TÜRKLÜK ve TÜRK DÜNYASI OTAĞI > TÜRKÇÜLÜK

TÜRKÇÜLÜĞÜN KUTUP YILDIZI, ULUĞ BİLGE, ZİYA GÖKALP

(1/27) > >>

oguz_kurtarslan:
Ali Kemal'e
Ziya Gökalp

Ben Türküm! diyorsun, sen Türk değilsin!
Ve İslamım! diyorsun, değilsin İslam!
Ben, ne ırkım için senden vesika,
Ne de dinim için istedim ilam!

Türklüğe çalıştım sırf zevkim için,
Ummadım bu işten asla mükafat!
Bu yüzden bin türlü felaket çektim,
Hiç bir an esefle demedim: Heyhat!

Hatta ben olsaydım: Kürd, Arap, Çerkes;
İlk gayem olurdu Türk milliyeti
Çünkü Türk kuvvetli olursa, mutlak,
Kurtarır her İslam olan milleti!

Türk olsam olmasam ben Türk dostuyum,
Türk olsan olmasan sen Türk düşmanı!
Çünkü benim gayem Türkü yaşatmak,
Seninki öldürmek her yaşatanı!

Türklük, hem mefkurem, hem de kanımdır:
Sırtımdan alınmaz, çünkü kürk değil!
Türklük hadimine 'Türk değil! ' diyen
Soyca Türk olsa da 'piçtir', Türk değil!

EFE:
ZİYA GÖKALP  ( 1875-1924 )

"Heyecanlarımın babası Namık Kemal, fikirlerimin babası Ziya Gökalp'tir"
Mustafa Kemal Atatürk



Fikirle hayat arasında dinamik bir köprü kurarak Osmanlı ülkesinin kurtarılması çarelerini arayan fikir adamı... Gerçek bir idealist... İttihat ve Terakki Fırkası’nın ideologu ve toplum düzenleyicisi...

 

1875'de Diyarbakır'da doğdu. Babası, edebiyatı seven, mahallî gazetelere başyazı yazan Mehmet Tevfik Efendi'dir. Gökalp'in asıl adı, Mehmet Ziya'dır. Yıllar sonra, Selanik'te "Genç Kalemler" dergisini yayınladığı sırada, arkadaşı Ali Canip Yöntem'in —bir yazısına— "Gökalp" takma adını kullanması, bundan sonra adını Ziya Gökalp yapmıştır.

İlk derslerini babasından aldı. Babası gibi Gökalp de, Namık Kemal hayranı olarak yetişmiştir. Diyarbakır Askerî Rüştiyesi’ni bitirdikten sonra, Mülkiye İdadisi'nde okumasını sürdürdü. Kendi kendisine Fransızca öğrendi. Amcasından, Arapça ve Farsça dersler aldı. Tasavvuf felsefesini, İslâm tarihini öğrendi. 24 yaşlarında iken bir bunalım geçirdi ve tabancayı alnına dayayarak intihar etmeyi denedi. Ölmedi. Fakat ondan sonraki hayatı sürekli çalışmalar içinde geçmiştir.

MEŞRUTİYET YANLISI İDİ

Yüksek öğrenimini yapmak için İstanbul'a geldiği yıllar, Albülhamid'in saltanatı günlerine rastlıyordu. Yüksek okullarda Abdülhamit düşmanlığı moda idi. Ayrıca, Gökalp, Namık Kemal hayranı olduğu için, meşrutiyet yanlısı idi. O yıllarda kurulan İttihat ve Terakki gizli cemiyetine girdi. Bütün heyecanı ile ittihatçılığa sarıldı. Diyarbakır'daki bir arkadaşına yazdığı mektup, polisin eline geçince, okuldan çıkarıldı. Dokuz ay hapis yattıktan sonra tekrar Diyarbakır'a döndü (1898).

1908 Devrimi olunca, Diyarbakır'da "Dicle" adlı bir gazete çıkarmaya başladı. Gençleri etrafına toplayarak onları yetiştirmeye çalıştı. Bu sırada, İttihat ve Terakki Fıkrası'nın merkezi olan Selanik'te Gökalp'i genel merkez üyeliğine aldılar, ve sanat-fikir çalışmalarını  kendisine bağladılar.

«TÜRKÇELEŞMİŞ TÜRKÇE» KURALINI GETİRDİ

Ziya Gökalp, başta Ali Canip Yöntem ve Ömer Seyfettin olmak üzere genç hikâyeci ve şairleri etrafına toplayarak "Genç Kalemler" adiyle bir dergi kurdu ve ilk sayısını 11.Nisan 1911'de yayınladı. Bu dergi, Türk edebiyatında ve Türk dili tarihinde önemli görevler yapmıştır. O zamana kadar kullanılan terkipli Osmanlıca dili bırakılmış, günlük konuşma diline dönülmüştü. Yâni, Şinasi'nin başlattığı sadelik hareketi, bu kadro tarafından yeniden ele alınıyordu ve akım haline getiriliyordu.

Genç Kalemler'in sade dili, edebiyat çevrelerinde, önceleri yadırgandı. Fakat gençlik, dergiyi beğenmiş ve dili benimsemişti. Edebiyat dünyası, Osmanlıca yazanlarla Türkçe yazanlar diye ikiye bölündü. Gökalp, dil konusunda ileri gitmiyor, "Türkçelesmiş Türkçe" kuralını getiriyordu. Halkın diline geçmiş yabancı kelimeler de yazı dilinde kullanılacaklar, fakat söylendikleri gibi yazılacaklardı.

Ziya Gökalp, Genç Kalemler'de, şiir, hikâye ve romanda sade bir dil kullanılması davasının yanı başında, "Türklük" davasını da yürütüyordu. Yayınladığı bir şiirde:

"Vatan ne Türkiye'dir Türklere, ne Türkistan.

Vatan, büyük ve mûebbed bir ülkedir: Turan:"

diyordu. Turan, belli bir ülke değildi, bir idealdi. Nesillerin ruhlarını tutuşturan, gayretlerini pekiştiren, umut, sevinç, yaşamak coşkusu veren bir idealdi. Böylece sanat ve edebiyatta da yeni bir parlama oldu.

Ziya Gökalp, edebiyat ve tarih kültürünün yanı başında, kuvvetli bir felsefe ve sosyoloji kültürü ile beslenmişti. Okuduklarını, birçoklarının yaptığı gibi sadece öğrenmiş olmak için okumuyor, öğrendiklerini hayata ve memleketin ilerlemesi yolunda yapılacak devrimlere uygulamak için okuyordu. O yıllarda üç akım vardı:   Türkleşmek,      İslâmlaşmak,    çağdaşlaşmak...

İslamcılar, bütün Müslüman ülkelerin bir araya getirilmesi ile hem Müslümanların, hem Osmanlı İmparatorluğu’nun kurtulacağına inanıyorlar, bu yolda çalışıyorlardı. Çağdaşlaşmak yanlıları ise, Batıyı olduğu gibi kopye ederek Osmanlı ülkesinin uygar bir ülke olarak hayatını sürdüreceği düşüncesindeydi. Ziya Gökalp'in önderlik ettiği çağdaş Türkçülük, hem Türk unsuruna dayanıyor, hem Batı uygarlığını, İslâm ahlâkı ve Türk töreleri üstünde geliştirmeyi amaçlıyordu.

TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİN ESASLARINI HAZIRLADI

İttihat  ve Terakki'nin   merkezi   Selanik'ten İstanbul'a taşınınca, Gökalp de

İstanbul'a geldi. Bir yandan, İstanbul Darülfünunu'nda(Üniversite) hocalık ediyor, bir yandan, başına topladığı sanatçı ve fikir adamlariyle çağdaş Türk toplumunu yaratmanın yollarını arıyordu. Oysa, siyasî kanaatlerini paylaştığı İttihatçılar, eskiden beri devam eden Osmanlı politikasını sürdürmekte idiler. Gökalp, bu fikir çatışmasına hiç önem vermeden Türk milliyetçiliğinin esaslarını hazırladı. İstanbul'da çıkardığı "Türk Yurdu" dergisinde, "Türkleşmek, İslâmlaşmak, Muasırlaşmak" adı altında bu üç cereyanı bilimsel açıdan inceledi. Fikirlerini, modern sosyolojiye dayatıyor, Türk toplum yapısını araştırıyor ve ayakta kalmanın tek çaresi olarak milliyetçiliği görüyordu.

Bu çalışmalarına "Türk Ocakları"nda da devam etti. Fakat Birinci Dünya Savaşı'nın patlaması, yenilgi ve İttihat ve Terakki Fırkası'nın dağılması üzerine, İngilizler İstanbul'u işgal edince, Gökalp'i, Malta'ya sürdüler. Gökalp, Malta dönüşü Diyarbakır'da çıkardığı "Küçük Mecmua"da fikirlerini yaymaya devam etti. 2. dönem B.M. Meclisi'ne Diyarbakır Milletvekili olarak katılmış ve 25 Ekim 1924'de ölmüştür. Yeri, günümüze kadar doldurulamayan bir fikir adamımız idi.

Kök-Börü:
Türkçülüğün Mimarlarından Ziya Gökalp Ata önünde saygı ile dizlerimi yere vuruyorum....

TTKvY

bayındır:
ziya gökalp osmanlının en kötü döneminde birilerinin peşine düşmemiş tam bir yüksek seciye örneğiyle Türkçülük fikrini günümüze en yakın hale getirmiştir. onun açtığı yoldan gelenler onun dileklerinide yerine getireceklerdir.TTK

Kök-Börü:
ERGENEKON


Biz Türk Han'ın beş oğluyuz.
Gök Tanrı'nın öz kuluyuz,
Beşbin yıllık bir orduyuz,
Turan yurdu durağımız!

Ak ordumuz sola gitti,
Üç hakanlık tesis etti,
Med, Sümer-Akad, Hit'ti
Bu üç şanlı oymağımız!

Birincisi Azerbaycan,
İkincisi Geldanistan,
Üçüncüsü Arz-ı Ken'an,
Fışkırdı üç kaynağımız!

Gök ordumuz sağa vardı,
Çin'i baştan başa sardı:
Hiyong-no'lar bu Hanlar'dı;
Sed olmadı tutağımız!

Kara ordu gitti İskit
Ülkesinde yaptı bir çit;
Attila ol, Şalon'a git,
Sözü oldu adağımız!

Kızıl ordu dağlar aştı;
Efganlar'la çok savaştı;
Bir alayı Hind'e taştı:
Sind oldu bir ırmağımız!

Sarı ordu tekin durdu:
Şehir yaptı, çiftlik kurdu.
Uygurlar'ın bu iç yurdu
Kaldı ana toprağımız!

Yüce Tanrı, Oğuz Han'ı
Göndererek Türk Hakanı,
Birleştirdi beş Turan'ı...
Doğdu güneş sancağımız!

Oğuz Han'dan sonra Hanlar
Kazandılar yüce şanlar,
Bilinmek için bu hoş anlar
Şehname'dir sorağımız

Yıllar geçti: Bir an geldi,
Türk tahtına İlhan geldi;
Sağdan, soldan düşman geldi,
Kurulmuştu tuzağımız!

Verilmedi bir dem soluk,
Kanlar aktı oluk oluk;
Öldü bütün çocuk-çoluk,
Han, bey, çeri, uşağımız!

Yalnız Nüküz ile Kayan
İki kızı alıp yayan
Bir sarp dağa attılar can,
Bunlar oldu kaçağımız!

Dağdan dağa hep gizlice
Yürüdüler beş-on gece,
Bir tan vakti gayet ince
Bir iz oldu uğrağımız!

Bu iz, yolu çok uzattı;
Sonra alageyik çattı,
Bir dik yardan bizi attı;
Kanadı her bucağımız!

Bir de baktık: Yeşil bir bağ!
Her tarafı bir yüce dağ!
Geniş, fakat sıkı bir ağ!
Dedik, ne hoş bu ağımız!

Alageyik çayır yerdi,
Yavrusunu emzirirdi,
Bizi gördü meme verdi...
Oldu ana kucağımız!

Dört yüz sene burada kaldık,
Geyik arttı, biz çoğaldık;
Çıkamadık; işe daldık,
Pek şenlendi konağımız!

Elma, erik çoktu, yedik,
Demir bulduk, örs işledik,
"Bir gizli yol bulsak!" dedik:
Dağ delerdi bıçağımız!

Kurt'tan hali iken bu yurt
Birgün peyda oldu bir kurt,
Bir geyiğe attı avurt,
Gördü çoban yamağımız!

Kurt bir delik buldu, gitti;
Bir demirci takip etti;
Ocak yaktı, taş eritti;
Açıldı yol kapağımız!

Büyük sevinç, büyük müjde!
Bayram yaptık kentte, köyde:
Torun, oğul, baba, dede,
Büyüğümüz, ufağımız!

Demirciye BOZKURT dendi;
Han tanıldı, taç giyindi;
Yoldan önce kendi indi:
Sağ elinde BAYRAĞIMIZ!

Börteçine kurdun adı,
Ergenekon yurdun adı,
Dört yüz sene durdun, hadi,
Çık, ey yüz bin mızrağımız!


Oldu sana Kaf bu eşik,
Tarih kaldı delik deşik;
Artık yeter, bu taş beşik
Oldu körpe yatağımız!

Uzaklarda boş ülkeler,
Issız yurtlar seni bekler!
İşte Kıpçak, İşte Kaşgar!
Tâ karşıda gök dağımız!

Tarhandağı gözler seni,
Tanrı, orada sözler seni,
Dört asırdır özler seni
Tukin dağda otağımız!

TURAN eski toprak bize,
Hind, bir altun konak bize,
Çin köşkleri kışlak bize,
Tuna boyu yaylağımız!

Yunus gibi çıktık: Hut'tan!
Büyük yurda küçük yurttan
Geyik girdik, doğduk kurttan;
Kılıç oldu orağımız!

Sart'lık gitti, Uygur'landık;
Soyumuzla gururlandık,
Şamanlarla uğurlandık,
Pirler oldu yardağımız!

İlk yayıldık: Beşbalığ'a!
Karakurum, Elmalığ'a!
Çin başladı zorbalığa,
Ezdi onu tokmağımız!

Sağa sola gitti ordu;
Hind'e, Rum'a bir baş vurdu;
Altun yurtta düzen kurdu
Yine eski yasağımız!

Alplerimiz girdi harbe,
Düşmanlara attı darbe,
Şimal, cenup, şarka, garbe,
Akın etti kısrağımız!

Türk ayağı hangi yurda,
Basmışsa baş eğdi Kurd'a!
Gökhan orda, Akhan burda,
Dedik gitti ayağımız!

Tumen, Çin'e akın etti,
Efrasiyab, Rum'a gitti,
Tomris adı göğe yetti,
Husrev oldu tutsağımız!

Teleler'i, Aktürkman'ı
Toplamıştı Soğd'un Hanı;
Çapul etti Eşkaniyan'ı
Sevinç adlı soğdağımız!

İlhan Mokan, Bilge Kağan,
Gaznevi'den Mahmud Sultan,
Selçuklar'dan Alparslan Han,
Birer şanlı koçağımız!

Askerliği gördü tatsız,
Harzem Şah'ı oldu Atsız,
Bu gün hakan, dün bir adsız,
Böyle kayar kızağımız!

Tonguz, Çin'e hakan oldu,
Hıtay Türk'ü uryan oldu,
İlk düşünen Gûr Han oldu:
Birleşmeli ocağımız!

Cengiz bunu tasarladı,
Dört bucağa ılgarladı,
Türk soyunu toparladı,
Turan oldu öz bağımız!

Oğuz Han'dan beri mühmel
Kalmış idi Büyük emel,
Yüce dilek uzattı el.
Ele geçti arağımız!

Gökten yüce yıldızımız,
Bir devr açtı her hızımız,
Attila bir Kırgızımız,
Temurleng bir Kazağımız!

Fatih aldı İstanbul'u,
Babür, Hind'e eğdi yolu,
Nadir sarstı sağı, solu,
Oldu bir son taslağımız!

Bundan sonra talih döndü,
Yıldızımız yine söndü,
Karşımızda Rus göründü...
Kesildi yurt ortağımız!

Kırım,Kazan heder oldu,
Tuna Kafkas beter oldu,
Türkistan'da neler oldu,
İşitmedi kulağımız!

Yurd girince yad eline,
Ergenekon oldu yine,
Çıkmaz mı bir Börteçine?
Nurlanmaz mı çerağımız?

Ziya GÖKALP

Navigasyon

[0] Mesajlar

[#] Sonraki Sayfa

Tam sürüme git