Gönderen Konu: YÖRÜK - TÜRKMENLER  (Okunma sayısı 22175 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı YALNIZKURTKARAGÜLLE

  • GÖKBÖRÜ SİNOP
  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 1345
  • Mekanı Uçmağda!
YÖRÜK - TÜRKMENLER
« : 11 Şubat 2013 »
Toroslar üzerinde ocağı yanan bir yörük çadırı görürseniz
rahat uyuyun,daha hiç bir şey bitmemiştir.....
Çünkü, Anadolu bozkırlarında milyonlarca Türk bacası tütüyor.
Çünkü, Toroslardaki Yörük çadırlarının ocaklarından çıkan duman gökyüzünde TÜRK yazıyor.

YÖRÜK YERLEŞİM HARİTASI



YÖRÜK - TÜRKMENLERİN SOY KÜTÜĞÜ

OĞUZLAR (TÜRKMENLER , YÖRÜKLER)

   1 - BOZOKLAR
   2 - ÜÇOKLAR
BOZOKLAR
    1 - ALITIHALABLU
    2 - TRABZON ŞAM TÜRKMENLERİ
    3 - KIZIK
    4 - ALKAEVLİ
    5 - KARAEVLİ (Karaevliler)
    6 - YAZIR (Yazar)
    7 - DÖĞER (Töker)
    8 - DUDURGA
    9 - YAPARLI (Çarıklı)
  10 - BEĞDİLİ (Beydili-Bağdıllı)
  11 - KARKIN
  12 - KAYI
       A ) Saçıkara (Saçıkaralı)
       B ) Atçekenler
       C ) Kurtlu
       D ) Sarıkeçili
       E ) Kızılkeçili
       F ) Haculu
       G ) Karakeçili
           g - a ) Osmanlı Padişahları
           g - b ) Yeni Osmanlı
 
   13 - BAYAT
       A ) Dulkadır (Zulkadır)
       B ) Kaçar
       C ) Şambayat
       D ) Kerkük Türkmenleri
       E ) Inallı (Ulu Yörükleri-Kocacık Yörükleri)
   
   14 - AVŞARLAR
       A ) Deller (Karamanlı)
       B ) Caper (Cafer)
       C ) Kadirli
       D ) Cerit
       E ) İmamlı 
       F ) Torun (Toran)       
       G ) Burhanlı
       H ) Havarizm (Horzum)
       I ) Balabanlı
       J ) Haliller (Haliloğlular)
       K ) Kızılışık
       l ) Çatak (Çıtak)
       M ) Solaklar
       N ) Hacınallu
       O ) Karahacılı
       P ) Farsak (Varsak)
       R ) Honanamlı (Honamlı)
       S ) Cingöz
       T ) Türkmenaliler (Aliler)
       U ) Çakıl (Çakal-Çakalanlar)
       Y ) Meller (Milliler)
       
ÜÇOKLAR
    1 - BÜGDÜZ
    2 - CAVINDIR (Çavuldur)
    3 - BAYINDIR
    4 - IĞDIR
    5 - YÜREĞİR (Üreğir-Yüreğir-Yüreil)
    6 - YİVA (Yuva)
    7 - EMÜR (Emir-Emre)
    8 - ALAYÖNDLÜ (Alayöntlü)
    9 - BİÇNE (Beçenek-Peçenek)
   10 - SALUR   
       A ) Usta
       B ) Yomut
       C ) Hızır
       D ) Karaman (Karamanlı)
       E ) Akkoyunlu (Akçakoyunlu)
       F ) Sarıklı (Aksarıklı)
       G ) Karakoyunlu (Karacakoyunlu)
       H ) Teke
                H - 1  ) Burgaz
                H - 2  ) Akseki
                H - 3  ) Bahşı (Bahşiş)
                H - 4  ) Karaca
                H - 5  ) Karatekeli 
                H - 6  ) Alseki 
                H - 7  ) Aziz (Aziziye Kınalı Yörükleri)
                H - 8  ) Daş (Taş)
                H - 9  ) Tongüç (Tonguç)
                H - 10  ) Ayak (Kızılayak)
                H - 11  ) Ötemiş (Ödemiş)
                H - 12  ) Mırış
                H - 13  ) Tutamış
                H - 14  ) Karaahmet
                H - 15  ) Toktamış
                H - 16  ) Tufaz
                H - 17  ) Gökçe
                H - 18  ) Saçmaz (Şıçmaz)
    11 - KINIK (KANIK - KONUK)
       A ) Atalar (Atabeyler)
       B ) Selçuklu Padişahları
    12 - CEPNİ
       A ) Ruğuş
       B ) Yakupoğulları
       C ) Ganetler (Canıklar)
       D ) Oturak
            d - A ) Bayramoğulları
       E ) Demirler
            e - A ) Kuşdemir
            e - B ) Kandemir


Yörüklerin Tarihi

      Anadolu ve Rumeli'de göçebe olarak yaşayan, geçimlerini hayvancılıkla sağlayan ve mevsimlere göre ova veya yaylalarda kurdukları çadırlarda oturan Oğuz Türklerine verilen ad. Bunlara, Türkmenler adı da verilir. "Cesur, muhârip, iyi yürüyen, eli ayağı sağlam" gibi mânâları ifade eden "Yörük" kelimesi yerine, "yürük" kelimesi de kullanılır. Umumî olarak konar-göçer hayat yaşayan bütün topluluklar için kullanılan bu isim, daha çok göçebe Oğuz boyları için alem (özel isim) olmuştur.

      On birinci yüzyılda Orta Asya'dan göç eden ve göçebe hayat yaşayan Oğuzlar, İran'dan geçerek, Malazgirt Zaferi'nden sonra Anadolu'ya geldiler. Burada da eski hayat tarzlarını aynen devam ettirdiler. İlk zamanlar Türkmen adıyla anılan Oğuzların bir kısmı yerleşik hayata geçti. Anadolu'nun İslâmlaştırılıp Türkleştirilmesi sırasında, Oğuz boyları, Anadolu'nun her tarafına yayıldı. Bir kısmı yerleşik hayata geçerek Türkmen adını aldı, bir kısmı da göçebe hayatını sürdürüp Yörük ismiyle anıldı.

      Anadolu Selçukluları ve beylikleri dönemlerinde, Yörüklerden, askerî güç olarak faydalanıldı. Selçuklular ve Osmanlılar, Yörükleri sistemli bir şekilde toprağa yerleştirmeye çalıştılar. Orhan Gâzi ve Yıldırım Bayezid devirlerinde, geçitlerin, derbentlerin korunması, Yörüklere yaptırıldı. Osmanlıların Rumeli'ye geçişinden sonra, Yörüklerin önemli bir bölümü de Rumeli'ye göç ettirildi. Sultan Birinci Murad Han zamanında, Saruhan'dan, Serez taraflarına kalabalık gruplar hâlinde sevk edilen Yörükler, iskân edildikleri yeni bölgelerde, yabancı unsurlar arasında bir dayanak noktası teşkil ettiler ve ileride yapılacak fetihlere yardımcı oldular. Yörüklerin Rumeli'ye geçirilmeleri, Yıldırım Bayezid Han devrinde daha yoğun bir şekilde devam etti.

      Sultan İkinci Murad Han ve Fatih Sultan Mehmed Han zamanlarında, yeni fethedilen yerlere, çok Yörük nüfus nakledildi. Fatih Kanunnâmesi'nde Yörüklere, diğer ahaliye göre bazı vergi muafiyetleri tanındı. Fatih Kanunnâmesi'nde, Yörüklerin, ağnam (koyunlar) resmî mükellefi ve askerlikle mükellef oldukları belirtildi. Orduda yardımcı kuvvet olarak vazife alan Yörükler, Kanunî devrinden itibaren, daha çok imar ve muhafaza hizmetlerinde kullanıldı. Bulundukları coğrafî mevki itibariyle çeşitli hizmetler gören Yörükler, sahillerde gemi malzemesi temini ve gemi yapımında; derbentlerde ve ana güzergâhlarda yol emniyeti, tamir, muhafaza, köprü inşası ve menzillere zahire toplanması ve korunmasında; madenlerde, ordunun nakliye işlerinde ve devletin kalelerinin onarımlarında da istihdam edildiler. Yörüklerin, geçtikleri yerlerde kalabilecekleri, yaylak ve kışlak alanları belirlendi.

      Yörüklerin Rumeli'ye geçirilmesi ve fethedilen yerlere yerleştirilmesi, daha sonra Osmanlı Devletinin umumî bir siyaseti oldu. Ancak, sonraki devirlerde, Yörüklerin Rumeli'ye yerleştirilmesi yavaşladı. Fakat 18. yüzyılın sonlarına kadar devam etti. Bu göçlerin bir kısmı, isteğe bağlı olduğu gibi, bir kısmı ise devlet siyaseti doğrultusunda mecburî olmuştur.

      Anadolu'da başgösteren Celâlî isyanları ve neticesinde meydana gelen iç çalkantılar ve ekonomik buhranlar, Anadolu'daki Yörüklerin düzeninin bozulmasına yol açtı. Bu karışıklıklar, Yörük camiasına da sirayet etti. Devlet, bu yüzden, Yörükler üzerindeki idarî otoriteyi sağlamak ve doğabilecek zararları önlemek için, onları mecburî yerleşmeye tâbi tuttu. Mecburî iskânın gayesi, göçebe hayat tarzı sebebiyle Yörüklerin, yerleşik halka zarar yapmalarını önlemek, harap ve boş olan iskân merkezlerinin imar edilmesini, ekilmeyen toprakların işlenmesini temin etmek, devlet tarafından kontrol edilmesi zor olan eşkıya gruplarına karşı bir emniyet unsuru olarak set vazifesi görmelerini sağlamaktı.

      1683 Viyana Seferi'nin mağlubiyetle sonuçlanması, Rumeli ve Anadolu'da, geniş çapta aşiret hareketleri ve eşkıyalık hadiselerine sebep odu. Köprülüzâde Fazıl Mustafa Paşa'nın sadrazamlığı sırasında, 1691 senesinde, Yörükleri tamamen iskân etmek için harekete geçildi.
Rumeli'deki Yörükler, "Evlâd-ı Fâtihân" adı altında yeni bir teşkilata tâbi tutuldu. Bunlardan, askerî maksatlarla faydalanılmaya çalışıldı. Anadolu'daki Yörükler ise, bilhassa Hama, Humus, Rakka ve Halep bölgelerine yerleştirilmek suretiyle, Aneze ve Şammar aşiretlerinin baskınları önlenmeye çalışıldı. 18 Mart 1692 tarihli bir ferman ile, Anadolu'nun çeşitli vilayet ve sancaklarından, muhtelif yörük aşiretlerine mensup yetmiş kadar oymak yerleştirildi. Bu aşiretlerin, yerlerini terk etmemeleri için de, Adana ve Maraş taraflarında, derbent mahallelerine Yörükler yerleştirildi. 1720 senesinde, Şam vilayetine bağlı bazı sancaklar Yörükler yerleştirilmek suretiyle, Türk nüfusu yönünden takviye edildi. Bazı Yörük oymakları da, kendi yaylak ve kışlaklarında iskâna tabi tutuldular. 1693 senesinde, Kayseri vilayetine bağlı Zamantı ve Pınarbaşı yaylaları, 1728'de Zamantı Irmağının etrafındaki harabe köyler, bu bölgede yaylak-kışlak hayatı yaşayan Yörüklere tahsis edildi. Ayrıca Kozan Dağındaki Yörükler, Çukurova'ya, Orta Toroslar'daki kalabalık Yörük cemaatleri İçel'e, Antalya ve Isparta bölgelerinde dağınık halde bulunan Yörükler ise, Taşeli yaylaklarına yerleştirildiler. Bu arada, Orta Anadolu'ya (Çiçekdağı, Nevşehir, Niğde) yörük iskânı yapılırken, Teke, Hamid, Beyşehir, Alanya ve Akşehir Yörüklerinin de uygun yerlere yerleştirilmeleri için, 1732 senesinde ferman çıkarıldı. Ayrıca doğudan batıya uzanan Toros Dağlarının iç ve dış kısımlarında yeni kurulan birçok kasaba ve nahiyelere de, çeşitli yörük cemaatleri yerleştirildi. İçel ve Alanya bölgesinde yaşayan bazı Yörükler, Kıbrıs Adasına gönderildiler.

      On dokuzuncu yüzyılın ortalarından itibaren, Yörüklerin iskânı, daha düzenli olarak yapılmaya başlandı. Vilayetlerine Yörük iskân edilecek valiler, yaylak ve kışlaktaki Yörükler üzerine iskân nazırı tayin ederek, onları disiplin altına almaya çalıştılar. Tanzimat'tan itibaren de boş araziler ve terk edilmiş yerler, iskân sahası olarak seçildi. Bu şekilde iskân için Bursa, Sivas, Ankara, Konya ve Aydın eyaletleriyle mülhakatı (bağlı yerler) seçildi. Yörüklerin iskânı için tertip edilen Fırka-i Islâhiye, Adana Halep, Maraş ve Ayıntab'da (Anteb) yeni kasabalar da kurmak şartıyla pek çok Yörük cemaatini iskâna tâbi tuttu.

      Bugün, Yörüklerin tamamı yerleşik hayata geçmişlerdir. Ancak, eski hayat tarzlarını devam ettiren ve yaylak-kışlaklarda göçebe olarak yaşayan Yörükler, Toroslar'da hâlâ mevcuttur.

      Yörüklerin isimleri ve onlarla ilgili kanunî hükümler, ilk defa Fatih Kanunnâmesi'nde yer aldı. Buna göre kurulan yörük teşkilatı, idarî ve askerî maksatlara uygun şekilde düzenlendi. Fatih Kanunnâmesi'nde, Yörüklerin, sefere çıktıklarında her türlü teçhizatı kendilerinin temin etmeleri ve avârızdan muaf tutulmaları ve sefere çıkanların ertesi yıl çıkmamaları kanun hâline getirildi. Ancak, Yörüklerle ilgili kanunnâme Kanunî devri ortalarına doğru tamamlandı. Hasılatı, devletin hazine defterlerinde yazılı ve muayyen zeamet birliklerine çevrilen Yörükler, seraskerlik adı altında bir takım gruplara ayrıldı.

      Bunların başında, Yörüklerin arasından seçilerek bir berat ile tayin edilen "serasker" (yörük reisi) bulunurdu. Yörük seraskerlikleri, kendi aralarında ocaklara taksim olunmuşlardı. İlk zamanlar yirmi beş kişi bir "ocak" sayılırken, sonradan ocağın sayısı, otuza çıkarıldı. Bu ocakların her birinden beş kişi, sefere gitmek veya devlet hizmetini görmek üzere "eşkinci" olarak ayrılır, ocakta kalan diğer yirmi beş kişi de "yamak" olurdu. Eşkinci olarak seçilen bu beş kişinin, sefer ve dîvân-ı hümâyûna hizmet masraflarını, altı aylık müddetle ve ellişer akça olmak üzere yamaklar karşılar, buna mukabil avârız-ı dîvâniye vergisinden muaf tutulurlardı. Yörükler, yörük tarzı hayatı devam ettirirlerse, kendi hayat düzenlerine göre ayarlanmış bir kısım vergileri verirlerdi. Onlardan, hiçbir surette, diğer halktan alınan vergi alınmazdı. Ancak Yörükler, tabiî hayatlarını bırakır da, ziraî hayata geçerlerse reaya kaydolunurlar, diğer halkın verdiği vergileri öderlerdi.

      Yörüklerin yaşadıkları mıntıkalarda, köyler, mezralar ve yurtlardan meydana gelen kazalar kurulmuştu. Yörükler için cazip bir hâle getirilen kazalarda, Yörüklerin kazâî (adlî) meselelerini hal için, bir kadı bulunurdu. Kadılar, aynı zamanda, Yörüklerin sahip oldukları hayvanların tahrirleri ile, sefer sırasında orduda ikmal ve nakliye işlerinde vazife alacak olanların isimlerini ve kira bedellerini de tespit ederdi. Anadolu'da, bu şekilde kurulan birçok yörük kazası vardı.

      Yörükler, Orta Asya'dan getirdikleri gelenekleri devam ettiriyorlardı. Hayatları, belli kaidelere bağlanmıştı. Bu kaideler, daha çok, örfe bağlıydı. Yazları serin olan yaylalarda, kışları ise sıcak veya ılık kışlaklarda geçiren Yörüklerin, yaylalara gidiş gelişleri, belli bir düzen içinde yapılırdı. Bu gidiş gelişler, belli yollardan olurdu. Yaylağı ve kışlağı olmayan Yörükler de otlak kiralarlardı. Yörüklerde yaylaklar, oymakların malı sayılır, o oymağa mensup olan herkesin hayvanları, burada serbestçe otlardı. Yaylak veya kışlaklardaki evler ve çevrelerindeki küçük bahçeler, şahıslara aitti. Çadırların ve küçük bahçelerin bulunduğu yere, "yurt yeri" denirdi. Bir oymağın hayvanlarının, diğer oymakların hayvanlarına karışmasını önlemek için, hayvanlara "dökün, dövme" veya "döğme" adı verilen damgalar vurulurdu. Hayvanların kulakları, belli şekillerde çentilerek de, diğer oba hayvanlarından ayrılırdı. Bu işaretlere "en" adı verilirdi. Koyun, keçi, sığır ve deve gibi hayvanlar besleyen Yörükler, yaylak ve kışlaklarda buğday, arpa, mısır ve bazı sebzeleri yetiştirirlerdi. Süt mâmulleri ve et, temel gıdalarını teşkil ederdi. Giyim ve ev eşyalarını, kendileri dokurlardı. Bununla beraber, kapalı bir ekonomiye sahip olmayıp, köy ve kasabalardaki pazarlara inerler, ürünlerini satarak kendi ihtiyaçlarını satın alırlardı. Develeriyle, şehirler arasında yük taşırlardı. İstanbul gibi büyük şehirlere, buğday ve benzeri tüketim maddelerini, develeriyle, Yörükler taşırlardı. Keçi besleyen Yörükler, kıldan yapılmış çadırlarda, diğerleri ise keçeden yapılmış çadırlarda otururlardı. Evi andıran yörük çadırlarında, oturma, yatma ve yemek pişirme için bölümler vardı. Çadır, orta direğin etrafına sıralanmış 5-9 direk üzerine kurulurdu. Büyük çadırlarda, binek hayvanlarının bağlandığı bölüm dahi bulunurdu. Çadırın oturma bölümü, Yörük kilimleriyle döşenir, kenarlarda minderler bulunurdu. Çadırda, herkesin oturacağı yer belliydi.

YÖRÜK OBA ADLARININ KÖKENi
      Yörükler mensup oldukları Oğuz boylarına göre isim alırlardı: Kayı, Bayat, Karaevli, Yazır, Döğer, Dodurga, Yaparlı, Avşar, Kızık, Beğdili, Karkın, Bayındır, Peçenek (Beçenek), Çavundur, Çepni, Salur, Eymir, Alavuntlu, Yüreğir, İğdir, Buğdüz ve Kınık isimleri yörük boylarına ait isimlerdir.

      Bugün Anadolu'daki birçok mezra, köy ve kasaba, isimlerini bu yörük boylarının isimlerinden almışlardır. Yörükler, umumiyetle Orta, Güney ve Batı Anadolu'da yerleşmişlerdi. Bugünkü, Sivas, Ankara, Bolu, Kastamonu, Balıkesir, Manisa, Kütahya, Afyon, Uşak, İzmir, Aydın Antalya, Konya, Aksaray, Niğde, Nevşehir, Adana, Hatay, Gaziantep ve Maraş illerinin bulunduğu geniş bir sahaya yayılmışlardı. Büyük gruplar hâlinde yaşayan Yörükler, ayrıca birçok tâli kollara ayrılmışlar ve çeşitli yerlere dağılmışlardı. Bunlardan Ankara, Tokat, Kırşehir bölgesinde yaşayan Ulu-yörük topluluğu ve Ankara Yörükleri, Orta Anadolu yaylalarında yaşamaktaydılar. Aydın, Honaz, Nif, Çeşme ve Bozdoğan havalisinde Karaca-Koyunlu, Menteşe bölgesinde Oturak Barza, Güne Barza, Küre Barza, İskender Bey, Kayı, Horzum, Kızılca-Yalınç, Bolu, Uluborlu, Tefenni ve Ereğli civarında Bolu Yörükleri diye adlandırılan Yörükler yaşamaktaydı. Söğüt Yörükleri diye anılan büyük bir topluluk, Bursa'daki Emir Sultan Evkafı reayası olarak, Söğüt, Edincik, Balıkesir, Bursa, Bergama, Gönen ve İnegöl'e kadar yayılmışlardı. Kara-Keçili Yörükleri, Söke; Boynu-İncelü Yörükleri, Nevşehir ve Aksaray; Kayı ve Çoban Yörükleri, Manisa civarında dolaşıyorlardı. Kalabalık nüfusa sahip Danişmendlü Yörükleri de, Aksaray, Kırşehir, Aydın ve Adana gibi geniş bir sahaya yayılmışlardı. Biga ve çevresinde yaşayan Ağaca-Koyunlu Yörükleri ise, daha küçük bir cemaati teşkil etmekteydi.

      Anadolu'da dağınık bir durumda bulunan Yörükler, Rumeli'de daha teşkilâtlı ve belli yerlerde yaşamaktaydılar. Rumeli'deki Yörükler, İstanbul'dan kuzeye doğru Bender ve Akkerman'a kadar, Tuna'yı takiben Bulgaristan ve Sırbistan hudutlarına, oradan da Selanik Çatalcasına kadar yayılmışlardı. Bu geniş saha içinde, sekiz grup olarak defterlere kaydedilmiş olan Yörükler, daha sıkı disiplin altındaydılar. Rumeli'deki Yörükler, Tekirdağ, Naldöken, Kocacık, Vize, Selanik, Ofçabolu Yörükleri, Aktuğ ve Oktav Tatarları adlarını taşımaktaydılar.

      Uzun müddet Rumeli'de kalan, fetihler sırasında Osmanlı ordularına yardımcı olan bu Yörükler, zamanla azaldılar. Osmanlılar'ın, Rumeli'den çekilmeleri üzerine, onlar da Anadolu'ya göç ederek, çeşitli yerlere yerleştirildiler. Rumeli'de kalan yörüklerden bir kısmı, bugün Yugoslavya'da Ograzden Dağlarının güney eteklerinde hayvancılıkla uğraşmakta, geleneklerini, dillerini ve ekonomik yapılarını korumaktadırlar.

      Bugün, hemen hemen tamamen yerleşik hayata geçmiş olan Yörükler; Aydın, Manisa, Kütahya, Antalya, Mersin, Adana, Muğla ve Balıkesir gibi muhtelif yerlerde yerleşmişlerdir. Eski an'anelerini ve hâlen konar-göçer yaşayışlarını sürdüren Yörükler de vardır. Bilhassa Orta Toroslar üzerindeki Bulgar (Bolkar) Dağlarının eteklerinde bulunan, Güzeloluk, Yağdağ, Karagül, Eğriçayır, Perçengediği, Sarıtaşgediği, Konçagediği, Bayboğan, Düden, Çatalca, Dikmen, Yağlıpınar, Bastırık, Dedeli, Barçın, Alaçayır, Cumayalık, Konurcuk yaylalarında; yine Toroslar üzerindeki Aladağlar eteğindeki Üçkapılı, Demirkazık, Baş Yayla, Alagöl, Göşdere, Dönberi, Taşhan, Tekir ve Namrun yaylalarında; Kozandağı eteklerindeki, Uyuzpınarı, Seyhan Nehrinin kolu Zamantı Suyunun yamaçlarındaki Şıhlı, Yeniköy, Bakırdağı, Kurşundağı, Çataloluk, Dereşimli, Gölalan, Çadıryeri, Boncuklubel, Boyduran yaylalarında; Binboğa Dağlarındaki Ayran Pınarı, Yedi Kardeş Pınarı, Alapınar, Karagöl, Yaylaklı, Kemerli gibi yaylalarda; Nurhak Dağlarındaki Gülkice, Akpınar, Beysöğüt, Yamrıtaş, Isırganlı, Yapraklı ve Abeş yaylalarında yarı konar göçer halde yaşamaktadırlar.

YÖRÜKLERİN KÖKENİ

      Nasıl insanlar kendi kendilerine ad ve lakap veremezlerse, Milletleri oluşturan boylarda isimlerini genelde kendileri verip belirleyemez,
      Boyları oluşturan oymak ve oba adlarının oluşması:
      a) Boyun bulunduğu veya yeni geldiği yöredeki esas etkili grubun onların farklılığını belirtmek , tanımlamak için bir ad vermesi.
          Örnek:
          l- Balkanlarda Peçeneklere; Slavlar "Boşnak " (Slavca mühürdar anlamında) demiştir.
         2- Balkanlarda Kumanlara; Slavlar "Pomak" (Slavca yardımcı anlamında) demiştir.
         3- Balkanlarda Uzlara; Slavlar "Gagauz" demiştir.
         4- Orta Asya'da Müslüman Oğuzlardan bazı topluluklara, Arap veya Farslar; Terakime, Etrak, Türkman –Türkmen demişlerdir, Örneğin; Çavdır, Salur, Yemut, Ersarı, Göklen, Teke, Sarık gibi Oğuz Boyları.
         5- Batı Sibirya'da Kıpçak Türklerinin bir boyuna Ruslar "Tatar", İngilizler ise "Tartar" adını vermişlerdir.
         6- Milattan önceki yıllarda Türklere; Farslar "Saka", Yunanlılar İskit (Skyth), Araplar ise Etrak ve Makedonlar da Balkanlara inen bir koluna belki Trak, demişlerdir. İ.Ö.8 - 2. yy. Kuzey İtalya'da yaşayan gelen bir halka Etrüsk denilmiş;
         7- Diğer Türk boyları, simdi Kazak Türk boyunu oluşturan gruba "Başına buyruk., sert, karısından korkmayan anlamında" Kazak adını vermiş, bu ad zamanla bir boy adına dönüşmüştür.
      b) Boyun devlet kuran kişinin adını alması .
         Örnek:
         l- Altınordu Devletinin yıkılmasıyla bağımsızlığını ilan eden Karluk beyi Özbek Hanın (1313-İ34O) Kurduğu Özbek Hanlığı adı, zamanla boy ve halk adına dönüşmüştür. Günümüzde de bu devletin adı Özbekistan Cumhuriyeti'dir.
        2- Oğuzların Kınık boyundan Selçuk Bey'in kurduğu Selçuklu Devleti (1037-1157) .
        3- Oğuzların Kayı boyundan Osman Bey'in kurduğu Osmanlı Devleti (1299-1918) .
        4- 1260-1517 yılları arasında Anadoluda kurulan ve bir süre egemenliklerini sürdüren kırk civarındaki Türk Beylik isimleri; ya kurucusunun ya da oba ve oymağının adını taşımaktadır. Tekelioğulları, Aydınoğulları, Karamanoğulları, Dulkadiroğlu, Hamidoğulları, Menteşeoğulları Beylikleri veya Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri gibi .

YÖRÜK (YÜRÜK) ADI ALINMASI:

      Yörük adı; Yörüklerin kendi kendilerine verdiği veya isteyerek aldığı bir isim,sıfat değildir. Öyle olsaydı Yörükler her yerde isimlerini söylerlerdi. Oysa çoğunluğu Yörük olduklarını ya gizliyor, ya da inkar ediyorlar özellikle Mersin, Antalya, Fethiye ve Burdur yöresi yörükleri .
Orta Asya'da Yörük adı taşıyan boy, topluluk veya yer adı varsa da bilinmiyor, duyulmamış. Osmanlı döneminde bazı Türkmen Oymaklarının Anadolu" dan İran'a veya Orta Asya' ya geri gittikleri biliniyor. Bunlarla beraber bazı Yörük obaları da gitmiş olabilirler. Ancak bilindiği kadarıyla İran ve Orta Asya'da yörük adını kullanan yok. Yörük adı ilk olarak Selçuklu Döneminde ve Anadoluda kullanılmıştır. Selçuklu İskanı sırasında göçebe Türk topluluklarının tümüne birden değil, sadece üçüne Yörük denilmiştir. Örneğin Türkmenler 1071'de göçebe idi. 1934 lere kadar kısmen göçebe olarak yaşantılarını sürdürmelerine ve ayrı coğrafyalarda yaşamalarına rağmen Türkmenistan, İran,Horasan , Kafkasya, Kerkük, Halep, Konya, Afyon, Adana hatta Manisa'da yine Türkmen olarak anılmaya devam etmektedirler. Yörük ismi Anadolu dışında Kıbrıs ve Balkanlar'da da bilinmekte ve kullanılmaktadır. Nedeni de Osmanlı döneminde bazı Yörük obalarının bu bölgeler fethedilince oralara yerleştirilmesidir. Batıya yerleştirilen Türkmen oymağı sayısı çok azdır. Türkmenler genelde set şeklinde orta., doğu ve güneydoğu Anadaluya yerleştirilmişlerdir. Anadoluda Yörük tanımlaması adı altında toplanan boylar; Karluk, Türkeş ve Onok'lardır. Ayrıca Halac'da vardır.
KAYNAK :
-YÖRTÜRK VAKFI.
-YÖRÜKLERLE İLGİLİ ARAŞTIRMA KİTABI

TTK.
10 EYLÜL 2022'DE UÇMAĞA VARDI..!
TANRI DAĞINDA...
ATSIZ ATA OTAĞINDA, ULU ATALAR HUZURUNDA DİZ VURMAKTA!


Dört yanım soru, Tanrı'm
Hepsi en zoru Tanrı'm
Soruların zorundan
Soyumu koru Tanrı'm

Sen Tanrı değil misin, adını yargılatma
Sana Tanrı deyince, dinimi sorgulatma
Ya adam et bunları, ya beraber yaşatma
Kanı bozuk olanlar "Türk'üm" diyemesinler
Ve Türk'ün dik başını yere eğemesinler.

Çevrimdışı YALNIZKURTKARAGÜLLE

  • GÖKBÖRÜ SİNOP
  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 1345
  • Mekanı Uçmağda!
Ynt: YÖRÜK - TÜRKMENLER
« Yanıtla #1 : 11 Şubat 2013 »
Bir yörük çadır imalatçısının kaleminden

Yörük Çadırı

      Bilindiği gibi, Türklerde çadır kültürü de doğrudan göçebeliğe dayanmaktadır. Başka bir deyişle göçebenin evi olan çadır, Türklerde başlı başına bir sanat eseri olarak gelişme göstermiştir.
      Dolayısıyla Yürüklerin kullandıkları çadırlar ve onların döşemeleri Türk sanatının gelişmesinde ve birçok mimari yapının şekillenmesinde de ilham kaynağı olmuştur
      Çadırların dünyada yerleşik düzene geçişte önemli bir etkisi olmuştur. Çoğunlukla dikkati çekmese de, Türk evinin mekân organizasyonu ve oluşumunda Yörük çadırlarının doğrudan etkisi görülmektedir. Türk evinde, evin ana mekânını oluşturan sofa ile odalar arasındaki ilişki, Yörüklerin yaylalarda kurduğu grup halindeki oba çadırlarının düzenlemesine benzemektedir.
      Onun yerine hemen her odanın içinde oturulabilir, yatılabilir, yemek pişirilebilir, yemek yenilebilir ve hatta yıkanılabilir. Bir odanın çok işlevli kullanılıyor olması, oda içindeki bütün eşyanın taşınabilir nitelikli olmasıyla sağlanmıştır.
      Bizler göçebeliği terk edeli uzun yıllar oldu ama, içimizden birileri zamana inat bu geleneği sürdürüyorlar.
      Tıpkı Türk evlerinin bu kendine özgü biçimlenişinde olduğu gibi,Türk sanatının bütününe de Yürüklerin katkısı olmuş; göçebeliğin çok renkli, hareketli ve sürekli yenilenen yaşam biçimleri bir ölçüde adeta Türk sanatının ana karakteristiği halini almıştır.
      Sonuç olarak: Türklerin yaşam biçimlerinin zamanla değişimi ile sanatta da özünden uzaklaşan değişimler görülmeye başlamıştır.
      Halbuki, göçebeliğin zamanla değişimi kaçınılmaz iken, sanatımıza esas kimliğini veren sanat geleneğimizin sürdürülmesi bir esastır ve bütün olumsuzluklara rağmen çok önemlidir.
      Açık ifadesiyle, kültür kimliğimizin temelindeki değerleri sahiplenme ve onları gelecek kuşaklara sağlıklı bir biçimde taşıma sorumluluğudur.
      Saygıdeğer dostlar aşağıdaki satırlarda sizlere Yörük Çadırı hakkında biraz bilgi vermek istiyorum.
      Bundan yaklaşık 10 yıl önce Toroslar’da Anamas Yaylasında rastladığım ve 100 yıllık olduğunu öğrendiğim bir çadır üzerinde yoğunlaşarak yaptığım araştırma neticesinde aşağıdaki bilgi ve bulgulara ulaştım. Bu bilgi ve bulguları da sizlerle paylaşmak istedim.
      Bilindiği üzere çadır; kıldan imal edilen asırlardır biz Yörüklerin evi -barkı olmuş muhteşem bir yapıdır. Muhteşem bir yapıdır diyorum zira; dünya üzerinde çadırdan devlet kurabilme yeteneğine sahip tek millet Türk Milletidir.
            Kıl Çadır; öyle herkesin bildiği gibi öylesine bir malzeme değildir. O ki, devletini devesinin sırtında taşıyabilme becerisin gösteren bir milletin yurdudur.
            Kıl Çadır, Yörüğün ne kadar zeki, güvenilir, kanaatkar, çevreci , barışçıl ve insancıl olduğunun bir ispatıdır.
            Öncelikle çadırda kullanılan malzemelerden bahsetmek istiyorum:         
Çadır: adından da anlaşılacağı gibi yapının çatısını teşkil eder. Aslında tamamına çadır denilmektedir. Ancak parça itibariyle çatısı çadır olarak ifade edilmektedir. Malzemesi kara keçilerin kılının; kırkılması, taranması , eğrilmesi, dokunması ve yine kıldan yapılan iplerle dikilmesi sonucunda elde edilen bir üründür.
            Yörük Çadırı; öncelikle kırkılan kıllar taranır, pisliklerinden arındırılır. Kirmanlarda eğrilen kıllar ip haline getirilip çiftlenir buna Goğşama denir. Goğşanmış ipler Istarlarda dokunur. Çul haline gelen ürün bir ucundan yere ağaç kazıklarla tutturulur, diğer ucundan da kuvvetlice asılınarak bir kişi tarafından dövülerek hepsinin uzunluğu bir ayara getirildikten sonra, 20cm uzunluğunda çuvaldız denilen aletlerle, 65 cm eninde ve istenilen uzunlukta üretilen çullardan, (genellikle 5 Metre) tek sayılar halinde (5-7-9 kanat) gibi yan yana getirilerek ve yine tek sayılar halinde (5-7-9 metre uzunlukta) özel bir teknikle dikilmektedirler. Kanatlar birbirleriyle birleştirildikten sonra, 20 cm genişliğinde kuşak adı verilen ve çadıra dikey olarak dikilen her ucuna da elcek adı verilen çatal fakat sağlam bir ağaçtan yapılan kuşaklara sabitlenmiş parçalar vardır. Bu ağaçlara da yaklaşık 10 metre uzunluğunda yine kıldan yapılmış adına   örme denilen saç örüğü şeklinde örülmüş iplerle(iplerin elceklere bağlanma şeklide çok özeldir gevşetmek ve sıkıştırmak için özel bir yöntem uygulanmaktadır) tutturulan çadır, adına bastırık denilen pıynar meşesi yada ardıç dallarının çatal bölgesinden bağlanarak üzerlerinin de ağırca bir taşla sabitlenmektedir. Standart çadırda 8 bağ bulunur yanlardakine böğür bağı öndekine ön bağ arkadakine arka bağ, dört köşedekine de yan bağlar denir. Direkler olarak ta; söğen denilen ardıç dalarından yapılmış yaklaşık 2,5 metre uzunluğunda ağaçlarla, 25x35 cm boyutlarında çanak denilen ağaçtan oyulmuş (çadırın yırtılmasını önlemek için) bir düzeneğin içine yerleştirilerek   ayakta durması sağlanmaktadır. Her çadırın ön ve arka kısımlarına kuşaklardan birer tane dikilir ki bunlara siyeç denir. Çadırdan akan yağmurun çadırın sitillerine değmesi önlenir. Çadır yanlarına sitil denilen çadırın enine ve uzunluğuna göre boyutları değişen iki çulun yan yana getirilmesi ile meydana gelen çadırda duvar vazifesi gören ve 25 cm uzunluğundaki ağaç çivilerle tutturulan malzemelerle örtülür. Her çadırda kırk pencere olur ve bu pencerelere delik denir. Burada belirtmekte fayda var çadırın dikiş tekniği, kuşakların dikiş tekniği , siyeçlerin dikiş tekniği ve çulların dikiş tekniği farklı farklıdır ve önem arzetmektedir.       
      Buraya kadar bir çadırın hangi malzemeler kullanılarak ve ne isimler verildiğinden bahsettik.
      Önemli olanı bu işin mantığındadır.
      Çadırın kapısı kesinlikle sağ taraftandır. Sağ uğurdur. Sağ selamettir. Sağ berekettir Türk Toplumunda.
      Çadırın kapısına kesinlikle kilit olmaz.
            Çadır yapısı ve kuruluşu itibariyle içerisine kesinlikle su almaz en şiddetli yağmur bile üzerinden kayarak akar gider.
            Ve yine Yörük Çadırı yapısı itibariyle içine çocuklarımız için beşik kurulabilen tek yapıdır.
      Ayrıca Yörük Çadırı Kışın sıcak yazın ise inadına çok soğuk olur. Aslında fizik kuralına aykırı bir durumdur ancak bu da tabiatın bir gerçeği.
      İnanmayanları Ülkemizin dört-bir yanında yapılan Yörük Şölenlerinde çadırlarımıza davet ediyorum.
            Burada bir anımla başlamak istiyorum.
      Yaklaşık 9 yıl kadar önce Rahmetli en büyük amcama :
           -“Amca çadırın kaç direği olur” diye sorduğum da, biraz da kızarak bana:
           - “Allah kaç “ diye cevap vermesine o günlerde bir anlam verememiştim.
            Bu gün imalatını da yapmakta olduğum çadırı incelediğimde çadırın çullarının hep tek olarak dikildiğini ve direklerinin de hep tek olarak yapıldığın gördüm. O zaman anladım ki Rahmetli amcam bana   “Allah kaç “ diye cevap verdiğinde aslında verdiği mesaj şuydu: Biz inancımız gereği Allah’ın birliğini çadırlarımızla gösteririz, demek istemişti.
      Yıllar sonra Allah uzun ömürler versin konudan babama bahsederek:” Peki baba madem çadırda her şey tek de neden bağları çift? diye bir soru sordum, babam da:
          -“Her Liderin yanında onu ayakta tutacak ikişer kişiye ihtiyacı vardır demişti.
      Bizim atalarımız gerçekten o kadar çok zekilermiş ki bir inancı, bir birliği, bir iriliği, bir diriliği bir yönetimi sadece çadırda gösterebilmişlerdir.
      Çadırın çift olan bağlarından birini çözersen çadırın görüntüsü değişir ve ayakta durması zorlaşır.
Bundan başka önemli bir husus da : çadırın ön ve arkasının yerden yüksekliği 125 cm kadar olmasıdır. Bunun bence iki önemli sebebi vardır :
         1.si normal bir insanın boyu 1,65 cm olduğunu varsayarsak çadıra girebilmek için insan eğilmek zorundadır. Zira sekiz tarafından iplerle sabitlenen çadırı kaldırarak girmek çok ta kolay bir şey değildir. Bunun sebebi ise çadıra gelen insanın çadırın kapısından eğilerek girmesi mekana saygıyı göstermek içindir.
         2.si ise çadırın sahibinin karşına eğilerek gireceği için mekan sahibine de gösterilmiş bir saygıdır, kanaatimce.
      İşte biz o kadar ince düşünüp, uygulayabilen bir milletiz ki onun için çadırdan bir dünya devleti kurduk.
      Eğer her çadırda yaşayan bir devlet kurabilseydi, çingeneler şimdiye kadar dünyanın dört-bir yanında onlarca devlet kurabilmeliydi.
      Bunun için elimizdekilerin değerini bilmeliyiz diye düşünüyorum.
      Son söz olarak ta benim gibi çadır imal eden ve benden Yörük Çadırı isteyen arkadaşlarıma sesleniyorum. Dört çulu birleştirmek Yörük Çadırı yapmak anlamına gelmez dört çulda Yörük Çadırı olmaz.
      İmalatçı arkadaşlarım nolur, yaptığınız çadırların bir kültürü temsil ettiğin bilerek aslına uygun olarak imal edin.
      Bizlerden çadır isteyen dostlar nolur sizlerde isterken çadırlar aslına uygun teknikle dikiliyor mu? diye o arkadaşlarımıza sorun. Bu çadırı ben dikmişim o dikmiş o kadar önemli değil. İşin maddi yönü bir tarafa nolur, bir devlet kurulmuş olan bu mekanı küçük görmeyelim ve bu kültürümüze hep birlikte sahip çıkalım.
      Biz o çadıra tüm yaşamımızı sığdırmışız. Biz o çadıra 7 bin yıllık tarihimizi sığdırmışız.
      O Yörük Çadırı ki bu kadar da saygıyı hak ettiğini düşünüyorum.
Saygılarımla.
                                                       Veli TOMBUL
                                               Yörük Çadırı İmalatçısı


TTK.
10 EYLÜL 2022'DE UÇMAĞA VARDI..!
TANRI DAĞINDA...
ATSIZ ATA OTAĞINDA, ULU ATALAR HUZURUNDA DİZ VURMAKTA!


Dört yanım soru, Tanrı'm
Hepsi en zoru Tanrı'm
Soruların zorundan
Soyumu koru Tanrı'm

Sen Tanrı değil misin, adını yargılatma
Sana Tanrı deyince, dinimi sorgulatma
Ya adam et bunları, ya beraber yaşatma
Kanı bozuk olanlar "Türk'üm" diyemesinler
Ve Türk'ün dik başını yere eğemesinler.

Çevrimdışı KökTürk

  • Türkçü-Turancı
  • **
  • İleti: 53
Ynt: YÖRÜK - TÜRKMENLER
« Yanıtla #2 : 11 Şubat 2013 »
Başbuğ Atatürk de bir Yörük Türkmeni idi.

TTK.
“Öd tengri yaşar. Kişi oglı kop ölgeli törümüş.”
(Zamanı Tanrı yaşar. İnsanoğlu hep ölmek üzere türemiş.)

- Bilge Kağan

Üstte mavi gök, altta yağız yer kılındıkta, ikisi arasında insan oğlu kılınmış.
İnsan oğlunun üzerine ecdadım Bumin Kağan, İstemi Kağan oturmuş.
Oturarak Türk milletinin ilini töresini tutuvermiş, düzenleyivermiş.
Dört taraf hep düşman imiş.
Ordu sevk ederek dört taraftaki milleti hep almış, hep tâbi kılmış.
Başlıya baş eğdirmiş, dizliye diz çöktürmüş...

Çevrimdışı YALNIZKURTKARAGÜLLE

  • GÖKBÖRÜ SİNOP
  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 1345
  • Mekanı Uçmağda!
Ynt: YÖRÜK - TÜRKMENLER
« Yanıtla #3 : 26 Nisan 2013 »
YORUMSUZ!...
Alıntı
ŞÖLENİMİZE DAVETLİSİNİZ...

SAĞCISI, SOLCUSU, ALEVİSİ SÜNNİSİ İLE NECİP TÜRK MİLLETİNİ OLUŞTURAN BÜYÜK TÜRK IRMAĞININ KOLLARI OLAN LAZIYLA ÇERKEZİYLE, ARABIYLA KÜRDÜYLE BOŞNAĞIYLA ARNAVUTUYLA YÖRÜK TÜRKMENİ İLE AY YILDIZLI BAYRAĞIMIZI BAYRAĞI BİLEN VATANIMIZI VATANI BİLEN HERKES ŞÖLENİMİZE OKUNTULUDUR.


Her yıl düzenli olarak Yörük Türkmenlerin tıpkı ataları gibi Yaylaya çıkışlarını bir toyla kutlayan Yaylaların Şahinleri Kentlerin Sessiz Çoğunluğu Yörük Türkmenler Mayıs ayının ilk haftasını yaylaya çıkış bayramı ve Baharın gelişini müjdeleyen Hızır ve İlyas Aleyhisselamın buluşması olan Hıdırellez'i biraraya getirerek, Atalarımiz Ertuğrul Gazi'nin Söğüt'te yaktığı sevgi ve kardeşlik ateşi olan Çoban Ateşi'nin bir Çukurovamızda yansıması amacıyla etnik kökeni ne olursa olsun Ay Yıldızlı bayrağımızı Bayrağı bilen vatanımızı vatan bilen, Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı olan ya da olmayan insan olan herkesi 5 mayıs 2013 Pazar Günü Sarıçam Mustafalar Köyü Yörük Ormanı'nda Yakacağımız Çoban Ateşi'ne sevgi kardeşlik ve Birlik odunu atmaya kucaklaşmaya davet ediyoruz.
SEN BEN YOK BİZ VARIZ BİZ DE TÜRK MİLLETİYİZ diyoruz. Lazıyla Çerkeziyle Arabıyla Yörüğüyle Türkmeniyle Kürdüyle Boşnağıyla biz biriz kardeşiz Biz Türk Milletiyiz Diyoruz. gerisi teferruattır. Cenab-ı Allah Müminler ancak kardeştir diyor biz bu ilahi buyruk doğrultusunda İslamın Yüzyıllarca Bayraktarlığını yapmış Necip Türk Milletinin bölünüp parçalanmasına vicdanımız el vermez. Biz Bu milletin bir olmasına diri olmasına ve iri olmasına gayret sarfediyoruz.
Biz bu necip milletin ancak hizmetkarı olmayı büyük bir onur addederiz.
YORUMUM!...


TTK.
10 EYLÜL 2022'DE UÇMAĞA VARDI..!
TANRI DAĞINDA...
ATSIZ ATA OTAĞINDA, ULU ATALAR HUZURUNDA DİZ VURMAKTA!


Dört yanım soru, Tanrı'm
Hepsi en zoru Tanrı'm
Soruların zorundan
Soyumu koru Tanrı'm

Sen Tanrı değil misin, adını yargılatma
Sana Tanrı deyince, dinimi sorgulatma
Ya adam et bunları, ya beraber yaşatma
Kanı bozuk olanlar "Türk'üm" diyemesinler
Ve Türk'ün dik başını yere eğemesinler.

KaraTekin

  • Ziyaretçi
Ynt: YÖRÜK - TÜRKMENLER
« Yanıtla #4 : 26 Nisan 2013 »
YORUMSUZ!...
Alıntı
ŞÖLENİMİZE DAVETLİSİNİZ...
SAĞCISI, SOLCUSU, ALEVİSİ SÜNNİSİ İLE NECİP TÜRK MİLLETİNİ OLUŞTURAN BÜYÜK TÜRK IRMAĞININ KOLLARI OLAN LAZIYLA ÇERKEZİYLE, ARABIYLA KÜRDÜYLE BOŞNAĞIYLA ARNAVUTUYLA YÖRÜK TÜRKMENİ İLE AY YILDIZLI BAYRAĞIMIZI BAYRAĞI BİLEN VATANIMIZI VATANI BİLEN HERKES ŞÖLENİMİZE OKUNTULUDUR.


SEN BEN YOK BİZ VARIZ BİZ DE TÜRK MİLLETİYİZ diyoruz. Lazıyla Çerkeziyle Arabıyla Yörüğüyle Türkmeniyle Kürdüyle Boşnağıyla biz biriz kardeşiz Biz Türk Milletiyiz Diyoruz. gerisi teferruattır. Cenab-ı Allah Müminler ancak kardeştir diyor biz bu ilahi buyruk doğrultusunda İslamın Yüzyıllarca Bayraktarlığını yapmış Necip Türk Milletinin bölünüp parçalanmasına vicdanımız el vermez. Biz Bu milletin bir olmasına diri olmasına ve iri olmasına gayret sarfediyoruz.




Bu nasil bir mankurtluktur ki tüm bu olanlara ragmen hala göz göre göre kendi celladina asik olabiliyorlar gercekten anlamakta zorluk cekiyorum. O degil de bu kardeslik martavallarindan bahsedenlerden her hangi birisinin evini, tarlasini, bahcesini, arsasini yabanci birisi gelip zorla alsa acaba yine o zorbaya hirsiza karsi ayni sevgiyi, ayni saygiyi, ayni hosgörüyü muhafaza edebilirmiydi ? Birakalim hosgörü göstermelerini mallarina tasallut eden kisi veya kisileri gözlerini kirpmadan öldürürlerdi. Simdi sözkonusu kendi menfaatleri olunca bunu yapiyorlarda sözkonusu Vatan, Millet oldugunda degisen ne oluyorda killarini kipirdatmiyorlar, kipirdatmadiklari gibi hala kardeslikten dem vuruyorlar ? Halbuki ha tarlalarini, bahcelerini, evlerini birisi gelip isgal etmis sahiplenmis ha daha genel olarak Türk düsmani etnisiteler Türk'ün malini topragini tarihini yagmalamis aradaki fark nedir ?
Vatan mevhumu'nu "kendi tarlasindan ibaret sanan" mankurt zihniyetin tüm bu olanlar karsisinda tepkisiz kalmasini, hatta Türk'ün vatanina, namusuna, tarihine, gelecegine göz dikmis soysuzlar sürüsüne methiyeler düzmesine sasmamak lazimdir zira bunlarin ceddi gecmiste de Kurtulus savasi yillarinda cepheye gitmemek icin elli takla atiyor, akla gelmedik düzenbazliklar yapiyorlardi.
Ne diyelim Tanri bu mankurtlar sürüsüne akil fikir ihsan etsin...Adamlar adim adim Türk yurdunu yok ediyorlar bu serefsizler hala kardeslikten, dinden imandan bahsediyorlar....

KaraTekin

  • Ziyaretçi
Ynt: YÖRÜK - TÜRKMENLER
« Yanıtla #5 : 26 Nisan 2013 »
Hep diyoruz zaten, asli unsur Türklere ragmen kimse bu ülkede Türk düsmanligi yapamaz diye...Asli unsur Türklere ragmen kimse bu ülkede Türk düsmani politikalari hayata geciremez diye...Türkler eger ki Akp denilen Türk düsmani partiye oylarini vermemis olsalardi birakin Türk düsmani politikalari uygulayabilmelerini bugün bu partinin esamesi dahi okunmazdi.

Yukarda Yörük bilmem ne derneginin herzelerini görüyoruz, adamlar buram buram akp probagandasi yapiyorlar...Bu söylemlerin kürtlere ve diger etnisitelere zerre kadar gideri yoktur, bu söylemler tamamen Türklere yöneliktir ve bizleri vurmaktadir !


Evet önümüzdeki secimlerde farz-i muhal Ic Anadolu veya Karadeniz bölgesindeki Türkler akp denilen partiye destegini ceksin bu parti tarih olur...Tarihte ve bugün Türk milletinin kendisine yaptigi kötülügü dünya da hic bir millet yapmadi ve hala yapamiyor !!

Çevrimdışı YALNIZKURTKARAGÜLLE

  • GÖKBÖRÜ SİNOP
  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 1345
  • Mekanı Uçmağda!
Ynt: YÖRÜK - TÜRKMENLER
« Yanıtla #6 : 26 Nisan 2013 »
Yüreğim cayır cayır yanıyor...

Türk Milliyetçiler bedenlerine sirayet etmiş yangının farkında değil, itfaiyeyi çağırmak yerine, kokusunu duydukları iğrençliği vatandaşlık gereği belediyeye bildiriyor!...


TTK.
10 EYLÜL 2022'DE UÇMAĞA VARDI..!
TANRI DAĞINDA...
ATSIZ ATA OTAĞINDA, ULU ATALAR HUZURUNDA DİZ VURMAKTA!


Dört yanım soru, Tanrı'm
Hepsi en zoru Tanrı'm
Soruların zorundan
Soyumu koru Tanrı'm

Sen Tanrı değil misin, adını yargılatma
Sana Tanrı deyince, dinimi sorgulatma
Ya adam et bunları, ya beraber yaşatma
Kanı bozuk olanlar "Türk'üm" diyemesinler
Ve Türk'ün dik başını yere eğemesinler.

Çevrimdışı Yalnizkurt

  • Türkçü-Turancı
  • **
  • İleti: 37
Ynt: YÖRÜK - TÜRKMENLER
« Yanıtla #7 : 26 Nisan 2013 »
Esenlikler dilerim.

Türkler Göçebe değil  "konar-göçer"dir.  Türklerin göçebe denmesine karşıyım! Çünkü göçebe demek Yurdu olmaksızın bir yerden bir yere göç eden ayak takımıdır. Göçebe avaredir. Kültürü yoktur! Göçebenin ırkı yoktur! At üzerinde haraketli yaşam tarzını belirlemiş bir milletin göçebe olarak pat diye yaftalanması çok yanlıştır. Medeniyet Dediğiniz alfabesi, kanunu, dili, yaşam tarzı olması demekse Türkler bunların hepsine sahiptir.  Türklere bu yakıştırmanın bilinçli olarak yapıldığının farkındayız kandaşlarım. İslamlıktan önceki Türklerin iki yurdu vardı. Birisi otlak obası diğeri kışlak obası. Sürekli yer değiştirmiyordu. Bizleri medeniyetsiz olarak gösterenler biraz kendilerine baksalar neyin ne olduğunu anlayacaklar. Beni üzen şeyin ise Türk araştırmacıların çoğu "göçebe" diyor! Buna inanamıyorum!

TTK.
Ülkücüyüm ama Ümmetçi değilim, Ülkücüyüm ama Türkeşçi değilim, Ülkücüyüm ama kürdofil değilim, Ülkücüyüm ama fettoscu değilim, Ülkücüyüm, Ülküm Başbuğumuz Mustafa Kemal Atatürk'ün gösterdiği yoldan hiç sapmadan, Atsız Atamın yoluma tuttuğu ısıkla, Kızilelma'ya ve Turan'a en kısa yoldan ulaşmaktır...

Çevrimdışı o.öcal

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 556
  • TANRI DAĞINDA, UÇMAĞA VARDI...
Ynt: YÖRÜK - TÜRKMENLER
« Yanıtla #8 : 28 Nisan 2013 »
Adı sanı ne olursa olsun adında Türk, Türklük vs. çağrışımı yaptıran bütün dernek, vakıf, sivil toplum kuruluşu niteliği taşıyan kuruluşlar bizim birer kalemiz olması gerekirken burçlarında adı malum siyasi partilerin bayrağı dalgalanmaktadır. Bu da yüreğimizdeki yangının birincil nedeni olmaktadır. Büyük uyanışlara doğru emin adımlarla yürümekten başka çaremiz yoktur. Savaşımız günün yirmi dört saati devam etmelidir.

UÇMAĞA VARDI..!
TANRI DAĞINDA...
ATSIZ ATA OTAĞINDA, ULU ATALAR HUZURUNDA DİZ VURMAKTA!