Gönderen Konu: ENVER PAŞA'NIN TURAN'A ADANMIŞ HAYATI VE ŞEHADETİ!  (Okunma sayısı 57210 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Kök-Börü

  • Ziyaretçi
ENVER PAŞA

 
      Rusya'nın Kafkas savaşının hemen arkasından Tebriz'i işgal etmesiyle, bir süre için askıya alınan dar anlamda Pan-Türkizm esas anlamında Turan ideali yeniden canlandı. Üstelik bu sefer halktan da büyük bir destek buldu. Buna bağlı olarak Tebriz, Türk gönüllülerince savunulmaya çalışıldı.  

        Artık Enver Paşa, Dış Türklerin manevi lideri ve yetkili kurtarıcısı konumundadır. Dünya Türklüğü Paşaya mektuplar göndermekte ve kendisinden haklarının geri alınmasını istemektedirler.        1917 yılında patlak veren Bolşevik İhtilali, Pan-Türkizm emellerine davetiye çıkartacak ve Enver Paşa'ya bir kez daha mücadelenin yolu görünecektir. Kendisine, zamana göre en malik Türk cumhuriyeti olan Azerbaycan'ı üs olarak seçen Paşa, Turan Orduları Başkumandanı adı altında yardım toplamaya muktedir olmuştu. Yeniden kurduğu 28.000 kişilik Kurtuluş Ordusu'nun başına kardeşi Nuri Paşa'yı getirdi. İlk olarak silahlanma tamamlanacak, daha sonra ise başkent Bakü kızılların zulümden kurtarılacaktı.

       Enver Paşa, bu kez planlarını iyi yapıyor zamanlama hatasınyapmamak ve hissi davranmamak için Kafkaslara gitmeyerek, planlarını İstanbul'da hazırlamaya özen göstermiştir.

       Enver Paşa, Bakü'yü dört, altı hafta içinde, Kafkasya'yı ise iki yıl zarfında ele geçirmeyi hesaplıyordu. Ayrıca bütün Kafkas Hinterlandını ele geçirme planları kuruyordu. Denebilir'ki Tarihin en cüretkar Turan çıkarmasını düşünüyordu.

       Ancak tam bütün hazırlıklar tamamlanıp iş Bakü'nün alınmasına geldiğinde, Enver Paşa büyük bir sürprizle karşılaştı. Alman İmparatorluğu, Bakü petrol rezervlerinin İngiltere'nin eline geçmemesi için Rusya ile anlaşma yapmış ve Türklere ihanet etmişti.  

       Mondros Antlaşması'nın imzalanmasının ardından Almanya'ya geçen Enver Paşa ve arkadaşları, içlerinde bir ukde olarak kalan Büyük Turan Düşüncesinden vazgeçmeyerek çalışmalarını Almanya topraklarında yürütme kararını aldılar.

      1918-1920 yıllarını, hazırlıklarını tamamlayabilmek için harcayan Enver Paşa, 1920 yılında harekatına kaldığı yerden devam etmek üzere Rusya'ya gitmek isterken yakalanıp bir süre hapis yatacak, ancak sonunda arkadaşı Ahmet Cemal Paşa'nın yanına gelmeye muvaffak olacaktır.

      İşte tam bu noktada Enver Paşa'nın düşünce yapısında bir değişiklik görülecek ve ünlü komutan, Rusya ile sıcak ilişkiler içine girecektir. Pek tabii ki Enver Paşa'nın amacı komünist sisteme entegre olmak ve bu yeni düzen uğruna çalışmak değildir. Onun amacı, Osmanlı Devleti'ni yok eden ve başkent İstanbul'u işgal eden İngilizlere hadlerini bildirmektir. Uğruna bir ömür harcadığı devletini yıkmaya çalışan İngilizlere karşı Sovyet sınırları içinde mücadeleye girişmektir.

      1917 Bolşevik Devrimi ile devrim yılları içinde Enver Paşa'nın eylemleriyle ve fikirleriyle Ruslarla İngilizlere karşı mutabakata vararark Büyük turan devletini kurmak düşüncesi, şehit olduğu 1922 yılına kadar devam eden bir süreci kapsamaktadır.

Enver Paşa'nın bu yola girişi pek çok insanın kaderine hükmeden tarihi şartların zorunluluğundandır. Bu nedenledir ki, Enver Paşa için birinci derecede önemli olan husus, İngiliz emperyalizmine topyekün savaş açan Sovyetlerle bir Turan ittifakına girişerek, Büyük Turan hareketin tutunmasını sağlamaktı.

      Nitekim genç Sovyet Devrimi, doğunun siyasi ufkunda çok ciddi şekilde değişikliğe uğrayarak, Bolşeviklerle Türkleri yan yana getirmiştir. Enver Paşa için bu durum Orta Doğu ve Türkistan'daki Müslüman topraklarda gerçekleştirmeyi düşündüğü hedeflere ulaşma yolunda yardımcı olabilecek bir konum demekti.

      Ancak Enver Paşa'nın düşünce formasyonundaki köklü değişiklik Bakü Doğu Halkları Kongresi'nden sonra olur. 1920 Bakü Kongresinde dünya güç dengelerini, bu dengeler arasında Osmanlı İmparatorluğunun durumuyla, Osmanlı-Alman ittifakının ve İttihat ve Terakki'nin siyasal tavrının köklü bir tahlilini yapan Enver Paşa, kongre sonrası, Sovyetlerin üç hedefi geliştirmiş olduğuna dikkat çekecektir.

      Bunlardan birincisi, Müslüman ve doğu ülkelerindeki anti-İngiliz hareketin özerk karakterine itibar etmek ve desteklemek, ikincisi, ihtilalin Müslüman ve Doğu ülkelerine zorla ihracı ve oralardaki demokratik unsurlarla işbirliği, üçüncüsü ise, İslam dünyasında Müslümanlar dışında faaliyet gösteren herhangi bir hükümet modelinin kabul edilmemesidir.

Kısa zamanda Sovyet Devriminin yapısıyla, dünya siyaseti içinde sömürülen halkların kimler olduğunu tespit eden Enver Paşa, Bakü Kurultayı'nda bu tespiti şöyle ortaya koyar:

"Arkadaşlar... Bugün Bakü şehrinde Dünya emperyalizm ve kapitalizmine karşı harbeden Şarkın ihtilalci alemi vekilleri olan bizlerin burada toplanmasına vesile olan Üçüncü Enternasyonal'e ve bunun azimkar reislerine umum ve arkadaşlar adına teşekkür ederim. Bugün bizi asırlardan beri ezen ve çırılçıplak soymakla kalmayarak kanımızı emen, öldüren dünya emperyalist ve kapitalistlerine karşı mücadelemizde elini tutacak ve Avrupa politikacılarının yalancılığının büyüklüğü nispetinde hak yolunda doğru ve sözüne inanılır ve milletlerin hukuk ve hürriyetini tanımayı programına yazmış olan Üçüncü Enternasyonal gibi bir müttefikin yanında mevki almakla mübağı olduğumuzdan birbirimizi tebrik edelim..."  

   Kongre tebliğinin devamında Trablus ve Çanakkale savunmasıyla birlikte asıl savaşın Batılı emperyalist güçlerle, bu güçler karşısında yer alan Sovyetler ve Doğunun ezilen bütün halkları olduğunu belirten Enver Paşa'nın zihninde bir tek ideoloji ve ideal vardır oda Büyük Turan Devletini kurmaktır.

       Özellikle Bakü Kurultayı'nda dünya siyaseti ve bu siyaset içinde İttihat Terakki ile Doğu halklarının yerinin ne olduğuna dair yaptığı değerlendirme; Turancılığın ne olduğu, daha sonraki politik faaliyetlerindeki milliyetçiliğin ne olduğu ve nasıl olması gerektiğine dair fevkalade bir dönüm noktasıdır.

      Enver Paşa, ülkenin en yüksek askeri mercii konumunda yer alması sıfatıyla ve kurduğu ilişkilerle İslam-Doğu dünyasının bu yolda yeniden yapılanmasını sağlayarak katıldığı kongrede yeni açılan mücadele safhasında, kendilerini kongrede temsil etme yetkisini veren Cezayir, Tunus, Trablusgarp, Mısır, Arabistan ve Hindistan İhtilal Cemiyetleri İttihadı'nın ortak fikir birliği içinde olduğunu açıklayacaktır. Enver Paşa bu tahlili mazlum milletlerin kurtuluş yolunun açılması ve dünya mazlumları için bir zafer yolu olarak görüyordu.

     Ancak genç Sovyet devletinin kısa zaman içinde Rus egemenliğine dayanan bir rejime dayanmasının ardından Moskova ile ittifak yolları ayrılan Enver Paşa için yeni bir strateji oluşmuştur ki bunun adı bilindiği gibi Büyük Turan Devletidir.

Bu düşüncesini 1922 yılında Afganistan Kralı Emanullah Han'a yazdığı mektupta şöyle dile getirecektir:

"Rus idaresine son vererek, bizim gözetimimiz altında, Doğu Müslüman-Türk hükümetlerinin konfederasyonu gerçekleşecektir. Majestelerinin yardımına çok teşekkür ederiz. Bu bağlamda, dünyada tek başına ayakta duracak ve Alman federasyonuna benzeyecek bu devlet, kısa bir süre içinde ortaya çıkacaktır."

        Bu projenin altındaki gerçek hedef ise, eski gücüne ulaşmış Türkiye sınırlarından Hindistan sınırlarına dayanan yeni Türk-Turan İmparatorluğu'nun çekirdeğini oluşturmaktı. Buna bağlı olarak Enver Paşa, Doğu Türkistan ve dahası Afganistan'daki Müslümanları kapsayıp böylesi bir Pan-İslamist ve Pan-Türkist devlet içinde önemli bir rol oynamak istiyordu. Böylece, Türkistan''n geniş topraklarında yaşayan Türklerin alsancak altında birleşmelerini ve kendi liderliği altında yeni doğmuş Sovyet devletinin yanı sıra İngiliz emperyalizmine karşı da cephe alabilecekti.

      Enver Paşa, bu projenin gerçekleşmesi yolunda Sovyet devletiyle ittifaka girdiği dönemden başlamak üzere, projenin politik zeminini oluşturmak amacıyla daha başlangıçta Mesai Halk Fırkası adıyla bir teşkilat kurmuştu.  Programı olabildiğince radikal olan Mesai, o zamana kadar alışılmışın dışında idi. Sosyalist birlikçi, İslam ve milliyetçilik fikirlerinden oluşan bu programı Enver Paşa daha sonra, Mesai'nin ruhunun toplumculuk olduğu şeklinde yorumlayacaktır.  

         Ancak bu programda daha da ilginç olan taraf, Enver Paşa'nın Federe Milliyetçiliği'nin teorik zeminini oluşturmaya yönelik ilk ciddi çabaya da girmiş olmasıdır.

       Bu nedenle Enver Paşa, halkın Mustafa Kemal idaresinden daha radikal ve daha yenilikçi olduğunu unutmaması için devamlı olarak siyasi planının taslaklarını yaymaktaydı.

Enver Paşa, milliyetçiliği ilk kez politik boyutun yanında sosyo-ekonomik boyutuyla ele alır. Teorik zemininin de sosoyal temalara yer vermesi, toplumcu çizgilerini taşıması onu, Batıcı milliyetçilerin tek boyutluluğundan olduğu kadar, dayatmacı bir fikir yapısından da kurtarmaktadır.

       Ona göre, her şeyden önce savaşın özü, kapitalizm ve kapitalizmin ürünleri olan tekelci, tefeci ve çalışmadan kazananlardır ki, bunun dünya ölçeğindeki temsilcisi Doğu milletlerine topyekün taarruza geçen batı emperyalizmidir. Batı emperyalizmi, bütün Doğuyu sömürebilmek için halkları birbirine düşürerek pek çok bahaneler uydurmaktadır.

Bu nedenle Enver Paşa: "Müslüman milletlerin bağımsızlık davasının Pan-İslamizm şartlarından çok, Büyük Turan içinde yer alarak başarıya ulaşacağını düşünmektedir. Düşüncelerindeki bu değişiklik, Komünist Enternasyonal'in Temmuz 1920'deki İkinci Kongresinden sonra oluşmuştur.

       Enver Paşa, 4 Ekim 1921 günü yanında bir kaç güvendiği arkadaşı olduğu halde Buhara'ya giden Enver Paşa, orada Bolşevik Rusya'ya karşı ayaklanan Türkistanlıların arasına katıldı. Daha doğrusu başlarına geçti. Yeni Turan yolunda Ruslar ile amansız bir mücadeleye giriştiler hep birlikte.

       Tam on ay sürdü bu yaman mücadele. Bir bayram sabahı olan 4 Ağustos 1922 Cuma günü Tacikistan'da, Belcivan yakınlarındaki Abdere mevkiinde, Çegen Tepesi'nde, Ruslarla yapılan bir çete harbi sırasında Derviş isimli atının üzerinde yalın kılıç dövüşerek ve kalbinden vurularak şehit düştü.

ENVER PAŞA'NIN ŞEHADETİ

Türk tarihinin zaman içindeki akış sürecinde yetişmiş ender kahramanlarımızdan biri olan Enver Paşa'nın şehadeti de hiç şüphesiz, nesillere örnek bir ulviyet ve yücelik taşır.

Bunun detaylarını; Paşanın Türkistan Savaşı'nda, başından sonuna kadar yanında bulunan Türkistanlı mücahit Abdullah Receb Baysun'un Türkistan Millî Hareketleri adlı kitabında şu şekilde açıkça görüyoruz.

O gün buz gibi köpüklü kımızlar içilerek yemekler yendi. Çok neşeli bir gün geçti. Akşam oldu. Dönülüyor... Paşanın yasaklamasına rağmen, kalabalık bir halk, yarı yola kadar uğurladı...Yolda Paşanın yüzünde, solan günün hüznünü andıran izler belirmeye başladı... Gece saat 10.. Paşanın yanında toplanmıştık. Bir hayli konuşuldu. Gelecek bayram namazı inşallah Buhara'da kılarız; temennisinde bulunan Paşaya teşekkürler ediyorduk.

Çekilen bu yurt hasretinden kendine hiçbir pay ayırmadan, bunu hafifletecek hikâyeler anlatıyordu. Fakat; halinde bir başkalık vardı. Yüzünde, gözlerinde bambaşka bir yasın derin gölgeleri göze çarpıyordu. Gece ilerlemişti. Kalktık... Paşa'nın, bir şey söylemek istediği anlaşılıyordu. Soramıyorduk... Nihayet gülerek:


"Size verecek bir bayram hediyesi bulamadım. Arkadaşlığımızı belirten birkaç satır yazı yazsanız, mühürlesem. Günün birinde, size, beni hatırlatacak olan bu yazıların, millî mücadele arkadaşlığımızın da birer hatırası olacağını düşündüm." dedi...


Memnuniyetle kabul ederek yanından çıktık...
Geleceği görmeyen insan aczi içinde; Paşanın bu bambaşka hâlini birbirimize de soruyor, iki ihtimal arasında dolaşıyorduk.
1- Yurt ve aile hasretini kamçılayan bayramın gelişi...
2- Millî Hareket'in son günlerdeki beklenmeyen olayları... bütün bunlar Paşanın neşesini kırmış olabilirdi.

Arkadaşlarımızdan Nafi Bey, Paşanın istediği kâğıtları hemen kâtiplerden Ömer Efendiye yazdırdı. Mühürlemek için Paşaya götürdü. Gelen kâğıtların altına, Paşanın resmî mühründen başka, İstanbul Harbiye Mektebinde talebe iken 1300 tarihinde yaptırdığı hususî mührünü de bastığını gördük.Şehadet Günü: 5 Ağustos 1922 Cuma Sabahı.
Karargâh derin bir sessizlik içinde. Gecenin karanlığını, doğan güneşin, bahtımızı karartacağını bilmiyoruz.

Alışkanlığı üzerine erken kalkan Paşa, askerlerin geniş bir yerde toplanmalarını emretti. Askerin bayramını tebrik edecek, harçlıklar dağıtacaktı. Saat altı... İleri karakoldan bir silâh atıldı. Bu, baskın hareketini bildiren bir parola idi.Askerlerin yanına gitmek için atına binen Paşa; hemen dönerek bazı emirler verdi, yirmi kadar askeriyle, silâhın atıldığı tarafa koştu. Rusların bu gibi taarruzları günlük işlerden olduğu için, pek ehemmiyet verilmemişti.Rus askerleri gittikçe çoğalıyor... Bu taarruz, günlük taarruza benzemiyor. Harp büyüyor. Bu ciddiyeti anlayan Paşa; derhal bütün kumandanların ve askerlerin harbe iştirakini emretti.

 

Faruk, Danyal, Boribetaş ve sair kumandanlar hep vazife başında... Harp şiddetlendi...

Ruslar; bayram namazında baskın yaparak millî mücadele kumandanlarını, bilhassa Paşayı harpsiz esir etmeyi ve şu suretle gururlarına dokunan, tahammüllerini tüketen bu millî mücadele dâvasının ortadan kalkmasını tasarlamışlar...Paşanın, bayram namazını yanlışlıkla bir gün evvel kılması, bu plânın tatbikini suya düşürmüş olduğundan; Ruslar, Moskova'nın aylardan beri büyük ehemmiyetle hazırladıkları bu hücuma geçmişlerdi. Türkistan'ın her tarafında olan mücahitlerin üzerine, aynı günde hücum eden Ruslar emellerine yine kavuşamadılar.

Ateş her tarafı sardı. Paşa, yanında Hüseyin Nafiz, Eş Murad, Kerim Beylerle Müslümankul (Rayef) ve askerler olduğu halde ilerledi. Karşı tepede düşman ile aralarında beş altı metre mesafe kalınca, Paşa kılıcını çekiyor. Rusların üzerine atılıyor. Askerlere de hücum diye bağıran Paşa; birkaç Rusu öldürüyor. Harp, şiddetleniyor...

Çok şiddetli olan bu ilerleyiş, düşmanı şaşırtıyor. Mitralyöz başında olan Rus askerleri teslim diye bağırarak ellerini yukarıya kaldırıyorlar. Fakat, arka saftaki Rus takviyeli mitralyözleri hemen çok şiddetli ateşe başlıyor.

Atı ile ateş içinde koşan Paşanın; kalbine amansız bir kurşun giriyor.
Paşa; AMAN!.. diyerek atından düşüyor.

Ateşin şiddetinden yanına gidilemiyor. Ruslar, işledikleri cinayetin farkında bile değiller.Şehadet haberi, her tarafı bir yıldırım süratiyle sarıyor.Rusların ikinci bir kolu ile harp etmekte olan Devletmend Bey, bu kara haberi duyunca bir an şuurunu kaybediyor.

- Ne? Enver Paşa mı? Enver Paşa mı? Şehit mi oldu? Eyvah!..


Artık Enver Paşa yok mu? diyerek kılıcını çekiyor. Askerlerine: Haydi İntikam!.. İntikam!.. Bu intikamı almak, bize farz oldu; feryadıyla mahşeri andıran harbin içine atılıyor. 10 dakika sonra Devletmend Bey de şehit oluyor.

Harp yavaşlıyor. Mücahitlerin susmasını bir zafer diye kabul eden Ruslar da susuyor.
Enver Paşa; bu büyük kahramanın cesedi Rusların eline düştü diye, çok üzülüyoruz. İki katlı felâketin altında eziliyoruz.

Ümit güneşimiz sönmüş, karanlıklar içinde kalmıştık. Yer gök ağlıyor.
Kaybolan, sade bir insan değil; milyonlarca Türkün ümidi, istiklâli, zaferi, tarihi idi.
Kendimizden geçmiş, şaşkın, bitkin bir hâldeyiz... Ne olacak? Ne yapacağız?


Çegen Tepesi'ne geçmek için, suyu çekilmiş olan dereye doğru inmeye başladık. İniyoruz, indik, çıkıyoruz... Bir Rus kolu, dere kenarından ateş ettiyse de hiçbir zarar veremedi. Yalnız, birkaç dakika evvel Paşayı sırtında taşıyan Derviş adındaki at gelen bir kurşunla öldü...

Çegen Tepesi'nin ayağında, Devletmend Bey'in köyünde toplanıldı. Başsız kalan bu mukaddes topluluğun kumandası geçici olarak Danyal Bey'e verildi.

Sabahleyin ihtiyar bir köy imamı geldi. Dereyipayân'da, Enver Paşa'nın cesedini gördüğünü haber verdi.Bu haberi, bir müjde saydık. Hemen koştuk... Baktık ki, Rusların götürdüğünü zannettiğimiz şehit Paşa, burada yatıyor. Paşayı tanımayan Ruslar, üzerindeki elbise ve çizmelerini alıp gitmişler.

Paşa'nın yerde yatan cesedini âdeta göz yaşlarımızla yıkadık. Üzerine bayrak örterek, etrafına nöbetçiler konuldu.Kumandanlar derhal toplandı. Kabir yeri ve cenaze merasimi tespit edildi. Şehadet haberi dalgalar hâlinde her tarafa yayılıverdi. Bu kara haberi duyan kadın, erkek yollara dökülmüşler, inleye, ağlaya Çegen'e doğru geliyorlar. Çok kısa bir zamanda Çegen'de 25.000 den fazla insan toplandı. Bu kara habere inanmayan birçok insanlar, hakikati gözleriyle gördükleri hâlde, acaba doğru mu diye birbirlerine soruyorlardı. Halk, bir sel hâlinde...

Ceset, tabuta kondu... Hafızların tekbir sesleri, okunan mersiyeler, halkın feryatları, yeri göğü inletiyordu. 30.000 kişinin elleri üzerinde, gök kubbenin altında şerefle sallandığını görmek istediği sevgili bayrağına sarılı olan tabutu ağır ağır ebediyet yolunda...

Paşa'nın ölüm acısına tahammül edemeyerek ateşin içine dalan Belcivan Kumandanı Devletmend Bey'in tabutu ile Paşa'nın tabutu yan yana...

Pınarı gölgeleyen iri ceviz ağacına yaklaşıyoruz. Acılar daha derinleşiyor. Ahıret yolcularının âkıbetleri burada...Yaklaştıkça kalplere çöken acı ölçüsüz, ifadesiz bir şekilde taşıyor... Bayılanlar var... Ellerimiz üstünde taşıdığımız bu kumandanı, toprağın karanlıklarına terk etmek istemiyoruz...  30.000 kişinin acı sükûtunu haykıran ses, varlığın sırrına erişemeyen insan aczini feryat ediyor.

Cenaze merasimi esnasında birçok bayılanlar oldu... Bunların arasında kumandan Faruk Bey'in de birdenbire yere düştüğünü gördük...

Dinî merasim bitti... Paşa'dan ebediyen ayrılacağımız an gelmişti. Fanileri, ebediyete götüren mezarlara tabutlar yavaş yavaş iniyor. Üzerlerine inen her toprak parçası Türkistan tarihine çöken bir matem, sonsuz bir elemdi.

Cesedi toprağa, ruhu da kalplere gömülen Enver Paşa'nın mezarı Türkistan halkı için mukaddes bir ziyaretgâh oldu... Günlerce bu kabir etrafında dualar okundu.

Kumandanlardan Halil ve Paşa'nın özel hizmetlerinde bulunan Mirza Muhiddin Beyler de şehit Paşa'nın tabanca ve kanlı çamaşırlarını Afganistan'da bulunan Osman Hoca ve Sami Beylere gönderdiler. Paşa'nın tabancası, o zaman Afgan Harbiye Nazırı olan Nadir Han'a Bedehşan'da takdim ediliyor. Sultan adındaki atı da isteği üzerine Miralay Ali Rıza Beye veriliyor.

Afganistan'da hususi murahhası olarak bulunan Bartınlı Muhiddin, Halil ve Mirza Muhiddin Beyler de, Paşanın çamaşırlarını ailesine vermek üzere İstanbul'a hareket ediyorlar


Çevrimdışı TGD

  • Yasakli
  • Türkçü-Turancı
  • **
  • İleti: 40
Baş komutanımızın ve Turan uğrunda ölenleri yeri Tanrı Dağı olsun!

Yaşasın Turan, yaşasın doğunun güneşi ve yaşasın BAŞ KOMUTAN ENVER PAŞA!
Xöx Çono

TG-TDB UASTO

Hej Turán! Hej Bájtarsak! Hej Turániakat!

tardu kağan

  • Ziyaretçi
    Ne mutlu ki bizlere Asil Türk soylu paşalarımızın, atalarımızın,Başbuğlarımızın ruhumuza işlediği Turan ateşini ,yegane ülkümüz olarak barındırıyor bu uğurda kanımızın son damlasına kadar savaşabilme gücünü onlardan alabiliyoruz.Enver paşamız vakitsiz şehit olmuştur Gök Tanrı onu bizden çok sevmiş,Tanrı dağlarının doruklarında uçmağın en zirve mekanlarına eriştirmiştir. Ruhu şad olsun.Türk çe mücadelesi ve şehadeti Tüm andalara ,kandaşlara örnek,fikirleri yoldaş olsun!
               TANRI TÜRKÜ KORUSUN!

Çevrimdışı BERKETÜRKHAN

  • Türkçü-Turancı
  • **
  • İleti: 28
TÜRKLERİN DİNE KÖRÜKÖRÜNE BAĞLANDIĞI DÖNEMDE,TÜRKLÜĞÜ AŞILAYAN VE BİZİM DAHİ TÜRKLÜK ŞUURUMUZUN HALA HAYATTA OLMASINI SAĞLAYAN,TURANI GAYE EDİNEN BÜYÜK TÜRKTÜ.MEKANI TÜRK UÇMAĞI OLSUN!

TTK
KAVGAMIZ  TURAN!!!

HEJ Turán. HEJ Bájtarsak. HEJ Turániakat!!!

Bozoklu Bozkurt

  • Ziyaretçi
Enver Paşa konusunda sizin kadar iyimser değilim soydaşlarım...
Çünkü Enver Paşa;askerlikte asıl aklını kullanması gerekirken duyguları ile bir imparatorluğun sonunu hazırlamıştır.Sarıkamış faciası sırasında yaptığı maceraperstlik 90.000 yiğidin canına mal olmuştur.
Enver Paşa hakkında Gazi Paşa'nın gözlemleri ise şöyledir;''Gazi Paşa Harbiye Nezaretinde bulunmaktadır.EnverPaşa Sarıkamış'tan dönmüştür.Sanki büyük bir facia geçirmemiş gibi rahattır.Gazi Paşa sorar;''İyisiniz umarım'' Enver Paşa'nın cevabı sükuttur.Gazi Paşa ise durumu bildiği halde sırf Paşa'yı üzmemek için birşey söylemez.''(Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, cilt:1)

Enver Paşa rüzgara göre yön değiştiren bir insandır.Örneğin;onu 1911 Türk-İtalyan Savaşları sırasında K.Afrika'da bir İslam devleti hayali kururken görürüz.Daha sonra Berlin'deki ''İslam İhtilalleri Cemiyeti'' ve en son 4 Ağustos 1922'de Buhara'da kızıl rejim mitralyözleri üstüne ölüme karşı gidişi...Burada bir mantık bir ideal adamından bahsedemezsiniz.Çünkü Paşa'da şu üç şeyden yoksundur;1-Mantık 2-Meşruiyet 3-Fikri hazırlık..Bunların olmadığı birisini göklere çıkarmak doğru değildir.Ama Paşa'nın hatırasını rahatsız etmek benim gibi bir tarihçi çömezinin yiyebileceği bir halt değildir.
Özellikle orduyu, Von Kress, Falkenhayn, Liman Von Sanders gibi Almanların eline bırakması ve bu Almanların gereğinden fazla yaptıkları hatalar sonuçta Türk Milleti'ne bir dünya savaşına ve bir istiklal mücadelesine mal olmuştur.

Ha Paşa'nın iyi yönü yok mu idi vardı, o da şudur;I.Dünya Savaşı öncesinde orduyu yenileştirmesi ve gençleştirmesi...(yaklaşık 13 ay) gibi bir sürede ordu da yaptığı yenilikler göz önünde bulundurulduğu zaman ona hak vermek mümkündür.Balkan Savaşları sırasında dağılmış bir orduyu bir yıl gibi bir sürede toparlamakla gayet müthiş bir iş çıkarmıştır..Ama bu savaşın(Birinci Dünya Savaşı)  sonuçları maalesef Paşa'nın bu doğrularını gölgelemektedir.

Enver Paşa'nın ayrıca Türk İstiklal Mücadelesi sırasında Anadolu dışında yaptığı faaliyetler hiç de olumlu değildir.(Bir kolordu ile Anadolu'ya yürüme olayı v.s.)Kısacası Enver Paşa hataları ve sevapları ile Türk Tarihindeki yerini almıştır.Bizim için maceraperest diyenlere koz vermeyelim.Ve ben Enver Paşa'nın bu kadar göklere çıkartılmasını hayalperstlikle ve tarihi çarpıtmakla nitelendiririm.Çünkü Türkiye'de Turancılık denince kızılların aklına ilk gelenlerden birisi Enver Paşa ve onun dalgalı hayatıdır.

Esenlikler, saygılar...

TTK

Kök-Börü

  • Ziyaretçi
Bir Türkçü-Turancı olarak seninle aynı fikirde değilim Bozoklu Anda...

Öncelikle bir şekilde o yada bu şekilde Osmanlı savaşa girecekti..Enver Paşa oldu bu kişi...Başkası da olabilirdi!!

Sonunu hazırladı diyelim ama Osmanlı İmparatorluğu zaten bitmişti ve bunu bir fırsat olarak gördü...

O maceraperest değil tam tersi gerçek bir Turan savaşçısı idi!Ve Turan yolunda  hiç çekinmeden canını vermiştir... 

İmzandaki Ziya Gökalp'in mısralarındaki  fikriyatı gerçek hayata Enver Paşa geçirdi!!

Bozoklu Bozkurt

  • Ziyaretçi
Ağabey;

1-Düşüncelerime katılmadığınızı belirtmişsiniz, saygı duyarım.Umarım sizde benim düşüncelerime saygı duyarsınız.

2-Ama bu kişi Enver Paşa olmayabilirdi.Çünkü;Paşa'nın askeri terfi listesine baktığınız zaman bir hafta gibi bir sürede Harbiye Nazırlığı'nı ve Genelkurmay Başkanlığını üzerine aldığını görürsünüz.Ki bu terfi normal bir terfi değildir.Direkt olarak bir baskının sonucudur.Eğer ki bir asker sivrilmek için hırs atının gemini iyi tutamamışsa ve heyecanının oyuncağı olabiliyorsa o askerin yapacakları hakkında şüpheli yaklaşmak gerektir.

3-Osmanlı Devleti bu savaşa girmeyebilirdi.Ki Atatürk'te bu kanıdadır.Sofya'da ateşmiliter olduğu dönemdeki hayatı incelendiğinde gerekli evrak ve bilgiye ulaşabilirsiniz.

4-Ziya Gökalp'ın asıl öğrencisi Atatürk'tür bunu sizde iyi bilirsiniz.Sizde takdir edersiniz ki;sırf Enver Paşa'nın Orta Asya'daki çalışmaları yüzünden Milli Mücadele döneminde Sovyetler Anadolu'ya ancak Sakarya Zaferi'nden sonra yardım göndermişlerdir.
Bunun ne demek olduğunu herhalde o dönemde Gazi Paşa Hazretleri bilirdi.

TTK

tungatonyukuk

  • Ziyaretçi
Enver Paşa nın ruh u  şad olsun

Kök-Börü

  • Ziyaretçi
Atsız Ata'nın bir makalesi..Harfine dokunmadan aktarıyorum...


TURANCILIK


Turancılık, Türkiye'de 60 yıldan beri tartışılan bir konudur. Zaman zaman, Türklerle akraba milletleri de içine alan bir sistem hâlinde düşünülmekle beraber bugün "Turancılık" deyince Türkiye'de anlaşılan şey, tarihî mirasları da dahil olduğu halde bütün Türkleri tek devlet hâlinde birleştirmek ülküsüdür ve her ülkü gibi nesillere bakan, kan ve can vergisi isteyen, gönüllere heyecan katan bir inançtır.

Tarihi, savaşları ve fütuhatı dolayısıyla hemen bütün dünyaya antipatik gelen Türk milletinin yeniden birleşerek şahlanması birçok milleti korkuttuğu için, bu şahlanış sonunda bazı devletler ortadan kalkacağı veya küçüleceği için, hatta dünya çapındaki büyük ticaret ortaklıklarının çıkarları baltalanacağı için Turancılık ülküsü büyük direnişle karşılanmakta, bu direnişin propagandası ve fikriyatı yapılmakta, bu propaganda Türkiye için de tesirli olmaktadır.

Turancılık ülküsüne karşı Türkiye'deki muhalefet ya bunun Türkiye'yi büyük tehlikelere atacak bir macera sayılmasından, yahut Türkiye dışındaki Türklerin de en az bizim kadar (bir bakıma bizden çok) Türk olduklarının bilinmeyişinden, yahut da bugünkü sınırlarımız içinde 4000 yıldan beri üstüste yığılan etnik zümreleri ve kültürleri karıştırıp bunlardan şimdiki dili Türkçe olan bir "halk"ın peydahlandığını kabul etmekten doğmaktadır.

Moskof uşağı oldukları için Turancılığın Rusya'yı devirmesinden korkanların muhalefetini kaale almıyorum.

Önce, Turancılık bir macera mıdır, onu ele alalım:

Turancılığın macera olduğu hakkındaki düşünce, Birinci Cihan Savaşında Enver Paşanın Kafkas cephesindeki hareketlerinin başarısızlık ve büyük kayıplarla sona ermesinden çıkmıştır. Bir çiçekle bahar gelmediği gibi bir başarısızlıkla bir düşüncenin yanlışlığına hükmetmek de sağlam bir mantığın eseri sayılmaz. Enver Paşanın cesur bir asker, fakat ehliyetsiz bir kumandan olduğu artık herkesçe bilinmektedir. Bundan başka Enver Paşayı saf bir Turancı saymak da yanlıştır. İttihatçılar hem Turancı, hem de İslâm birlikçisi idiler. Hem Kafkasya'yı, hem de Mısır'ı almak istiyorlardı. Bundan başka zamansız Kafkas taarruzu Turancılık düşüncesiyle değil, müttefikimiz Almanlar üzerindeki yükü hafifletmek amacıyla yapılmıştı.

Maceracılığa gelince, bu kelime üzerinde iyi ve ciddî düşünmek lâzımdır. Her maceracılık bir hatâ olmadığı gibi her ihtiyat da tedbirli bir davranış değildir. İnsanlığın tarihi siyaset, askerlik ve ilim alanındaki maceralarla doludur. Kristof Kolomb'un batıya giderek Hindistan'a varmak istemesi bir macera idi. Bir sal ile Atlantiği geçmek de öyledir. Kendi yakın tarihimize bakarsak Mustafa Kemal Paşanın Samsun'a çıkması da bir maceradır. Birçoklarının buna katılmayışı yurtsever olmayışlarından değil, başarı ihtimali görmemelerindendi. Fakat o, iyi hesap yapmasını bildiği için, başkalarının Türkiye'yi batıracak bir macera diye muhalefet ettikleri teşebbüsünü parlak bir şekilde bitirdi.

Daha eski tarihimizde Babur'un 10.000 kişiyle Hindistan'a dalması, Yavuz'un 30.000 kişiyle çölü geçerek Mısır'a girmesi birer macera değil miydi? Evet, Napolyon ve Hitler'in Moskova seferleri de macera idi ama onlar başarısızlıkla bitti diye berikilerin değeri azalır mı?

Yahudilerin artık Arap vatanı olmuş topraklarda İsrail devletini kurması şaşırtıcı bir macera değil midir?

Tehlikesiz yaşamak isteyenler intihar etsin. Hayat ve kâinat tehlikelerle doludur. Tehlike fertler için de, milletler için de, topraklar için de vardır. Korkunç bir deprem birkaç saatte Anadolu'yu suların altına gömebilir. Dünyaya yakın geçen bir kuyruklu yıldızın boğucu gazları birkaç milleti birden yok edebilir. Dünyayı yörüngesinden çıkaracak büyüklükte bir göktaşı küremize çarparak dünyanın kıyametini koparabilir. Birkaç millet birleşerek bir gece Türkiye'nin üzerine 500 hidrojen bombası fırlattıktan sonra özel giyimle askerlerini yurdumuza sokabilir.

Bütün bu ihtimaller var diye uyuşuk uyuşuk oturup yalnız fabrika kurmak, futbol maçlarını seyrederek bağırmak, defile ve güzellik müsabakaları yapmak, üniversitelerde bir takım bayağıların eserlerini tahlili etmekle mi vakit geçireceğiz? Bunlarla millet yaşamaz. Millet bir hayvan sürüsü değildir. Millet, millî bir hedef ister. Ancak o hedefi gördüğü zaman sürü olmaktan çıkıp insanlaşır, bencil olmaktan kurtulup fedakârlaşır.

Bizim için en kutlu hedef Turancılıktır. Eskiden nasıl bir idiysek yine birleşeceğiz diye kendisini bir ülküye adamaktan daha kutlu ne olabilir? Bütün Türleri birleştirmek hakkımız ve görevimizdir. Bizden zorla koparılanı geri almak adaleti yerine getirmektir. Turancılık bir büyüklük düşüncesidir. Büyüklük düşüncesi asil bir düşüncedir.

Turancılığı, bütün Türkleri yalnız kültür alanında birleştirmek diye anlamak boş ve yanlıştır. Sosyal bir kanundur ki kültür birliği ancak siyâsî birlik sonunda doğar. Türk'e düşman milletlerin hakimiyetindeki Türkleri kültürde birleştirmeye imkân var mı? Yabancı millet buna izin verir mi? Sovyetler Birliği'nde alfabesi ayrılmış, yerli lehçesi edebî dil hâline getirilmiş Kazak, Kırgız, Özbek, Türkmen, Tatar ve Başkurt'u hangi kuvvetle, hangi metodla tek kültür içinde bizimle birleştirebilirsin? O kadar gücün varsa zaten ordularını yürütüp o ülkeleri kurtarmak elinde demektir. Ondan sonra kültür birliği için kurultayını toplar, aksi hâlde kültür birliğini hiçbir zaman kuramazsın.

Bugün Türkler arasındaki kültür birliği ancak gönül birliği, tek millet olmak şuuru, biraz da dil birliği halinde yaşamaktadır. Fakat bu gidişle 50 yıl sonra diller ayrılacaktır. O zaman ne olacak? Onlar artık başka millet oldu diyerek miskin bir tevekkülle bu oldu bittiyi kabul mü edeceğiz, yoksa eski yurtları ve soyumuzun koparılmış parçalarını kurtarmak için, savaş da dahil, her şeyi göze mi alacağız? Elbette göze alacağız. Şüphesiz zamanı kollamak, hesapları iyi yapmak şartı ile...

Siyâsî sınırlar dışındaki Türklerle uğraşmak macera ise Türk uçakları Kıbrıs'a neden saldırdı? Hatta Amerikan donanması engel olmasaydı Kıbrıs'a neden çıkılacaktı? Batı Trakya Türkleriyle, Kerkük Türkleriyle, neden bu kadar ilgileniliyor? Dün "Hatay"dı. Bugün "Kıbrıs", yarın "Batı Trakya" ve "kerkük", öbür gün "Azerbaycan" ve daha ötesi... Bu, budur. Kimse başını kuma sokmasın.

Turancılığa muhalefetin bir türlüsü de Türkiye dışındaki Türklerden habersiz olmanın sonucudur. Daha pek yakında bir bilgin kişinin, bir toplantıda gençlerden birine "Hunlar da mı Türk" diye sorduğunu anlattılar. Hunlar'ın Türk, hatta kısmen Oğuzların ataları olduğunu bilmeden yaşayan bilgine ne denir? Meğer o, millî tarihi Malazgird Zaferi'yle başlıyor sanırmış. Hayırlı uykular deyip geçelim...

Bir de Türk soyundan gelmemenin verdiği gayrı millî şuurla Anadolu'yu bir bardak, içindeki milleti bir kokteyl, Türkleri de bu kokteyle en son katılan içki saymak gibi hezeyan var ki taraftarları birtakım ruh hastalarından ibarettir.

Tarihimizi Malazgird'le veya İznik şehrinin alınmasıyla başlatanlara sormalı: İznik'i başkent yapanlar veya Malazgird savaşını kazananlar daha önce ne idiler? Nerede idiler? Onbirinci Yüzyıl tarihin ışıldakları altındaki bir asırdır. O adamların nerede ve ne olduklarını gözler önüne derhal serer.Böylece de Türk Devletleri denen nesnenin birbirini kovalayan Türk hanedanları olduğu, aslında bir tek devlet olup fetret zamanlarında ikiye, üçe bölündüğü ve bunun Tanrıkut'a kadar gerilere doğru uzandığı ortaya çıkar.

Turancılık ülküsü gibi milleti hızlandırıcı, ahlâka ve erdeme dayalı kutlu bir ülküyü yermek için ya damarlarındaki kanı yabancı hissetmek, ya komünist yani vatan haini, yahut da millî tarihi Malazgird'den başlatacak kadar cahil ve budala olmak lâzımdır.






H.Nihal Atsız


(Ötüken, 30 Nisan 1973)


Çevrimdışı İgdirhan

  • Türkçü-Turancı
  • ****
  • İleti: 325
Enver Paşa tartışmasız ve katışıksız bir Türk'tür,Türkçüdür,Turancıdır.
Turan ideallerini hayatının her safhasında hem eylem ve hem de fikir bazında yaşamaya çalışmış, Türkçü kimliği,diğer bütün sıfat ve görevlerinin önüne geçmiştir.
Enver Paşa aynı zamanda bir romantiktir.
Başbuğumuzda romantik bir insandı.
Ancak ikisi arasınada hem karekter,hem de pratik uygulamalar noktasında ciddi farklılıklar vardır.
Başbuğun romantizmi,uç hayal dünyasından ,uygulanabilir pratik zemine indirebilmeyi ,nadir kişilerin başarabildiği, akılcılıkla donanımlı ,bir ülküler bütünlüğüne sahiptir.
Elbetteki Bağbuğ Atatürk'le Enver Paşa'yı kıyaslamak doğru bir şey değildir.Zaten bunu yapmak düşüncesinde değilim.
Misali mi İyi tanınan ve bilinen Başbuğun kimliğinden bakarak Enver Paşa'yı tanımaya pencere açması bakımından verdim.
Kendini Türklüğe feda etmiş bir kahramanın aziz hatırası önünde saygıyla eğilmek her Türkçü için erdemdir.
Ancak tarihin düştüğü notlara baktığımızda duygusal övgüler yeterli olmuyor.
Enver Paşa'nın romantik idealizminde zahiri ve maddi plana dair besleyici alt yapılar yeterli olmadığından eylemleri çoğu kez trajik maceralar sonucunu doğurmuştur.
Bu tavır elbetteki artniyetliliğinden değildi.Fazlaca ,ütopik uçlukları ,olgunlaştırmadan eylem planına indirdiğinden, sonuçlar peşinden koştuğu idealleri yerle bir etmiş ve hatta hazin olanı vakitsiz,hesapsız çıkışları nedeniyle bu ideallerin tekrardan diriltilmesini ya çok geciktirecek sürece sokmuş ve hatta daha elim ve vahi mi asla dirilmesini imkansız kılmıştır.
Bu tavır "sevdiği birinin uyurken yüzüne konan sinegi kovalamak için sineğe taş atıp,sevdiğini öldürmesi" misaliyle biraz daha anlaşılabilir olacaktır,sanırım.
Bu ifademle elbetteki Enver Paşa'ya akılsızdır demeyi kasdetmiyorum.Bulunduğu konumun sorumluluklarını iyi düşünmeden ya var, ya da yok gibi şansını yarıya indirmek maceralarına koştuğunu kastediyorum.Oysaki Türklüğün kaderi ya var,ya yok hamleleriyle risk edliemeyecek kadar hayatidir.Türklüğün kaderi söz konusu olunca ya var,yada yine var denilmelidirİşte Bağbuğ Atamızın farkıda bu noktada ortaya çıkmaktadır.
Uluğ Bilge Atsız "Hayat çelik ellerde atılan zar olmalıdır" derkende çelik gibi bir güç ve iradeyi Türklüğe ve Türklüğün önderlerine teşbih etmektedir.
Enver Paşa'mız her şeyiyle bizim trajik kahramanımızdır.
Ruhun şad olsun romantik idealist...
Ruhun şad olsun trajik kahraman....
Ruhun şad olsun Türkçü şehit...
Türklük seni hep sevdi ve sevmeye de devam edecektir...
Mekanın cennet olsun...

TTK.
(Bu yazım daha önceden başka bir platformada da yayımlanmıştır.)