, minnet ve rahmetle yad ederiz.

Ne Kemal Beğ'i ne de O'na kastedenleri unutmadık, unutmayacağız!

Kutlu ruhu şad, durağı; Teñğri Dağları ve Türk Uçmağı olsun!

TÜRK IRKI SAĞOLSUN!!!

TTK.
Başlık: Ynt: BOĞAZLIYAN KAYMAKAMI, MİLLİ ŞEHİT KEMAL BEY!
Gönderen: Üçoklu Börü Kam - 10 Nisan 2021
(https://www.hunturk.net/forum/rsm/3190-sehit-bogazliyan-kaymakami-1618057119.jpg)

Şehadetin 102. Yılında Kaymakam Kemâl Bey'i rahmet ve minnetle anarım.
Unutmadık,
Unutmayacağız!
Unutturmayacağız!
Kutlu ruhu şad, durağı; Uçmak olsun!

TÜRK IRKI SAĞOLSUN

Kök Teñğri Türk'e Kut ve Utku Versin!
Başlık: Ynt: BOĞAZLIYAN KAYMAKAMI, MİLLİ ŞEHİT KEMAL BEY!
Gönderen: Üçoklu Börü Kam - 10 Nisan 2022

(https://www.hunturk.net/forum/rsm/3190-fp7nkj6wqayeajh-1649616020.peg)

Kaymakam Kemâl Beğ'in Babası, Sirkeci Gümrüğü Yolcu Salonu Müdürü Arif Bey, Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi'nin verdiği fetva ile suçsuz yere idam edilen oğlunun naaşı başında.

Şehadetinin 103. Yılında milli şehidimiz, Boğazlayan Kaymakamı, Kemâl Beğ'i rahmet ve saygıyla anarım.

Kutlu ruhu şad, durağı; Uçmak olsun!

UNUTMADIK!
UNUTMAYACAĞIZ!
UNUTTURMAYACAĞIZ!


TÜRK IRKI SAĞOLSUN!

Kök Teñğri Türk'e Kut ve Utku Versin!
Başlık: Ynt: BOĞAZLIYAN KAYMAKAMI, MİLLİ ŞEHİT KEMAL BEY!
Gönderen: [Hun Türk] - 08 Nisan 2023
Allah rahmet eylesin!

TÜRK IRKI SAĞOLSUN!
Başlık: Ynt: BOĞAZLIYAN KAYMAKAMI, MİLLİ ŞEHİT KEMAL BEY!
Gönderen: Üçoklu Börü Kam - 10 Nisan 2023
Fertler ölür, Türk Milleti edebiyyen yaşayacaktır.

10 Nisan 1919

Ermenilere ve haçlı işgalcilere yaranmak için, en başta Mustafa Sabri olmak üzere, işbirlikçi hainler tarafından, yalancı şahit ifadeleri ve sahte kanıtlarla yapılan, düzmece bir mahkeme sonunda, 10 Nisan 1919 günü idam edilen, Milli Şehidimiz, Boğazlıyan Kaymakamı, Kemal Beğ'i, şehadetin 104. yılında; saygı, rahmet ve minnetle anarım.

Kutlu ruhu şad, durağı; Teñğri Dağları ve Türk Uçmağı olsun!

TÜRK IRKI SAĞOLSUN!

Âziz hatırası önünde, saygıyla eğiliyorum!

Ne Kemal Beğ'i, ne O'na kastedenleri ve ne de, Kemâl Bey'in şahsında, Türk Milletine kurulan idam sehpalarını;

UNUTMADIK!
UNUTMAYACAĞIZ!
UNUTTURMAYACAĞIZ!


Kemâl Bey'i idam ettiren zihniyetin uzantıları hâlâ devam etmekte, Türk Milletine tuzak üstüne tuzaklar kurup, Türklüğe diz çöktürtmeye çalışan Nemrut Mustafalar, hâlâ yaşamakta ve hatta iktidarı işgal etmekteler.

Türk oğlu! Türk Kızı!
Dostunu ve düşmanını iyi belle.
Milletine ihanet edenleri; unutma, unutturma.
Unutursan yok olacaksın!

Unutursak, unutturursak, hesabını sormazsak, ve dahi Türk Ülküsünden cayarsak:

GÖK GİRSİN, KIZIL ÇIKSIN!

Kök Teñğri Türk'e Kut ve Utku Versin!