Gelişmeler; Kurtuluş Savaşı kazanılıp, saltanat kaldırılınca 17 Kasım 1922?de İngiliz zırhlısıyla Malta Adası?na kaçan son padişah Vahdettin?i aklama çabalarının boşuna olmadığını göstermektedir. İhanet kavramı konusunda kafaları bulandırma çabasında olanlar; aslında kendi günahlarının bu tanım içinde değerlendirilmesine engel olmaya çalışmaktadırlar. ?Vahdettin hain değildi, hatta Mustafa Kemal?i destekledi? diyenlere sormak gerekir: ne demek bu? Bu değerlendirmeden Vahdettin? i Söylev?de ?soysuz ve alçak? olarak niteleyen Atatürk fena halde yanılıyor, gerçekleri çarpıtıyor sonucu çıkmıyor mu; kastettiğiniz bu mu?
Aslında bilinçaltına verilmek istenen ileti belki de şu: ?Vahdettin Sevr?i kabul etti, İngiliz Sevenleri Derneği üyesi oldu, Mustafa Kemal için idam emri verdirtti; ama tüm bunlar hain olduğunu göstermez? Görüldüğü gibi; AB üyeliği uğruna verdikleri ödünlerle Sevr sürecine hizmet eden, Sevr?i adım adım kabul eden, ABD/AB sevenleri, günümüzün Vahdettin?leri aslında kendilerini aklıyorlar. Onlara göre egemenliği devretmek, teslim olmak ihanet değil. Onlar kendilerince haklılar, arkalarındaki dış destekle konuşacaklar kuşkusuz, saldıracaklar Kemalizm?in üzerinde yükseldiği bütün temellere. Osmanlı?daki hoşgörü ve sözüm ona var olan laik yapı övülürken; Cumhuriyet rejimi ve Atatürk inceden inceye eleştirilecek. Hainleri kahraman yapmak, kahramanları hain göstermenin yolunu döşemektir. Ve kuşkusuz vatanı satanların kahramanı; vatanı satanlar, vatanı savunan ve gerekirse vatanı kurtarmaya girişecek olanların kahramanı da vatan kurtaranlardır.
Bir ülkede ?babalar gibi satarız? zihniyetiyle gerçekleştirilen özelleştirmelerle yurdun en değerli, en stratejik, en çok kar getiren, en çok istihdam sağlayan kamu kuruluşlarının yok pahasına, hem de yabancılara satılması gereken tepkiyi görmüyor ve o ülkenin başbakanı; ulusu bölmek isteyenlerin; ulusu ayrıştırma amacı güderek etnik tanımlamaları özellikle dillere ve beyinlere yerleştirmek istediği gerçeğinin bilincinde olarak bu hususta özen göstermesi gerekirken; ?Kürt aydını? ifadesini kullanma yanılgısına düşüyorsa ve o ülke; ekonomisi IMF ve Dünya Bankası?na bağımlı, öylesine bağımlı ki bu kurumlara verdiği sözleri yerine getirmek için meclis içtüzüğünü değiştirerek, onca yasanın tartışılmadan, değerlendirilmeden ve hatta bazı milletvekillerinin itiraf ettiği gibi içeriğinin bile ne olduğu bilinmeden, jimnastik hareketleri ile kabul edildiği, ulusal birliğini, bütünlüğünü hedef alan PKK terörünün yuvalandığı, beslendiği Kuzey Irak?a BM 51. maddesinde tanımlanan meşru müdafaa hakkına sahip olmasına karşın giremeyen, dış siyasetini AB/ABD?den bağımsız şekillendiremeyen bir ülkeyse; biliniz ki o ülke insanlarının tarih bilinci de, toplumsal demokrasi anlayışı da yoktur ve bunun sonucu olarak; o ulusun egemenliği ve hatta ulusal bağımsızlığı da yara almıştır, ya da ortadan kalkmıştır ve sadece teoride, kağıt üzerinde vardır.
Bu kişisel kanımı destekleyen, hatta kanıtlayan bilgileri ve TBMM başkanlığı tarafından ?milli egemenlik? yılı ilan edilen 2005 yılında; ulusumuzun vekillerinin kimlerle işbirliği yaptığını olay yaratan Sivil Örümceğin Ağında adlı kitabın yazarı Mustafa Yıldırım?dan öğreniyoruz:
CIA elemanı, Kıbrıs eski arabulucusu Nelson Charles Ledsky'nin açıklaması şimdilik yeterli bilgi içermektedir:
"Farklı zamanlarda farklı projelerle ilgili çeşitli kuruluşlarla çalışıyoruz. İstanbul'da TESEV, TÜSES, TÜSİAD, Ankara'da Ka-Der, Türk Parlamenterler Birliği, TESAV, Türk Demokrasi Vakfı (..) Bazı meclis komisyonlarıyla faaliyetlerimiz oldu, özellikle Anayasa Komisyonu'yla ciddi temaslarımız oldu. İlki Muğla'da MUMİKOM adıyla başlayan Parlamento İzleme Komiteleri ile çalıştık."
Ledsky'nin açıklaması olağanüstü saydamdır. Ne ki "ahlâk" ilkeleri toplantılarını yabancılarla yaptıklarını halka bildirmeyenlerin ve bu tür girişimlere -özellikle yabancılar eliyle gençlik örgütlenmesi yapılmasına- ses etmeyen görevlilerin, herhalde bir gerekçeleri vardır. Bu tutumu sorgulamaya gerek yok. Çünkü devletin en üst makamlarında bulunanların etkinliklere katılımıyla yapılanlar meşrulaşmıştır.
CIA eski memuru Ledsky'nin açıklamasının en ilginç yanı "meclis komisyonları" ile çalışmadır. Bunu yadırgamamak gerekiyor. Çünkü yabancıların istediği reformlar yapılıyorsa, elbette o yabancılarla birlikte çalışılacaktır. Bu çalışmalar 2004-2005'de eklenen boyut ise bazen ne denli aşırılığa kaçıldığını da gösteriyor. TBMM Demokrasi Komitesi Başkanı AK Parti Çorum Milletvekili Agâh Kafkas imzalı yazıdan okuyalım:
"TBMM sivil toplum örgütleriyle olan işbirliğini daha da ilerletmek amacıyla Geçtiğimiz Aralık ayından itibaren Türk Demokrasi Vakfı ve merkezi Washington DC'de olan National Democracy Institute (NDI) ile ortak bir çalışma yürümektedir." Yani yabancı devlet ABD'nin bir partisine bağlı örgüt ile meclisimizin milletvekilleri (TBMM'nin manevi şahsiyeti değil) iç içe çalışıyorlar. Buna "Olabilir" denebilir. Karşılıklı öğrenecek çok şey vardır da denilebilir. Ancak, iş öyle karşılık deney alışverişine benzemiyor.
Aynı yazıdan okuyalım:
"Bu çalışma çevresinde kurulan ve milletvekillerinin katılımıyla oluşturulan Demokrasi Komitesi sivil bir girişim olarak çalışmalarına devam etmektedir. (..) çalışmalar süresince TBMM komisyonlarının işleyişi milletvekili seçmen ilişkileri ve TBMM personelinin işlevi konuları üzerinde çalışılacaktır."
Görüldüğü gibi ?demokrasi projesi? işliyor, ABD; ülkemizi demokratikleştirmek (!) için hiçbir fedakarlıktan kaçınmıyor. Ve demokratikleşen Türkiye?de tabular birer birer yıkılıyor?
Tartışarak resmi tarihin yalanlarla dolu olduğunu, aslında Vahdettin?in hain değil, kahraman; Lozan Antlaşması?nın zafer değil hezimet olduğunu, Sevr Antlaşması?nın o kadar da kötü bir antlaşma olmadığını; hatta Amerika ve Avrupa?nın bizi demokratikleştirme, uygarlaştırma fırsatını, bu antlaşmayı ve ?manda ve himaye kabul edilemez? diyerek Amerikan ve İngiliz mandasını reddeden ?Kemalist(milliyetçiler)?ler yüzünden kaçırdığımızı, Ermeni?lere ve Kürt?lere soykırım uyguladığımızı ve hatta Kurtuluş Savaşı? mızın başlı başına bir soykırım olduğunu öğreniyoruz. ?Demokrasi projesi?nde görev alan, National Democracy Institute (NDI) gibi kendisini demokrasiye adamış bilimsel kuruluşlarla ortak çalışma yürüten STK?larımız sayesinde daha kim bilir neler öğreneceğiz?
Şaka bir yana; tarihsel gerçeklerin ters-yüz edilmesinde Vahdettin?in aklanması önemli bir aşamadır. Çünkü; ABD?nin BOP planları içinde ?Vahdettin? modeli önemli yer tutmaktadır. Batı güdümlü, adı demokrasi olan ?ılımlı İslam? modeli ile yönetilen, Ortadoğu?yu sömürgeleştirme operasyonunda truva atı bir ülke ve Vahdettin gibi işbirlikçi, kendi kişisel çıkarlarını müstevlilerin emelleriyle birleştirmiş bir hükümdar(başkanlık sistemin uygulamaya girişiyle birlikte) ?Senaryo budur.
Güneş Erkul