Orta Asya kaynakları İran gazının yerine geçebilir mi? - Gökçen Oğan
Ortaasya kaynakları İran gazının yerine geçebilir mi Türkiye'nin İran ile yaptığı gaz anlaşmasının Washington-Ankara ilişkilerini gerdiği şu günlerde, Türkiye'ye alternatif enerji rotaları gösterme girişimleri de her geçen gün artıyor. Son olarak Washington yönetiminin İran gazı yerine Kazakistan ya da Türkmenistan'dan gaz almasının daha uygun olacağı yönündeki tavsiyeleri, İran gazının Ortaasya bölgesinden başka bir kaynakla ikame edilme imkanının tartışılması gerekliliğini ortaya koydu.
Washington'un tavsiye ettiği iddia edilen gaz kaynaklarının Türkiye'ye ulaşması için Trans Hazar projesinin hayata geçirilmesi gerekiyor. Bu kapsamda uzun dönemdir gündemde olan ancak uygulamada bir arpa boyu kat edilememiş bu proje, şu an için masada kalmaya mahkum görünüyor. Bu durumu yaratan temel faktör sorunların zorluğundan öte tarafların çözüm noktasında gerekli çabayı sarf etmemeleri ya da etmek istememeleri olarak açıklanabilir.
Hazar'ın statüsünün belirlenememiş olması karşımıza çıkan ilk engel. 1991 yılına kadar Sovyetler Birliği ve İran arasında bölünen Hazar, SSCB'nin dağılmasından sonra Rusya Federasyonu, Azerbaycan, İran, Türkmenistan ve Kazakistan tarafından çevrelenen yeni bir coğrafi statü kazandı. Öyle ki, Hazar bölgesi, Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından ortaya çıkan yeni jeopolitik denklemde yerel ve uluslararası güçlerin en çok nüfuz mücadelesine giriştiği bölgelerin başında geliyor. Zira bu bölge zengin hidrokarbon kaynakları ile büyük petrol oyununun yeni coğrafi mekanı niteliğini aldı. Bu yeni jeostratejik mekandaki sorun nitelik itibariyle bir statü ve zengin kaynakların paylaşımı tartışmaları şeklinde yansısa da, aslında mesele sadece bir statü ve paylaşım kavgasından ibaret değil. Sorunun temelinde yatan ana nedenin bölgede "jeopolitik üstünlük" uğruna yapılan mücadele olduğu söylenebilir. Hazar'ın kıyısındaki yeni bağımsız aktörler Azerbaycan, Türkmenistan ve Kazakistan, mevcut jeopolitik konumları nedeniyle herhangi bir uluslararası suya çıkışı olmayan birer kara devleti durumunda. Diğer taraftan Hazar bölgesinde, başta Rusya olmak üzere beş kıyıdaş devletin yanı sıra bazı diğer uluslararası aktörler; Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği, Çin ve Türkiye de ciddi bir etkiye sahip olmaya çalışıyor. Durum bu iken özellikle İran'ın uzlaşmaz tavrı nedeniyle SSCB'nin dağılmasından itibaren başlayan statü tartışmalarından herhangi bir sonuç alınamadı.
Diğer taraftan iki kıyıdaş ülke olan Türkmenistan ve Azerbaycan arasındaki sorunların çözülememesi, Hazar geçişli projeleri zora sokuyor. Aslında genel olarak Türkmenistan, Rusya-Kazakistan-Azerbaycan üçlüsünün yürütmüş olduğu politikalara daha yakın duruyor. Hazar Denizi'nin iki kıyıdaş ülkesi olan ve bazı kaynakların paylaşımı konusunda anlaşamayan Azerbaycan ve Türkmenistan arasındaki en önemli sorunun hangi statünün kabul edileceğinden ziyade karşılıklı "nüfuz bölgelerinin" sınırlarının nasıl tespit edileceği. Zira bu iki ülkenin anlaşamadığı nokta, sınırlar belirlenirken çizilecek olan "ortay hattın" hangi yöntemle belirleneceği.Ulusal sektörler konusunda ise her iki ülke de hemfikir. Türkmenistan ve Azerbaycan'ın "barıştırılması" Hazar geçişli projelerin olmazsa olmaz koşulu haline gelmiş durumda.
Projelerin maliyeti açısından baktığımızda alternatif diğer hatlar ile karşılaştırıldığında Hazar 'ın altına döşenecek boru hattı nedeniyle TransHazar projesinin hayli pahalı olduğu görülüyor. Bu tür adımların maliyetin ötesinde stratejik değeri göz önünde tutulduğu için bu kalem dikkate alınmayabilir. Ancak bölgedeki Rusya faktörünü denklem dışında tutmak mümkün değil. Orta Asya enerji kaynaklarının Batı pazarlarına ulaştırılması noktasında tekel olma özelliğini koruyan Moskova, bölge ülkeleri üzerinde etkisini, başta enerji sektörü olmak üzere, her alanda arttırıyor.
Tüm bu nedenlerle İran gazı yerine Orta Asya kaynaklarına yönelmek en azından kısa ve orta vadede mümkün ve gerçekçi görünmüyor. Hazar geçişli projelere ilişkin olarak ifade edilen sorunların çözümü için Ankara'nın aktif ve ısrarlı girişimlerinin sonuç vermesi muhtemel. Bu nedenle kaynak çeşitlendirmesi başta olmak üzere pek çok nedenle Orta Asya enerji kaynaklarına ulaşımın Türkiye için stratejik öneme sahip olduğu unutulmamalı.http://www.hurriyet.com.tr/strateji/7371222.asp?gid=202&sz=26204 Yukarıdaki Analizde de belirtildiği üzere Rusya'nın Orta Asya üzerindeki belirleyici rolü özellikle Vladimir Putin'in iktidara gelmesinden sonra daha da güçlendi. Bunu bz Türkiye açısından hem olumlu he mde olumsuz tarafları bulunmaktadır.
Olumlu tarafı, adı geçen yeraltı yerüstü enerji kaynaklarına sahip olan Türk Yurtlarına gözünü diken Amerika, İsrail gibi diğer emperyalist güçler daha temkinli yaklaşıyorlar. Eğer Putin'in yönettiği Rusya olmasa,Türk Cumhuriyetlerinin hepsinde Soros menşeli turuncu turuncu demokrasi devrimlerine şahit olurduk. Tabii bu devrimlerin kaymağını yiyecek olanlar onu gerçekleştirecek olanlardan ziyade yukarıdaki dış güçlerdir.
Olumsuz tarafı ise Türkiye'nin şu anki gücü ile bölgeye kendi ağırlığını koyması oldukça zor gözüküyor. Buda diğer hakim emperyal güç olan ve hala Türk Dünyası ile o coğrafyadaki bütün enerji kaynaklarına hakim konumdaki Rusya'nın egemenliğindedir. Mevcut dengeyi kuracak irade de izlenen ciddi bir siyaset ve iktidar eksikliği durumu tersine çevirmeyi engelliyor. Sonuç olarak Rusya eğer süreç bu şekilde sürerse Türk Cumhuriyetleri üzerinde Sovyetler Birliği dönemindeki etkisini ve egemenliğini daha ağırlıklı olarak hisettirecektir.