" SARI GELİN " TÜRKÜSÜ ve EFSANESİ
( Türk Yurdu Dergisi , 2002 Ocak sayısı Yunus Zeyrek'in makalesi )
Eski bir Türkü , son günlerde yeniden sık çalınır ve dinlenir oldu.
2001 yılı , çok eski Türkülerimizden biri olan Sarı Gelin'in , amatör bir yazar elinden çıkan roman ve bu romanın sinemaya uyarlanmasıyla , elimizden/ dilimizden çıkarılmaya çalışıldığı bir yıl oldu.
Günlük bir gazetede çıkan yazıdan, Türkü hakkında çeşitli iddaların ortaya çıktığını öğrendik.Önce bu iddaalara bakalım:
Azarbaycanlılar , bu Türkünün Azeri Türküsü olduğunu ifade ediyorlar.Azarbaycan Büyükelçisi , " Ermenilerde sarı ve gelin kelimeleri yok .Bizde iki üç yüz yıldan beri söyleniyor.Milletvekili Yılmaz Karakoyunlu bu Türküyü Ermenilere mal etti! " diye dert yanıyor.
Türkü tartışmasına katılan Erzurumlu : " Sarı Gelin , Ermeni kızıdır. Türkü , bir dadaşın bu kıza olan aşkının nağmeleridir ." diyerek , Türkünün hikayesini Kurtuluş Savaşı yıllarına dayandırıyor.Bir Erzurumlu " Bu Türkü Dadaş Türküsüdür ." diyor.
Bir başka Erzurumlu , Türkünün , bir filme meze yapıldığını , güftesinin çarpıtıldığını belirterek öfkesini dile getiriyor.
Milletvekili olan bir vatandaşımız , yazdığı senaryodan bahsederken , " Ermeniden beter Ermeni " üslubuyla devletimizin Ermenilere haksızlık yaptığı noktasında duruyor.Bu noktayı senaryosunun merkezi haline getiriyor.Sarı Gelin Türküsünüde Erzurumlunun dediği gibi meze yapıyor!.Milletvekilinin ifadesinde şunlar da va: "Sarı gyalinanbele pare pare ...Ermenice sarı , dağlı demekmiş .Dağlı gelin yani.Ermenilerin Erzurum'dan ayrılırken Sarı Gelin'in müziğini götürmelerinden daha doğal ne olabilir ki ? " .
Bir Başka yazar söze karışıyor: " Ulusal aidiyet tartışmasını abes buldum doğrusu.Müziğin vatanı olur mu ? Sarı Gelin , Sarı Gelin kime ait olursa olsun güzel bir Türkü . " diyor.
Müziğin vatanı olur veya olmaz ; ama siz gidip onun bunun dillerinde dolaşan şarkısına , benim derseniz gülerler !Çok eski bir musiki tarihi olan milletlerin , kalkıp Ermeni'den Türkü devşirmesi mümkün mü ? Ama yüz yıllarca tebaamız olmuş Ermenilerin bizden çok şey aldıklarını söyleyebiliriz.Bunun tersi de olabilir.Türkçedeki kelimelerin kökenine bakarsanız görürsünüz.Bunlar olagan şeyler ama yüz yıllardan beri söylene gelmiş bir Türkü söz konusu olursa , burada söyleyeceklermiz vardır.
Bir başka gazetede çıkan habere de göz attım: " Yavuz Bingöl ve Yeşim Salkım , Sarı Gelin'in sinema uyarlamasında Ermeni düşmanlığına karşı bayrak açacak. " deniyor Bu filme , Türkücü Yavuz Bingöl ,Ermeni kızı rolündeki Yeşim Salkım 'a aşık Türk subayını canlandıracakmış.
BİRAZ TARİH
Kıpçakların bir adı Kuman'dır. Bunalra Ruslar Polovets , Ermeniler Xartes , Almanlar Falben derlerdi ki , bu kelimelerin hepsi sarışın manasına gelmektedir.Kumanlarla temasa geçen üç kavim , Ruslar , Almanlar ve Ermeniler , Kumanlara sadece sarışın diye isimlendirmişlerdir.
Kıpçakların güzel , sarışın , mavi gözlü ,, yakışıklı oldukları , bir çok kaynakta belirtilmektedir.Büyük şair Genceli Nizami , İskerdername adlı eserinde , Kıpçak güzelliğini dile getirmiştir.Ayrıca şairin karısı Afak / Apak da Derbentli bir Kıpçak kızıydı. Apak'ın güzelliği , şairi derinden etkilemişti.Nizami , eserlerindeki kahramanlarda onu canlandırmıştı.
Kumanlar . 12 .YY Gürcistan'da faaldiler.Gürcistan'ın parlak çağının başbuğu Kubasar, bir Kıpçak'tır.Devletin ,askeriye maliye ve devlet işlerinde Kıpçaklar söz sahibiydiler. Kraliçe Tamara'nın damarlarında da ( anne tarafından ) Kıpçak kanı vardır.
Selçuklu Türkleri tarafından sıkıştırılan Gürcistan onlara karşı savunmasız ve çaresiz kalmıştı. Gürcistan Kralı , Kuzey Kafkasya ve Kıpçak Elinde yaşayan göçebe ve savaşçı Kıpçakları ülkesine davet etti.Bunalr arasından çıkarılan 45. 000 kişilik ordu ile Selçuklu Türkleri , Gürcistanın başkenti Tiflisten geri çıkartıldı.
Sarışın , insan güzeli ve Türk Irkının en yakışıklı soyundan olan Kıpçaklar , Selçuklu tarafından ezilen Gürcistan hakimi Bagratlı Hanedanını , büyük bir kudretle canlandırdı.1080 'den itibaen elçuklu ülkesi haline gelen Ahıska, Ardahan ve Göle dolayları , 1124 de Kıpçakların eline geçti.Gürcülerle aynı dini , Ortoddoks Hıristiyanlığı paylaşan Kıpçaklar , Kür ve Çoruh dolaylarına yerleştiler. Bugün Kür ve Çoruh ırmakları boyu ile Çıldır Gölü çevresnde yaşayan halk Kıpçakların torunudur.
TÜRKÜNÜN KAYNAĞI OLAN EFSANE
Azerbaycan'da Kür Irmağı boylarında yaşayan bir efsane , edebi eserlere de konu olmuştur.Azerbaycanlı şair Hüseyin Cavit, Şeyh San'an adlı manzum piyesinin konusunu halk arasındaki yaygın efsanelerden almıştır.Arabistan'dan bu bölgeye gelerek İslam Dinini yaymaya çalışan çalışan din adamlarıyla ilğili bir efsanede Şeyh San'an'ın Tiflis- Gürcü padişahının güzel kızı , Humar Hanıma karşı duyduğu aşk macerası anlatılır.Bu kız uğruna Hristiyan hayatı yaşayan Şeyh , yedi yıl sonra kızı müslüman eder. Birlikte kaçmağa karar verirler.Bunları takip eden kralın askerleri yetişince , aşıkların dileğiyle yer yarılır, aşıkları içine alır.Aşıkların girdiği yerden kaynar sular çıkar. Kızına ve yaptıklarına üzülen kral , bu suyun üzerine bir klise yaptırarak hatıra bırakır.
Ortodoks Kıpçaklardan kalan hatırlardan biride Kars ve Erzurum çevresinde anlatılan Şeyh San'an ile Kralın Sarı Kızı efsanesidir.Bu efsaneyle birlikte bir de Türkü günümüze kadar gelmiştir.Türküye geçmeden önce , Ortodoks Kıpçak Türklerini Müslüman etmek için çalışan İslam Misyonerlerinin ve sarışın Kıpçak kızlaroının hatıralarını yaşatan bir efsanenin iki varyantını özetleyelim:
Abdülkadir Geylani'nin bir arkadaşı olan Şeyh San'an , bir bedduaya uğrayıp yolu Penek'e düşmüş.Şeyh San'an , çobanlık yapıyor, Penek Padişahının domuzlarını güdüyormuş.Şeyhin nefsine ağır gelen domuz çobanlığı aynı zamanda zahmetli bir işti.
Şeyh, bu şekilde çile doldururken , Penek padişahının biricik kızı Sarı Kız'a da aşık olmuş.Hristiyan kız, Şeyh',n aşkından habersizmiş.Bu duruma üzülen şeyh , Allah'a yalvararak kızın gönlüne kendi aşkının düşmesini dilemiş.Dileği kabul olmuş.Kız da Şeyh'e ilgi duymaya başlamış., hatta müslüman olmuş.Yedi yıllık çilesi dolan şeyh , bir gün Allahuekber dağlarından tef sesi geldiğini duymuş.Bu ses , çilesinin bittiğine işaretmiş.Meğer tefi çalan Geylani'nin gönderdiği kırk mücahit müritmiş.
Şeyh , tef sesinin geldiği dağa doğru koşmuş.Onu gören Sarı Kız da arkasından koşup yetişmiş.Bunu gören saray halkı , durumu padişaha bildirmiş.Ordu kaçak aşıkların peşine düşmüş..Şeyhle kız , Allahuekber dağında kırk müride yaklaşmış.Bu durum Mısırda Abdülkadir Geylani'ye malum olmuş. Oradan attığı teber Şeyh'e ulaşmış.Şeyh bu teberle kafir ordusuyla vuruşmaya başlamış.Penek güzeliyle kırk mürid de cenge girmişler.Kırk mürit şehit düşmüş.Şimdi onların yattığı yere Kırk Şehitler mezarlığı deniyor.Dağın tepesine yetişen Şeyhle sevgilisi de tam tepede şehit düşmüşler.Bunların yattığı yer şimdi ziyaretgahtır.
Bu efsanede geçen olayların yaşandığı yer , Gürcü tarih kaynaklarında Bana olarak geçen Penek'tir.Penek , eksiden kalesi olan bir taht şehriydi.Dede Korkut Oğuznamelerinde , Ban Hisarı denilen yer de burasıdır.Osmanlı Zamanında . merkezi Ahıska olan Çıldır Eyaletine bağlı bağlı bir sancak olmuştu.Burası günümüzde Erzurumun Şenkaya ilçesine bağlı bir köydür.