Gönderen Konu: Geleneksel Türk Sporu “Kök Börü”  (Okunma sayısı 3728 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Kök-Börü

  • Ziyaretçi
Dolu dizgin koşan atlar ve onları ustalıkla yöneten biniciler, izleyenleri büyü etkisi altına alan ve atalarımız tarafından kültürel miras olarak tanımlanabilecek bir spor oyunu bağlamında belki de artık tüm dünyaya tanınan ve Orta Asya bölgesinde daha Emir Timur döneminde oynanan Polo oyununu biçim olarak andırmaktadır. Yalnızca bu oyunda değneğin yerine oyuncuların kolları, topun yerine ise “keçi” anlamına gelen “içki” olarak tanımlanan keçi postu kullanılmaktadır. Kimi zaman bu adın “ulak” olarak da geçtiği bilinmektedir. Kalelerin yerine de topraktan yapılan kenarları yüksek iki çukur kurulmaktadır, bu oyun için.

Teknik parametreleri konusunda da, sonra ayrıntılı bilginin verileceği bu yazıya “Kök Kurt”  anlamına gelen “Kök Börü” oyununun, görevli olarak gittiğimiz Dağlık Altay ülkesindeki tarihçesinden girmekte yarar görülmektedir.

Aslında bu oyunu, Uluslararası TÜRKSOY Teşkilatı, Rusya Federasyonu Kültür ve Kitlevi İletişimler Bakanlığı  ve Altay Cumhuriyeti Kültür ve Sinema Bakanlığının ortaklığıyla 22-27 Temmuz 2004 tarihlerinde Altay Cumhuriyetinde düzenlemiş olduğu Uluslararası Lev Gumilöv Forumu çerçevesinde katıldığımız Altay’ın Ulagan Bölgesindeki Uluslararası Kaycılar (eski bir Türk geleneğinde gırtlaktan Türkü okuyan sanat kişileri) Kurultayı esnasında izleme olanağını elde ettik. Bu yazımda yer verdiğim bilgilerin çoğu, Altay’da bu oyununu başlatıcısı, tek yetkili hakemi ve Altay Cumhuriyeti Kök Börü Federasyonu Başkanı Daniil Mamıyev tarafından sağlanmıştır.

Dağlık Altay’a Kök Börü oyununu ilk kez resmi olarak Kırgız Cumhuriyeti’nden 2003 yılında Daniil  Mamıyev getirmiştir. Dolayısıyla, Kök Börü oyunu spor uygulaması bakımından, Kırgızistan’da ikisi profesyonel düzeyde olmak üzere çok eski zamanlardan beri çok sayıda güçlü spor takımı tarafından oynanırken, Altay ülkesi için daha yeni hayata geçirilen bir spor dalı olduğu söylenebilir. Bununla birlikte, Kök Börü oyununun kökleri Altay dağlarında  oldukça eski tarihlere dayanmaktadır.

Efsaneye göre kanlı  bir savaşta Türkleri büyük bir yenilgi alır ve düşman galip geldikten sonra halkın tümünü yok etme yoluna gitmiş ve bir zamanlar çok nüfus ve nüfuzlu devletin gerisinde yalnızca bir erkek çocuğu hayatta kalmayı başarır, daha doğrusu yazgısı tarafından bu sağlanır. Tek başına yaşam mücadelesi bile veremeyecek güç ve yaşta öksüz kalan bu çocuğa bir dişi kurt sahip çıkarak anası gibi korur ve büyütür, besler ve avcı olması için yetiştirir.

Bu dişi kurdun adı ise Aşina idi. İşte Aşina soyu Türklerde başlangıcını, tarihle efsanenin karışık olduğu bu dönemden alır.

Oyunun adı olan Kök Börü de adından da anlaşılacağı üzere o dönemden beri Türklerin geleneksel bir ata sporu haline gelir.

Zaman içerisinde bu oyun, Sibirya’nın güneyi ve Asya kıtasının coğrafya anlamında tam merkezi yeri olan Altay-Sayan dağları bölgesinden bütün Orta Asya’ya Türklerle birlikte yayılmıştır. Günümüzde  bu oyunun, daha ilk adımlarını attığı Altay ülkesinin yanı sıra çok sayıda deneyimli ve güçlü oyuncu takımlarının olduğu Kırgızistan, Afganistan, Özbekistan, Tacikistan vb. bölge ülkelerinde kendine özgü oyun kurallarıyla bir spor dalı olarak varlığını sürdürdüğü bilinmektedir.

Altay’da 2003’te getirilen bu oyun; ülkenin Onguday ve Ulagan bölgelerinde kurulan iki takımla temsil edilmektedir. Ayrıca ülkede “Kök Börü” Federasyonu da kurularak çalışmalara başladı. Halen bu spor dalında mücadele eden takımlar için sportif form giyimi ve amblemler üzerinde hazırlık çalışmaları sürdürülmektedir.

Kök Börü oyununu sahada, her birinde 10’ar atlının bulunduğu iki takım oynar. Ancak oyun esnasında müsabaka etmek üzere sahaya her iki takımda da yalnızca dörder atlı oyuncu çıkmaktadır.

Karşılaşma esnasında oyuncu değişikliklerini yapma konusunda herhangi bir sınırlama yoktur. Oyunun cereyan ettiği saha yaklaşık olarak futbol sahası büyüklüğünde olup 200 x 80cm ölçülerine sahiptir. Sahanın kurulan duvarları yüksek çukur biçimindeki kalelerin arasında ise 140 metrelik bir mesafe olmalıdır. Kalenin arkasında da 30’ar metre uzunluğunda serbest mesafe bırakılır ki atlı oyuncular mücadelelerini orada oda devam ettirmektedir. Daha önce de belirtildiği gibi kaleler duvarları yuvarlak bir çukur biçiminde olup kalenin genel yüksekliği 1.20m, alt çapı 4.40m, üst çapı ise 3.20 m’dir. Dibi geniş, üst kısmı ise daha dar biçimli bir keke benzeyen yuvarlak kalenin ortasında 50cm derinlikte ve 2m çapta bir çukur vardır. “Keçi” anlamına gelen “içki” topu olarak ortalama 30-35 kg ağırlığında, kimi zaman ise 60 kg ağırlığında da olan baş ve ayakları olmayan keçi gövdesi kullanılmaktadır. Bu “içki” denilen topun karşıt takım oyuncularından saklanarak ve engellerinden sıyırarak geçtikten sonra yuvarlak kalenin çukuruna isabetli bir biçimde atılması gerekir. Her bir isabetli atış için takımlardan birisi sayı kazanmaktalar. Onunu yöneten hakeme “yargıcı” (cargıcı) denir.

Saha alanı her biri 10m’lik çapta ve ikisi kalede biri de sahanın ortasında olmak üzere toplam 3 daire çizilmektedir.  Ayrıca protokol olarak da bilinen esas tribünün önünde olacak biçimde 10m yakınında 2m çapta bir daire var. Bu dairenin içine oyun başlarken yargıcı tarafından “içki” bırakılır. Daha sonra ise bu işlem golü kendi kalesine yiyen takımın bir oyuncusu tarafından yerine getirilir.

 “Kök Börü” oyununda oyuncuların yetenekleri kadar atların marifetleri de önem arz etmektedir. Hatta atlar bu oyun için özel olarak yetiştirilir. Örneğin, Kırgız ülkesinde atlar tamamen bu amaçla uzun terbiye dönemine tabi tutulmakta ve onlara bu oyun esnasında özel hareketler öğretilmektedir. Ayrıca bu oyun için özel olarak yetiştirilen atlar, üzerlerinde bulunan oyuncuların en ufak hareketlerini hisseder ve ona göre davranacak düzeye gelir. Yani, oyun esnasında atla oyuncu bir anlamda bir bütünlük, bir uyum içerisinde hareket eder. Her ikisinin de amacı kendi takımına zafer getirmektir. Böylece “içki” denilen top için mücadele etmek üzere eğitilen atlar, iyi terbiye aldıktan sonra topu savunarak yerde bile tutabilir. Bunun için gerekirse ayağını da “içki”nin üzerine basmak suretiyle kullanabilir.

Öteki spor oyunlarında olduğu gibi bu oyunun da kendine özgü oyun taktikleri mevcuttur. Bunlar savunma ve hücum olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.

Savunma taktiğiyle oynayan takım ağırlığı kendi sahasına taşırken, hücum ağırlıklı oynayan takım oyuncuların daha çok skor peşinde olduklarını söylemek olanaklıdır.

İleri düzey oyuncular oldukça ağır (normalde “içki”nin ağırlığı 30-35kg, kimi zaman ise 40-60 kg arası değişmekte) alana topu basketbol oyunundaki gibi havadan paslaşmaktadır. İşte özellikle bu yöntemle sürdürülen oyunlar izleyiciler üzerinde etkileyici olmakta ve yoğun ilgiyi toplayıp heyecanlı geçmektedir. Ayrıca karşıt takımlardaki oyuncuların “içki” için giriştikleri mücadeleler de izleyicilerin coşmalarına yol açmaktadır. Bazen ise topu elinde tutamayan oyuncu “içki”yi sağ yada sol ayağının diziyle atın vücudu arasında sıkıştırmaktadır. Bu durumlarda ondan bu topu alabilmek oldukça güç bir iş haline gelmektedir.

Öteki spor müsabakaları oyunlarında olduğu gibi “Kök Börü” adlı bu oyunda da kurallar mevcut olup bunların ilhakı durumunda ilgili cezalar tatbik edilmektedir. Ancak bu oyunda uygulanan cezaların da kendine özgü olduğunun da belirtilmesinde yarar vardır. Örneğin, kasıtlı olarak atını karşıt takım oyuncusunun atının üzerine yürüten ve çarpışmaya neden olan oyuncu kendi kalesine “bullit” denen penaltı uygulamasına yol açmaktadır. Ceza uygulaması ise şu biçimde gerçekleştirilmektedir: Sahanın ortasında, ceza vuruşunu kullanacak olan takımın oyuncusu eşliğinde “içki”li yerini olmakta, bunun 30 metrelik mesafede arkasından ise cezayı yiyen takımın oyuncusu konumlandırılmaktadır. Yargıcı (hakem)’nın ıslık çalmasıyla elinde “içki”yi tutan oyuncu hedefi olan kaleye doğru altını yürütmekte ve hızlanmakta. Arkasındaki oyuncu ise onun takibine girişmekte. Ancak takip eden takip edilenin önüne geçmeden  hep geriden ilerlemek zorunda, aksi durumda, yani cezayı kullanan oyuncunun önüne geçtiğinde takipçi oyuncu geriye dönme şansını otomatik yitirmekte, dolayısıyla öbür oyuncu rahatlıkla içkiyi götürüp kalenin içine atabilme şansını kullanabilmektedir.

Onar dakikalık aralar olmak üzere toplam 20’şer dakikalık üç devre halinde oynanan “Kök Börü” (Orta Asya’nın başka ülkelerinde ise bu devreler daha kısa olup 15’er dakikalıktır) oyunu günümüzde olduğu gibi çok eski zamanlarda da oldukça yaygın geleneksel bir oyundu. Örneğin, eskiden Kırgız Türklerinde Kök Börü oyunları toplumda çok saygı ve itibar sahibi kişilerdi. Bunda tabi ki etkili olan nedenlerden biri de o zamanlar bu oyunun hiçbir sınırlama olmadan oynanıyor olmasıydı. Dolayısıyla bu oyun yalnızca yüreği pek, bileği demir kişiler tarafından oynanmaktaydı. Herhangi sınırlama bulunmadığından dolayı ise sık sık olarak oyuncular ciddi biçimde sakatlanmaktaydı. Atlar o dönemde karşıt takım oyuncusunu top için mücadele esnasında dişleriyle kapıp yere atabilmek biçiminde özel olarak yetiştirildi. Yani, görüldüğü gibi o yıllarda bu “Kök Börü” oldukça tehlikeli bir oyun biçimini teşkil etmekteydi. Halen de Kırgız ülkesinde, sınırlayıcı kuralların olmadığı yıllarda bu oyuna katılıp kalıcı biçimde sakatlanan sporcu insanları görmek mümkündür. Bu insanlar günümüzde de toplumda son derece itibarlı insanlar olarak görülmektedir.

Her spor dalında olduğu gibi bu oyunda da ödüller mevcuttur. Eskiden en yüksek ödül, koçtu. Bu koçun parasal değerinden çok manevi değeri ön plandaydı. Ama en değerli hediye, hem maddi hem de manevi anlamda, oyun esnasında top, yani “içki” olarak kullanılan keçi postu ve etiydi.

Günümüzdeyse Kırgız ülkesinde yine oldukça yaygın olarak düzenlemeler Kök Börü  müsabakalarında birinciliği elde eden takımın oyuncularına, eskiden farklı olarak koçlar hediye edilmektedir. Çok daha prestijli düzeyde yapılan örneğin Cumhurbaşkanlığı Kupasında birinciliği elde eden takıma “Jeep” sınıfı arabalar, ikinciliği kazanan takıma “Volga” ve üçüncülüğe erişen takıma da “Jiguli” modeli arabalar hediye olarak takdim edilmektedir, diğer parasal ödüllerin yanı sıra.

Kök Börü oyun geleneğinin bir zamanlar ana yurdu olan Altay’da yeniden başlatılan bu spor dalı çerçevesinde kurulan ilk takım olan Onguday Bölgesi takımı, çok güçlü takımların bir araya gelip karşılaştığı Kırgız Cumhurbaşkanlığı kupasına katılma onuruna layık görülecek davet edildiği ve katıldığı bu önemli müsabakalarda kendisi oldukça kısa deneyimine rağmen aslında çok iyi bir performans sergileyerek takım olarak altıncılığı elde etti. Aslında Kırgızların takımları çok güçlüdür, dolayısıyla genç Onguday takımının bu denli zor şampiyonada bu düzey derecesine girmesi belki de Kırgızların, Kök Börü  oyunu yolunsa daha yeni çıkan Altaylı kardeşlerine gösterdiği saygı ve destekten kaynaklanmış olabilir.

Bununla birlikte, Onguday takımının antrenörü Daniil Mamıyev, ileri ki zamanlarda kendileri için mutlaka çok iyi bir oyun ortaya koyarak yeni spor doruklarına takım halinde tırmanarak daha çok kez yerleşeceklerinden emindir. Aynı zamanda D. Mamıyev, bu geleneksel bir Türk oyununu ülkesinde yaygınlaştırmak düşüncesindedir.

Eski Türk geleneksel “Kök Börü” oyunu karşılaşması aşamasında, Dağlık Altay’daki Ulagan Bölgesinin merkezinde izleyebildiğim kadar oyunu yöneten ve hakemliği yürüten yargıcın yanı sıra oyunu yorumlayan ve sunan kişinin de önemli bir yer işgal ettiğini anladım. Üzerinde geleneksel Altay giysisi bulunan sunucu kendi yorumlarıyla, gerçekten bu oyuna renk katmakta ve izleyicilerin ilgisinin oyun üzerinde odaklanması ve canlı tutulmasını sağlamaktadır. Elinde mikrofonu ile karşılaşmanın yapıldığı sahaya hakim bir yerde bulunarak oyunu izleyen, sunan, yorumlayan ve tanıtıcı bilgiler veren bu kişi oyun esnasında, çok sayıda toplanan izleyicileri zaman zaman kahkaha tufanına yada alkış fırtınasına sürüklemektedir. Konuya tam olarak vakıf sunucunun gerçekten de bu tür spor karşılaşmalarına en önemli figürlerinden biri haline gelerek kuşkusuz oyunun izlenirliğini artırmakta ve bu yolla geleneği kuşaklar arası yolculuğunun sürmesine katkıda bulunmakta olduğu söylenebilir.

Yazımı bitirirken de, Altay’da Kök Börü oyununun gönüllüsü olan Daniil Mamıyev’e  çalışmalarında başarı diler, bu yazının kaleme alınmasıyla bu gerçek yiğitler tarafından oynanan oyunun Türk dünyasında tanıtılmasına bir nebze olsun katkıda bulunabilirsek ne mutlu bize sözlerini söylemek isterim.
 
ALINTIDIR

KAYNAK:Timur B. DAVLETOV