Gönderen Konu: Çikolata Firmasını Aldık, Ekonomimiz Tavan Yaptı  (Okunma sayısı 2583 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı TÜRK-KAN

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 2182
  • UÇMAĞA VARDI, TANRI DAĞLARINDA!
Yiğit Bulut    [email protected]   24.12.2007

Godiva’ya sevinenlere inanamıyorum!

Son günlerde okuyorsunuz; ne kadar büyük iş yaptık! Çikolata üreten bir firmayı satın aldık! Sanki banka, rafineri, demir çelik tesisi veya bilgi toplumunun “ana taşı” olan bir şirketi satın aldık!

Aldığımız “ağzımızdan giren, sindirip dışarı attığımız” bir ürün! Olsa da olur, olmasa da!

Avrupa’da kimse “Godiva” yemezse ölmez ama “Türkiye’de satılan bankalar kredi üretmediğinde, satılan rafineriler petrolü işlemediğinde, satılan telekomünikasyon şirketleri imkân tanımadığında evden bile çıkamazsınız!”

Sevgili dostlar, “stratejik sektör” ve “ekonomik güvenlik” gibi kavramların atlandığı ülkemizde, “Avrupa’nın yediği çikolatayı ben ürettim”, “yattığı yatağı ben düzelttim” gibi “abes” kavramlara sevinmeye devam ediyoruz...

Kimse kusura bakmasın, “alıcı gıda devi olduğu için” bu operasyon “kendi adına çok önemli” olabilir ama Türkiye adına “çok fazla bir şey ifade etmez”... Ayrıca bu alımdan dolayı kendilerini kutluyorum...

Peki hangi sektörler daha önemli? Örneğin “reel sektöre kan pompalayan” bankacılık sektöründe hangi noktadayız?

Sevgili dostlar, “stratejik sektöre” örnek olarak bankacılığı vermek ve bu noktada özellikle yabancılaşmanın detaylarına inerek, “Türkiye, çok kritik bir sınıra geldi” vurgusunu açmak istiyorum.

İşte detaylar:

* Bankacılık sektöründe yabancı sermaye payı günümüz itibarıyla yüzde 51’in üstünde. Borsa payları ve büyüme de dikkate alınırsa pay yüzde 60’ların dahi üzerine rahatlıkla çıkabilir.

* Satışa çıkarılan bankaların (Ziraat Bankası’nın tamamı, Halkbank ve Vakıfbank’ın yüzde 51’i) yabancıların eline geçmesi halinde, sektördeki yabancı sermaye oranı yüzde 70’in üzerine çıkacak.

* Gelişmiş AB ülkelerinde oranlar oldukça düşük. Örneklemek gerekirse; AB ülkelerinden Almanya’da yabancı sermaye payı yüzde 5, İtalya’da yüzde 8, İspanya’da yüzde 10, Hollanda’da yüzde 11, Danimarka’da yüzde 17, Avusturya ve Fransa’da yüzde 19, Yunanistan’da yüzde 20’nin dahi altında...

* Yabancı payının yüksek olduğu ülkeler AB’nin ve IMF’nin kontrol ettiği daha doğrusu sömürdüğü ülkeler. Bunları da örnekleyelim; Estonya’da yüzde 100, Çek Cumhuriyeti’nde yüzde 95, Slovakya’da yüzde 93, Meksika’da yüzde 82, Macaristan ve Polonya’da yüzde 65, Arjantin’de yüzde 48, Peru’da yüzde 47, Şili’de yüzde 42.

* Türk bankalarına 20-25 milyar dolar yatıran yabancı sermaye, Türk halkının trilyon dolarlık aktifinin kontrolünü ele geçirecek.

* Yabancı bankaların, ülkeyi siyasi-ekonomik krizler öncesinde ve sırasında ani terk etme riski, finansal aracılık hizmetlerinde şok düşüşlere yol açarken, artan rekabet, yerlileri aşırı riskli alanlara itecek.

* Artan yabancı rekabet ile yerliler sektör dışına itilirken, Türk bankacılık sistemi tam bir “oligopol”e dönüşecek.

* Yabancılar “en iyilere” odaklanarak, küçük ve orta ölçeklileri göz ardı edecek.

Sonuç: “Yabancı sermaye” adı altında maddi birikim ve bilginin Türkiye’ye gelmesine ne ben, ne de bu tip uyarıları yapan diğer dostlarım karşıyız. Kesinlikle değiliz ama her konuda olduğu gibi bu dinamik için de “optimal” bir nokta var ve Türkiye “optimal” noktayı geçmek üzere. Bu gerçekten yola çıkarak, hem sizlere, hem yetkililere, hem de siyasi otoriteye yeniden hatırlatmak istiyorum; AB genelinde de hukuken engel olmamasına rağmen, banka satışlarında “görünmez” bir politika izleniyor ve ulusal çıkarlar doğrultusunda gerekli oranlar mutlaka korunuyor. Biz “stratejik olan” her şeyimizi “verirken”, “yeme-içme-hizmet-bez dikme” gibi sektörlerde “öne çıktık, şirket aldık” diye seviniyoruz.

Son söz: Türkiye, çok kritik bir sınırda, banka devirlerine izin verme konusunda “görünmez el”i devreye sokmalı ve sınırların aşılmasına asla ama asla izin vermemeliyiz! Tekrar ediyorum; Türkiye “her alanda” geri dönülmez noktaya doğru gidiyor ve “esas olanı” devrederken, karşılığında “olmasa da olurları” alıyor!

Not: “Ne yapabiliriz?” diyenlere şunu söyleyebilirim; Halkbank’ın blok satışından vazgeçilebilir ve bankacılıkta oranın “dengede kalması” ne olursa olsun sağlanabilir...


 http://w9.gazetevatan.com/haberdetay.asp?tarih=24.12.2007&Newsid=153259&Categoryid=4&wid=150

 Yabancılar devlet ve kamu kurumlarını, babalar gibi satan akp sayesinde kelepir fiyatlara kapatıyorlar. Bizim mütareke basını uyduruk bir çikolata firması, Kasımpaşa'lının oğlunun da içinde bulunduğu Ülker grubu tarafından satın alındı diye, aynı A.B müzakerelerinde hiç bir ilerleme kaydedilmediği halde A.B'ye alındık diye yaygara kopardıkları gibi, büyük bir olay manşetleri atıyorlar.
 
 Bu Ülker grubunun sabıkaları çoktur. En önemlisi, ermeni eşkiyaları-komitacıları Karabağ'ı ve diğer Azerbaycan topraklarını işgal ederken, oradaki Türk çocuklarını anne karnında iken katlederken; Türkiye buraya ambargo uyguluyordu. Hiçbir şirket Ermenistan'a mal göndermiyor, yardımda bulunmuyor ya da Ermenistan sınırı açılsın diye kulis yapmıyordu. Birisi dışında...

23 EKİM 2023'DE, ELİM BİR TRAFİK KAZASI SONUCU, UÇMAĞA VARDI.
ŞİMDİ; TANRI DAĞINDA, ATALAR YURDUNDA, ATSIZ ATA MAKAMINDA, BAŞBUĞLAR OTAĞINDA, ERİNÇ İÇERİSİNDE!

Çevrimdışı Atçeken Beği

  • Türkçü-Turancı
  • ****
  • İleti: 227
Kasımpaşalı ve tayfası hem ekonomiden anlamıyorlar hem de politikadan anlamıyorlar.Ekonomiyi satma temeline oturtan,politikayı Kasımpaşa ağzına indirgeyen bu güruh,yakında belediye ve şehirleride satışa çıkartabilir.Nasıl olsa milletin %47'si bunların arkasında(!).

Gazetelerin başlıklarını düşünüyorum:
''Antalya'yı çok büyük kârla Almanlar'a sattık''
''Anıtkabir'in işletmesini Yunanlılara devrettik,artık Anıtkabir'e ücretli girilecek(Tanrı göstermesin,ama bunlar yapar mı yapar!).''

Tabii bunlara karşı Türkiye'nin de iyi bir şeyler satın alması lazım.Bunun içinde bir başlık düşündüm:
''Nijerya'nın bütün araba fabrikalarını aldık ve biz işleteceğiz(tabi Nijerya'da fabrika varsa).''
Oturup düşündüğümde yetim olmadığımı gördüm! Oğuz Han gibi atası, Dede Korkut gibi muallimi, Köroğlu gibi ağabeyi, Mahtumkulu gibi akıl hocası olan birisi hiç yetim olur mu?
Saparmurat Türkmenbaşı