Türkçe sözlükte “Sözünde durma, dostluğu sürdürme. Sevgi bağlılığı” olarak anlam bulan vefa kelimesi Türk Milliyetçilerinin sözcük hanesinin en başındaki kelimelerden biridir. En genel manada her Türk Milliyetçisi “bizim davamız, ahde-e vefa davasıdır” cümlesini kendini vefalı göstermek için mutlak surette kullanmıştır.
Herkes düşünsün bakalım, ne kadar vefalıyız? Ukalalık olarak addetmeyin bunu. Sorun yüreğinize, çekinmeyin. Maziden atiye uzanan yolculukta, bu dava için can veren yiğitlere ne vefası gösterdiniz? Birkaç yürekli adam, bir elin parmaklarını geçmeyen ülkü devleri dışında Şehitlerimizin ailelerini ziyaret eden kaç kişi var? Hangi şehidimizin çoluk çocuğunun geleceği bize emanet diye düşünülerek eğitimi ve iş bulması hususunda yardımcı olundu? İçerde gençliğini bırakarak çıkan Türk Milliyetçilerinin akıbeti noldu merak ettiniz mi? Eğitimini yarım bırakan, mesleğinden atılan, başı kabak yalın ayak ortada kalan, kimsesizliğin ızdırabını çeken çilekeşlere yardım eden kaç babayiğit var?
Tecrübe ile sabit, biliyorum. Bu yazıda “Türk Milliyetçileri çok vefasız” yargısını okuyan gönül erlerinden, (büyük ihtimalle 70’lerin galip neslinden) ülkücü bir ağabeyim kendi kendine söylenecek “Yıllarca davam için içerde yattım, çıktıktan sonra teşkilat dedim koşturdum, bütün gönüldaşlarımla irtibatımı sürdürdüm bana vefasız diyemezsin.” Yazıyı iyi okumak lazım, ben sana demiyorum ey eskimeyen ülkücü, ben sana yapılanları referans kabul edip haykırıyorum: “Türk Milliyetçileri Vefasızlaştı.”
Sokakların can pazarı olduğu zamanda, üniversitelerde “milliyetçiyim” demenin altı okka yürek istediği günlerde hocalık yaptığı kürsüden “Türk Ülküsü” diyebilen ve bugün, geçmişi buğulu gözlerle yâd eden aksakalları onurlandırmak çok mu zor? Ellerini öpüp, dualarını istesek ne kaybederiz?
Şuan, işsizlik sıkıntısıyla kıvranan, 40 yıllık kalem erbapları, Milliyetçi yazarlar, davalarına vakfettikleri ömürlerinin son deminde sigortasız-sendikasız yürüttükleri gönül hizmetlerini sürdüremeyecek derecede hastalıkla boğuşurken üstüne üstlük ekonomik sıkıntılar çekerken, milyarları otellerde sosyal faaliyet adı altında eğlencede tüketen milliyetçi sivil toplum kuruluşlarının saygı değer yöneticileri ar etmez misiniz? Siyasetin zirvesinde “ülkücü kimlik” taşıyanlar bu sizin boynunuzda ağır vebal değil mi?
Yitirdiğimiz ışık vefadır bizim. Bu ışığı yitirdiğimiz için hareket yalpa yapıyor. Dönem dönem savruluyor milliyetçiler; küsüyor, geri duruyor, içe kapanıyor... Şahsına vefa beklediğinden değil genel manada vefasızlığı yaşadığından oluyor bütün bu savruluşlar.
Yusufiyelilerin, Yusufiye adının kutsallığında başlattıkları ve kıt imkânlarla sürdürdükleri çabayı, hareketin muhalefeti olarak sığlaştırmasaydık anlardık vefasızlığa karşı bir haykırış olduğunu… Onları bu sığlığa indirgemek bile başlı başına bir vefasızlık değil mi?
Ey Türk Milliyetçileri, slogan ve kaset ezberleyerek davaya yaptığınız hizmetleri bir kenara bırakarak, başınızı bir kaldırın. Yaşadığınız yerde “eskilerden” kimler var bir bakın… Çok fazla araştırmanıza gerek yok, her biri yıldız gibi parlayan “eskiler” diye andığınız (yıllardır çizgisinden sapmadan tek başına “yalnız kurt” misali Türk Ülküsünü yaşabilenlere) “Eskimeyenlere” bir bir ulaşırsınız. İşini gücünü, evini barkını, çoluk çocuğunu bir araştırın, ne alemdeler? İncitmeden yüreklerini onlar için bir şeyler yapabilmek için çaba sarf edin. Gönül bağlarını tekrar kurmadan, vefasızlaştığımız inancını silmeden, Türk Milliyetçilerine özgü ayrıcalıklı, samimi, güzel günlere dönmemiz mümkün değildir.
Şundan emin olun, bu gün bu vefaya yüreği aç olan binlerce Türk Milliyetçisi var Anadolu’da… Onların gönüllerini yeniden kazanmadan, dualarını almadan Cenab-ı Hak Türk Milliyetçilerini iktidar etmeyecek, muktedir kılmayacaktır.
Selam ile… TTK.
RUHİ ÖZMEN ÖNKUZU