Sayın Tungatonyukuk,
1944 Türkçü-Turancılar davasında Alpaslan Türkeş olaylara tesadüfen katıldığını ve bu yüzden pişman olduğuna dair dilekçeyi vererek af isteğinde bulunmuştur.
Aşağıda Hakimle mahkeme kayıtlarına geçen dialog,kelimesine dahi dokunulmadan aktarılmıştır;
Hakim - Tahsil durumunuzu anlatınız.
Türkeş - Ilk tahsilimi Kıbrıs'ta, Lefkoşe'de Sarayönü İlkokulu'nda ve orta tahsilimi yine orada yaptım. Lise tahsilimi Kuleli Askeri Lisesi'nde tamamlayarak 1 Mayıs 1936'da Harp Okulu'na girdim. 1938 yılı 30 Ağustos'unda asteğmen olarak Harp Okulu'nu bitirdim. 28 Şubat 1939'da teğmenliğe yükseldim.
1939 yılı Haziran'ında askeri postaya 15008 "Isparta" takım subayı olarak katıldım. 1941 Nisan'ında kıt'amla birlikte Bandırma bölgesine intikal ettik. 1942 yılı 30 Ağustos'unda üsteğmenliğe yükseldim, 1944 yılı 18 Haziran'ında tevkif edildim.
Hakim - Takım subayı olarak mı tevkif edildiniz?
Türkeş - Hayır, bölük kumandan vekili olarak.
Hakim - Yabancı dillerden bildiğiniz var mı?
Türkeş - Biraz İngilizce bilirim.
Hakim - Efendim, Harp Akademisi imtihanını kazandı...
Türkeş - Evet. Kazandığım savcılık tarafından tebliğ olundu.
Hakim - Son tahkikat kararında hakkınızda ileri sürülenleri dinlediniz. Bunlara karşı bir diyeceğiniz var mı?
Türkeş - Efendim, önce beni çok müteessir eden bir nokta hakkında bir iki şey söylemem yüksek müsaadelerinizi dilerim. Son tahkikat kararında diğer sanıklarla birlikte bana da vatan hainliği isnat olunmuştur. Bunu şiddetle reddederim. Ben yeryüzünde MİLLETİ ve VATANI herşeyden çok severim. Kelimenin mutlak manasiyle milletsever bir Türk subayıyım.
Son tahkikat kararında benim hakkımda: "ATSIZ'ı gölgede bırakacak kadar Turancı, ırkçı ve menfi" buyrulmaktadır. Bu mefhumlar hakkında kanaatlerimi yüksek mahkemenize sunmak isterim. Ben daima devletimin kabul ettiği prensiplere inandım. Ve onlara hürmet ve riayetten ayrılmadım. Ben koyu bir milliyetçiyim, fakat zannedildiği manada ırkçı değilim. Yani memleket içerisinde ayrılıklara ve düşmanlıklara yol açacak hiç bir fikrim yoktur. Yalnız ben Türk Milleti'nin yeryüzünde eşsiz bir yaradılışa sahip olduğunu ve kahramanlıkta bu milletten üstün bir millet bulunmadığına iman ediyorum. Buna en yakın olarak da İstiklâl Savaşı'nı gösteriyorum. Dört taraftan sarılmış olmamıza rağmen bu kahramanlığımız ve üstün yaradılışımız sayesindendir ki bizden her bakımdan on misli, yirmi misli üstün olan düşmana karşı üstün gelmiş ve İstiklâlimizi, yere düşmüş olan bayrağımızı kurtarmış ve onu tekrar yükseltmişizdir. Bu, milli hasletimizden ileri gelmiştir. Ben buna iman ediyorum. Bunu kısaca ve askerce şöyle izah ve hülasa edebilirim: Bir Türk bölüğü, üç-beş ve daha fazla düşman bölüğünü tepeleyebilir, kolayca tepeleyebilir. Ve tepelemiştir de...
Bizim kışlalarımızda, Yüksek Mahkemeniz de takdir buyururlar, "Bir Türk on düşmana bedeldir." , "Bir Türk dünyaya bedeldir." gibi ATATÜRK tarafından ifrad edilmiş vecizeler asılı durur. Bu üstünlüğü okullardan başlayarak, bütün askeri hayatımda bana öğretmenlerim, kıtalarda komutanlarım ve generallerim daima tekrarlamışlar, telkin etmişlerdir.
Hakim - Evvela şu noktayı size soralım: Türkiye'de mevcut saf bir soydan gelme ve karışık ırktan olanların bulunmayacağı hakkındaki düşüncenizin ne olduğunu öğrenmek istiyoruz.
Türkeş - Bugün devletimizin kabul ettiği ve üzerinde yürüdüğü prensip bence de en doğru, en makul prensiptir. Yani Türklüğü her şeyden üstün görmekle beraber, gayri Türk unsurları da gerek kültür, gerek telkin yoluyla çok kısa zamanda temsil etmek... Ben de bunu doğru görüyorum. İdare işine gelince: Benim de şahsi kanaatim mühim işlerimizi görecek şahsiyetleri ya tamamiyle Türk olan, yani temsil olunmuş ve kendisini Türk'ten başka bir şey saymayan veyahut da Türk ırkından gelen kimseler tarafından idare edilmesini uygun bulurum.
Hakim - Karışık ırklar hakkında ne olacak?
Türkeş - Arz ettim efendim. Madem ki Türkleşmiştir, dedesi veya ninesi şöyledir diye aranmasını doğru bulmam.
Hakim - Demek Türk'üm diyenleri kabul ederim diyorsunuz!
Türkeş - Türklüğü tamamiyle temessül etmiş olanları... Efendim, yalnız demek kafi gelmez. Bugün bir Yahudi de gelir, ben Türk'üm der. Fakat onun dili Türkçe değildir, annesi Türk değildir. Her şeyi başkadır. Buna Türk denemez. Benim söylediğim; annesi, dili ve her şeyiyle Türk olmasıdır.
Hakim - Turancılık hakkındaki fikirlerinizi söyleyiniz.
Türkeş - Benim fikrime göre her şeyden mühim olan vesair sahada en ileri dereceye ulaşması için çalışmak lazımdır... Turan, yani Türk Birliği yalnız Asya'dakiler değil, bütün Türklerdir. Yani ilmi manasından başka olarak TÜRKİYE'dir. Memleketimizin ilim, irfan, sanayi, iktisadı bütün yeryüzündeki Türklerdir. Yani Türk Birliği yalnız Asya'dakilerle değil, Bulgaristan'daki, Yunanistan'daki vesair yerlerdeki Türkleri de içine alan bir mefhumdur.
Hakim - Hazırlık tahkikatında: "Küçük nüfuslu milletler tehlikeye maruzdur." Onun için ilk fırsatta bütün Türklerin birleşmesi lazımdır diyorsunuz!
Türkeş - Efendim, izah edeyim: Bunlar benim istikbale ait temennilerimden ibarettir. Tabiatiyle takdir buyurursunuz ki bir devletin kuvvetini teşkil eden bir çok unsurlar vardır. Bunlardan birisi de devletin nüfusudur. Bu, Türk Birliği'ne ait temennilerimizden birisi olabilir. Ben tahkikatta bunu arz ettim. Tavzih etmek istiyorum. Bugün nüfusumuz azdır. Bunu çoğaltmak için, hemen kalkıp birliğe doğru gidelim demedim. Bu da istikbale ait bir meseledir. Ve devletimiz için bir kuvvet teşkil eder.
Hakim - Peki, bu fırsattan istifade nasıl edilebilir?
Türkeş - Efendim, mesela 1917'de olduğu gibi, !965'te veya 1999'da Rusya'da bir ihtilal zuhur edebilir. O zamana kadar Türkiye Harp Endüstrisi bakımından da, ilim ve irfan bakımından da ilerlemiş bulunur. Ve Türkiye'nin müzahereti ile bu birliğe doğru yürünebilir. İşte fırsat budur.
Hakim - BİRLİĞİN hududu ne olacak?
Türkeş - Türklerin bir bayrak altında birleşmesi.
Hakim - Coğrafi hudutları soruyorum.
Türkeş - Efendim, coğrafi hudutlar, Türkiye'nin kesif olarak bulunduğu yerlerdir.
Hakim - Demin bütün Türkler dediniz. Bulgaristan'da filan da Türk var. İran'da, İngilizlerin elinde de var!
Türkeş - Efendim, en büyük Türk kütlesi Rusya'da olduğu gibi, bizim başka sebeplerden, başka amillerden de en büyük düşmanımız Rusya'dır. Bizi bu hale getiren, bize diş bileyen, imparatorluğumuzu parçalayan da Rusya'dır. Bugünkü coğrafi vaziyetimiz dolayısiyle bizimle dalaşmaya, uğraşmaya mecbur kalacak devlet de yine odur. Onun için benim kanaatimce en büyük düşmanımız Rusya'dır. Bulgaristan küçüktür, İran bizden her bakımdan geridir. İngilizlere gelince, onların elinde yalnız Kıbrıs vardır. Kıbrıs'ta ise yetmiş-seksen bin Türk vardır.
...........................................
Hakim - Atsız, demek size Turancılıktan bahsederdi!
Türkeş - Türk Birliği'nden konuşurduk efendim.
Hakim - Ne derdi size?
Türkeş - "Mazide olmuş olan şeyler istikbalde de olabilir." şeklinde Ali Fuat Paşa'nın bir sözü vardır. Bu sözün gayet doğru olduğunu söylerdi. Türklerin Oğuz Han zamanında birleştikleri gibi istikbalde de birleşebileceklerini konuşurduk.
Hakim - Atsız ile nasıl tanıştınız?
Türkeş - Efendim, ben Harbiye'de iken, hatta daha eskiden bile bilhassa Türk tarihine ve edebiyatına meraklı idim. Harbiye'de Hüseyin adlı bir sınıf arkadaşım vardı. Konuşurken bana Atsız'dan bahsederdi. Edirne'de iken talebesi imiş. Bir gün Atsız'ın "Kahramanlık" ve "Toprak-Mazi" adlı şiirlerini okudu. Kendisini bu suretle tanıdım. Bir yaz tatili kendisini İstanbul'da ziyaret ettim. Bu suretle tanıştık.
DİPNOT:
Bu şahısın Türkçü-Turancı olmadığını bir daha belirtiyor ve konuyu noktalıyorum.