Sincan hakiminden şok açıklamalar
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ‘’Kayıp Trilyon’’, Başbakan Erdoğan’ın da ‘’Şehit ve kelle’’ davasından yargılanması yönünde kararlara imza atan, Sincan hakimi Osman Kaçmaz ‘’Linç’’ adlı bir kitap yazdı. Meslek hayatında yaşadıklarını anlatan Kaçmaz, geçmişte Fethullah Gülen cemaatine ait Işık evlerine gidip, cemaat imamının arkasında namaz kıldığını açıkladı. Kaçmaz bugün ise ‘’Cemaatin yargıyı kuşattığını’’ savundu.
Sincan Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığından emekli olan Kaçmaz, Tanyeri Yayıncılıktan çıkan kitabında, bilinmeyen bir çok olayı anlattı. HSYK’nın siyasi iradenin eline geçtiğini, yargının cemaat kontrolü altında olduğunu yazan Kaçmaz, polisin kendisine komplo kurduğunu savunduğu olayları da anlattı. Kitaptaki çarpıcı bölümler şöyle:
HAYATIM DEĞİŞTİ: Başbakan ve Cumhurbaşkanı hakkında verdiğim iki kararla hayatım değişti. Kararlarımı, kimseden emir almadan, kimseden korkmadan, kimseyi kayırmadan verdim. Bunun bedelini de fazlasıyla ödedim. İktidar benim üzerimden Hâkim ve Savcılara mesaj verip yargı camiasında bir korku imparatorluğu kurdu. Türkiye Cumhuriyeti, tarihinin en karanlık günlerini yaşamaktadır ve bu günler, hukuk tarihimize kara bir leke olacak geçecektir’’
IŞIK EVLERİ: Diyarbakır Çermik’te görev yaparken, Hakim ve Savcılar, Diyarbakır’da beni bir öğretmenle tanıştırdılar. Bu kişi cemaatin imamıydı. Topluca bir eve gittik. Işık evlerinde yapılan ve makbule adı verilen yemeği yedik. Sonra o imamın arkasında namaz kıldık. Ben o eve samimi duygularla gittim. O zamanlar Fethullah Gülen’in milliyetçi yönünün de dini yönü kadar kuvvetli olduğunu düşünürdüm. Bu evde gizli gizli Fethullah Gülen kasetleri dağıtıldığını görünce, kuşkuya kapıldım. Bir daha da cemaat mensuplarıyla ilişkim olmadı. Yıllar sonra cemaatin yargı içinde nasıl örgütlendiğini görünce, bu kararımın ne derece doğru olduğunu anladım. Yıllardır tüm kurumları ele geçirmek için gizli bir örgüt gibi çalışan cemaat, geldiğimiz nokta itibarıyla gizlenmeyi bir kenara bırakmış, adeta en önemli ve en güçlü referans olarak kullanılmaya başlanmıştır.
HEPSİNİ BİLİYORUM: Meslek hayatımda, yüzlerce hakim ve savcıyla çalıştım. Kim cemaat mensubu, kim ülkücü, kim solcu bilirim. Cemaat mensuplarının artık yargıyı ele geçirdiklerini net biçimde biliyorum. İsimlerini tek tek açıklayabilirim. Yargı içimde de bir imamlık sistemi oluşturulmuştur. Bu zihniyetin tarafsız davranması mümkün değildir. Cemaat artık Fethullah Gülen’in kontrolünden çıkmış, Türkiye’nin dinamikleriyle oynayan yabacı istihbarat güçlerinin kontrolüne geçmiştir.
MİLLETVEKİLİ BASKISI: Tayyip Erdoğan, bir radyo konuşmasında, şehitler için ‘Kelle’, Abdullah Öcalan için de ‘’Sayın’’ demişti. Hakkında açılan davada takipsizlik verildi. İtiraz üzerine dosya Sincan’a geldi. Dava öncesi Trabzonspor maçlarında tanıştığım AKP Trabzon milletvekili Mustafa Cumhur bu davadan bahsederek ‘Patron, grup toplantısında Sincan hakimini tanıyan var mı diye sordu ve konuyu anlattı, işi de bana havale etti. Patronun işi sana gelecek’ dedi. Ben ise takipsizlik kararını kaldırdım. Bunun üzerine Mustafa Cumhur, telefonla aradı ve iki kez ‘’Reis kendine iyi bak’ dedi. Sonradan yaşadıklarımı görünce bunun bir mesaj olduğunu anladım. AKP milletvekili Faruk Koca da odama gelip, niye bu kararı verdiğimi sordu, yasaları hatırlattım.
EŞİMİN TELEFONU DİNLENDİ: Cumhurbaşkanı Gül’ün, kayıp trilyon davasından yargılanması gerektiği yönündeki kararımın ardından hakkımda soruşturma açıldığını, iş ve cep telefonları ile eşimin telefonlarının dinlemeye alındığını öğrendim. Bu talebi Adalet Bakanlığı Başmüfettişi Mehmet Arı yapmış mahkemeden karar aldırmıştı. Biz Mehmet Arı ile aynı lojmanda oturuyorduk. Eşlerimiz de komşu ve arkadaştı. Mehmet Arı, benim eşimin telefonlarını dinlerken, aynı zamanda kendi eşini de dinlemiş oldu.
BAKANIN TORPİL FAKSI: Sincan Adliyesinde 9 yıl görev yaptım. Bu sürede Adalet Bakanlığı üst düzey görevlileri, Bakanlar ve üst düzey bürokratlar yüzlerce kez beni arayıp, taleplerini iletti. Cemil Çiçek, Adalet Bakanlığı döneminde özel kaleminden torpil faksı çekip, Adliyeye alınacak 25 katip için tavassut istedi. Buna rağmen ismi verilen 25 kişiden hiç birini işe almadım.
VATAN HAİNLERİ: Savcı Ö.Faruk Eminağaoğlu telefonlarının dinlenmesiyle ilgili suç duyurusunda bulundu. Takipsizlik kararı ve itiraz üzerine takipsizliği kaldırıp, TİB’de inceleme kararı verdim. İncelemeyi Sulh Ceza Hakimi Hayri Keskin yaptı. Ancak, TİB Hukuk Daire Başkanı kendisini engellendi. MİT ve emniyet de direndi. Hakim oradan ayrılırken MİT ve emniyetçiler kendisine ‘Biz vatan hainleri ile el sıkışmayız’ diyerek elini bile sıkmadı. Bakanlık ise bu görevliler için değil, Keskin hakkında soruşturma açtı.
ÖLDÜRÜLEN MİT’Çİ: Meslek hayatım boyunca bir çok kişiden hakaret tehdit ve destek mesajları aldım. Haluk Akter adlı bir kişi de ‘Gerçek hukukçu ve vatansever… Eski bir MİT mensubu ve hukukçu olarak, maddi ve manevi emrinizdeyim’ diye mesaj gönderdi. Akter, bu mesajdan 6 ay sonra Bodrum’da öldürüldü.
ALKOLLÜ ÇIKTIM: 2010 Ocak ayında meslektaşlarımla Ankara Gölbaşı’nda bir yemeğe katıldım. Eve giderken, yoğun kardan dolayı aracım kaydı ve duvara çarptım. Yardım için akrabalarımı aradım. Beş dakika sonra Terörle Mücadele ve trafik ekibi geldi. Yaralanma ve ölüm yoktu. Böyle bir kazada trafik gelmez. Ama trafikçiler hemen ‘Üfler misiniz?’ diye alkolmetre uzattılar. Üfledim, alkollü çıktım. Ceza yazılmasını istedim. Hakim olduğum için, tutanağı bakanlığa göndereceklerini söylediler. Ertesi gün Zaman gazetesinde bu haber vardı. Yakın takipte olduğumu daha iyi anladım. (Gazeteport)