Hoşgeldiniz değerli soydaşım, Tong Yabgu.
Birlik ve beraberliğimizin gerçek hayatta yürüttüğümüz Türkçü uğraşta da olması dileklerimle, esen olsun...
Aşağıdaki makaleyi okumanızı öneririm.
Gökbörü'nün izinde Tanrı Türk'ü Korusun!
Unutmayacağız!
Bizim gibi düşünmiyenlerin fikirlerine, kanaatlarına saygı gösteririz. Fakat samimî olmaları şartıyla… Büyük ülküleri, millî davaları gündelik ve aşağılık siyaset oyunlarına karıştıranların kanaatı hürmete lâyık değildir. Çünkü bu kanaat esasen kanaat değildir. Duygunun, düşüncenin, vicdanın mahsulü değildir. Bu, menfaatin emrinde olanların emirle veya telkinle ortaya attığı bir iddiadır. Efendisinin buyruğu ile bugün bunu söyliyen adam, yarın onun tam zıddını söylemekten de çekinmez. Çünkü onun için mühim olan şey, fikir veya ülkü değildir. Onun için ehemmiyeti olan yalnız kendi şahsî menfaati, rahatı, zevkidir. Lüks apartman, bol para, otomobil, konfor ve daha diğer şeyler ancak efendinin emrini yapmakla sağlanmaktadır. O halde yapılacak şey mâlumdur. Yukarının arzusunu sezerek ona göre konuşmak, ona göre yazmak.
Biz Türkçüler (gerçek ve samimî Türkçülerden bahsediyorum) kanaatlarımızı apaçık söylediğimiz için bazılarına sevimsiz görünüyoruz. Biz siyaset yapmıyoruz. Siyaseti bilmiyoruz. Çünkü bizim davamız bugünün sandalye davası değildir. Bizim davamız asırlara bakan bir davadır. Bir ülküdür. İnandığımız Türklüğün davasıdır. O kadar inanmış kimseleriz ki daha bir yere toplanıp da davamızın prensiplerini kağıt üstünde tesbit edecek, anlayış ayrılıklarımızı ortadan kaldıracak bir teşebbüste bile bulunmadık.
Biz, ülkünün ardında yürürken kendimizi güçlü duyuyoruz. Ancak inanmış insanların büyük işler yapacağını biliyoruz. Millî kuvvetimizi küçümsemiyoruz. Çarpışacağımız engellerin sarplığını müdrikiz. Sarp engelle, katı düşmanla çarpışmak hoşumuza gidiyor. Büyük ecdadın neslinden geldiğimiz için büyük işler yapabileceğimizi biliyor, şanlı maziyi yeniden diriltmek istiyoruz.
Biz boş hayaller ardında değiliz. Mazide hakikat olan şeylerin yeniden hakikat olmasını özlüyoruz. Hastalıklardan korunmuş, nüfusu çoğalmış, ahlâkı yükselmiş, sanayii ilerlemiş bir Türkiye istiyoruz. Sınır dışındaki ırkdaşlarımızı kurtarmak yollarını arıyoruz. Onları kurtarırken Türkiye’yi batırmak gayretlisi değiliz. Bu budalaca isnadı yapanlar kendilerinden üstün akıl bulunmadığını sanan zavallılardır.
Fransızlar elli yıl Alsas-Loreni sayıkladılar. Hem de halkının çoğu Alman olduğu halde… Biz niçin kendi Alsas-Lorenlerimizi istemiyelim? Yirmi asırdır esir yaşıyan Yahudiler Filistin davası ardında iken, Bulgarlar bir defa işgal ettikleri Trakya”yı isterken, Yugoslavlar vaktiyle bir defa sefer ettikleri Senâniğe hasret çekerken, Araplar Antakya ve Adana”yı benimserken, Lehliler Alman topraklarına yerleşirken, Mısırlılar Sudan”a sahip çıkarken, Moskoflar Kars ve Ardahan”dan dem vururken biz niçin eski yerlerimizi istemiyelim?
Daha dün bizim olan yerleri yabancı bir seyyah gibi dolaşan Falih Rıfkı Atay”ın “Rumeliyi Unutalım” diye yazdığı yazıyı niçin okuma kitaplarına geçirerek yıllarca ortaokul çocuklarına okuttuk? Kurtuluş Şavaşını kaybedip İzmir ve Trakya”yı elden çıkarsaydık o zaman da İzmir”i unutalım mı diyecektik?
Hakikatları olduğu gibi görelim; Millî ülküler taarruzidir!… Başka milletlerle dostluk yapacağız diye millet uyuşturulamaz. Dostluklar milletlerden ziyade dışişleri bakanları arasındadır. Bulgar hariciye nazırı bizim dostumuzdur. Fakat Bulgar maarif nazırı en büyük düşmanımızdır. Onun için Bulgar okullarında çocuklara Türk düşmanlığı aşılanır.
Biz askerlerimize bile barış Türküleri söyletirken Bulgarlar Çarigrad marşını okuyor, Moskova radyosu cumhurbaşkanına ve Türk hükümetine hakaret savuruyor, hatta dostumuz Yunanlılar aleyhimizde propaganda kartpostalları neşrediyorlardı.
Millî ülküyü dış politikaya uydurmak gafleti bu milleti yıllarca ülküsüz bıraktı. Millet nereye gideceğini bilemedi. Ülküsüz bırakıldığı için de birçokları komünizmi ülkü diye benimsediler.
Fabrika kurmak, bataklık kurutmak, okul açmak… Bunlar bir millet için ülkü olamaz. Bunlar bir şahsın hava alması, su içmesi, yemek yemesi gibidir. Ülkü ise bir milletin muharrik düşüncesi, uğrunda kan dökeceği fikirdir.
Milletler için en büyük ülkü “büyüklük düşüncesi”dir. Bunun da baş prensibi tarihî miraslara hak iddia etmektir.
Rumeli”yi unutalım demek, küçülelim, küçüklüğü kabul edelim, uyuşuklaşalım, miskinleşelim demektir.
Hayır! Rumeli”yi unutmayacağız… Hiçbir yeri unutmayacağız… Turgut Reis”in mezarı olan Trablus”u, kahraman Türk kadınlarına ve kızlarına mezar olan Rodos”u da unutmayacağız. Azerbaycan”ı, Kırım”ı, Türkistan”ı, Kafkasya”yı, Altaylar”ı, Urallar”ı, Ediller”i de unutmayacağız… Millî miras, Cibali imamının tenekesi değildir. Onu Falih Rıfkı veremez. Onu kimse veremez.
Milâttan önce 209”da Motun Yabgu”nun dediği gibi millete ait olan, ataların mezarlarını saklıyan toprak, yani vatan, verilemez. Vermiyeceğiz. Unutmayacağız… Ölürken gözlerimizde parlayan son ışık millî mirasın hayali olacaktır.
Nihal ATSIZ, Altın Işık Dergisi, 25 Mayıs 1947, Sayı: 5