Gönderen Konu: İŞTE FETULLAH  (Okunma sayısı 7270 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

kerim

  • Ziyaretçi
İŞTE FETULLAH
« : 28 Şubat 2006 »
tamam arkadaslar fetocu dedik kominis dedik  tamam da  bunlar kucuk  seylerdir    ama sunun da hepimiz turkiye deriz turculugu  turku yucel tecegiz deriz ama su  ana yurdumuz  ne halde ordaki 30 milyon kardesimiz   ne halde bunlari hic dusun dunuzmu  dunyaya  dunyanin icinden degilde dunya nin disin da bakmak lazim   boyle kuuxk seylere takil mamak lazim dogu turkistan daki 30 milyon uygur turk kardeslerimiz kominisles tiriliyor  nasil olsa turkiye  turk devleti  var  ama ana yurd yetimdir  her zaman kendi icimizdeki kucuk sorunlara  takilip kalmiylaim   daha  turk  dunyasini bir les tirmek icin  onumizde  nice engellerle karsilasa cagiz   okudum  gordum yazilariinizi  turku seven kardeslerimiz vardir  ama  herzaman kendimizi degil baska turk leride dusunelim    EGER  BURDAKI  YONETICI KERDESIMIZ  BENIMLE DAHA   AYRINTILI KONUSMAK ISTERSE BENIM IMALIM         [email protected]   TANRI TURKU YUCELT SIN  KORUSUN ESKI GUCUNE KAVUS  TURSUN

Çevrimdışı irfan

  • Türkçü-Turancı
  • ****
  • İleti: 266
İŞTE FETULLAH
« Yanıtla #1 : 28 Şubat 2006 »
KARDEŞLERİM GÖRDÜMKİ BELGE VE BİLGİ HARİCİ ŞEYLERLE MEŞGUL OLUNMAKTA,,KUSURA KALMAYIN ,,BU KONU BİRİNCİ FETHULLAH GÜLEN VE ONA BAĞLI OLAN CEMAATİ TOPLULUĞU İÇEMEKTEDİR..
KİMDİR BUNLAR;FETHULLAH GÜLEN DİYANET İŞLERİNİN İÇERİSİNDE KENDİNE YER EDİNMİŞ VE SONRASINDA ASIL BAĞLI OLDUĞU NURCULUK ÜZERİNDEN KENDİNİ LİDER ÇIKARTMIŞ ????YA BU ADAMI ORAYA KİM ÇIKARDI?KİMLER SEÇTİ?BU NURCULAR NEREDEN ÇIKTI?EVET NURCU LAR:BUNLARIN LİDERİ KİMDİR?
SAİD-İ NURSİ;BU ELEMAN 1925 TE TÜRKİYE CUMHURİYETİ İÇERİSİNDE İÇ SAVAŞ ÇIKMASINA SEBEB OLAN KARDEŞİ KARDEŞE KIRDIRTAN VE SONRA YİNE DİN YELPAZESİ ALTINA SAKLANAN BİR BİREYDİR..ŞU ANKİ BEŞAR ESAD IN DEDESİNİN İNGİLİZLERDEN ALDI PARAYI BU KİŞİYE VERMESİNDEN SONRA İÇERİDE İÇ KARGAŞALIK ÇIKMASINI SAĞLAMIŞ,DAHA TAMAMLANMAMIŞ LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASINDA TÜRK MİLLETİNE VE ATATÜRK'E ELİNDE BULUNAN KOZLARI KULLANMASINA OLANAKLARI YOK EDEN ADİ SATILIK BİR BİREYDİR...KUSURA BAKMAYIN BÖYLE DEDİM ÇÜNKÜ BEN İSLAMİYETİ EN AZ ONLAR KADAR BİLİYORUM...YÜCE KİTABIMIZ KURAN I KERİMDE BIRAKIN CİNAYETİ İKİ MÜSLÜMANIN BİR BİRİNE TARTIŞMASI İSTENİLMEMEKTEDİR...YASAKTIR,,PEKİ BİR İSLAM ALİMİ NASIL OLURDA İKİ MÜSLÜMANI BİR BİRİNE KIRMASI İÇİN FETVA VERİR???EVET BU ADAM VE ETRAFINDAKİLER KÖPEKLERE HAKARET OLMASIN AMA EN AŞAĞILIK MAHLUKAT VE ŞEREFSİZDİRLER.. BENİM GÖRÜŞÜM BUDUR..VE BUNLARIN DEVAMIDA FARKLI BİR CİZELGE GÖSTEREMEZLER...
ÇÜNKÜ:::
CİNSİNİ ...*** CİNSİNE,,
KANINI ...**** KANINA ÇEKER...
TÜRK OLUNMAZ!!!!!
TÜRK DOĞURULUR!!!!
TÜRK OLUR!!!!!
TÜRK GİBİ YAŞAR VE TÜRK ÖLÜNÜLÜR.....!!!!
GERİSİDE BENİ BAĞLAMAZ....
SATILMIŞ OLAN SATILMIŞTIR...
CAN VERMİŞ OLAN KAN DÖKMÜŞTÜR...


yönetici notu;
** Küfür yok..tekrarı olmasın
EFEDİR ADIMIZ
TÜRK OĞLU TÜRK OLMAKTANDIR ŞANIMIZ
YEDİ DEĞİL YETİMİŞ BİN OLSA DA DÜVEL
YİNE DE ÜSTÜNDÜR TÜRK OLDUĞUNU BİLEN
KANSIZ EFE

Çevrimdışı ferdikaraaslan

  • Yasakli
  • Türkçü-Turancı
  • **
  • İleti: 26
NURCULARLA İLGİLİ EN ÖZ AÇIKLAMA ATSIZ ATAMDAN
« Yanıtla #2 : 07 Mart 2006 »
Dinin bir ruh ihtiyacı olduğunu bilim kabul etmiştir. Daha zekasının pek iptidaî olduğu zamanlardan beri, insanların din sahibi oldukları da bilinen gerçeklerdendir. Zekanın ve bilimin yükselmesiyle dinler de yükselmiş, tek Tanrılı dinlerle dinler çağı kapanmış, din uğruna yapılan korkunç savaşlar ve kırgınlıklardan sonra medeni dünyada din, fertlerin vicdanına sığınmış, bir kanaat olarak saygıdeğer bir yer kazanmıştır. Artık medeni insanlar arasında din tartışması yapılmıyor. Dinler hakkında avamî yazılar değil, ancak bilginlerin etüdleri yayınlanıyor. Medenî insan, başkalarının dini inancına saygı gösteriyor. Kimseyi propaganda ile kendi dinine çağırmıyor.

Türkiye'de bir zamandır dine karşı takınılan yanlış tutum, yemişlerini vermeye başlamıştır. Mabedsiz şehir kurmakla övünen budalalar, çirkin harabelerin mabed haline getirileceğini düşünememiştir. Cumhuriyetin başlarında, artık görevi ve faydası kalmamış Arapçı ve Arapçacı softa takımı tasviye olunurken, milletin manevi ihtiyacı düşünülerek asrî din adamları yetiştirecek özlü bir din okulu açılsaydı, bugün il ve ilçe merkezleri, doktor payesine erişmiş din adamları ile dolar, bunlar köyleri de kontrol ederek yobazlığa engel olur ve İstanbul gibi şehirde çatalı ve radyoyu haram eden beyinsizler halka vaaz edemezdi.

Mabedsiz şehrin ilk yemişi Ticanîlik, onun olup kurtlanmışı da Nurculuk oldu.

Nurculuk nedir? Gazetelerde ikide bir görülen Nurcular, Nur risalesi talebeleri kimdir? Aralarında avamdan aydına kadar, mühendis, avukat ve doktora kadar her türlü adamın bulunduğu Nurculuk, "Saîd-i Nursî" adında cahil bir Kürdün peşine takılmış cahil bir sürü, Nur risalesi talebeleri de Saîd-i Nursî'nin o çetrefil ve cahil Kürt Türkçesiyle yazdığı risaleleri atom fiziği ve Einstein nazariyesi okur gibi toplanıp okuyan bir yığın zavallıdır.

Saîd-i Nursî denilen adam, eskiden Saîd-i Kürd-î diye bir takım risaleler yayınlayan, Türkçe bilmez, daha nokta ile virgülün nerede kullanılacağını bilmekten âciz, Şafiî mezhebinden bir Kürttür. Mütareke yıllarında İstanbul sokaklarında millî Kürt kılığı ile dolaşarak caka yapmıştır. Bu cakacı Kürt kendisine "Bedîüzzaman" demekte, müridleri de bu adı bir övünçmüş gibi kullanarak şeyhlerini bu adla ululamaktadır. Bedîüzzaman, "zamanın harikası" demektir. Kürt Said cidden zamanın harikasıdır. Yirminci yüzyıl gibi bir zamanda bu bilgisizliği ve iptidaîliği ile ortaya atılmakta gösterdiği pişkinlikle zamanın harikası, bundan daha fazla olarak da onbinlerce, belki yüzbinlerce Türk'ü ardına takmakta gösterdiği başarıyla gerçekten zamanın bir harikasıdır.

Zamanın bu harikası, bu Kürt Said, aslında bir Kürt milliyetçisidir. Nasıl Moskofçular Türk milletini yıkmak için ortaya sosyal adalet ilkesiyle atılıyor, yoksulların davasını benimsemiş görünüyorlarsa, Kürt Said de ortaya Müslümanlık ve kardeşlik çığırtkanlığı ile çıkıyor. Kürtçülük davasını açıkça güdemiyeceği için, Türkçülüğü yıkacak ağuları Müslümanlık ve Nurculuk diye ileri sürüyor. Müritlerine veya kendi tabiriyle Risâle-i Nur şakirtlerine evlenmeyi yasak ediyor. Çünkü evlenip çocuk sahibi olurlarsa, o çocukların kötü ve dinsiz olma ihtimali varmış. Tabiî, dağdaki Kürdün bu büyük ve ilâhî buyruktan haberi olamıyacağı için, o evlenecek ve Kürtler çoğalacak. Herkesin sözüne inanan saf Türkler ise, büyük mürşidin buyruğu ile evlenmiyecek, böylelikle Türk soyu azalacak ve Kürt Şeyh Said'in 1924'de yapamadığını, Kürt Molla Said (yani Bedîüzzaman) kırk yıl sonra yapmış olacak.

Kadını şeytanın askeri sayarak evlenmeyi yasak eden dinin, Zerdüşt dini olduğunu bilmeden koyu Müslümanlık adı altında bir nevi Mazdeizm yaptıklarının farkında olmayan bu beyinsizler sürüsüne ne demeli? Urfa'daki mezarının bir baş belası haline gelmemesi için, söylentilere göre, General Mucip Ataklı tarafından ortadan kaldırılmasından sonra, bu kaldırmaya inanmayarak Kürt Said'in oradan uçtuğuna inanacak kadar şuursuz olanlara ne denebilir? Millî talihsizlik, akıl hastanesi kliniklerinde yatması gerekenlerin halk arasında dolaşmasındadır. Ciddi tedbirler alınmazsa, bu dinî cinayet daha yıllarca sürecektir.

Nur risalesi (kendi tâbirleriyle risale-i nur) denilen sayıklama kitapları pek çoktur. Beyni örümceklenmiş zavallılar bu sayıklamaları elle yazarak, yahut şapirografi veya taşbasmasıyla çoğaltarak onbinlerce satarlar. Bunu satmak için kasaba kasaba, köy köy dolaşan Nurcular vardır. Bunları satarak sevaba girerler. Sözde Türkçe olan bu sayıklama kitapları, Kürt hamalların fikir seviyesinde yazıldığı için, kimse birşey anlamaz. Anlamadığı için de, onda gizli hikmetler, yüksek gerçekler olduğu kuruntusuna kapılır.

Bir zamanlar bu sayıklamalardan bana da bir tane yollamışlardı. Kendimi zorlayarak okuyabildiğim bir tanesinde, Kürt Said radyodan bahsediyor, dünyanın bir ucundan söylenen bir sözün kutudan duyulmasını kutudaki meleklerle açıklıyordu.

İşte, aşağı tabaka ile birlikte doktor, mühendis ve avukatın da şeyhi, pirî olan, kendisinden "efendi hazretleri" diye söz ettikleri Kürt Said'in seviyesi budur.

Fizikten, titreşimden haberi olmayan, müsbet bilimin kıyısından dahi geçmeyen bir yobaz, radyo hakkında ancak bu kadar düşünür. Fakat bilgisizliğini de anlamaktan âciz olan o kara cahil, bu katmerli bilgisizliğine bakmadan, Türkler aleyhinde hüküm çıkarmaktan da geri kalmıyor. Nur risalelerinin birinde, Ye'cüc Me'cüc denen ve dünyayı yok edecek olan korkunç yaratıkların Özbek, Tatar ve Kırgız gibi "akvâm-ı vahşiyye" (yani vahşi kavimler) olduğunu yazmıştı. Sevsinler medenî Kürdü!... Özbek, Kırgız ve Tatarlar arasında okuyup yazma nisbeti % 90'dır ve aralarında atom bilginleri de olmak üzere her bilim dalında yüzlerce bilgin ve uzman bulunmaktadır.

Kendisini Nurculuğa kaptırmış olan bir avukatla geçen yıl aramda küçük bir konuşma olmuş, Kürt Said'de ne bulduğunu kendisinden sormuştum. "Kuran'ın en güzel tefsirini yapmıştır." diye cevap vermişti. Bu genç avukat eski yazıyı bilmiyor, Kuran'ın şimdiye dek en büyük İslâm bilginleri tarafından üç İslâm dilinde yapılan tefsirlerinden habersiz bulunuyordu. Bunu kendisine boşuna anlatmaya çalıştım. Bir kere çileden çıkmış, aklın ve mantığın dışına uğramıştı. Bir safsataya inanla uğraşmak neye yarar? Bugün devlete düşen görev, bunun sebeplerini arayıp bularak tedavisine gitmektir.

Bana gör Tîcânilik, Nurculuk, yobazlık, komünizm ve partizanlık gibi hastalıkların sebepleri, milli ülküden yoksunluktur. Tıpkı normal yemek bulamayan aç çocuğun duvarı yalaması, yerde bulduğu faydasız ve zararlı şeyleri yemesi gibi, bağlanacak büyük bir ülkü bulamayan insanlar, abur cubur düşüncelere kurtarıcı diye yapışıyorlar. Çünkü insanlar bir fikre bağlanmaya mecburdur. Bu istidat insanlığın mayasında vardır. Bunu hiçbir kuvvet önleyemez.

Türkiye'de gerçek ülkü olan Türkçülük türlü bahanelerle baltalanmasa, gerçek Türkçü olan eski "Milliyetçiler Derneği" 1953'de kapatılmasaydı, bunlara gelişme imkanı verilseydi, bugün memlekette partiler üstünde, gayet ateşli ve şuurlu bir milliyetçi topluluk bulunacak, hükümetler güç durumlarda bunlardan yardım isteyebileceklerdi.

Türkçülük insanlara hiçbir vaitte bulunmuyor, maddi veya manevi birşey vermiyor. Yalnız istiyor... Fedakarlık ve feragat istiyor. Nurculuk ise cennet va'dinde bulunuyor. Ebedî saadet, cennette köşkler, yemekler, huriler va'dediyor.... Kafası işlemeyen, hatta aslında materyalist olanlar tabiî Nurculuğu seçecektir. Netekim bunu kendileri de söylüyor "Türkçülük mezara kadar... Ondan sonra ne olacak?" diyor... Tabiî ondan sonrasını kendilerine Kürt Said hazırlayacak.

Kürt Said'in 1327 ( = 1909 ) yılında, İstanbul'da Vezir hanındaki İkbal-i Millet matbaasında basılmış bir eseri vardır. Adı: "İki Mekteb-i Musîbetin Şahâdetnâmesi Yahut Divan-i Harb-i Örfî ve Saîd-i Kürd-î" dir. Kendisinin Saîd-i Kürd-î Yani Kürt Said) olduğunu tastik ettiği bu eserde, eserin muharriri diye de kendisini "Bedîüzzaman" diye taktim etmektedir. Eserin tâbii, yani editörü de "Kürdîzade Ahmed Ramiz" dir. yani dört başı mâmur bir eser. Bu 48 sayfalık eserin "hâtime" kısmı (44-48. sayfalar) Kürt Said'iin içyüzünü göstermesi bakımından çok ilgi çekicidir. Bunun aynen alıyor ve ağdalı bir dille yazıldığı için açık Türkçeye çeviriyorum: Ebnâ-i cinsime burada birkaç söz söylemezsem, bence bahs nâtamam kalır. ( = Soydaşlarıma burada birkaç söz söylemezsem, bence bahis eksik kalır. )

Ey Asurîler ve Keyânîlerin cihangirlik zamanından pişdar, kahraman askerleri olan arslan Kürtler!... Beşyüz sene yattınız. Yeter artık. Uyanınız. Sabahtır. Yoksa sahrâ-i vahşette vahşet ve gaflet sizi vahşet sahrasında yağma edecektir. Hikmet-i ilâhî denilen makine-î alemin nizamı ve telgraf hattı gibi umum âleme mümted ve müteşa'ib kanun-i nûrân-î ilâhînin müessisi olan hikmet-i ilâhî ufk-i ezelden engüşt-i kaderi kaldırmış, size emrediyor ki, tefrika ile katre katre müteferrik su gibi zayi olan hamiyet ve kuvvetinizi fikr-i milliyetle tevhit ve mezcederek zerrâtın câzibe-i cüz'iyyeleri gibi gibi bir câzibe-i umum-î millî teşkili ile Kürt gibi bir kütle-i azîmi küre gibi tedvir ederek şems-i şevket-i islâmiyye Osmâniyyenîn mevkibinde bir kevgeb-i münevver gibi câzibesini ittiba ile muvazene ve âheng-i umumiyyeyi muhafaza ediniz. ( = Ey Asurlular ve Ahemenidlerin cihangirlik zamanında, onların öncüleri ve kahraman askerleri olan arslan Kürtler! Beşyüz yıldır yattınız. Yeter artık. Uyanınız. Sabahtır. Yoksa vahşet ve gaflet sizi vhşet sahrasında yağma edecektir. İlâhi hikmet denilen âlem makinesinin nizamı ve telgraf hattı gibi bütün âleme dalbudak salan Tanrı'nın nurlu kanununun kurucusu olan ilâhî hikmet, ezel ufkundan kader parmağını kaldırmış size emrediyor ki: Ayrılık, gayrılıkla damla damla dağınık sular gibi boşa giden hamiyet ve kuvvetinizi milliyet fikriyle birleştirip kaynaştırarak zerrelerdeki küçük cazibelerden bir umumî ve millî cazibe teşkili ile Kürtler gibi büyük bir kütleyi dünya gibi döndürerek İslâm ve Osmanlı şevket güneşinin mevkibinde parlak bir yıldız gibi cazibesine uymakla muvazeneyi ve umumî ahengi muhafaza ediniz.)

Görülüyor ki Kürt Said, zavallı Kürtlere eski Asur ve İran ordularının hayali öncülüğünü yaptıracak kadar koyu bir Kürt milliyetçisidir ve çapraşık acemî ifadesiyle Kürtleri Kürt milliyetçiliği etrafında birleşmeye çağırmaktadır. Bunun hiçbir tevili, tesfiri yoktur. Beyninde ve gönlünde kötü düşüncesi olmayanlar, bu açıklıktan sonra onun bir İslâmcı değil, bir Kürtçü olduğunu kabule mecburdur.

Bundan sonrasını, zaten anlaşılmaz ve bozuk ifadeli metinden sıyırarak yalnız tercümesini (evet, bu kelime yerindedir) vermek suretiyle okuyucuları boşuna yormaktan alıkoyacağım. Bundan sonra Kürt Said şöyle diyor:

Süphan ve Ağrı dağları gibi geleceğin yüksek dağlarının doruğunda ayağa kalkmış, nefse esir olmayı yasak etmiş ve başkasına tecavüzü caiz görmeyerek şeriata dayanmış olan hürriyet sultanı yüksek sesle sizin gibi mâzinin en derin derelerinde gafil ve dağınık bir kavme, cehalet ve yoksulluğa hücum için "fen, sanat ve silâh başına, ileri arş" emrini veriyor.

Hakikat denilen tabakalar altında örtülü ve mahpus kalmış ve istibdadın yok edilmesiyle omuzu üstünde olan cehalet ve gafletin hafiflemesi sayesinde harekete gelip kalkmaya teşebbüs etmiş bulunan hakikatler habercisi, size her cihetle haber veriyor ki, mahiyetinizde kaderin ektiği istidatları ve mukadderatınızı fiile çıkaran ve kavmi mahiyetinizde saklanmış olan seciyenizi maarifin hayat suyu ile sulamanın vaktidir. Yoksa kuruyup çürüyecektir.

İhtiyaç denilen, medeniyetin babası ve ilerlemelerin kurucusu olan üstad, sillesini kaldırmış, size hükmediyor: Ya hayat ve hürriyetinizi bu vahşet sahasında yağma ettireceksiniz, yahut medeniyet alanında fen ve sanat balon ve trenine binerek istikbali karşılayacak ve olgunluğun Kâbesine koşacaksınz.

Milliyet denilen mâzi derelerinde, hâl sahralarında ve istikbâl dağlarında çadır kurmuş olan Rüstem-i Zâl ve Selâhaddin-i Eyyubî gibi, herkesi başkasını haysiyet ve şerefiyle şereflendiren ve yüksek duyguların timsali olan milliyet fikriniz size kesin emirle emrediyor ki, her biriniz umum bir milletin hayatının mâkesi, saadetinin koruyucusu ve bütün milletin müşahhas misali oldunuz. Şimdiki gibi bir şahıs değil, bir millet kadar büyüyeceksiniz. Zira, maksadın büyümesiyle himmet de büyür ve millî hamiyetin galeyanıyla ahlâk da yükselir.

Kavimlerin saadetinin sebebi olan ve millî hakimiyeti temin ile hayat makinesinin buharı olan hürriyetteki cüz'i iradeyi istibdadın söndürmesinden kurtaran ve şer'î meşveretin mayasıyla mayalandıran meşru meşrutiyet, sizi imtihan meclisine davet ediyor. Erginlik çağına vardığınızı ve vâsîye ihtiyacınız olmadığını görmek istiyor. İmtihana hazırlanınız. Varlığınızı birleşerek gösteriniz. Millî hamiyet ve şahsî fikir ve vicdanınızı milletin müşterek kalbi ve aklı gibi gösteriniz. Yoksa sıfır alacaksınız ve hürriyet şahadetnamesi elinize verilmeyecektir.

Mâzide dağınıklığınıza sebebiyet veren birinizdeki bencillik fikri şimdi istikbalin medeniyet saadethanesinde icad fikrine, şahsî teşebbüse ve hürriyet fikrine inkılâb edecektir. Hattâ diyebilirim ki, başkalarının sükûtî medreselerine nisbetle sizin gürültülü olan medreseleriniz bir ilmî mebuslar meclisini gösteriyor. İmam arkasında fatihalar okuduğunuz zamandaki semâvî ve rûhânî vızıltılarınızda, mezhebî ve kavmî mahiyetinizdeki istidat, meşrutiyet sırrına kaderin bir îmâ ve nişanı vardır.

"İnsan için çalışmaktan başka yol yoktur" sözünün öteki ifadesi, şahsî teşebbüstür. Her kemâlin kurucu ve koruyucusu olan cesaret ve millî namus emrediyor ki, şimdiye kadar nasıl maddi şecaatte terakki ettinizse, şimdi de akıl ve medeniyet meydanında millî namusu çiğnetmeyiniz. Millî duyguların mâkesi olan, kıymetinizin ölçüsü olduğu halde ihmalinizle gayet çapraşık bununan diliniz, tûbâ ağacı gibi bir ağacın tecellisine müstatken, böyle kurumuş, perişan ve edebiyatsız kalmış olduğundan, diliniz sizden millî hamiyete şikâyette bulunuyor. İnsanda kaderin sikkesi sikkesi lisandır. Anadil tabiî olduğundan, kelimeler zihne kendiliğinden gelir. Zihin çatallaşmaz, O zihne giren bilgiler taş üzerinde oyulmuş gibi bâki kalır. Millî dille görünen herşey hoş gelir. Millî hamiyetin bir misalini size takdim ediyorum. O da Mutkili Halil Hayâlî Efendi'dir. Millî hamiyetin her şubesinde olduğu gibi, dil alanında da dilimizin esası olan elifbe, sarf ( = gramer ) ve nahvini ( = sintaksını ) vücuda getirmiştir. Hakikaten Kürdistan madeninde böyle bir hamiyet cevherine ratgeldiğinden, istikbalimizi onun gibi birçok cevherler ışıklandıracaktır.

İşte bu zat bir hamiyet örneği göstermiş ve tekemmüle muhtaç dilimize bir temel atmıştır. Onun izinden gitmeyi ve temeli üzerine bina kurmayı hamiyet sahiplerine tavsiye ediyorum.

Bedîüzzaman Saîd-i Kürdî


Kürt Said'in tam bir Kürt milliyetçisi olduğunun bu yazıdan daha kesin bir tanığı olamaz. Böyle olmayıp da, yalnız geri kalmış Kürtleri kalıkındırmak amacı gütseydi, onlara "Bilgi sahibi olun" demekle yetinir, medeni ve ebedî Türkçe dururken, millî dil diye kaba ve iptidaî Kürtçeyi tavsiye etmezdi. Meşrutiyetin memlekette yaptığı sarsıntıdan ve otoritenin zaruri gevşemesinden faydalanarak, Türkiye'yi parçalamak ve kendi cemaat gayelerini gerçekleştirmek isteyen Hıristiyan tebaalar gibi, bu müslüman kardeş de İmparatorluğun bütün yükünü ve çilesini çekmiş olan Türkleri vurmaya çalışıyor. Kendilerine tarih ve şeref uydurmak ihtiyacında olan bütün iptidaî cemaatler gibi, roman kahramanı olan Zâloğlu Rüstem'i ve ancak anası Kürt olan Selâhaddin Eyyubî'yi Kürt kahramanı diye ileri sürüyor. Kürtlerin mevhum meziyetlerinden bahsediyor. Kısacası, onlara devlet kurdurmaya çalışıyor. Tabiî devletin buna müsaade etmeyeceğini anladıktan sonra, Saîd-i Kürd-î adını Saîd-i Nursî yaparak ve Nur risaleleri diye cehlin ve taassubun örneği olan karalamalar düzerek, bir din mürşidi gibi ortaya çıkmaya başarıyor.

Bizim için şaşılacak nokta, onun şu veya bu davranışı değil, onbinlerce, belki yüzbinlerce gafil Türk'ün, bu cahil Kürd'ün arkasından gitmesi, onun cahilâne ve hâinâne öğütlerine körü-körüne boyun eğmesidir.

Şimdi bu gafil Türklere hitap etmek istiyorum:

Siz, Türk ve Müslüman mısınız? Türkseniz, hangi sebeple cahil bir Kürdün ardından gidiyor, onun telkinleriyle kendi ırkınızı, kendi dilinizi hor görüyorsunuz? Aranızda "Türkçe de dil mi?" diyen ahmaklar, resmî dilin Arapça olmasını isteyen hainler var. Siz ne biçim Müslümansınız ki, cahil bir Kürd'ün telkini ile evlenmeyi lanetliyor, dinsiz çocuklar yetişir de günaha gireriz diye bekâr kalmaya azmediyorsunuz? Putperest olduğunuzun farkında değil misiniz? Bir cahil Kürd'ün sakalını, tırnaklarını, abdest aldığı suyukutsal emanetler gibi saklamak hangi Müslümanlığın, hangi insanlığın, hangi temizlik kaidesinin, hangi şuurun işidir? Uyanın! Radyoyu melekle açıklamaya kalkan bir budalanın müridi olarak eşe dosta, dosta düşmana karşı gülünç olmayın. Müslümanlık, temeli atılmış, büyük bilginlerini yetiştirmiş, tedvin olunmuş bir dindir. Onun yeni baştan açıklanması için Kürt Said gibi maskaralara ihtiyaç yoktur.

Bana bu yazıyı yazdıran, Trabzon'dan yollanan acayip bir nesne oldu. Çok küçük boyda, 8 yapraklık bir broşür olan bu nesne, hangi basımevinde basıldığı belli olmayan bir Said-i Kürd-î reklamıdır. Gönderen, O. Nuri Kurt adında tanımadığım birisidir. İçinde Kürt Said'in sayıklamalarından parçalar var. İkinci yaprağın ikinci yüzündeki şu hezeyana bakın:

"Aziz, sıddık kardeşlerim:

Siz kat'î biliniz ki, risâle-i nur şakirtlerinin meşgul oldukları vazife rûy-i zemindeki en muazzam mesâilden daha büyüktür."

***

Evet! Sizin vazifeniz cidden büyüktür. Haçlıların, bozuk iradenin, azınlık ihanetlerinin yıkamadığı Türkiye'yi cehaletiniz, gafletiniz ve hamakatinizle yıkacaksınız. Türklüğü inkâr ederek, şeriati Anayasa ve Medenî Kanun durumuna getirerek, evlenmiyerek, yalnız kalan kadınları evlere tıkarak, eski yazıyı getirip Arapçayı resmi dil yaparak, İslâmiyetten önceki tarihimizi küfürdür diye kitaplardan kazıyarak Türklüğü yıkacaksınız. Bunu yaparken, ölü Stalin'le, sağ Makaryos'un müttefiki olduğunuzun asla farkında olmıyacaksınız. Müslüman geçindiğiniz halde Peygamber'in "Evlenip çoğalınız" anlamındaki hadîsini hiçe sayarak, Kürt Said'in evlenmemek hususundaki hezeyanlarına baş eğmekle kimin ekmeğine yağ sürdüğünüzün farkında olmıyacak kadar acınacak yaratıklarsınız.

Neymiş o sizin meşgul olduğunuz büyük vazife? Bir odaya kapanıp Kürt Said'in hezeyanlarını okuyarak kendinizden geçmek mi? Bu zavallı ve gülünç halinizle siz, aslında ruhî tababetin ve marazî ruhiyatın konusu olabilirsiniz. Kendisi genç ve güzel bir kadın olduğu halde, ihtiyar, çirkin ve kör bir zenci ile evlenen Amerikalı artist gibi anormal zevk sahipleri dünyada seyrek görülen nesne değildir. Sizinki de kendi içinizde kalsa, Türklüğün aleyhine yönelmese, belki böyle sayılabilir. Fakat Cennet va'di ile gafilleri avlıyor, onların milli duygusunu yıkıyor ve Türklükten ayırıyorsunuz. Araplarla aramızda bir dâva oldu mu, mutlaka Arapları haklı buluyorsunuz. Türk - Arap savaşı olursa, "Din kardeşime silâh çekmem" diyorsunuz.

İşte, sizin üstadınızın kimliğini kendi yazısıyla gösterdim. Onun bir Kürt milliyetçisi olduğu apaçık ortaya çıktı. Bu açıklamadan sonra, gerçeği kabul edip de Türklüğe dönerseniz, hoş... Yine eski sapıklıkta inat ederseniz, sizin vicdanınızdan şüphe etmeli...
TENGRİ TÜRK'Ü KORUYACAKTIR..
BUGÜN DEĞİLSE YARIN...
BELKİ YARINDAN DA YAKIN

Çevrimdışı irfan

  • Türkçü-Turancı
  • ****
  • İleti: 266
İŞTE FETULLAH
« Yanıtla #3 : 07 Mart 2006 »
KARDEŞİM ELLERİN DERT GÖRMESİN BİLGİLERİ ÇOK GÜZEL VE AÇIKÇA İFŞA ETMİŞSİN,İNANIYORUMKİ SENİN VE BİZİM GİBİ OKUMAYI VE ÖĞRENMEYİ ÖĞRENİR İKEN ARAŞTIRMAYI AZMETMİŞ,DOĞRU VE YANLIŞI MANTIĞI İLE AYIRMAYI KENDİNE ÜLKÜ EDİNMİŞ KARDEŞLERİMİZ OLDUĞU MÜDDET İÇİNDE BİZ TÜRKLERİ YIKMAYA HİÇ KİMSENİN GÜCÜ YETMEYECEKTİR...
VE BENDE KÜÇÜK BİR AÇIKLAMA YAPAYIM;

SAİDİ KÜRDİ--SAİDİ NURSİ--BEDİÜZZAMAN=EVET BU ADAM KÜRT TÜR.
1924 YILINDA İNGİLİZ VE YAHUDİLER TARAFINDAN ARACI TUTULAN ŞU ANKİ SURİYE DEVLET BAŞKANIN DEDESİ ARACILIĞI İLE VERİLEN PARA VE DESTEKLE TÜRKİYEDE İÇ SAVAŞ ÇIKARAN BİR ADAMIN EVLİYA SEVİYESİNE KONULMASI BENİ VİCDANEN ÇOK RAHATSIZ ETMEKTEDİR..
SEBEBİ İSE YÜCE YARATAN DİNİMİZ İSLAM CİZGİSİNDE KUR'AN-I KERİM'DE AÇIK VE NET BİR ŞEKİLDE İKİ MÜSLÜMANIN BİR BİRİNE KIYMASINA(ÖLDÜRMESİNE) DEĞİL::TARTIŞMASININDAHİ KİŞİLERİ GÜNAHKAR EDECEĞİNİ SÖYLER İKEN
VE RESULULLAH EFENDİMİZ(s.a.v)DE İKİ MÜSLÜMAN BİRBİRLERİYLE 3 GÜNDEN FAZLA KÜS DURAMAZ DER İKEN NASIL OLURDA BİR KİŞİ KENDİNİ DİN ADAMI SIFATIYLA KARDEŞLERİN YANİ TC ORDUSU VE DEVLETİNİ KAFİR İLAN ETME YETKİSİ KENDİNDE BULABİLİR?EVET BU ADAM O TARİHTE İŞTE İKİ MÜSLÜMANI BİRBİRİNE KIRDIRTAN VE ŞUANDA IRAK'TAKİ OLAYLARIN BAŞ KATİLİ OLAN KİŞİ BUDUR ....YOKSA MONDROS ATEŞKES MÜTEAREKESİNDE İNGİLİZLERE KİM SORARDI MUSUL VE KERKÜK NE OLACAK DİYE?BU DİNDEN YOKSUN HAİN VE CAHİL HERİF BU İHANETLERİ GERÇEKLEŞTERMEMİŞ OLSAYDI ORALARDA TÜRK ASKERİ OLACAK VE BU KADAR KATLİYAM OLMAYACAK VE HALKIMIZ VE DEVLETİMİZ BU KADAR FAKİRLİK İÇİNDE BULMAYACAKTI...

 SAYGI VE SEVGİLERLE AKLIN YOLU BİRDİR ODA İNSANIN MANTIĞI VE HÜR VİJDANIDIR...
EFEDİR ADIMIZ
TÜRK OĞLU TÜRK OLMAKTANDIR ŞANIMIZ
YEDİ DEĞİL YETİMİŞ BİN OLSA DA DÜVEL
YİNE DE ÜSTÜNDÜR TÜRK OLDUĞUNU BİLEN
KANSIZ EFE

zehir

  • Ziyaretçi
İŞTE FETULLAH
« Yanıtla #4 : 23 Mart 2006 »
Bu sitede fetullah gülen veya ona hızmet eden insanlar kesınlıkle savunulamaz bu nedenle mesaj silinmiştir selametle...hasta_kurt

kerim

  • Ziyaretçi
İŞTE FETULLAH
« Yanıtla #5 : 24 Mart 2006 »
tamam  da kandasim niye sildidniz  hepimiz gor seydik  savunan lari

Çevrimdışı atsizcerisi

  • Türkçü-Turancı
  • ****
  • İleti: 216
Batılılar afrikaya geldiklerinde, bizim topraklarımız Hıristiyanların ise incilleri vardı.

Hıristiyanlar bize gözlerimizi kapatarak dua ve ibadet etmemizi istediler.

Gözlerimizi açtığımızda, bizim elimizde incil vardı onların ayaklarının altında ise bize ait topraklar vardı.

1. Bin yılda Avrupa Hıristiyanlaştırıldı.

2. Bin yılda Amerika ve Afrika Hıristiyanlaştırıldı.

3. Bin yılda hedef asyadır.

" Kilisemiz bütün insanlığın huzuru ve mutluluğu için dinler arası diyalogu başlattı. "

" Dinler arası diyalogun bizim için anlamı bütün insanlığı Hıristiyanlık ve incile ulaştırma yoludur."

Papa 6. Jan Poul

" Papa 6. Poul cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan dinler arası diyalog için papalık konseyi misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunmaktayım. Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz. "  Fetullah Gülen
 
Kelime-i Tevhidin ikinci bölümünü yani " Muhammet Allahın Resulüdür " sözünü söylemeksizin, sadece ilk bölümünü ikrar eden kimselere rahmet ve merhamet bakışıyla bakılmalıdır.
Bu belgeseli tüyleriniz diken diken olarak izleyeceksiniz.



http://www.kuvvaimilliye.net
ATSIZIN ÇERİSİ

Çevrimdışı ALP-ER-TUNGA

  • Türkçü-Turancı
  • ****
  • İleti: 237
  • BU YOL KUTLUDUR;GİDER TANRIDAĞ'INA!
İŞTE FETULLAH
« Yanıtla #7 : 24 Mart 2006 »
BENCE SİLİNMESİ İYİ OLMUŞ ÇÜNKÜ BU SİTEDE BUDUNCULAR VE FETOŞÇULAR GİBİ AMERİKAN DESTEKLİ DİN TACİRLERİNİN YERİ YOK.
ZATEN YAZDIKLARININDA COK İYİ SEYLER OLMASI DUSUNULEMEZ...

ÜZE TENGRİ BASMASAR,ASRA YİR TELİNMESER,TÜRK BUDUN,İLİGİN,TÜRÜGÜN KEM ARTADI...

Çevrimdışı adembeg

  • Yasakli
  • Türkçü-Turancı
  • **
  • İleti: 66
İŞTE FETULLAH
« Yanıtla #8 : 25 Mart 2006 »
AĞLAYA AĞLAYA EKRANLARI AMMA SÜSLEMİŞTİ BU ADAM BE! BEN BU ADAMLARDA BİR SORUN OLDUĞU KANAATİNDEYİM. BU ARADA O ELİNDEKİ MENDİLİN SOĞAN SUYU İLE BELENDİĞİ KONUSUN BİRKAÇ BİRŞEY DUYDUM, HANİ OLUR MU OLUR? AMERİKADA RAHATI DA İYİ BAHANEDE TEDAVİYMİŞ? ULAN TÜRKİYEDE AMERİKAN HASTAHANESİ BİLE VAR. HEM BİR ÇELİŞKİ DAHA ÇOK SEVDİĞİ ALLAH VE RASULUNE BİR AN ÖNCE KAVUŞMAK DURURKEN BU SAĞLIK BAĞIMLILIĞI DA DÜNYANIN ÖYLE VAZGEÇİLECEK ŞEY OLMADIĞI KONUSUNDAKİ DÜŞÜNCELERİMİ DERİNLEŞTİRİYOR. BİR AN ÖNCE ÖBÜR ALEME KAVUŞMASI DİLEĞİYLE. TANRI TÜRK'Ü KORUSUN!!!