Not: Büyük Türk düşünürü ve kumandan merhum Dr. Baymirza Hayit imzasını taşıyan makale, 1988 yılında yayımlanan TÜRKİSTAN Dergisinin 1. Yıl, 1. Sayısı’ndan alınmıştır.
Türkistan Nedir ?
Dr. Baymirza Hayit
Türkistan ataması (terminoloji). İran dilinden gelen "l" izafesi ve "stan" eki ile Türklerin Yurdu (memleketi,ili ülkesi) manasına gelmektedir. Zamanımızda özellikle 1950’li yıllardan sonra dünya Türklüğünün beşiği olarak bilinen bu ismin kullanılışında bazı karışıklıklar ortaya çıkmıştır. TÜRKİSTAN sözünün ilmi sahada ve günlük kullanılışındaki karışıklara son vermek niyetiyle,bu deyimin tarihte ve günümüzde taşıdığı anlamlar hakkındaki görüşlerimizi ortaya koymak ve hakikati araştırmak istiyoruz. Zira TÜRKİSTAN kelimesini doğru anlamak ve anlatmak Türkistan Türkleri için hayati önmei olan bir meseledir.
Türkistan, Asya kıtasının "Orta Asya’’ veya "Merkezi Asya" bölgesinde yerleşmiştir.[1] Bu memleket uzun zamandan beri Türk kavimlerinin ana vatanı olmuştur ve günümüzde bir çok Türk kavmi (Kazak,Kırgız,Özbek,Tacik,Türkmen,Uygur ve başkaları) burada yaşamaya devam etmektedir. Bu ülkenin Dünya Türklüğünün beşiği olduğunu inkar eden hiçbir bilim adamı yoktur. Türkistan’da Çarlık Rusyasının görevlisi olarak 15 yıldan fazla bulunan Franz von Schwarz isimli Alman bir araştırmacı, ’’Türkistan,İndo-Germanların beşiği’’ adlı bir eser yazmıştır [2]. Biz bu yazımızda Türkistanın beşiklik yönüne değil, Türkistan sözünün günümüzde ve tarihte kullanılışına değinmek istiyoruz.
Tarihçilerin verdiği bilgilere göre, Türkistan sözü Saka’lar (İskitler) devrinden kalan abidelerde (M.Ö 7.yüzyıl ve M.S 2.yüzyıl) ‘’Türkistanak’’ olarak ifade edilmiştir.[3] Türkistan sözü çok eski bir dönem Orta Asya tarihinde de zikredilmiştir[4]. Bu isme 6.asır sonrası İran ve Ermeni edebiyatında sık sık rastlanmaktadır. Ermeni tarihçisi Musa Harinaki 8.asırda, Arap seyyahı Yakubi 891 senesinde yazdığı ‘’Kitab-al-buldan’’ adlı eserinde , Türkistan deyimiyle İdil (bugünkü Volga) nehrinden itibaren Tanrı Dağlarının doğu tarafından kalan toprakları tarif edilmektedir [5]. İranlıların uzak geçmişlerini anlatan ‘’Avista’’ destanında Türkistan ve Turan sözleri kullanılmıştır. ‘’Avista’’ya göre, Tanrı dağlarının doğusunda, İdil nehri ile Seyhan (bugünkü Sir Derya) ve Ceyhun (Amu Derya) arasında Horasana kadar devam eden topraklar Turan veya Türkistandır. 8.asırda Türkistanda İslamiyetin başlamasıyla birlikte Araplar bu bölgeye ‘’Biladal-Türk’’ ismini vermişlerdir ki bu da Türk yurdu yani Türkistan manasına gelmektedir. Kaşgarlı Mahmut, ‘’Divan-ı Lugat-ı Türk’’ adlı eserinde Bilad-al Türk’ün sınırlarını Çinden Hazar Denizine, Bizans, Kıpçak ve Rus topraklarına kadar devam eden bölge şeklinde tarif etmektedir. Başkurt-Türk asıllı olmasına rağmen Hristiyanlığı kabul ederek uzun yıllar Çinde Rus**kilisesinin misyonerliğini yapan Biçurin, Çin kaynaklarını tanıtan bir eserinde Çinlilerin Türkistan hakkındaki fikirlerini şu şekilde anlatmaktadır:
"Hazar Denizinden Kukunor (Kuh-inur) a kadar olan topraklarda yerleşik ve göçebe bir kavim yaşıyor. Bu kavim Türkçe konuşuyor ve Muhammedin kanunlarına (İsşam demek istiyor) inanıyor. Bu insanlar kendilerini TÜRK olarak tarif ediyorlar ve yaşadıkları ülkeye Türkistan diyorlar"[6].
Geniş topraklara sahip olan Türkistan’ın hudutları zaman zaman değişikler göstermiştir. Türkistan, Hunlar ve Gök-Türkler zamanından beri Dünya Türklüğünün merkezi olarak tarih sahnesinde rol oynamaktadır. Bazı devrelerde, mesela Karahanlılar Devlet, zamanında ‘’Turan’’ sözü Türkistan manasında kullanılmıştır. Karpaskay bölgesinde bulunan ve 1391 yılında Türkistanın büyük hükümdarı Emir Temir (Timurlenk) şerefine yazılıdığı anlaşılan bir abidede ‘’Sultan-ı Turan’’ denilmektedir [7]. Fakat Turan ismi fazla yaygınlık kazanmamış, 10.asırdan sonra bölge tamamiyle Türkistan şeklinde tarif edilmiştir [8]. Bazı bilim adamları, Türklerin bugünkü Türkistanda 6.asırdan itibaren yaşamaya başladıklarını iddia etmişlerse de Rus Türkologu Malov, bu görüşün yanlışlığını şu şekilde anlatmaktadır:
"Türkler milattan önce 5.yüzyılda büyük ölçüde şimdi yaşadıkları yerlerde yaşamaktaydılar." [9]
Türkler Türkistan topraklarının çeşitli kısımlarında kavim veya kavim başkanlarının işimleri altında devlet kurmuşlardır. Buna rağmen bu devletler daima birbirlerine bağlı olarak yaşamışlar ve bu devletlerin yöneticileri hiçbir zaman kendilerini Türkistan kelimesi dışında kalacak şekilde ifade etmemişlerdir. Benzer şekilde, Türkistandan çıkarak başka bölgelere giden Türkler de siyasal ve kültürel alanda, kendilerini her zaman büyük bir Türk ailesinin mensubu olarak görmüşler. Türküz ve Türkistanlıyız demişlerdir. Bu kavimler Türkistan ismi ile bir devlet kurmuş olmalarına rağmen, Türkistan sözü onlar için tabii bir terminoloji (atama), toplayıcı, birleştirici bir yurt ismi ve çıkış noktası olmuştur.
Türkistan (Türkler yurdu) bir çok tarihi olaya sahne olmuş bir bölgedir. İskender, Zulkarnayn, İran, Arap-Moğol-Çin istilaları bunun çeşitli misalleridir. Türkistan bunların istilasından kurtulmuş, daha sonra yeniden Rusların ve Çinlilerin tuzağına düşmüştür. Türkistanın bu tuzağa nasıl düştüğü meselesi ayrı bir çalışmayı gerektiren geniş bir konudur.
Rusya, 1716’dan itibaren Batı Türkistanı işgal etme siyasetine başlamıştır. Çinliler ise 1755-65 yıllarında Doğu Türkistan’ı işgal ettiler. Doğu Türkistan 1882’ye kadar Çin ordusu tarafından idare edildi. 1882’de Çin’in batı bölgesi (Hsi-yu) ve 18 Kasım 1884 de Çin İmparatorluğunun yeni vilayeti adıyla ‘’Çincandg’ ilan edilmiştir. Bu zamandan beri Batı Avrupalı bilim adamları Doğu Türkistanı ‘’Çincang-Sinkiang’’ şeklinde tarif etmektedirler. Doğu Türkistan deyimi tek tük de olsa bazı Avrupalı yazarlarca kullanılmaktadır . rusya 1716’da başlattığı Batı Türkistan işgal siyasetiyle 1834 yıllarında Türkistanın Bozkır vilayetlerinin bir kısmında hakimiyeti ele geçirdi. 1853’lü yıllardan itibaren Türkistan Hanlıkları ile Rusya arasındaki mücadele şiddetlendi ve Rusya 1865 yılına gelindiğinde Ural nehrinden geçerek (eski adı yayık-Cayık), Aral, Balhaş, Issık göl çevresini ve Taşkent vilayetine yakın toprakları istila etti. 1865’e kadar işgal edilen topraklar Rusyanın Orenburg Valiliği tarafından idare edilmiştir. 12 Şubat 865’de de Issık gölün batısıyla Ural nehri arasındaki bölgeler ‘’Türkistan Vilayeti’’ adıyla Orenburg Valiliğine bağlandı. Böylece Türkistan ilk defa bir memuri bölge olarak görünmüş oldu. Ruslar bu ismi kendiliklerinden uydurmamışlar, işgal ettikleri bölgelerde yaşayan halkın ruhuna ve kullanışına uygun olduğu için seçmişlerdir. Taşkent şehri veBuhara emirliğinin bir kısmını işgal ettikten sonra, Rus hükümeti Türkistanın idaresi meselesini tekrar gündeme getirdi. 1867’de Harp Bakanı Milyutin başkanlığındaki bir heyet, Türkistan vilayetinin ‘’Türkistan Genel Valiliği’’ şeklinde Rus Harp Bakanlığına bağlanmasına karar vermiş, 11 Temmuz 1867 tarihinde Rus Çarı bu valiliğin kuruluşunu tasdik etmiştir [10]
Türkistan Genel Valiliğinin başkenti olarak Taşkent tesbit edildi. Bu genel Valilil aracılığıyla Hive hanlığı, Buhara emirliğinin bir kısmı (1873) , Kokand hanlığının bütünü (1876) ve Pamir bölgesindeki topraklar (1895) Rus hakimiyetine geçmiştir. Rusyaya ilhak edilmemiş olmakla birlikte Rus Devletinin himayesine giren Buhara ve Hive devletlerinin kontrol hakkı da Türkistan Genel Valiliğine verilmiştir. Bu arada, Türkistan genel valiliğince idare edilem Ural ve Turgay Vilayetlerinin idaresi de Orenburg genel valiliğine verildi. 21 Ekim 1868’de kabul edilen bir nizamnameye göre Türkistanın Akmolla ve Cetitam(Ruslarca Semipalantinsk) vilayetleri önce Batı Sibirya genel valiliğine bağlanmış, 25 Mayıs 1891’de ise Ural, Turgay, Akmolla ve Cetitam vilayetlerinin birleştirilmesiyle merkezi Omsk olan Step(bozkır) genel valiliği teşkil edilmiştir. Böylece Türkistan Genel Valiliği ve Steğ Genel Valiliği kurularak Türkistanı parçalamak için ilk adım atılmış olmaktaydı. Rusların bilerek veya bilmeyerek koyduları ‘’Türkistan Genel Valiliği’’ deyimi,Türkistan atamasının (terminolojisi yaşamaya devam etmesini sağlamıştır. Çinliler ise Doğu Türkistnın hiç bir bölgesinde Türkistan tabirini kullanmamışlardır)
Türkistan 19.asrın başlarına kadar İngiliz edebiyatında Buhara adı edebiyatı altında tanınmıştır. Batı Türkistan’a Büyük Buhara, Doğu Türkistan’a Küçük Buhara deniliyordu. 19.asrın başlarında İngliz araştırmacıların Türkistan(Turkestan) deyimini kullanmaları neticesinde diğer Avrupalı bilim admları da bu terminolojiyi benimsemişlerdir. Diğer taraftan ne Avrupa ne de Rus edebiyatında Batı Türkistan sözü kullanılmamıştır. Avrupalı idareciler ve araştırmacılar doğrudan Türkistan Terminolojisini kullanmışlar, Türklüğün anayurudnu Batı,Doğu,Güney gibi bölgelere ayırmadan ifade etmişlerdir. Rus edebiyatında 19.asır başlangıcından itibaren Doğu Türkistan deyimine rastlamak mümkündür. Fakat bu erminoloji tarih,coğrafya ve etnografya terimi olarak kullanılmamıştır. 20.asırda özellikle 1930lardan sonra bazı Türkistanlı münevverler tarafından Doğu Türkistan Terminolojisi kullanılmaya başlamıştır. Böylece Doğu Türkistancılık fikri ile birlikte Türkistan Terminolojisinde ikilik (batı ve Doğu) ortaya çıkmış olmaktadır. Fakat Türkistanın Batı kesiminde yaşayan Türkistanlılar kendilerini Batı Türkistanlı olarak tanıtmakta, yalnızca Türkistanlı olarak tarif etmektedirler.
Batı Avrupa ve Birleşik Amerikada bugüne kadar bir çok Türkistan adı altında eser yayınlanmıştır. Buna karşı, Sovyet Rusya İmparatorlugunda 1924 yılından sonra Türkistan meselelerinde bu terminolojiyi kullanan Sovyet Rusya geçmişteki Türkistan Terminolojisi ile ilgili bilgiler vermekte, fakat bugünkü mevcudiyetini inkar etmektedir. Mesela ‘’ Great-Soviet-Eneyclopedia’’ (2. Baskı Newyork, cilt 43, s.439) şunları yazmaktadır:
"Türkistan (Türk memleketi demektir: Bu ifade Ansiklopediye aittir)çok eskiden ber Orta Asya ve Merkezi Asya’daki bölgenin tarihi ve coğrafi terimidir.’’
Bugünkü Türkistan Batı, Doğu ve Güney olmak üzere 3 kısımdan ibarettir. Batı Türkistan’ın yüzölçümü 3.994.400km karedir. (14). Doğu Türkistan ise 1.503.563 km kareden ibarettir (14). Böylece iki bölge 5.497.963 km karelik bütün bir Türkistanı oluşturmaktadırlar. Güney (Afgan) Türkistanı hakkında elimizdeki istatistik bilgiler yok denecek kadar azdır, Doğu Türkistan hakkında ise Avrupa (Rusya da dahil) ve Çin dilinde yazılan eserler mevcuttur. Fakat bugüne kadar bunlardan faydalanarak milli ve İslami ruhta herhangi bir eser yaratılamamıştır. Bu sebeple bu yazımızda, Dünya edebiyatında Türkistan diye tarif edilen, Rus işgali altındaki Türkistan’a ağırlık vermek zorunda kalıyoruz. Aradaki boşluğu Doğu Türkistanlı bilim adamları veya onlara dost olan ve problemlerini iyi bilen başka bilim adamları tarafından doldurulacağını ümit ediyoruz.
Sovyet Rusya imparatorluğunda Türkistan Terminolojisi kullanımının 1924 yılından itibaren yasak edildiğini yukarıda belirtmiştik. 14 Ekim 1924 tarihinde S.S.C.B Merkez icra komitesi Türkistan Sovyet Cumhuriyetini lağvetmeye, Buhara ve Horezm halk cumhuriyetlerini ortadan kaldırarak topraklarını Özbekistan ve Türkmenistan Sovyet Cumhuriyetlerine (Özbekistan içinde Tacikistan muhtar sovyet cumhuriyetine) taksim etmeye karar vermiştir. Böylece Türkistan adı Sovyetler Birliğindeki coğrafi isimler arasından çıkarılmış oldu.
Türkistanı parçalamadan önce, terminoloji ve Türkistan’ın idaresi hakkında, Türkistanlılar ve Ruslar arasında bir çok tartışmalar olmuştur. Kominist olmalarına rağmen milli duygularından vazgeçemeyen Sovyetlerin Türkistanlı liderleri, Türkistan’ın idaresi ile ilgili bazı kararları, Moskova dışında kabul etmişlerdi. Mesela Türkistan Kominist Partisi Müslüman Bürosunun Şubat 1920’de yaptığı 3.konferansında, Türkistan-Türk Cumhuriyeti olarak değiştirilmelidir.’’ Şeklinde bir karar kabul edilmiştir (16). Bir başka deyişle Müslüman koministler, Türkistan’ın iç ve dış politikasında Moskova’dan bağımsızlık takip etmişlerdir. Buna karşı Moskova’dan,
"Türkistan’ı bağımsızlığı için mücadele bizim için bir yenilik değildir ve bunun sosyalizmle alakası yoktur’’(17) şeklinde cevap gelmiştir. Türkistanda müstakil bir Türk Cumhuriyeti kurulması konusunda Türkistanlı koministlerin istekleri, Rusyanın Türkistan cephesi komutanın karşı görüşü ile reddedildi. Lenin, 13 Haziran 1920’de, Rus kominist partisinin Türkistan Komisyonuna ‘’Türkistanun (etnografik ve diğer husularda) Özbekiye,Kırgıziye ve Türkmeniye şeklinde bölünmüş haritalarını hazırlamak, bu üç grubu birleştirmek veya ayırmak için gerekli şartları etraflıca açıklamak’’ görevini vermiştir. Türkistandaki Sovyet Rus liderleri, bir kısım Türkistanlı koministlerin de desteğini sağlayarak, Lenin’in talimatına göre Türkistanı bölme işlemini gerçekleştirdiler.
Diğer taraftan Sovyet rejimi, kendi menfaatlarına uygun olduğu zaman umum Türkistan terminolojisinden istifade etmekten kaçınmamıştır. Buhara ve Horezm devletleryile Sovyet Türkistanın iktisadi meselelerini bir merkez altına almak için Sovyetler 1922’de hiç çekinmeden umum Türkistan meselesini gündeme getirmişlerdir.
"Buhara,Horezm ve Türkistanın kültürel şartları ortaktır, üretim güçlerinin ortak özellikleri ve karşılıklı ilişkileri mevcuttur.
Umumi kültür,tarih ve sosyal şartlar zemininde meydana gelmiş olan bu cumhuriyetlerin demografik ve etnografik görünüşleri, Orta Asya’nın bu bilgilerinin maddi ve manevi kültürünün müşterek göstermektedir’’
Böylece Sovyetler Buhara ve Horezm Cumhuriyetlerini ortadan kaldırabilmek için "Türkistanın kendi başına homojen bir dünya olduğunun unutulmaması gerektiğini söyliyebilmiştir.’’(18)
Gerçekte ise Sovyet rejimi 1920’den beri Türkistan’da Türk halkının varlığını inkar etmeye başlamıştı. Rus Kominist Partisi Türkistan Komisyonu başkanı Rodzutak, 1920’de Taşkent’te, Türkistan Türk Cumhuriyet, teşkil edilmesi kararı aleyhinde şu fikri bildirmektedir.
"Türk Cumhuriyeti’ni teşkil etme kararına razı değilim. Bu karar miliyetçiliğin tesiri altında kabul edilmiştir. Aslında Türkistan’da tek bir Türk halkı yoktur. Türkmenler,Kazaklar,Kırgızlar ve Özbekler vardır’’
Görüldüğü gibi, Sovyetler bir taraftan Türkistan milli birliğini sağlar gibi görünürken, diğer taraftan da bu birliği tarif eden Türkistan terminolojisi aleyhinde bulunmaktaydılar. Türkistanlı Sovyet tarihçisi ve hukukçusu Turar Rıskul başkanlığında bir grup, Türkistan birliği hakkındaki Sovyetlerin düşüncesini şu şekilde açıklamaktadır:
"Böyle bir plan, Marks ve Lenin’in milletler meselesindeki talimatına aykırı, Pan-Türkizm ve Pan-İslamizm değirmenlerine su akıtıcı, Türkistan’ı Rusya aleyhine faaliyetlere sürükleyecek ve nihayet Türkistana Rusya’dan ayrılma yolunu gösterecektir’’ (19)
Sovyetler Türkistan terminolojisini kullanmamakla birlikte gerekli oldugu zaman bu tabiri istedikleri zaman rahatça kullanmaktadırlar. Bunu Lenin’in Türkistan’ın hudutlarıyla ilgili fikirlerinde de görmek mümkündür.
"Türkistan Ural,Turgay,Akmolla,Semipalantinsk,Fergana,Semerkant,Yedisu, Sir-Derya,Hazar Denizi Boyu,Hive ve Buhara vilayetlerinden ibarettir’’(20). Görülüyor ki Lenin,Sabık Bozkır ve Türkistan Genel Valilikleri ile Buhara ve Hive devletlerinin topraklarının tam manasıyla Türkistan olduğunu inkar etmiştir.
Sovyetler Birliğinin resmi makamları, 1924’den sonra Türkistan yerine Orta Asya ve Kazakistan terminolojisini kullanmaya başlamışlardır. Niçin Kazakistan Sovyet Cumhuriyetinin de Orta Asya’ya dahil edilmediği sorusuna cevap vermemektedirler. Hatta bazı Sovyet coğrafyacıları daha da ileri giderek Orta Asya dedikleri bölgenin,Merkezi Asya’nın bir kısmı olduğunu kabul etmektedirler . (20)
Hayatı boyunca Türkistan araştırmaları konusunda çalışmış ve çok kıymetli eserler vermiş olan Wilhelm Barthold Sovyetler Birliğinde ve dış memleketlerde çok tanınan bir şarkiyatçıdır. Barthold 1902 de, Türkistanın hudutlarını şu şekilde tarif etmektedir.
"Türkistan, Avrupa-Asya kıtasının Batı merkezi kısmında, büyük bir alanı kaplayan, eskiden beri Turan veyaTürkistandiye bilinen bir memleketdir. Bu ise Türklerin memleketi demektir. Ülke batıda Ural nehri ve Hazar Denizi, Doğuda Altay dağı, ve Çin hududu, Güneyde İran ve Afganistan, Kuzeyde Tobol ile Tomsk vilayetleri arasında olup Avrupanın üçte biri kadar büyüklüktedir (22)
Barthold 1923 de Taşkent Üniversitesinde "Türkistan Tarihi" konulu dersler vermiştir. 1927 de ise Türkistan Kültür Tarihi (İstoriya kulturnoyjizn Turkestana) adlı eserini yayınlamıştır. Bu alim Türkistan sever olmakla birlikte Rus imparatorluğunun menfaatleri doğrultusunda çalışmaktaydı. Sovyet rejimi, bütün Dünyaca kabul görmüş bu bilim adamının fikirlerini, yani ispat edilmiş tarihi hakikatleri bile kulak arkası etmektedir.
"Bir Türk devleti olan Türkiye'nin ilim adamlarının bir diğer Türk yurdunun ismini kullanmadan Orta Asya Türkleri terminolojisini kullanmaları acınacak bir durumdur."
İkinci Dünya savaşından sonra Batı Avrupa ve Birleşik Amerika Devletlerinde Türk-islam Terminolojisi yerine "Orta Asya, Merkezi Asya" (Central Asia) terminolojisini kullanma fikri ileri sürüldü. Bu sahada, Londra-da kurulmuş olan "Orta Asya Araştırmaları Merkezi" (Central Asian Research Centre) liderlik rolünü üstlendi denilebilir. Bugün dünyanın çeşitli ülkelerinde (Sovyetler Birliği dışında), klasik olarak Türkistan meseleleri ile meşgul olan 40 dan fazla Orta Asya araştırma enstitüsü, merkezi veya derneği mevcuttur. Fakat enteresan olan nokta bunların büyük bir kısmının çalışmalarında Türkistan sözünü kullanmaktan kaçınmalarıdır.