40lı yıllar hakkında pek duyulmamış bilgilere ulaştım..Sizlerle paylaşıyorum;
1940’lı yıllarda Irkçılık-Turancılık olaylarındaki artış 1942’de Başbakanlığa atanan Şükrü Saracoğlu’nun 5 Ağustos 1942 günü TBMM’de hükümet programını okurken belli çevrelere cesaret vermiş olmasına dayandırılabilir. Bu konuşmada şöyle diyordu Başbakan Saracoğlu: “Biz Türküz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız. Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar ve en az bir o kadar vicdan ve kültür meselesidir. Biz azalan ve azaltan Türkçü değil, çoğalan ve çoğaltan Türkçüyüz ve her zaman bu yönde çalışacağız.”[35] Bu anlayışta bir hükümetin yürütmeye başladığı dönemi izleyen ilk birkaç yıl içinde Irkçı-Ülkücü-Turancı dergilerin sayısında bir patlama olmuştu. Bozkurt, Çınaraltı, Ergenekon, Gökbörü, Orhun bunların en bilinenleriydi. Aynı şekilde Irkçı-Turancı kitapçıklar da da hızla yükselen bir artış söz konusuydu. Örneğin General Pertev Demirhan’ın gençlik konusunun ele alındığı Türk Milletinin İstikbali adlı kitapçığın giriş sayfasında şöyle deniliyordu; “Ural-Altay ırkına mensup olan bizim Türk milletinin istikbali emindir. Çünkü Türk milletinin damarlarındaki kan asildir ve asırlardan beri asil kalmıştır. İnşallah hep de öyle kalacaktır... Kan çok mühimdir. Kan yalnız insanlarda değil hayvanlarda bile çok mühim bir rol oynar. Mesela cins bir Arap atı, adi bir yük hayvanına benzemez. Cins bir köpek, adi sokak köpeği ile mukayese edilemez... Dünyanın en eski ve en medenî bir milleti olan Türk milleti, Ural-Altay ırkının en mümtaz ve en kuvvetli kısmıdır. Zaten Türk kelimesinin asıl manâsı kuvvettir.”[1]
Dönemin en bilinen Turancı ismi olan Nihal Atsız, Saracoğlu hükümetine Orhun dergisindeki yazılarında Sabahattin Ali, Pertev Naili Boratav ve Millî Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in görevden alınması çağrıları yapıyordu. (Orhun Sayı:16 1.04.1944) Sabahattin Ali bu yazıyla kendisine “vatan haini” denildiği gerekçesiyle Ankara 3. Asliye Ceza Mahkemesine dava açtı. Duruşmanın yapılacağı günden önce Irkçı-Turancı öğrenciler tüm güçleri ile mahkemede toplanmak için örgütlendiler. Dava günü mahkeme başkanı yeterli yer olmadığı gerekçesi ile duruşmayı öğleden sonraya erteledi. Öğleden sonra sıkı güvenlik önlemleri altında yapılan duruşmadan çıkan Nihal Atsız’la onu bekleyen ırkçılar, Gençlik Parkı’na kadar slogan atarak yürüdüler. Olaydan 6 gün sonra Dil Tarih Coğrafya Fakültesi öğrencilerinden Osman Yüksel Serdengeçti, arkadaşlarıyla Sabahattin Ali’nin bulunduğu bir salona girerek onu tokatladı. Olaydan sonra suçüstü hükümlerine göre yargılanarak 12,5 lira para cezasına çarptırıldı.[2]
Sonrasında konuya tam olarak girme vakti gelmiştir;
40LI YILLAR Hüseyin Nihal Atsız'ın tutuklandığı, üniversiteli öğrencilerin dövüldüğü, yüzlerce milliyetçinin tabutluklarda işkence göreceği günlerin başlangıcıdır.İkinci Dünya savaşı yılları sırasında Türkiye'de Türkçülerle komünistlerin mücadelesi devam eder.1944 yılında "tek parti, tek şef" diktatörlüğü idaresi altında yönetilen Türkiye'de, komünist faliyetler artmıştı.Halbuki o yıllara kadar Turancılık ve Irkcılık iç politikada geniş ölçüde uygulanmıştı.Başbakan Şükrü Saraçoğlu 5 Ağustos 1942'de T.B.M.M.'de yaptığı bir konuşmada "Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar ve laakal(en az) o kadar bir vicdan ve kültür meselesidir." diyordu.Hüseyin Nihal Atsız, Orhun dergisinin Mart 1944 sayısında Başvekil Saraçoğlu'na bir açık mektup yazar.Türkiye'de ki komünist faaliyetlerden bahseder.Bu mektubu Başvekile Türkçü olduğu için yazdığını söyler.Ardından Orhun'un nisan sayısında ikinci mektubu yazar.Ankara Devlet Konservatuarı öğretmenlerinden Sabahattin Ali için vatan haini tabirini kullanır.
1931 yılında 14 ay hapse mahkum edildiğini yazar.Ankara'da Dil Fakültesinde folklör doçenti olan Petrev Naili Boratav'ın Almanya'da öğrenci iken kominist faaliyetlerinden dolayı Türkiye'ye geri çağrıldığını, İstanbul Üniversitesi Pedagoji Enstitüsünden Profesör Sadrettin Celal'in 1920'de Moskova'da ki enternasyonel komünist kongresinde Türkiye mümessili diye gittiğini, Dil Kurumu azalarından Ahmet Cevat'ın 1920 yıllarında Rusya'ya kaçtığını ve orada Türk Kominist Fırkası Merkezi Komitesinin Harici Bürosu azası olduğunu yazar.Cumhuriyet tarihinde bir bakan hakkında böyle aleni bir tenkit işitilmiş değildi.Böyle açık ve şiddetli ithamlara cesaret eden olmamıştı.Hüseyin Nihal Atsız bu cüretini nasıl ödeyecekti?İnönü'nün tepkisi ne olacaktı?Atsız'ın mektuplarında bir tek yalan ve yanlış yoktu.Adresi doğru söylüyordu.Milli eğitim bakanlığının Türkiye'de koministlerin sığınağı haline geldiğini yazıyor.Bakan Hasan Ali Yücel eleştiriliyordu.Kısa bir süre sonra Ankara'nın taarruz planı belli oldu.Sabahattin Ali'ye vatan hayini dedi diye Atsız aleyhine hakaret davası açtılar.Ankarada 26 Nisan ve 3 Mayıs günlerinde iki mahkeme oldu.Atsız, Ankara Garına indiği anda yer yerinden oynadı.Çok kalabalık bir kafile Atsız'ı karşıladı."Kahrolsun komünistler" sözleri etrafı çınlattı.Atsız omuzlarda taşındı.Sabahattin Ali'nin ve Nazım Hikmet'in kitapları meydanlarda yakıldı.3 Mayıs 1944 günü heyecanla sokağa dökülen gençler, merhametsizce dövüldüler.Kafalar yarıldı, gözler patladı, kollar kırıldı.Atsız için mahkeme tutuklama kararı çıkarmadığı halde o hengamede İnönü Atsız'ı tevkif ettirdi.Bir sat sonra İstanbul polisi evini aradı.Ardından 19 Mayıs geldi.19 Mayıs stadyumunda İnönü "Kanun tedbirleri en sonra gelir.Bu tedbirlere sıra geldiği zaman az çok geç kalınmıştır; ve elbette ilaçlar ister istemez acı, sert olacaktır." diyordu.Tedbirler ve ilaçlar sert oldu.250 Harbiyeli hakkında tahkikat açıldı.
Tabutluklar ayağa kaldırılmış bir tabut şeklinde duvarlarda ki hücrelerdir.Kişi oturamayacak kadar dardı.Tepede 500'er mumluk ampul vardı.Yeraltındaki hücrelerde binanın lağımları geçer.O kadar rutubetlidir ki bir kibrit beş dakika sonra yanmaz hale gelirdi.Atsız, bu hücrelerde bir hafta kaldı.Bu işkenceler sonucunda Reha Oğuz bir gözünü kaybetti.Tutuklananlar arasında:Dr. Hasan Ferit Cansever, Prof. Zeki Velidi Togan, Hüseyin Nihal Atsız, Dr. Fethi Tevetoğlu, Doç. Dr. Hikmet Tanyu, Zeki Sofuoğlu, Av. İsmet TümTürk, Av. Sait Bilgiç, Reha Oğuz Türkkan, Hüseyin Namık Orkun, Nurullah Barıman, Fazıl Hisarcıklı gibi ünlü isimler vardı.Yüzlerce kişi tutuklandı ama 23 kişi mahkemeye verildi.4 Eylül 1944'de mahkemeler başladı.29 Mart 1945'e kadar sürdü.Dokuz kişi beraat etti, diğerleri çeşitli cezalara çarptırıldı.Yargıtaya başvuruldu.Üç yıl sonra beraat ettirildiler.
Ne gariptir ki 1944 yılında Turancılık suç sayılırken, elli yıl sonra Türkiye Cumhuriyeti, Türk Cumhuriyetlerle işbirliği yapmaktadır.İsmet İnönü'nün oğlu Erdal İnönü Turanda gezmektedir.Milli Şef, 19 Mayıs 1944 nutkunda diyordu ki:"Vatandaşlarıma ikinci suali soruyorum:Dünya olaylarının bu günkü durumunda Türkiye'nin Irkçı ve Turancı olması lazım geldiğini iddia edenler hangi millete faydalı, kimlerin maksadına yararlıdırlar?Türk milletine yanlız bela ve felaket getirecek olan bu fikirleri yürütmek isteyenlerin Türk Milletine hiç bir hizmetleri olmıyacağı muhakkaktır"Milli şefimizin oğlu sayın Erdal İnönü, Türk Cumhuriyetlerini gezerken babasının sözlerini tekzip etmiyor muydu??!!
Kaynak
Alpay KABACALI; a.g.e. s.92
Alpay KABACALI; a.g.e. s.93