Türkçü Turancı Otağ
TÜRKLÜK ve TÜRK DÜNYASI OTAĞI => TÜRK - TURAN DÜNYASI => Konuyu başlatan: motun yabgu - 26 Kasım 2007
-
Vahdettin hain miydi, değil miydi?
26 Kasım 2007
Vahdettin, Kurtuluş Savaşı’nda Mustafa Kemal’e destek oldu mu? ‘Ne desteği! Mektuplarında Atatürk’e küfür bile ediyor’
"VAHDETTİN HAİN DEĞİLDİ" DİYENLERİN İDDİALARI NEYDİ
1- İzmir’in işgalinden sonra Mustafa Kemal’i “Muvaffak ol” temennisiyle, 9. Ordu müfettişi olarak çok geniş yetkilerle Anadolu’ya gönderen Vahdettin’dir. Görünüşte Samsun mıntıkasındaki anarşi olaylarının bastırılması söz konusuydu ama, asıl amaç, Mustafa Kemal’in Anadolu’da teşkilatlanmasını sağlamaktı.
2- Dahiliye Nazırı Mehmet Ali Bey vasıtasıyla Mustafa Kemal’e, 25 bin altın verildi. Bu kadar büyük bir rakam, örtülü ödenek kayıtlarında görünmesin diye Vahdettin, Çengelköy’deki değerli atlarını satarak, parayı Mustafa Kemal’e İngilizlerden gizli olarak teslim etti.
3- Saltanatın kaldırılmasından, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde şahsına yönelik sözlü saldırılardan, eski Dahiliye vekili ve Peyam-ı Sabah gazetesi başyazarı Ali Kemal’in linç edilmesinden sonra, Mustafa Kemal’le görüşmek için son bir teşebbüste bulundu. Talebine cevap alamayınca 1922’de 16 Kasım’ı 17 Kasım’a bağlayan gece İngilizlere sığınarak ülkesini terk etti.
Profesör Metin Hülagü, Londra’daki Foreign Office’te (Yabancılar Ofisi) yıllar sonra gün ışığına çıkan belgeleri inceledi. İngiliz kayıtlarına dayanarak son Osmanlı Padişah’ı Vahdettin ile Atatürk’ün ilişkisini kaleme aldı. Prof.Dr. Hülagü’nün çalışması Vatan Gazetesi’nden Bülent Günal kalemiyle yayınlandı.
* İngiliz belgelerini incelediniz. Tüm bu çalışmaların ışığı altında en çok tartışılan soruyla başlamak istiyorum. Vahdettin bir hain miydi?
İngiltere, Kurtuluş Savaşı ile Osmanlı Hanedanı’nın ve Vahdettin’in kaçışında baş aktörlerden biriydi. O yüzden İngiliz belgelerinde yazılanlar çok önemli. Şunu söyleyerek başlayalım. II. Abdülhamit’ten sonra tüm şehzadelere yönelik bir siyaset yasağı var. Bir bakıma şehzadeler apolitik yetiştiriliyor. Vahdettin de böyle. Çengelköy’de yaşıyor, besteler yapıyor, İslam hukuku üzerine kafa yoruyordu. Dünya nereye gidiyor, Avrupa nereye koşuyor, Osmanlı’nın geleceği ne olacak gibi sorular Vahdettin’in gündeminde büyük yer kaplamıyordu.
Vatan haini değildi ama siyaseten bilgisizdi, yeteneksiz ve başarısızdı
* Böyle bir adam 1918 yılında, ağır şartların yaşandığı bir dönemde tahta çıktı.
Evet... Ve Vahdettin’den çok şey bekleniyor. Vahdettin hain değildi ama siyaset, özellikle dünya siyasetini bilmeyen bir adamdı zaten. Ama Vahdettin’in tecrübesizliği kadar Osmanlı’nın da zaafları var. Siyaset bilmeyen birinin tahta çıkması onun vatan haini olduğunu göstermez. Çünkü padişahlara Osmanlı tebaası, toprakları bir mirastır. İnsan mirasına ihanet eder mi? Çiftlik sahibi kendi çiftliğinin yok olmasını bile bile ister mi?
* İstemez herhalde...
O da istemiyor. Ama yeteneksiz, başarısız. Çevresindeki sözde siyaset bilenlerin oyuncağı oluyor. Oyuna getiriyorlar onu. Ve şartlar geliyor, geliyor... Vahdettin 17 Kasım 1922’de, yani bundan 85 yıl önce İngiliz Malaya gemisiyle Malta’ya kaçıyor. Ama Mustafa Kemal günler öncesinden Vahdettin’in kaçacağını biliyor.
İNGİLİZLER HESABINA CASUSLUK YAPMAK İSTEYEN OSMANLI HANEDANI MENSUBU KİMDİ?
* Sürgündeki hanedan üyeleri paraları bitince sıkıntılar yaşıyor. Dünya liderlerinden talepleri oluyor mu?
Oluyor. 1940’ta Vahdettin’in yeğeni Şehzade Sami Bahaeddin Efendi, İngiliz ordusu ve istihbaratında görev almak istiyor. Çünkü parasız kalmış durumda. Ancak Ankara Hükümeti’yle iyi ilişkiler kurmak isteyen İngiltere bu talebi dönemin Dışişleri Bakanı Şükrü Saracoğlu’na bildiriyor. Ankara hemen harekete geçiyor ve Saracoğlu İngilizler’e, “Eğer böyle bir teklif kabul edilirse, İngiltere’nin neden Osmanlı Hanedanı’nı kanatları altına almak istediklerini Türk halkı merak eder” diyor ve böyle bir girişimin Türk ve İngiliz hükümetleri arasında sıkıntı yaratacağını belirtiyor. Sonuçta Şehzade Sami’nin İngiliz istihbaratında çalışma talebi geri çevriliyor.
Atatürk, Vahdettin’in kaçacağını biliyordu, sarayda casusları vardı
* Nasıl biliyor?
Çünkü sarayda bir casusu var! Vahdettin’in en yakınındaki kişilerden biri bu. Ama kim olduğunu bilmiyoruz. Bildiğimiz Atatürk’ün o dönemde gazetelere yansıyan açıklamalarında söylediği, “Vahdettin’in kaçacağını günler öncesinden biliyordum” açıklaması... Atatürk Saray’daki gelişmelerden gün be gün haberdar. Neler oluyor, biliyor. İngiliz belgelerine de bu durum aynen yansımış.
Padişah iddia edildiği gibi kaçarken yanında bir servet götürmüyor
* Vahdettin söylendiği gibi sürgüne bir servet mi gitti?
Hayır. Vahdettin’in İstanbul’dan ayrılırken yanına oğlu Ertuğrul’u, hizmetlilerinin bir kısmını ve sultan aylığı olan 50 bin Osmanlı Lira’yı alıyor. Bu da o günün parasıyla 20 bin İngiliz Sterlini ediyor. Paranın bugünkü değeri ise yaklaşık 215 bin YTL. Ayrıca bu paranın tümü nakit de değil. Aralarında Fransız ve İngiliz bonoları var.
* Bu para bonolarla mı birlikte 20 bin lira ediyor?
Evet. Zaten para da İstanbul Merkez Bankası’nda yatıyor. Ancak mevduat Londra’daki BTC Bank’a havale ediliyor. Belgelerde paranın nereden nereye aktarıldığı, hangi tarihlerde ne kadarı çekildiği belli. Bu para 1924 yılına kadar idare ediyor. İngilizler Vahdettin’i Malta’ya bıraktıktan sonra ’bizden bu kadar’ diyor, gerisine karışmıyorlar. Vahdettin sonraki tüm yolculuklarının parasını, harcamalarını kendi cebinden yapıyor. Ve istediği zaman da parasını çekemiyor. İngiliz yetkililerden izin aldıktan sonra parça parça parasını çekebiliyor. Bonoları bozduruyor ve beş parasız kalıyor, sefil düşüyor. Zaten beş parasız kaldıktan sonra da gerek Vahdettin gerekse Osmanlı hanedanı için son çırpınışlar başlıyor.
İNGİLİZ GİZLİ ARŞİVLERİNİ 3 YIL İNCELEDİ
Tam 85 yıl önce, 17 Kasım 1922’de Osmanlı İmparatorluğu’nun son padişahı Sultan Vahdettin, İngilizler’e ait Malaya adlı gemiye binerek İstanbul’dan kaçıp, Malta’ya gitti. İşte o kaçış ve sonrasında yaşananlarla ilgili çok şey söylendi, yazıldı. Erciyes Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyeleri’nden Prof. Dr. Metin Hülagü’nün kaleme aldığı ve önümüzdeki ay Timaş Yayınları’ndan çıkacak olan “İngiliz Belgeleriyle Vahdettin ve Osmanlı Hanedanı” adlı kitap büyük gürültü kopartacağa benziyor. Tarihin karanlıkta kalan birçok noktasına ışık tutacak ve beraberinde yeni tartışmalar yaratacak olan çalışma için Prof. Metin Hülagü, 3 yıl boyunca merkezi Londra’da bulunan Foreign Office’te (Yabancılar Ofisi) 400’e yakın belgeyi mercek altına aldı.
Özellikle belgeler padişah Vahdettin’in İstanbul’dan ayrıldığı 1922 ile öldüğü 1926 tarihleri arasındaki yaşadıklarını aydınlatırken; Osmanlı Hanedan üyelerinin 1940’lı yıllardaki sıkıntılarını, çırpınışlarını ve dünya liderlerinden ilginç isteklerini de gözler önüne seriyor.
Atatürk, arkasından Saray’da sayım yaptırdı, arası iyi olsa yapar mıydı?
* Atatürk’ün Vahdettin için, ’Namuslu adamdı, isteseydi giderken Topkapı Sarayı’nı götürürdü’ diye bir açıklama yaptığı iddia ediliyor.
Gerek Atatürk’ün bu açıklamalarını gerekse Vahdettin’in Atatürk için, “O bir Osmanlı Paşası’ydı. Kimse onun hakkında kötü bir söz söyleyemez’türünde yaptığı iddia edilen açıklamaları gerçekçi bulmuyorum. Bunların tümü Atatürk ile Vahdettin’in arasını bulma çabaları. Gerçeği yansıtmıyor. Vahdettin kaçar kaçmaz Ankara hükümeti ne yapıyor?
* Ne yapıyor?
Topkapı Sarayı’ndaki değerli hazinelere ve Kutsal Emanetler’e baktırıyor, sayımları yapılıyor. Acaba kaçırmış mı diye? Özellikle kutsal emanetlere Ankara Hükümeti büyük önem veriyor. Çünkü onlar bir bakıma halifeliğin simgesi.
Padişah’ın kullandığı ifadeleri yazsam başım hakaretten belaya girer
* Yani siz son günlerin hakim görüşünün aksine Atatürk ile Vahdettin’in arasının kesinlikle iyi olmadığını söylüyorsunuz.
Bakın, öyle belgeler var ki, ben kitaba koyamadım. Niçin biliyor musunuz? Vahdettin’in İngiliz yetkililerine yazdığı kimi mektuplarda Atatürk için küfre varacak kadar sözleri var. Ben bu belgeleri yazsam hakaretten mahkemeler yakama yapışır. Sadece Vahdettin’in bu tür mektupları olduğunu belirttim ama belgeleri kelimesi kelimesine yazmadım. Vahdettin Atatürk’e bir bakıma düşman. Çünkü onu tahtından indirdi, saltanatına son verdi. Zaten Atatürk de Nutuk’ta Vahdettin için, ’sefil, aciz, anlayıştan yoksun, yaratık’ gibi kelimeleri kullanmış. Atatürk ile Vahdettin arasında en büyük çatışma birinin gelenekçi diğerinin yenilikçi olmasından kaynaklanıyor.
“Tahttan geçici feragat ettim” demiş; “yine başa geçerim” umudu taşımış
*Peki Vahdettin kaçtıktan sonra kaderine razı mı oluyor yoksa tekrar bir gün İstanbul’a geri dönerim umudum taşıyor mu?
Bakın burası çok önemli. Vahdettin son nefesini verene kadar tahtından vazgeçmiyor. Bir gün şartların olgunlaşacağını ve saltanatının başına geçeçiğini umut ediyor. 1923 yılında Hicaz’da Mekke Beyanname’sini açıklıyor. Orada diyor ki: ”Akıllı ve münevver kimseler fiilen, irsen ve istihkâken hilafet ve saltanat makamında bulunan (ki bu dünyadaki en büyük ve en ehemmiyetli makamdır) bir sultanın vatana hıyanet etme emel ve hırsına kapılmasını nasıl izah edebilirler? Bu makamın ve özellikle hilafetin şeref ve haysiyetini muhafaza etmek için tahtımı muvakkaten (geçici olarak) terk ettim, refah ve rahatımı bir kenara attım.’
Yıllarca Ankara’dan “Genel Af” beklemiş mallarının iade edileceğini düşünmüş
* Geçici olarak...
Evet aynen öyle diyor. Ve ekliyor: ’Saltanattan ve vatandan ayrılmamın sebebi uyguladığım siyasetin hesaba çekilmesinden korktuğum için değil, canımı, şerefimi kurtarmak içindir. Güç yetiştirilmeyecek şeylerden uzak durmak peygamberimizin sünnetidir.’
* Peygamber sünneti derken?
Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye Hicret etmesine atıfta bulunuyor. Vahdettin açıklamasında, hilâfet meselesinde Ankara ve İstanbul’un almış olduğu kararı hiçbir surette kabul etmiyor. ’Aziz vatanına avdet edinceye kadar Hicaz’da kalacağını’ beyan ediyor ve tahtını geçici olarak terk ettiğini söylüyor. Sultan Vahdettin aynı zamanda genel bir af ilanının kısa bir süre içerisinde gerçekleşeceğine, kendi adının da söz konusu listenin başında yer alacağına ve bu af dolayısıyla Lozan Antlaşması’na uygun olarak Türkiye’de Ankara Hükümeti tarafından müsadere edilen malların kendisine tekrar iade edileceğine inanıyor.
-
(http://www.tulumba.com/mmTULUMBA/Images/bk/zBK981734UY360_250.jpg)
Vahdettin'in hain olmadığı ve benzeri yalanlar, Turgut Özkman'ın yazdığı bu eserde belgeleriyle çürütülmüştür.
Vahidettin, M. Kemal ve Milli Mücadele Yalanlar, Yanlışlar, Yutturmacalar 07.05.2007 Tarihinde Eklendi.
Yazar : Turgut ÖZAKMAN
Yayınevi : Bilgi Yayınevi
Kitap Türü : Tarih - Kurtuluş Savaşı
Dili : Türkçe
Açıklama ;
Son yılların, günümüze ışık tutan en geniş ve şaşırtıcı araştırması.
Yakın tarihimize yönelik başlıca yalanları, yanlışları ve yutturmacaları büyük bir sabırla derleyen ve titizlikle değerlendiren Turgut Özakman, yüzlerce yerli ve yabancı objektif kaynağa dayanarak gerçekleri açıklamakta, bilinen kıvrak üslubu ile bir kısım yorucu ve ayrıntılı bilgiyi bile, bir solukta okunacak biçimde sunmaktadır.
Bütün tarihseverlerin ve yakın tarihimizle ilgili gerçekleri öğrenmek isteyenlerin, başucu ve başvuru kitabı olacak bir çalışma.
Eserde değinilen yalan, yanlış ve yutturmacaların çoğu ile belki de ilk kez karşılaşacak, çok şaşacak, çok gülecek, belli bir amaçla nasıl bir sahte tarih yaratılmak istendiğini görerek, Türkiye'nin geleceği bakımından çok da düşüneceksiniz.
http://www.edebik.com/kitap.php?sayfa=ayrinti&kitap_id=8013
-
Degerli büyügüm,sayin Türk Kan agabeyim,konuyla ilgilendigin icin saygilarimi sunarim.Vahdettinin hain olmasi,irkimiz icin utanc verici birsey olsa gerek,bu arada büyük bir ümmetci kesimin,hain olmadigi görüsündeki israri gercekleri degistirmez ya haindir ya degildir,ikisinin ortasi olmaz.Her seye ragmen Tarihimizde hainlerin sayisinin az olmasi sevindirici bir durum. Bizden hain cikmaz ama,ciktimida tam cikar,vahdettin gibi.Umulurki ilk ve son olur TTK
-
Sultan Vahdettin'in (Vahîde'd-dîn) durumu, tahtını korumak amacıyla ülkesine Britanya, Prusya, Avusturya Habsburg ve İspanya ordularını çağıran Fransa kralı XVI. Louis'ye çok benzemektedir. Vahdettin'in de amacı halkına ve ülkesine rağmen tahtını korumaktı.
-
Almanya ve İtalya, Ata’ya 19 kez suikast düzenledi
‘İngiliz Belgeleriyle Vahdettin ve Osmanlı Hanedanı’ adlı kitapta Almanya ve İtalya’nın Osmanlı’yı diriltmek istediği, bu olmazsa B planında Atatürk’ün öldürülmesi yer alıyor
Erciyes Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyeleri’nden Prof. Dr. Metin Hülagü’nün yazdığı ve önümüzdeki ay okurlarla buluşacak olan “İngiliz Belgeleriyle Vahdettin ve Osmanlı Hanedanı” adlı kitapta yer alan belgeler büyük yankı uyandırdı. Sultan Vahdettin 17 Kasım 1922’de İngilizlere ait Malaya adlı gemiyle İstanbul’dan kaçmış, Malta’ya geçmişti. Osmanlı Hanedanı için de sürgün yılları başlamıştı. İngiliz belgelerine göre o dönemde yaşanan süreç bugünkü Büyük Ortadoğu Projesi’nin bir benzeri ya da ’erken aşaması’ydı. Peki bu sürgün yıllarında Vahdettin neler yapmış, kimlerle temas kurmuş? Prof. Hülagü ile yaptığımız röportajı yayınlamaya devam ediyoruz...
Mussolini, Osmanlı’yı diriltmek için Vahdettin’e rüşvet teklif etti
Prof. Dr. Metin Hülagü, Mussolini’nin dönemin Büyük Ortadoğu Projesi için Vahdettin’e Osmanlı’yı canladırmayı teklif ettiğini söylüyor. Bunu teklif ederken de tabii yüklü miktarda para da öneriyor. Prof. Hülagü, şöyle devam ediyor;
“Özellikle, geç sömürgeci ülkeler arasına katılan Almanya ve İtalya yeni Türkiye Cumhuriyeti’nden rahatsız oluyorlar. Tekrar Osmanlı’nın kurulması, Ortadoğu projelerine uygun. O tarihlerdeki amaç da bugünküyle aynı. Zengin petrol yataklarına sahip olmak. Bir bakıma o dönemin Büyük Ortadoğu Projesi bu. İtalya ve Almanya bir taraftan, İngiltere diğer taraftan projelerini hayata geçirmeye çalışıyor. Kilit ülke ise hala Türkiye. Bu yüzden Mussolini, Şehzade Sami ile bir görüşme yapıyor. İngiliz istihbarat raporlarında Mussolini’nin bu görüşmede Vahdettin’e yüklü miktarda para teklif ettiğini öğreniyoruz. Ayrıca Vahdettin’i tekrar iktidara getirmek için de destek sözü veriyorlar. Şehzade Sami bu teklifi Vahdettin’e iletiyor ama yine aynı istihbarat raporlarından anladığımıza göre Vahdettin bu öneriye sıcak bakmıyor, reddediyor. Mussolini ile diyaloğa geçmiyor. Ancak Mussolini’nin bir B planı var. Sadece Vahdettin’in üzerine oynamıyor.”
Belgeler özellikle Sultan Vahdettin’in İstanbul’dan ayrıldığı 1922 ile öldüğü 1926 tarihleri arasındaki yaşadıklarını aydınlatırken; Osmanlı Hanedan üyelerinin 1940’lı yıllardaki sıkıntılarını da gözler önüne seriyor.
Bu da Şehzade Seyfettin’in mektubu; Halimiz bedbaht
ŞEHZADE Seyfettin, 6 Mart 1926 tarihinde Nice’den müslüman Radhanpur Naibi’ne bir mektup yolluyor. 371/11555 sayılı belgeye göre mektupta Şehzade Seyfettin yaşadıkları sıkıntıları şöyle dile getiriyor:
“Ekselansları...
Yabancı bir diyarda maruz kaldığımız bedbaht halimizi siz ekselanslarının dikkatlerine saygıyla sunmayı dileriz.
Maişetimizi sağlayabilmemiz için hiçbir garanti sağlanmadan ülkemizden sınır dışı edildik. Özel mülkümüz müsadere edildi. Ailemiz ve biz Avrupa’da neredeyse dilenci haline geldik.
Ecdadımız haşmetli hükümdarlardı ve asırlarca İslam’ın şanını muhafazaya çalışmışlardı. Onların torunları olarak bizlerin, her ne kadar hata bizden kaynaklanmıyorsa da, önde gelen Müslüman büyükleri ve ileri gelenlerinden yardım istemeye mecbur olmamız talihin acı bir cilvesidir. Siz ekselansları Müslüman bir hükümdarsınız.
Yardımlarınızı bizden esirgemeyeceğinizi ve bizi içinde bulunduğumuz elemden kurtaracağınızı ümit ederek sizin cömertliğinize ve insaniyet-perverliğinize müracaat etme cesareti gösteriyoruz. (...)”
Vahdettin parası bitince Lord Cruzon’a ‘Yardım edin’ mektubu yazdı
Prof. Metin Hülagü, belgelerde Vahdettin’in kendine yakın gördüğü birçok dünya liderine mektuplar yazdığının ortaya çıktığını belirtiyor. Vahdettin, İstanbul’dan kaçarken yanına aldığı 50 bin lira kendisini ve mahiyetindekileri 2 yıl idare ediyor. Ancak daha sonra beş parasız kalıyor. Mesela...Vahdettin 4 Ağustos 1924’te San Remo’dan dönemin ingiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon’a bir mektup yazıyor. 371/10227 sayılı belgeli mektupta da Vahdettin’in son çırpınışlarına şahit oluyoruz;
“Dostum Lord Curzon,
Bildiğiniz üzere iki yıl evvel Ankara İhtilal Komitesi hilafet ve saltanat haklarına saldırıda bulundu. Bu saldırı o zaman uygulamaya konmuş olan siyasetin bir habercisiydi ve hanedanın irsî başkanı olarak, şahsî haklarımı ve hanedanım haklarını savunma yolundaki tüm gayretlerime rağmen, nihaî olarak ülkemi terk etmek zorunda kaldım. İyi bir kaderim yoktu. Tüm gayretlere rağmen sıkıntılarıma bir türlü çözüm bulamadım ve bezgin bir şekilde, gelişmeleri beklemeye karar verdim. O zamandan sonra, Ankara İhtilal Komitesi iktidardaki hanedanı tüm haklarından mahrum bırakmaya azmetmiş ve birkaç gün içerisinde kendilerini sınır dışı etmiştir. Bu durumdan dolayıdır ki, bugün ben ve hanedan üyeleri çaresiz, korumasız, parasız pulsuz bir halde yahut kimi Avrupa’da, kimi Suriye’de ümitleri zincire vurulmuş bir şekilde, ama tümü sefalet içerisinde yaşamaya mahkûm olmuş bir durumdadır.
Resmî olarak belirlenmiş en son müracaat tarihi olan 1925 Martı’nın birinden sonra Türkiye’de hâlihazırda hanedan üyeleri adına kayıtlı bulunan bütün mallar İhtilal Komitesi’nin eline geçecektir. Bu durum dolayısıyladır ki, cevap olarak Türkiye’nin iç işlerine karışmalarının mümkün olmadığını ve dolayısıyla yardım edemedikleri için esef duyduklarını belirten büyük devletler liderlerine resmî olarak müracaat etmek zorunda kaldım. Şayet şimdi size müracaat ediyorsam, tabiîdir ki bu müracaat siyasî değil, tamamıyla insanî mülahazalarla olmaktadır ve sizin gerçekten değer verdiğim fikir ve tavsiyenizi almak için bunu yapmaktayım. Bu vesile ve inançladır ki, size ve burada benim özel banka işlerimi deruhte etmekte olan Biddulph’a ve sizin son derece takdir ettiğim samimi anlayış ve dostluğunuza, geçmişte olduğu gibi, itimat edebileceğimi umarım.”
Duce’nin Osmanlı planları tutmadı
4 KasIm 1937 tarihli belgede Mr. Keith Hugh Williams’ın kaleme aldığı istihbarat raporunda Mussolini’nin (Lakabı Duce)Vahdettin’e para teklif ettiği; Almanya ve İtalya’nın Atatürk’e yönelik 19 suikast girişiminde bulundukları belirtiliyor. Ancak Vahdettin, rüşveti reddediyor.
İsmet İnönü’yü başa geçirmek istiyorlardı
Prof. Metin Hülagü, Türkiye’deki yönetimi kontrol altında tutmak için Vahdettin’e rüşvet önerisi dışında B planını da aynı anda yürütüyor. İngiliz belegelerine göre Almanya ve İtalya, Atatürk’ün yerine İsmet İnönü’-yü Cumhurbaşkanı yapmak istiyor. Bu nedenle Atatürk’e 1919 ile 1937 yılları arasında tam 19 kez suikast düzenliyorlar. Prof. Hülagü, kitabında o günleri şöyle anlatıyor;
Daha çok Almanlar
“B planını 4 Şubat 1937 tarihli belge açıklıyor. O da Atatürk’ün yerine İsmet İnönü’yü Cumhurbaşkanı yapmak. Amaç, ’daha kontrol edilebilir bir hükümet’ kurmak. Şaşırdığımı itiraf etmeliyim, İngiliz belgelerine göre bu amaçla 1923-1937 yılları arasında Almanya ve İtalya Atatürk’e tam 19 kez suikast düzenlemiş. İngiliz arşiv vesikaları arasında yer alan 4 Kasım 1937 tarihli bir rapor ve memoranduma göre Mustafa Kemal Atatürk, on yılı aşkın bir süre içerisinde daha ziyade Almanlar tarafından düzenlenen ve idare edilen ama İtalya’daki Mussolini idaresinin de desteğini gören 19 suikast teşebbüsüne maruz kalmış. Belgede bu suikastlar dizisinin sonuncusunun ise 1938 yılı Şubatında düzenleneceği ileri sürülmüş. Söz konusu raporda yer alan istihbarî bilgiler Mr.Keith Hugh Williams’ın vermiş olduğu bilgilere dayanıyor. İngiliz istihbarat servisinin sahip olduğu bilgilere göre Mr. Keith Hugh Williams ticaretle meşgul olan, ancak kısa bir süre önce iflas etmiş bulunan biri. Ancak Mr. Keith Hugh Williams suikastlarla ilgili raporun kaleme alındığı tarihlerde altın piyasasındaki ticarî faaliyetleri neticesinde zengin çevrelerdeki yerini yeniden elde etmiş, eski ticarî itibarını tekrar kazanmış ve hatırı sayılır bir sermayedar olmuş. İngiliz arşivindeki Müfettiş Ohas Buckell’in imzasını taşıyan mezkûr rapora ve başka bir memoranduma göre suikastların hedefi Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ü öldürmek ve eski Osmanlı hanedanını işbaşına yeniden getirmek olarak gösteriliyor!”
http://www9.gazetevatan.com/haberdetay.asp?tarih=15.05.2006&Newsid=148915&Categoryid=1
-
Vahdettin'in hain olup-olmadığını tartışmaya açmayı bile, abesle iştigal olarak görüyorum.
Lafı uzatmadan tek kelimeyle söylemek gerekirse Vahdettin katışıksız bir hain ve korkaktır.
Şayet Milli Mücadeleyi ve Başbuğ Atatürk'ü iyi bilip, tanıyor olsaydık, bu tür ikilemler arasında kalmayacak, birilerinin maksatlı olarak ileri sürdüğü, bu tür, tuzaklara düşmeyecektik.
Bütün Türkçüler şunu bilsinler ki: Her kim ki Lozan zafer mi? Yoksa hezimet mi?, Vahdettin hain mi? Yoksa vatansever mi? ve buna benzer ikilemleri orataya sürüyorsa bilinmelidir ki bunun altında yatan yegane maksat; Başbuğ Atatürk'ü, Cumhuriyeti ve Milli Mücadeleyi sorgulamaktır.
Başta Nutuk olmak üzere, son olarak Hulki Cevzioğlu'nun "İŞGAL ve DİRENİŞ" adıyla yaymladığı kitabını okumalarını ve bu tür ikilemlerden kurtulmalarını, bütün Türkçülere şiddetle öneririrm.
Tanrı Yüce Türk'ünü Korusun.
-
Her Türkçünün ezbere bilmek ve defalarca okumak zorunda olduğu en temel kaynak NUTUK'tur. Sizler Nutuğu okumadan Başbuğun neler yaptığını nasıl öğrenebilirsiniz. Önünüzde güneş gibi duran ışıl ışıl kendi yazıları dururken Başbbuğunuzu ikinci, üçüncü kaynaklardan nasıl öğrenebilirsiniz ki?
Eğer NUTUK okunmuş olsa başka bir araştırmaya ihtiyaç olmadan aşağıdaki satırları görür ve bu anlamsız tartışmanın açılmasına ve uzamasına imkan tanımazdınız.
"SAMSUN'A ÇIKTIĞIM GÜN GENEL DURUM VE GÖRÜNÜŞ
Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu grup, I. Dünya Savaşı'nda yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes anlaşması imzalanmış. Büyük Savaş'ın uzun yılları boyunca millet yorgun ve fakir bir durumda. Milleti ve memleketi I. Dünya Savaşı'na sürükleyenler, kendi hayatlarını kurtarma kaygısına düşerek memleketten kaçmışlar. Saltanat ve hilâfet makamında oturan Vahdettin soysuzlaşmış, şahsını ve bir de tahtını koruyabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa 'nın başkanlığındaki hükûmet âciz, haysiyetsiz ve korkak. Yalnız padişahın iradesine boyun eğmekte ve onunla birlikte kendilerini koruyabilecekleri herhangi bir duruma razı."
"İNGİLİZ MUHİPLERİ CEMİYETİ
Bu derneğe girenlerin başında Osmanlı Padişahı ve Halîfe-i Rûy-i Zemîn ünvanını taşıyan Vahdettin, Damat Ferit Paşa, Dahiliye Nâzırı olan Ali Kemal, Âdil ve Mehmet Ali Beyler ile Sait Molla bulunuyordu. Dernekte Rahip Frew (Fru) gibi İngiliz milletinden bazı macera heveslileri de vardı. Yapılan işlemlerden ve gösterilen faaliyetlerden anlaşıldığına göre, derneğin başkanı Rahip Frew idi:
Bu derneğin iki yönü ve iki ayrı niteliği vardı. Biri açık yönü ve usulüne uygun teşebbüslerle İngiliz himâyesini sağlama amacına yönelmiş olan niteliği idi. Öteki de gizli yönüydü. Asıl faaliyet bu gizli yöndeydi. Memleket içinde örgütlenerek isyan ve ihtilâl çıkarmak, millî şuuru felce uğratmak, yabancı müdahalesini kolaylaştırmak gibi haince teşebbüsler, derneğin bu gizli kolu tarafından idare edilmekte idi. Sait Molla 'nın derneğin açıktan yaptığı çalışmalarında olduğu gibi gizli çalışmalarında da ondan daha çok rol oynadığı görülecektir. Bu dernek hakkında söylediklerim, sırası geldikçe yapacağım açıklamalar ve gereğinde göstereceğim belgelerle daha kolay anlaşılacaktır. "
"Harbiye Nâzırı bu sözü söylediği dakikada, yalnız bir tek kişinin güvenini kazanmış bulunuyordu. O da devlet başkanlığı makamını kirletmekte olan hain Vahdettin idi.Hey'et-i Temsiliye'nin kendileri ile uyuşmaya ihtiyaç duymuş olmasını, millet adına güvene sahip olmakmış gibi kabul etmek istiyordu. Eğer maksatları bu idiyse, milletin kendilerine güven vasıtası olan bu hey'eti aradan çıkarma gereği nereden doğuyordu?"
"Efendiler, İzzet ve Salih Paşa'lar aylarca Ankara'da oturdular.Millî ilkelerimizi kabul etmek şartıyla, kendilerine millî hizmet ve görevvermeye hazırdık. Yanaşmadıar. Bir defa olsun Millet Meclisi'nin kapısından içeri ayak atmadılar. Fakat herhalde Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin çıkardığı kanunlardan haberdar idiler. Bu kanunların hükümlerini,MiIIet Meclisi'nin ve Hükûmeti'nin İstanbul'a karşı belirmiş olan tutumunu pekâlâ biliyorlardı. Bu kanunlara ve bilinen duruma rağmen, İstanbul'da yeniden işbaşına geçip millî varlığın ve Millî Mücadele'nin değerini ve etkisini yok etmeye, düşmanların elinde oyuncak olan Vahdettin'in hâkimiyetini sağlamaya bütün varlıklarıyla çalışmalarına verilecek gerçek anlamın ne olduğunu ben söylemeyeceğim! Onu Türk milletine ve Türk milletinin bugünkü ve yarınki kuşaklarına bırakın."
"Daha önce bilginize sunmuştum ki, saltanatın kaldırılması, Lozan Konferansı'na Istanbul'dan da bir delegeler hey'etinin davet edilmesi ve Istanbul'un, yani Vahdettin, Tevfik Paşa ve arkadaşlarının da böyle bir daveti. Türk milletinin büyük emeklerle, fedakarlıklarla elde ettiği kazançları küçültmek, belki de anlamsız kılmak pahasına da olsa, kabul etmelerinden ileri gelmişti. "
"Bütün çıkarlarını yalnız kirli bir tahtın çürümüş çökmüş ayaklarına sarılmakta gören, Tevfik Paşa ve benzeri paşalardan kurulu Vahdettin Hükümeti'nin, gizli maksatlarını ne olursa olsun kabul ettirmekten başka hiçbir şeyle uğraşmadıkları anlaşılıyordu. Tevfik Paşa, bana çektiği telgrafa verilen cevaptan haberi olmadığını bildirdikten sonra, doğrudan doğruya 29 Ekim 1922 tarihli telgrafıyla ve Sadrazam ünvanıyla Meclis Başkanlığı'na başvurdu (Belge: 263)."
"Gerçekten de, her ne sebeple ve ne şekilde olursa olsun, Vahdettin gibi hürriyetini ve hayatını milleti içinde tehlikede görebilecek kadar âdi bir yaratığın, bir dakika bile olsa, bir milletin başında olduğunu düşünmek ne hazindir! Şükre değer bir durumdur ki, bu alçak, mirasına konduğu Saltanat makamından millet tarafından atıldıktan sonra, alçaklığını sonuna kadar getirmiş oluyor. Türk milletinin bu işte önce davranması elbette takdire değer."
"Efendiler, Mondros Ateşkes Anlaşması'ndan sonra, düşman devletler tarafından Türkiye'ye dört defa barış şartları teklif edilmiştir. Bunların birincisi, Sévres taslağıdır. Bu taslak hiçbir görüşmenin ürünü olmayıp itilaf Devletleri tarafından Yunan Başvekili Mösyö Vezinones'un da katılmasıyla düzenlenmiş ve Vahdettinn 'in hükümeti tarafından 10 Ağustos 1920'de imza edilmiştir."
Bu gördükleriniz gibi daha birçok ifadeyi NUTUK ta bulabilirken, Vahdettin denilen zat Başbuğ tarafından "adi yaratık", "hain" diye nitelenirken sizlerin bilmemkimin dezenformasyon kitabından alıntı yaparak bu tartışmaları yapmanızı ve düşmanlarınızın ekmeklerine yağ sürmenizi kınıyorum ve ayıplıyorum.
Siz bu sözlerin ardında duramazsanız mankurtlar nasıl duracak? Kendinize gelin ve Başbuğunuzun eserlerini ezberleme derecesinde okuyun, okutun!!!!!
-
YÜCE BAŞBUĞUMUZUN EŞSİZ ESERİ, HER TÜRK'ÜN ve TÜRKÇÜ'NÜN KUTSAL KİTABI OLAN "NUTUK" TAM METİN HALİNDE...
http://www.ataturk.com/nutuk/buynutuk/index.htm
TTK
-
Tarih : 30 Mart 1919
Taraflar : İngiltere ve Osmanlı Devleti.
Başbakan : Damat Ferit
Padişah : Vahdettin
İngiliz Yüksek Komiseri : Amiral Galthorpe
Konu : Türk vatanının İngilizlere satılması
Durum : Çok gizli
Madde 1:
İngiltere 15 yıl boyunca, Türkiye’nin yabancılara karşı bağımsızlığını korumak ve iç güvenliğini (!) sağlamak için gerekli bulduğu yerleri işgal edecektir.
Madde 2:
Ermenistan, diğer büyük devletlerle anlaşacak olan İngiltere’nin isteğine göre bağımsız bir cumhuriyet olacaktır.
Madde 3:
Boğazlardaki bütün tahkimat yıkılacak ve buralar İngilizler tarafından işgal edilecektir.
Madde 4:
İngiltere bir dostluk (!) işareti olarak, padişah tarafından Osmanlı bakanlarına İngiliz müsteşarlar onay verecektir.
Madde 5:
Her vilayete atanacak olan İngiliz konsolosları 15 yıl boyunca Türk valilere danışman (!) olacaktır.
Madde 6:
Parlamento seçimleriyle yerel seçimler İngiliz konsoloslarının gözetimi altında yapılacaktır.
Madde 7:
İngiltere ister başkentte, ister taşrada mali denetim birimi kurma hakkına sahip olacaktır.
Madde 8:
Anayasa, Doğu milletvekillerinin yetenek ve siyasi kabiliyetlerine göre sadeleştirilecektir.
İngiltere Krallığı Adına Devlet-i Ali Osman Adına
Amiral Galthorpe Damat Ferit Paşa
İngiliz Yüksek Komiseri Başbakan
(mühür-imza) (mühür-imza)
İrade-yi Şahane( Onay)
Sultan VI. Mehmet Vahdettin Han
(mühür-imza)
Osmanlı Devleti ile İngiltere arasında ki bu gizli antlaşma tahtını korumaktan başka bir şey düşünmeyen korkak ve hain padişah Vahdettin’in iradesi (!) ve önerisiyle, Damat Ferit tarafından İngiltere temsilcisi, yani İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Galthorpe’ye sunuldu ve gizlice imzalandı.
Günümüzde birileri tarafından hâlâ masumluğu (!) ve vatanseverliği (!) iddia edilmek istenilen Vahdettin’in, İngiliz gizli arşivlerinde yer alan ve ancak 1952 yılında ifşa edilen bu gizli antlaşma, zaten ihaneti tescillenmiş olan Vahdettin’in nasıl bir hain olduğunun başka bir delilini daha gözler önüne sermektedir.
Vahdettin tahtı ve tacı uğruna böylesine korkak ve hain davranırken Türk’ün son Başbuğu Atatürk, bakın nasıl haykırıyordu?
“Savaş ve çarpışma demek, iki ulusun; yalnız iki ordunun değil, iki ulusun bütün varlıklarıyla, bütün mallarıyla, bütün maddi ve manevi güçleriyle karşılaşması ve birbiriyle vuruşması demektir."(1921)
Ne Mutlu Türk doğup, Türk gibi yaşayana...
Saygılarımla.
Çağrıbey
-
Anadolu' da biR deyim sıkca söylenir;
Kimi bilemez, kimi bulamaz...
Atamızı olur olmaz boş lakırtılarla yeren insanlar, yakın geçmiş tarihimizde Onun gibi BOZKURT BAKIŞLI bir önder olmasaydı neşekilde ne hallerde olurlardı.
Din elden gidiyor diye ayaklananlar ATATÜRK olmasaydı, kilise yada havrada mı namaz kılacaktı?
Özgürlük, eşitlik, evrensellik diye nara basanlar ATATÜRK olmasaydı, o salya salan ağızlarınız açılabilirmiydi?
Varsınlar onu bunu VATANSEVER ilan etsinler nasıl ki yukarıda olan ÇOK GİZLİ antlaşma ayyuka çıktıysa, herşey gün yüzüne çıkar ve TARİH HAK EDENİ YERLİ YERİNE otutturur...
-
Anadolu' da bideyim sıkca söylenir;
Kimi bilemez, kimi bulamaz...
Atamızı olur olmaz boş lakırtılarla yeren insanlar, yakın geçmiş tarihimizde Onun gibi BOZKURT BAKIŞLI bir önder olmasaydı neşekilde ne hallerde olurlardı.
Din elden gidiyor diye ayaklananlar ATATÜRK olmasaydı, kilise yada havrada mı namaz kılacaktı?
Özgürlük, eşitlik, evrensellik diye nara basanlar ATATÜRK olmasaydı, o salya salan ağızlarınız açılabilirmiydi?
Varsınlar onu bunu VATANSEVER ilan etsinler nasıl ki yukarıda olan ÇOK GİZLİ antlaşma ayyuka çıktıysa, herşey gün yüzüne çıkar ve TARİH HAK EDENİ YERLİ YERİNE otutturur...
Andam Haklısın İyi yazmışsın..
-
Degerli andam sayin Dedem korkut asya,güzel yorumunuz icin kutlarim,yalniz arap soylu,sonradan olma,reisicumhur,ingilterede exeterde (ajan üniversitesi) okurken,iki sene kilisede namaz kildigi icin,yukaridaki,kilisedemi namaz kilsinlar,sözünüzden dolayi,umarim sizden davaci olmaz TTK
-
Uslanmaz deli gönül...
Yar bildik Ülkü' yü,
Can bildik TÜRKLÜĞÜ...
Bizleri sukut içinde hayal etmesinler,
Gönlümüz ASYA'nın bozkırında DELİ KISRAK koşturur hala...
-
Başbuğ'un Samsuna çıkarken memleketin durumuna dair yaptığı tesbitlerin özeti.
Düşman devletler, Osmanlı devlet ve memleketine karşı maddî ve manevî saldırıya geçmişler. Onu yoketmeye ve paylaşmaya karar vermişler. Padişah ve halife olan zat, hayat ve rahatını kurtarabilecek çareden başka bir şey düşünmüyor. Hükûmeti de aynı durumda. Farkında olmadığı halde, başsız kalmış olan millet, karanlıklar ve belirsizlikler içinde olup bitecekleri beklemekte. Felâketin dehşet ve ağırlığını kavramaya başlayanlar, bulundukları çevreye ve alabildikleri etkilere göre kendilerince kurtuluş çaresi saydıkları tedbirlere başvurmakta... Ordu, ismi var cismi yok bir durumda. Komutanlar ve subaylar, I. Dünya Savaşı'nın bunca çile ve güçlükleriyle yorgun, vatanın parçalanmış olduğunu görmekle yürekleri kan ağlıyor; gözleri önünde derinleşen karanlık felâket uçurumu kenarında beyinleri bir çare, kurtuluş çaresi aramakla meşgul...
Burada pek önemli olan bir noktayı da belirtmeli ve açıklamalıyım. Millet ve ordu, Padişah ve Halife'nin hâinliğinden haberdar olmadığı gibi, o makama ve o makamda bulunana karşı asırların kökleştirdiği din ve gelenek, bağları dolayısıyla da içten gelerek boyun eğmekte ve sadık. Millet ve ordu bir yandan kurtuluş çaresi düşünürken bir yandan da yüzyıllardır süregelen bu alışkanlık dolayısıyla, kendinden önce, yüce hilâfet ve saltanat makamının kurtarılmasını ve dokunulmazlığını düşünüyor. Halifesiz ve padişahsız kurtuluşun anlamını kavrama yeteneğinde değil... Bu inanca aykırı bir düşünce ve görüş ileri süreceklerin vay haline! Derhal dinsiz, vatansız, hain ve istenmeyen kişi olur...
Diğer önemli bir noktayı da belirtmek gerekir. Kurtuluş çaresi ararken İngiltere, Fransa, İtalya gibi büyük devletleri gücendirmemek temel ilke olarak kabul edilmekte idi. Bu devletlerden yalnız biri ile bile başa çıkılamayacağı kuruntusu hemen bütün kafalarda yer etmişti. Osmanlı Devleti'nin yanında, koskoca Almanya, Avusturya - Macaristan varken hepsini birden yenip yerlere seren İtilâf kuvvetleri karşısında, yeniden onlarla çatışmaya varabilecek durumlara girmekten daha büyük mantıksızlık ve akılsızlık olamazdı.
Bu zihniyette olan yalnız halk değildi; özellikle seçkin ve aydın denen insanlar böyle düşünüyordu.
O halde, kurtuluş çaresi ararken iki şey söz konusu olmayacaktı. Önce, İtilâf Devletleri'ne karşı düşmanca tavır alınmayacak; sonra, Padişah ve Halife'ye canla başla bağlı ve sadık kalmak temel şart olacaktı.
Yukarida yazilanlarda NUTUK dan alintidir. Vahdettin'i anlamak için sağlığında osmanlının durumunu Özetle Ata'mızın anlatımıyla yukarıdaki gibidir. Memeleketin durumu bukadar net olarak özetlenmiş olması bize Vahdettin ve Efradının ne hallerde olduğunu açıkça göstermektedir.Hatta milletin içinde bulunduğu buhrandan da bahsetmistir. Kısaca işinin nekadar zor olduğunu anlatmaktadır Başbuğ. Hain veya bilmem ne diye tartışmak Türkçü Başbuğ'un izinden giden bizlere sadece zaman kaybıdır. NUTUK okunmaz ise kaybedecek daha çok zamanımız olacaktır.
Avşar beğin tesbitleride ayrıca takdire şayandır.
Esenlikler.
-
Başbuğ Atatürk’ün kurduğu laik Türkiye Cumhuriyeti, Türk Milli Kimliği esasına dayalı, milli bir devlettir.
Osmanlı ise çok uluslu ve ümmet anlayışına sahip bir devlet olup, Osmanlı padişahları aynı zamanda, İslam aleminin manevi otoritesi kabul edilen halifelik vasfına da sahiptiler.
Günümüzde başta etnik döküntüler olmak üzere, ümmetçiler, şeriat özlemi içerisinde olanlar, Türk Milli varlığına ve hakimiyetine açıkça karşı çıkamayanlar, laiklik karşıtları, Başbuğ Atatürk’ü kıskananlar ve benzerleri gibi karşı cephede bulunanlar, açıkça Cumhuriyete ve Atatürk’e karşı gelmeye cesaret edemedikleri için Vahdettin ve son halife Abdülmecit üzerinden bir nevi deneme atışı yapmaktadır.
Bunu yaparken öylesine usta ve sinsi hareket ederler ki, Atatürk’ü ve Milli Mücadeleyi çok iyi bilmeyen kişileri kolaylıkla aldatabilip, Vahdettin’i ve Osmanlı hanedanını Cumhuriyet rejiminin haksız yere mağdur edip, hainlikle suçladığı masum kişiler olarak göstermeye çalışırlar.
Bu gizli irticacıların ve Atatürk ve laik Cumhuriyet düşmanlarının meşhur zırvaları vardır. Bu zırvalara göre güya Atatürk’ü Anadolu hareketini başlatmak üzere, yüklü miktarda altın vererek görevlendiren kişi Vahdettin’dir.
Aynı mantığın devamı olan bir başka zırva ise, güya kurtuluşu mümkün olmayan Osmanlının bu mukadder sonundan hiç olmazsa yeni bir Türk devletinin çıkması için Vahdettin’in gönüllü olarak hain gösterilmeyi ( güya işgalcileri aldatmak için oluyormuş) istediği şeklindedir ki, çizilen bu Vahdettin portresi derin ve gösterişten uzak gerçek bir vatansever insan olduğunu amaçlayarak, böylesine büyük bir vatansever şahsın Atatürk tarafından dışlanması mantığını kurup, bilinç altlarında Atatürk’ün ahde vefasızlığının ve asıl ihanetçiliğin temelleri atılmak istenir.
İşte cumhuriyet ve Atatürk düşmanları böylesine sinsi, kurnaz ve Vahdettin için bilinç altı sempati alanı oluşturmaya yönelik olarak çalışmaktadır.
Elbetteki amaç Vahdettin’i temize çıkartmak değildir. Amaç yukarıda da ifade edildiği gibi yeni kurulan devletin Türk Milli kimliğine ve hakimiyetine dayalı olan yapısıdır.
Bu yeni devlet yapısında ümmetçilik, etnik yapılanma, din ticareti vs. yapılamamakta, bu kısıtlamalar etnik döküntülerin, ümmet özlemcilerinin ve Türkiye üzerinde hesabı olan emperyalistlerin işine gelmemektedir.
Isıtılıp soğutulup ortaya sürülen bu ve benzeri iddialar tamamen Türk Devletinden ve laik cumhuriyet rejiminden gedik açma girişimleridir.
Hadi varsayalım ki- asla öyle bir şey yokta- Vahdettin iddia edildiği gibi Atatürk’ü gizlice görevlendirmiş, finanse edip, Türk Milleti ve devletinin geleceği için kendisinin hain ilan edilmesine razı olacak kadar vatansever olsun. Biraz yukarıda Çağrıbey andamızın eklediği belge, henüz hain ilan edildiği zamanlarda ortada yoktu ve anlaşıldığı gibi ta ki 1952 yılında ortaya çıkmıştır. 1952 de açıklanan bu belge bile tek başına Vahdettin’in ihanetini kanıtlamaya yeterli bir delildir.
Sonuç itibariyle Vahdettin tartışması, cumhuriyete ve Atatürk’e direk ve açık olarak saldıramayan gizli Türklük düşmanlarının adi ve alçak bir taktiğinden ibarettir.
Bütün Türk çocukları genel Türk tarihini ve özellikle de Başbuğ önderliğinde verilen Türk Milli Mücadelesini ve büyük Türk aydınlanmasını, ezbere bilecek kadar okuyup, öğrenmelidir.
TTK.
-
Ata'ya 'Zaman oyunu' �
Atatürk, Anadolu topraklarında İngiliz idaresinde bir vali olarak çalışmayı teklif etti�
Zaman Gazetesi yazarı, Daily Mail muhabirinin tartışılacak iddiasını kaleme aldı
İŞTE KİTAPTAN İDDİALAR
TARİHÇİLER NE DEDİ?
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu, Yazar Mustafa Armağan dünkü Zaman Gazetesi�nde yayınlanan yorumunda, Atatürk�ün 14 Kasım 1918�de Britanya resmi makamlarına �Anadolu topraklarında İngiliz idaresinde bir vali olarak çalışmayı teklif ettiğini� yazdı. Bu bilgiyi İngiliz Daily Mail Gazetesi�nin muhabiri G. Ward Price�in hatıralarını yazdığı, �Extra-Special Correspondent� (Çok Özel Yazışmalar) adlı kitabından aldığını belirtti.
Kitapta Atatürk�le ilgili anlatımları �Kim kahraman, kim hain?� başlığıyla aktaran Armağan, Atatürk�ün Price�in hatıratındaki beyanatıyla �vatan haini� olarak görülebileceğini ima etti. Armağan �Şimdi söyleyin bakalım İngilizler�le bağlantı kurmak vatan hainliği sayılabilir miymiş?� diye de sordu. Tarihçilere bu soruyu değil ama, Atatürk�ün İngiliz mandasında bir vali olmak istediğine ilişkin �hatıratlar� da değil �belgelerde� bir kayıt olup olmadığını sorduk.
Buyrun zaman pecetesinin,yeni bir serefsizlik örnegi,ulu öndere yapilan iftiralar bitecek gibi degil,isin en kötü tarafi,bu milletin yarisindan fazlasinin,dini duygularinin istismar edilerek bu yalanlara inanmasi,inandirilmaya calisilmasi.Bunun engellenmemesi halinde,yeni nesillerin,Atatürk düsmani yetismesi,kacinilmaz olacaktir.Bunun yöntemleri bellidir,oluk oluk pis kanlarini akitmaktan,son serefsize kadar,imha etmekten baska,cikar yol yoktur.TTK
-
Bu heriften zerre hazzetmezdim, şimdi tümden nefret ediyorum.