Gönderen Konu: Nazım Hikmetof  (Okunma sayısı 6168 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Cebe Noyan

  • Her Şey Türk İçin, Türk'e Göre!
  • Türkçü-Turancı
  • ****
  • İleti: 319
  • Türk Irkı Sağ Olsun!
Nazım Hikmetof
« : 26 Mayıs 2011 »
“Moskova radyosu dün akşamki yayınlarında Kızıl Şair Nazım Hikmetin Moskova’ya vardığını ve hava alanında beyanatta bulunurken “beni yaratan Stalindir” diye bağırdığını bildirmiştir. Gene Moskova radyosuna göre,
kızıl şair, Stalin’i göklere çıkaran şu sözleri de sarf etmiştir:
“-Gözlerimin ışığını Staline borçluyum, her şeyimi ona borçluyum,
o beni yarattı, o beni yaşatıyor.”
(Cumhuriyet, 30 Haziran 1951)
Hafta geçmiyor ki büyük gazete veya televizyonlardan birinde Nâzım Hikmet’ten bahsedilmesin. Son zamanlarda bazı siyasîler de bu koroya katıldı. Aynı dönemlerde yaşamış ve şiirde en az Nâzım Hikmet seviyesindeki Faruk Nafiz, Ahmet Muhip, Arif Nihat, Necip Fazıl, Cahit Sıtkı’dan hiç bahis yok. Sanki o dönemlerde başka şairimiz yaşamamış. Ömrünü komünizm için harcamış olan Nâzım Hikmet’in komünistliği inkâr edildiği gibi neredeyse en büyük millî şair mertebesine yükseltiliyor. Bu konuda yazacak çok şey var. Şimdilik Cumhuriyet gazetesinin 1951 yılına ait sayılarını karıştıralım ve Nâzım Hikmet’in yurt dışına nasıl çıktığını oradan izleyelim.

21 Haziran 1951, 1. sayfa
Başlık: Şair Nazım Hikmet Bükreşe mi kaçtı?
Alt Başlık: Bükreş Radyosu, şairin Romanya’ya vardığını ve karşılandığını bildirdi.
Küçük alt başlık: Dün gece aldığımız malûmata göre Nazım Hikmet beş gündür şehrimizde tagayyüb etmiştir.
Haberin baş tarafı: İstanbul 20 (T.H.A.) – Bükreş radyosu bu akşamki yayınında, Nazım Hikmetin Bükreşe geldiğini ve şehirde Kominforma teşkilâtı tarafından karşılandığını bildirmiştir. Bu hususta yorumda bulunan radyo sözcüsü, Nazım Hikmeti beynelmilel komünizmin bir kahramanı ve kurbanı olarak tanıtmıştır...
23 Haziran 1951, 1. sayfa
Başlık: Nazım Hikmet
Alt başlık: Moskova radyosu dün gece, kızıl şairin Demir Perde içine girdiğini teyid etti.
Haber: Moskova 22 (A.P.) – Pravda gazetesi bugün solcu Türk şairi Nazım Hikmetin Romanya’ya vardığını bildirmiştir. Nazım Hikmetin “cellâdların elinden kaçırıldığını” yazan Sovyet gazetesine göre, şair Bükreşte komünist işçile r tarafından büyük tezahürler ve şenliklerle karşılanmıştır... Moskova radyosu da dün akşamki yayınlarında Nazım Hikmetin Bükreşe vardığını teyid etmiş ve mumaileyhin şerefine “Barışı koruma komitesi” başkanı Sadoyan tarafından bir ziyafet verildiğini de zikretmiştir. Gene Moskova radyosuna göre, Nazım Hikmet, bir Rumen gazetesine verdiği beyanatta “Rumen topraklarında rahat nefes almak fırsatını kazandığımdan dolayı mesudum” demiştir.
30 Haziran 1951, 1. sayfa
Başlık: Nazım Hikmet Moskovada
Alt başlık: Şakşakçı Kızıl Şair hava alanında “beni yaratan Stalindir” diye bağırdı ve vatanının Rusya olduğunu söyledi.
Haber: Moskova radyosu dün akşamki yayınlarında Kızıl Şair Nazım Hikmetin Moskova’ya vardığını ve hava alanında beyanatta bulunurken “beni yaratan Stalindir” diye bağırdığını bildirmiştir. Gene Moskova radyosuna göre, kızıl şair Stalin’i göklere çıkaran şu sözleri de sarf etmiştir:
“-Gözlerimin ışığını Staline borçluyum, her şeyimi ona borçluyum, o beni yarattı, o beni yaşatıyor.”
Stalin’in şakşakçısı bundan sonra vatanının Rusya olduğunu, şehrinin Moskova bulunduğunu da söylemiş ve Stalin’in bayrağı altında vazife göreceğini kaydetmiştir.
1 Temmuz 1951, 4. sayfa
Alt başlık: Nazım Hikmet’in Moskova’da yazdığı makaleler
Haber: Moskova, 30 (A.P.) Sovyet basını bugün Demir Perde gerisine kaçan müfrid solcu Türk şairi Nazım Hikmet’in Moskova’ya varışını büyük tezahürlerle karşılamıştır... Moskova “edebî” gazetesi Hikmete, hattâ Pravdadan bile fazla yer ayırmış ve komünist şairin “Türkiye’de Amerikanlar” başlıklı bir makalesini yayınlamıştır. Nazım Hikmet bu yazısında “Türk burjuva sınıfının her türlü hicab hissini kaybettiğini ve burjuvaların Türkiye’yi Birleşik Amerikaya sattıklarını” ileri sürmüş ve Türkiye’de Sovyetler Birliği’ne karşı harb için hummalı hazırlıklar yapıldığını iddia etmiştir.
1 Temmuz 1951, 1. sayfa
Kızıllar ve Ticaniler (Nadir Nadi’nin baş yazısından bir parça)
Yurdundan kaçarak Demir Perde gerisine sığınan kızıl şair Nazım Hikmet, Moskova hava alanına iner inmez:
- Gözlerimin ışığını İstaline borçluyum, her şeyimi ona borçluyum. Beni o yarattı, beni o yaşatıyor!
Diye bağırmış.
Sosyal hayatta her olayın bilimsel izahını yapmaya çalışan, daima objektif kalmaya gayret harcayan, hiç bir şeye hayret etmemeye yıllardır alışmış bir adam olduğum halde yukarıki sözleri okuyunca doğrusu şaşırdım. Kızıllığın psikolojik özünü bildiğimden Nazım’ın kaçışı beni sinirlendirmemişti... Fakat Moskova’ya vardığı dakikada, ayağının tozu ile söylediği sözlere pes dedim... İlk önce düşündüm: “-Belki o böyle konuşmamıştır da onun ağzından radyoda uydurmuşlardır” diyesim geldi. Bu hükmün yersizliğini çabucak anladım. Nazım Moskova’nın da Demir Perde’nin de ne olduğunu elbet biliyordu. Oraya giderken kendi adına yayınlanacak bütün demeçleri, şiirleri ve yazıları peşinen imzalamaya hazırlanmıştı. Bu yönden bir kaygusu olsa idi, Türkiye’den ayrılmaz, Demir Perde’ye bir adım yaklaşmak içinden gelmezdi. Şu halde yıllardır Nazım’ın samimî inancı budur...
12. Temmuz 1951, 1. sayfa
Başlık: Nihayet resmi de geldi.
Resim, başlıktan sonra yer alıyor.
Resim altı şöyle: Nazım Hikmet, Moskova’da Muharrirler Birliği umumî kâtibi Fadeyef ile kolkola.
Haber metni: Kendi tâbirile Stalin’in yarattığı Nazım Hikmet, Moskova’ya varınca hepimizin nefretle okuduğumuz mahud beyanatı verdi. Kızıl propaganda plâğa aldırdığı bu demeçten bol bol istifade etmeğe çalıştı. Nihayet onlar da rahat et (s.4’ten devam) tiler, biz de rahata kavuştuk, derken bu sefer resim faslı başladı. Sovyetler, Nazım Hikmetin Moskova’da aldırdıkları boy boy, şekil şekil resimlerini bütün dünya fotoğraf ajanslarına dağıtmağa başlamışlardır. Yukarıda gördüğünüz resim, bunlardan biridir. Bu fotoğrafı sütunlarımıza geçirirken şair Eşrefin Abdülhamide yaptığı tavsiye aklımıza geliyor. Bu tavsiye “resmini teksir ettirip dağıt ki millet doya doya yüzüne tükürsün” mealindedir. Biz de yukarıdaki resmi Nazım hesabına aynı gaye ile basmış bulunuyoruz.
27. Temmuz 1951, 1. sayfa
Başlık: Nazım Hikmet vatandaşlıktan iskat edildi (çıkarıldı).
Alt başlık: Buna dair Bakanlar Kurulu kararı Cumhur Başkanının tasdikına sunuldu.
28 Temmuz 1951, 3. sayfa
Sütun başlığı: Bir Dakika.
Başlık: Tatarağaları.
Doğan Nadi’nin küçük fıkrasının metni: Hükûmet komünist şair Nazım Hikmet’i Türk vatandaşlığından ıskat etmeğe karar vermiş.
Bizim hükûmetin tuhaf bir hali var. Hemen her kararı “geçten sonra merhaba” kabilinden birşey oluyor. Nitekim bu sonuncu da gene geç kaldı.
Öyle ya... Nazım Hikmet bir defa memleketten kaçmış. Herif, bu hareketile, Türk vatandaşlığından kendi kendisini ıskat ederek, esasen, hükûmetten daha atik davranmış olmuyor mu? -D.N.
* * *
Yüzüne tükürülsün diye Nazım Hikmet’in resmini 1. sayfasına basan Cumhuriyet gazetesi, aynı nüshanın 4. sayfasında künyesini şöyle veriyor:
Sahib ve Başmuharriri: Nadir Nadi
Bu nüshada yazı işlerini fiilen idare eden: Cevad Fehmi Başkut.
31 Temmuz 1951 tarihli Cumhuriyet’in 1. sayfasında Nazım Hikmet’le ilgili son uyarı-haber yer alıyor. “Biraz dikkat!” başlıklı bu küçük uyarıda, Nazım Hikmet’in, vatandaşlıktan çıkarılmasını protesto için Pravda’da yazdığı yazıdan bahseden ve bunu haber olarak sütunlarına alan Türk gazeteleri kınanıyor, protesto yazısının aslında bir propaganda yazısı olduğu belirtiliyor ve diğer gazetelerin “bu propaganda hapını yuttukları”na işaret edilerek artık Kızıl şairin “havadis kıymeti”nin “köpeği ısırdığı zaman yükselebileceği” söyleniyor. “Bunu bilelim ve Moskova radyosunun oyununa gelmeyelim.” cümlesiyle küçük uyarı son buluyor. Bir daha da Cumhuriyet’te N.Hikmet’le ilgili bir habere rastlanmıyor.
* * *
İşte Cumhuriyet gazetesine göre ve dönemin imlâsıyla Nazım Hikmet’in yurt dışına çıkışı. Nadir Nadi ve Doğan Nadi’nin bu konudaki düşünceleri.
Sosyalistlerimizi ve yeni Nazımseverlerimizi üzmemek için isterseniz “görüyorsunuz, bu vatan haini Sovyetlere nasıl kaçmış!” demeyelim ve Nazım Hikmet’in Moskova’ya gittiği yıllarda Stalin’in Türkiye ve Türklere karşı niyet ve fiillerini Zekeriya Sertel’den okuyalım. Bir dahaki yazıya. 


Prof.Dr. Ahmet B. Ercilasun
Ümmetinizin bittiği yerde, Türk'ün Kudreti başlar.


"Niye kaçıyoruz? Çok diye niye korkuyoruz? Azız diye niye kendimizi hor görelim? 'Hücum edelim' dedim. Hücum ettik...Savaştık. Bizdeni iki ucu,
yarısı kadar fazla idi. Tanrı lûtfettiği için, çok diye korkmadık, savaştık. Tarduş şadına kadar kovalayıp dağıttık."
(Bilge Tonyukuk - 2. Taş, Batı Yüzü - 3-4-5-6)

Çevrimdışı Tonyukuk

  • Türkçü-Turancı
  • ****
  • İleti: 140
Ynt: Nazım Hikmetof
« Yanıtla #1 : 27 Mayıs 2011 »
       Turania.net'te paylaştığım bir yazıyı bu başlığa da ekleyerek bir kaç şey daha paylaşayım ki, dost düşman her kimse Nazım'ın aile seceresini iyice bellesin, eğri cetvelden düz çizgi çıkmayacağı anlaşılsın.

       
Alıntı
Sözcü Gazetesinde köşe yazan Nazan Doğaner'in yaz aylarında kesip sakladığım bir yazısı şimdi gözüme çarptı, Sunay Akın'ın ''İstanbul'un Nazım Planı'' adlı kitabından derlenmiş.

Yıl 1827... Yani 183 yıl önce... Almanya'da Ludwig Karl Friedrich Detroit adlı bir çocuk dünyaya gelir....

Karl Detroit adıyla anılan bu çocuk, aile içi bir anlaşmazlık sonucu bir yetimhaneye bırakılır. 12 yaşındayken gemilerde miço olarak çalışmaya başlar başlamaz, Hamburg Limanı'ndan kalkan bir gemiyle İstanbul'a doğru yola çıkar. Gemi İstanbul'a vardığında ise denize atlayıp Kız Kulesi yönünde yüzmeye başlar Detroit...

Onu kurtaran kule bekçisine de, gemiye dönmek istemediğini söyler...

Bu durum Almanya ile Osmanlı arasında diplomatik bir meseleye yol açsa da, Sadrazam Ali Paşa'nın himayesine giren Detroit, bir süre sonra Mehmet ali adını alır....

Ardından Harbiye'de öğrenim görmeye başlar ve mezun olduktan sonra Kırım Seferi'ne Bosna ve Karabağ savaşlarına katılır.

II. Abdülhamit döneminde ''paşa'' unvanını alınca 1878'deki Berlin Antlaşması'nda Osmanlı'yı temsil eden üç kişiden biri olur.

Ancak hikâyenin sonu pek iç açıcı değil...Zira Müslümanları yatıştırsın diye Arnavutluk'a gönderilen Mehmet Ali Paşa (Detroit), Kosova'da linç edilmiş..

Şimdi diyeceksiniz ki bütün bu hikâyenin Nazım Hikmet'le ne ilgisi var?.. Hemen anlatayım...

Mehmet Ali Paşa'nın dört kızı varmış. Bunlardan Leylâ Hanım'ın Celile adında bir kızı olmuş...Celile Hanım kim mi? Dünya şairi (yazarın ifadesi) Nazım Hikmet'in annesi.. Yazının bundan sonrası romantik yakıştırmalarla sürüyor. Devşirme torunu Nazım'ın aile seceresinin bir tarafı da böyle. (bu da benim ifadem)

        Asırlara yayılan devlet teşkilâtımız içerisinde devşirme ihanetleriyle çok fazla karşılaştık. Ancak bu devşirmeler devletin güçlü zamanlarında sadık görünümlerini korurlarken, devletin zayıfladığı anlarda gerçek yüzlerini ortaya koymuşlardır. Tarih Mete Han'dan beri bu tür örneklerle doludur. Hele bir de işin içinde yabancı bir el varsa, bu yabancıların görevlendirdiği kişiler, gayritürk topluluklar içerisinde işlerine yarayacak nitelikte insanları bulmakta pek zorluk çekmezler. Yukarıdaki alıntıda Nazım'ın annesi Ayşe Celile Hanım'a kadar gelen soyağacı ortaya konulmuş.

        20 Mayıs 1919'da küresel güçlerin elbirliğiyle yurdumuzu işgal etmeye başladıkları günlerde, sanki bir namussuzluk anıtı gibi, Türk ulusuyla alay edercesine İstanbul'da bugünkü Topkapı semtinde İngiliz Muhipler(sevenler) Cemiyeti kuruldu. Bu cemiyetin kuruluşuna Said-i Şaki olarak anılan Sait Molla'nın önderliğinde Padişah yaverleri, paşalar, bakanlar, Ayan Meclisi üyeleri, mutasarrıflar, Şuray-ı Devlet başkanları, valiler, savcılar, Darülhikmet-ül İslâmiye ve Medresetül Kuzat hocaları, yazarlar katılmıştır. Ancak bu cemiyetin perde arkasında ipleri ellerinde tutanlar İngiliz istihbaratında görevli İngiliz Yüksek Komiseri yardımcısı Andrew Ryan, General Didds ve rahip Frew'dir. Bu cemiyetin Nazım'la ilgisine gelince: Nazım'ın baba tarafından dedesi olan eski Selânik valisi Mehmet Nazım Paşa bu cemiyetin ilk yönetim kurulu üyeleri arasında ve birinci başkandır. 16 Temmuz 1920'de kongreye giden ve daha seçme İngilizcilerle donatılan cemiyette Hikmetof'un baba tarafından dedesi Mehmet Nazım Paşa yine yönetim kurulu üyeleri arasındadır. Annesi yani Mehmet Ali Paşa(Ludwig Karl Friedrich Detroit)'nın torunu Celile Hanım'da Belkıs Ömer, Seher Nüzhet, Fatma Cevdet, Melek, Nadire Cemâl, Nesibe Ziya ve Naime Cemal'le birlikte İngiliz egemenliğini Türkiye'ye yerleştirmek için çalışan örgütün kadın üyeleri arasındadır. Bkz: Necdet Sevinç, İstiklâl Harbi'nde Etnik İhanet s. 203, 204, 205

        İkinci cumhuriyetçilerin, döneklerin, marksistlerin, kendilerine ulusalcı(!) adı veren bazılarının, içinde Türk geçtiği için Atatürkçüyüm diyemeyip Kemalistim diyenlerin, hatta softaların şairi olmayı başaran Nazım Hikmet'in soyunun bir kanadı ve yedikleri haltlarda yukarıda yazdıklarım. TTK.   

Çevrimiçi Üçoklu Börü Kam

  • Otağ Yöneticisi
  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 2315
  • Kök Teñğri Türk'e Kut ve Utku Versin!
Ynt: Nazım Hikmetof
« Yanıtla #2 : 08 Ocak 2022 »
Modaya ayak uydurup, bir Nazım Hikmet Şiiri de ben, paylaşayım.

Trabzondan bir motor açılıyor.
Sa-hil-de-ka-la-ba-lık!
Motoru taşıyorlar.
Son perdeye başlıyorlar!
Burjuva Kemal'in omuzuna binmiş
Kemal kumandanın kordonuna
Kumandan kahyanın cebine inmiş
Kahya adamlarının donuna
Uluyorlar
Hav... hav... hak... tü


Nazım Hikmetov Borjenski̇
   
2. Abdülhamit, tahttan düşürüldüğünde kendisini sevenlerin, isterseniz gemiyle Almanya'ya gidelim önerisini, vatanımın zindanı ve hatta toprağının altı, ecnebinin cennetinden evladır!
Diyerek reddetmiştir.

Ben Atatürk'ün karşısında kim olursa olsun, onun karşında, Atatürk'ün tarafında olurum ve bu can bu tende olduğu müddetçe de olmaya devam edeceğim.
Öyle birilerinin sığındığı gibi, Atatürkçü filan da değilim.
Aynı Atatürk gibi, Türk Milliyetçisiyim.
Ne eksik, ne fazla!
En sevdiğim yazar; Ben yabancı kaynaklı hiçbir fikri benimsemeye tenezzül etmeyecek kadar milli şuur ve gurura malik bir Türk'üm!
Siyasi ve içtimai mezhebim Türkçülüktür!

Diyen Atsız Beğ olmasına rağmen O'nun bile, Atatürk'e karşı tek bir kelimesi olsun, karşı çıkarım.

Bu millet, bu ülke; herkessiz, herşeysiz olur ama, Atatürk'süz asla olamaz!

Bazı şeyler sözle olmuyor!

İçinde özü barındırmayan şekillin hiç bir kıymeti yoktur!

Atatürk'e en çok zararı, bazı Atatürkçü geçinen, şekilcilerin verdiği kanısındayım.
Ve bu gün, Atatürk'e hayasızca saldıran siyasal İslâmcı kuduzlar, saldırma gerekçe ve malzemelerinin bir çoğunu, kendi kan ve vicdanlarındaki kirliliğe ilaveten, Atatürk istismarcısı bir takım kişilerin eylem ve söylemlerinden de, alıyorlar.

Beni sen yarattın ey Lenin!
Diyerek elde ettiği lüks ve konfor içerisinde, Moskova'dan vatan sevmek, aşkların en güzel olsa gerek!


Şimdi Nazım Hikmeti dillerine pelesenk yapıp, Atatürkçü geçinenlere soruyorum:
Atatürk mü, Nazım Hikmetov Borjenski̇ mi?
 
Bu çelişkiye bir son vermek gerekir diye düşünüyorum.

Kök Teñğri Türk'e Kut ve Utku Versin!
Türk Soyunun Gizli Gücüne İNAN ve GÜVEN!