Sarıkamış faciasının 91'inci yılını yaşıyoruz. Uzun yıllar yok saydığımız, Türk tarihinin bu önemli dönüm noktasını son yıllarda hatırlamış olmak, tartışmak ve şehitleri yad etmek hiç olmazsa bir tesellidir. 22 Aralık 1914'ü öğrenmek ve anmak, artık her Türk evladı için vefadan öte görevdir. Ancak, hemen her konuda olduğu gibi bu meselede de peşin yargılardan, ideolojik saplantılardan kurtulamıyoruz. Bu saplantılar, beraberinde yargısız infazı da getiriyor.
Enver Paşa'nın Turan İmparatorluğu ve İslam birliği kurma hedefinin bilinmesi, bu infazın en acımasız biçimde yapılmasının gerekçesini oluşturuyor. Artık yaptıklarının, söylediklerinin, tarihteki yerinin hiçbir önemi yoktur. Her bahane ile saldırılmalı ve hatta hain ilan edilmelidir. Oysa bu sakat bakış açısı ile tarihi anlamak da, anlatmak da imkansızdır. Enver Paşa, Sarıkamış harekatını yapmakla büyük bir risk almıştır. Bu risk ne yazık ki bir faciayla sonuçlanmıştır. Bu facia sadece Türk tarihin değil, dünya tarihinin akışını da değişmiştir. Zafer kazanılsaydı da tarihin akışı değişecekti. Bunun aksini kimse söylemiyor, söyleyemez. Ancak, şurası hiç unutulmamalıdır. Tarihteki bütün büyük komutanlar, mutlaka riskler almışlardır. Bütün büyük zaferlerin arkasında bıçak sırtı bir durum ve son derece büyük riskler vardır. Mustafa Kemal, Samsun'a çıkarken bir risk almamış mıydı? Çanakkale zaferinde, Sakarya savaşında, Kurtuluş savaşında risk yok muydu? Ama Mustafa Kemal bu riskleri göze aldı ve bütün olumsuz şartlara rağmen tarihin akışını değiştirdi.
Enver Paşa ise aldığı riskin altında kaldı. Bu riskler, sadece mevsim ve iklim şartlarından, coğrafi zorluklardan kaynaklanmıyordu. Dünyanın ve Osmanlının o dönemde içinde bulunduğu durumu iyi anlamak ve iyi değerlendirmek gerekiyor. Osmanlı 'var olmakla yok olmak' noktasında bir yol ayrımındaydı. Enver Paşa 'var olma'yolunu zorladı. Bunun gereğini yaptı. Almanlarla yaptığı işbirliği, Almanya'nın bu savaştaki yeri ve rolü de yine bu çerçevede değerlendirilmelidir. Benzer şartların Çanakkale için de geçerli olduğu unutulmamalıdır. Yapacak fazla da bir şey yoktu. Enver Paşa asla bir hain değildi ve onu eleştirenlerin hayallerinin bile ulaşamayacağı idealleri vardı. Bu ideallere ulaşması da pekala mümkündü. Ama bazı küçük yanlışlar, taktik hataları ve kişisel zaaflar yüzünden olmadı. Olmaması, Enver Paşa'nın büyük bir Türk hakanı olduğu gerçeğini değiştirmez. Kaybetmeyi göze alamayanların kazanacağı ve kazandıracağı hiç bir şey yoktur. Korkaklık bir erdem olamaz. Enver Paşa bir korkak da değildi. Enver Paşa ve Sarıkamış faciasıyla ilgili eldeki en önemli belge, Sarıkamış harekatına Yarbay olarak katılan Köprülü Kaymakam Şerif'in anılarıdır. Sami Önal tarafından günümüz Türkçe'sine çevrilmiş ve yayınlanmıştır. Ancak, Kurmay Yarbay Şerif beyin bu kitabı, oldukça ön yargılıdır. Enver Paşa peşinen suçlu ilan edilmiş ve kitap tamamen bu ön yargılar üzerine kurgulanmıştır. Bunun çok çeşitli sebepleri vardır. Kitabı çeviren Sami Önal'da bu duruma dikkat çekiyor ve şu değerlendirmelerde bulunuyor; "Yarbay Şerif, Enver Paşa'dan daha yaşlı, mezuniyet yılı bakımından daha eski idi. Ama rütbece öne geçen Enver Paşa, geride kalan Şerif Bey'di. Üstelik Şerif Bey, 1918 yılı başlarında Sibirya'daki esaretinden kurtulup ülkeye döndükten iki ay sonra, Enver Paşa tarafından emekli edilmişti. Tüm bu olumsuzluklar bir araya gelince kuşkusuz ki Şerif Bey'den yazdığı kitapta Enver Paşa'yı göklere çıkarması beklenemezdi. Ancak eleştiriler biraz daha yumuşak olabilirdi."
Yarbay Şefik Bey de bir hesaplaşma gayretine rağmen, kitabının sonunda şöyle bir tespitte bulunuyor; "Balkan Savaşı'ndan sonra bir kurtuluş yolu bulmaya gereksinim duyan herkes, Enver'i karşısında emre hazır görünce eteğine sarıldı. Aman bize acı ve rehberlik et denildi. Çünkü denize düşmüştük. Enver rehberlik etti. Kurtuluş yolunda koşan bu genç kılavuz yaratılışı gereği, iz boyunca yürümedi. Çünkü iz zahmetliydi, uzuncaydı, ileri görüş, önlem ve sezgiye gerek gösterirdi. Enver, kestirme yoldan yürüyerek çabuk varmak gibi delice bir hevese kapıldı, uçuruma atıldı. Biz de birlikte!"
Yarbay Şefik Beyin yine bir cümlesinin daha altını önemle çizmekte fayda görüyorum. Şöyle diyor; "Sizi inandırmak isterim ki, Enver'le Hafız Hakkı'nın amacı da hizmetti ve her ikisi her gün ateş içinde bulundukları için on kez yaralanabilirlerdi."
Bu değerlendirmelerden de anlaşılacağı gibi Enver Paşa, ideallerinin gereği olan cesarete fazlasıyla sahiptir. Sarıkamış harekatı sırasında askeriyle yürümüş, aç kalmış, savaşmış ve asla meydanı terk etmemiştir.
Hatta komutan heyetinin Rus öncü birliklerinin saldırısına uğraması sırasında yanındaki askerin tüfeğini alarak karşısındaki birlik komutanını anlından vurmuş ve saldıranların bir anda dağılmasını sağlamıştır. Keskin nişancı olduğu, bilinen bir gerçektir.
Onu eleştiren, hatta hain ilan edenler önce Osmanlı'nın o günkü şartlarını, dünyanın içinde bulunduğu durumu, coğrafi ve iklim şartlarını, sonra da Enver Paşa'nın ne yapmak istediğini iyi anlamak zorundadırlar.
Ama içine düştükleri güdük ideolojik saplantılar ne yazık ki, akıl ve izanlarını da etkiliyor.