Gönderen Konu: Polis Apo standına ses etmedi  (Okunma sayısı 2976 defa)

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

tungatonyukuk

  • Ziyaretçi
Polis Apo standına ses etmedi
« : 15 Nisan 2011 »
Alıntı
Ortada iki tane Apo posteri, posterlerin ortasında PKK bayrağı. Kenarda battaniyeler, sandalyeler, çay ocağı. Burası Diyarbakır Koşuyolu Parkı’nda “Demokratik Çözüm Çadırı”. Sarı-yeşil bir çadır. Çadırın sorumlularından Celal Canözer, “Polis bayrağa ve posterlere ses çıkarmadı, polis basın açıklamasında geliyor, onun dışında kimse yok” diyor.

DİYARBAKIR- Ahmet Kaya gür sesiyle tanıdığım parçayı söylüyor: “Başım Belada”. Onu Halil Xemgin, Kawa ve Diyar’ın şarkıları izliyor.

Ortada iki tane Apo posteri, posterlerin ortasında PKK bayrağı. Kenarda battaniyeler, sandalyeler, çay ocağı. Burası Diyarbakır Koşuyolu Parkı’nda “Demokratik Çözüm Çadırı”. BDP’nin sivil itaatsizlik kapsamında yeni eylem biçiminin en önemli simgesi. Üç metre kadar yükseklikte, sekiz-on metre uzunluğunda, altı-yedi metre genişliğinde sarı-yeşil bir çadır.

Dün öğle saatlerinde çadırın önünde on beş-yirmi kişi, içerde yedi-sekiz kişi. Genel olarak, çadırda yemek veriliyor, halay çekiliyor, hepsinden önemlisi çadırda toplanılarak, siyasal sohbetler yapılıyor. Mutlaka seçimle ilgili olması da şart değil.

Çadıra bazen 500-600 kişi geliyor, bazen biraz daha fazla. Çadırın sorumlularından Celal Canözer:

“Polis bayrağa ve posterlere ses çıkarmadı, polis basın açıklamasında geliyor, onun dışında kimse yok. Aslında biz aynı bayrak altında, kardeşçe yaşamak istiyoruz. Aynı zamanda devletin yaklaşımıyla, Kürtleri tanımadığı için, haklarımızı elde etmek için sivil itaatsizlik eylemini yapıyoruz.”



Fikir İmralı’dan

Çadır fikri İmralı kaynaklı. Polis toplumda gerginliğe yol açmamak adına, Diyarbakır Koşuyolu’nda çadıra ses çıkarmıyor. Ancak daha sonra çadırların bölgede yayılmaya başlamasıyla birlikte, güvenlik güçleri olayı yorumluyor:

Bu benzetme bölgeyi dalgalandırıyor. Hele de çadırların yaygın hale getirilmek istenmesi üzerine devletin dikkati çadıra yöneliyor.

Çadır ilgi merkezi, Kalaşnikof anlamında, bölgedeki deyişle, “Keleş”. İşte, şimdi sivil itaatsizlik adına, “Keleş yerine çadır” bölgede ön planda.

Dağkapısı; Tahrir

Diyarbakır’da Koşuyolu’nda kurulan çadır sonrasında, BDP ayrıca Dağkapısı’nda çadır kurmak istiyor.
Dağkapısı Kürtler açısından, Diyarbakır açısından çok önemli bir alan. 1925’te Şeyh Said’in asıldığı alan.
Dün Koşuyolu’ndan sonra buraya birlikte geldiğimiz Sebati Karakurt’la Dağkapısı alanına gidiyoruz. Eskiden park olan bu alanın altına yer altı çarşısı yapılıyor. Alanın bir tarafında tarihi surlar, bir tarafında Orduevi, bir tarafında hastane var. Bir tarafında ise Şeyh Said ve adamlarının asıldıktan sonra gömüldüğü rivayet edilen yer var. Orada şimdi modern binalar yükseliyor.

Diyarbakır’da halk Dağkapısı’nı Mısır’la karşılaştırıyor, buraya “Tahrir Alanı” adını veriyor.
BDP buraya çadır kurmak istiyor. Ancak polis izin vermiyor. Herhangi bir olay karşısında, güvenlik kontrolünün elden çıkabileceği kaygısıyla. Orası kilit bir alan. Oraya çadır kurmak isteği nedeniyle ciddi tartışmalar yaşanıyor. Diyarbakır Valisi Mustafa Toprak BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, İçişleri Bakanlığı Müsteşarı arasında yoğun bir trafik yaşanıyor. Çadırı kurarım-kuramazsın tartışması.



Mele, yani imam

Çadır kurulmuyor. Ama şimdi iki bin dolayında insanla başlayan, her cuma sayısı gittikçe artan bir topluluk Dağkapısı’nda cuma namazı kılıyor, açıkta, beton alan üzerine karton sererek, mele önderliğinde.
Mele, yani imam önderliğinde. Namaz için gelenler namaz bitince alandan ayrılıyor. Ama birkaç yüz kişilik topluluk PKK sloganları atıyor.

Seçimlere kadar bol bol sivil itaatsizlik eylemi görünüyor. Milletvekillerinin yerlerde sürünmesi, polisin biber gazı kullanması, PKK sloganları, çoluk çocuğun molotofkokteyli atması sivil itaatsizliğin iki yanı. Yine de “keleşlerin” ölüm kusmasından daha iyi.

Halk-devlet Gaffar Okkan’la

POLİSLERCE her gün belli saatlerde, belli hocalar öncülüğünde psikolojik eğitim veriliyor. Halka daha yumuşak, daha anlayışlı davranmak, hemen copa, biber gazına sarılmadan, gerilime neden olmaktan kaçınmayı anlatarak.

Yakaladığı insana, hemen “Sen PKK’ya yardım ve yataklık ediyorsun” suçlamasına girmeden. Bölge insanıyla diyalog kurmaya çalışarak. Devletin kadife elini uzatarak. Bu yabancı değil, bu bir zamanlar Diyarbakır’ın efsane Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’ın üslubu. O üslup, o yumuşama nedeniyle Gaffar Okkan ve arkadaşları Hizbullah kurşunlarıyla can veriyor.

Bu üslup BDP’yi ve bölge insanını tatmin etmiyor olabilir ama, devletin yaklaşımında çok önemli bir değişimi vurguluyor. Halk devletteki hoşgörünün farkında. Gaffar Okkan’la hoşgörüyü yan yana getiriyor. Sokaklarda seyyar satıcı tezgahlarında onun için hâlâ Gaffar Okkan fotoğrafları yer alıyor.

Kürt değil, Türk’üm

BDP’nin 64 adayı bugün Diyarbakır’da bir araya geliyor.
Dün BDP il merkezine gidiyorum. Orada Diyarbakır adaylarından Nursel Aydoğan ile karşılaşıyorum. Aydoğan, Kürt adaylar içinde tek Türk aday: “Ben Kürt değilim, Türk’üm.”
Aydoğan Hacettepe mezunu, mühendis. Bursalı. Üniversitede sol eylemlerde yer alıyor. Sol örgütten geliyor, o sırada Kürt hareketine sempati duyuyor. 70’li yıllardan bu yana Kürtlerin sempatizanı. İlgisi nereden? Eşi Dersimli. Bugün 64 aday seçim stratejisini belirlemek üzere toplanıyor. BDP bağımsız aday gösterdiği yerlerde duruma hakim.
Hangi aday o kentin hangi mahallesinde desteklenecek, diğer mahallede oylar hangi adaya verilecek, hepsi planlanmış durumda. BDP bir yıldır bütün bölgede buna çalışıyor.


Kck oralarda yol kesip kimlik kontrolü yapıyor.Zaten bu basit bir örnekti fakat balık baştan kokar sözünu hatırlatalım ve bir örnek vereyim;

Referandum süreci Tayyip Erdoğan Diyarbakır'da mitingde ve ilk kelimesi '' KENDİMİ TÜRKİYE'DE HİSSEDİYORUM '' dedi ve bitirdi bütün oradaki Türkmen,Türk Diyarbakır'lı kardeşlerimizi bizde RTE bey'e Atsız Atamızın şu sözünü hatırlatalım ;

''Hayali Kürdistan’a başkent yapmak istediğiniz Diyarbakır, Büyük Türkmen Beği Uzun Hasan’ın şehridir. Don Kişotlar’ın başkenti olamaz.''