TURAN
Bu tabirin, uzak anayurt ideali manasında kullanılışı, 1839’a kadar çıkar. Birinci Cihan Harbi esnasında Tûran cemiyeti (Turanische Gesellschaft) tarafından Budapeşte’de çıkarılan Turan mecmuası, akraba olan milletler (bizimle ayni kökten olan milletler)’in tarih ve kültürünü tetkike mahsus bir yayındı işlediği konular ise "Coğrafi bir mefhum olarak Turan" "milletlerarası politikalarda Turan gerçeği" Kont Teleki ve Prof. Cholnoky göre (Turan- ein Landschaftsbegriff, bir bölge mefhumu) Bu bölge ise yani Turan Coğrafi bölgesi .
"Hazar Denizi, İran yaylası, Sır-Derya ve İrtiş’in kaynaklarının bulunduğu sıradağlar ve Akmolins yaylası arasındaki hudutlar içinde uzanan mıntıka" olarak tasavvur etmekte idiler. Bu tarif Ulu Türkistan coğrafi kavramının yerin almış gözükmektedir. Daha sonraları konuya getirilen yeni açıklama tespit ve yorumlar neticesi "
Turan: kendini Turani soydan sayan herkesin yaşadığı bölge ve sosyal coğrafya" olarak belirlenmiştir.
Bu coğrafî bölgenin vahdeti ve orada yaşamış olan kavimleri izah eden çalışmaların yaygınlaştırılması neticesi Turan gerçeği net olarak ortaya çıkacaktır.
Rusya’da da, Macar Turancı çalışmalara parelel bazı eğilimler göze çarpar.Avrasya grubu denilen grup, jeopolitik meseleler ve Avrasya halklarının harsî tesirleri ile ilgilendiler.
Pan-Turanizm (daha dar manasıyla Pan_Türkizm) hareketinin esas ve eyilimleri açınımları çok daha nettir.
Turancılık düşüncesinin kaynağında (özellikle ilmi sahada) Macar ve Finli alimlerin bulunduğunu söylersek tabloyu büyük ölçüde tamamlamış oluruz.Elbetteki Sultan Galiyev gibi doğulu aydınlar bu düşüncenin siyasi savunucuları olmuşlardır ama bu fikrin ilmi temelleri batıda özellikle Macaristan ve Finli alimler tarafından atılmıştır.
Bugün bizim ülkemizde bazılarının konuşmaktan hiç hazzetmedikleri bir konu,Turan fikrinin, bizden önce Macarlar tarafından ileri sürülmüş olmasıdır. Türkçülük konusunu ele ilk alan yazar, bir Fransız Şarkiyatçı olan Joseph de Guignes’tir. Hunların, Türkler’in, Moğolların ve Tatarlar’ın Genel Tarihi diye çevrilebilecek olan kitabını, 18.yy ortalarında yazmıştır! Bir Macar olan, Türkolog ve antropolog Vambery (1852-1913) ise Türkçülük ve Turan meselesini kurcalayan ilk yazardır! Vambery, dünyada ilk defa bir Turan derneği kurarak, bu yolda mücadele başlatan kişidir de! İstanbul’da değil! Budapeşte’de... Macarlar dahil, Türk soyundan gelen bütün halkların birleşmesini ve önderliğin de (elbette ki) Macarlar’a verilmesini savunmaktaydı! İttihat Terakki’nin Turancıları’nın örgütlenmesi, Budapeşte’dekilerin doğrudan yardımını alarak ve çok daha sonra gerçekleşmiştir.
Yani Turancılık fikri bize, Avrupa’dan gelmiş ama nerede ise bir asır, kabul görmemiştir. Bizzat Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları’nda, Leon Cahun, Guigne ve A.L.Davit’in Osmanlı aydınları arasında en çok okunan Türkçü yazarlar olduğunu yazar. XX. yy başlarında, Turancılık fikri, Osmanlı imparatorluğu dışında, bambaşka bir yerde filizlenmeye başlamıştır: Rusya’da... Ne Yeni Osmanlılar, ne de JönTürkler bu fikre ilgi göstermiş değildirler! Turancılığı yaratıp, Osmanlı imparatorluğuna sokanlar, “dış” Türkler’dir... Bunu da herkesten önce yine Ziya Gökalp yazar, ayni eserinde:
“ Rusya’dan gelen Hüseyinzade Ali Bey, Tıbbıyede Türkçülük esaslarını yayıyordu. ‘Turan ‘ adlı şiiri, Turancılık ülküsünün ilk ortaya konuluşu idi.” Aslına bakarsanız, 1913’ten itibaren Ziya Gökalp’in meşhur “Türkleşmek, İslamlaşmak, Muassırlaşmak” formülü de daha öncesinde 1907’de Bakü’de yayınlanan Füyuzat dergisi’nde ilk defa Hüseyinzade Ali tarafından ileri sürülmüştür. 1912’de İstanbul’da yayınlanan Sebi-ül Reşat dergisinde ünlü yazar Süleyman Nazif, Turancılığı “dış kaynaklı bir ideoloji” olarak eleştirir! Zaten, taa 1912’ye gelindiğinde de Türk lâfına ve Turancılığınana karşı çıkanlar Sebi-ül Reşat dergisinde, bunun “Tatarların bir uydurması” olduğu, yazılmaktaydı.
Ayni yıl, Istanbul gazetelerinde de “Devlet-i Ali Osman” yerine ilk defa “Türk hükümeti”, “Türk ordusu”, “Türk hakanı” lâfları görülmeye başlanır! 1912’de... O güne kadar bu kelimeler kullanılmış değillerdirler! Balkan Savaşı yitirilip, Selânik elden gidince, yüzler doğuya çevrilir ve Turancılık ancak o zaman gündeme gelir…