MİLLİ AHLAK VE EĞİTİM
Milli irade sahibi her ülke, ahlaki çöküntüden kurtulmak için eğitimi
başlıca çıkış yolu olarak kabul eder. Ülkemizde ise eğitim ahlaksızlığın
nihai noktasına ulaşabilmesi için bir araç vazifesi görüyor. Aileden
başlayan ve okulla devam eden eğitim, sosyal çevrenin de katılımıyla bireyin
yetişmesinde rol oynar. Öyle ise ahlaki çöküntüyü ele alırken aileden
başlamak doğru olacaktır. Türk aile yapısında çocuğun doğumu vatana, millete
hayırlı olması dileğiyle karşılanır. Geçmişteki Türk Töresi’nde ise çocuğa
isim koymak bile başlı başına bir milli irade örneğidir. Aile büyükleri
atalarından aldıkları erdemleri evlatlarına aktarabilmek için çaba gösterir,
evlatları da bu emeğe kahramanlıklarla cevap verir. Peki, ne oldu da Türk
çocukları doğar doğmaz Amerikan tulumlarına sarılıp İngiliz mamalarıyla
büyümeğe başladı? Kimler Türkçeyi öğrenemeyen çocuklara Arapça derslerinin
dikte edilmesine sebep oldu?
Göçebe ruhumuzla dalga geçen batı medeniyetleri, hamburger yiyip oturmaktan
yağ tutmuş beyinlerini Dünyanın en hareketli ırkına benimsetebiliyorsa bunun
ismi kayıtsız şartsız özentidir. Osmanlı hanedanlığı zamanında başlayan
Arap-Fars hayranlığı da İslamiyet’ten bağımsız bir şekilde kültürümüze
sızmış, Türk çocuklarının kendi dilinden önce Arapçaya yönelmelerine sebep
olmuştur. Bu gibi aşağılık durumlara düşürülen çocuklarımız kendi
ailelerinden de hiçbir ahlaki destek almamaktadır. Bir çocuğa babası “amcaya
bir nah yap bakalım” derse çocuğun ileriki dönemlerde kendisine de okkalı
bir “nah” yapmasını doğal karşılaması gerekir.
Okul çağına gelen bir Türk çocuğu sadece alfabe ve matematik temeliyle
yetişiyor. Her şeyine imrendikleri batı medeniyetleri ise eğitime yeni
başlayan çocuklara okumayı öğretmeden önce vatandaşlık dersi veriyor.
Sorumlu birer insan olacaklarına inandıktan sonra öğretime başlıyor.
Cumhuriyetimizin kurucusu ulu önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ ün değerini pembe
boyalı bir eve sıkıştırabilen bir milli eğitimin gerçekten milli olduğunu
söylemek komik olur. Umumi Türk tarihinin okullardaki yeri ise her şeyi
fazlasıyla açıklıyor. Bizi biz yapan, Dünya’daki farklılığımızı ortaya koyan
İslamiyet öncesi Türk tarihi sanki Türk evlatlarından saklanıyor. Bunun
sebebi büyük şanımızdan kendi insanlarımızın korkması ve dini taassuptur.
Anadolu’ da bira içip bar, pavyon gezen bir genç, bozkırda ata binip ok
fırlatan bir başka gençten tabi ki korkacaktır. Hâlbuki milli bir eğitim bu
korkuyu haklı bir övünç kaynağına çevirebilir.
Üniversiteler milli ahlakın eksikliğini en iyi anlatan kurumlar olarak
dikkat çekiyor. Gençlerin, kendi fikirlerini açıkça savundukları bu
okullarda aslında ne kadar fikirsiz oldukları su yüzüne çıkıyor. Erkeklerin
delikanlılığı takım elbiselerinin astarında kaybettikleri, bayanların ise
hanımefendiliği fon-do-tenle gizledikleri bu eğitim kurumları ülkeye hızla
ahlaksızlık abideleri yetiştiriyor. Öğrencilere verilen burslar ve krediler
cep telefonu taksiti olarak yabancı sermayenin cebine geri giriyor. Üst
düzey insanlar yetiştirmesi gereken bu üniversiteler en kısa zamanda okul
yönetmeliklerine ahlaki tedbirler eklemeli, bu sayede başımıza gelecek
sıkıntıları engellemelidir. Aksi takdirde ahlaksızlık üzerine yapılacak
doktoralara tam not vermek zorunda kalabilirler.
Eğer Türk gençlerinin geleceğini düşünen kurum, kuruluş veya sorumlu
insanlar varsa ki olduğuna hala inanıyorum, taşın altına ellerini soksunlar.
Yüzyıllardır Dünya’ya medeniyette ve ahlaki alanda öncülük etmiş bir ırkın
evlatlarını bu halde görmek umarım birilerini düşündürüyordur. Sık sık
geçmişteki barbarlığımızdan söz eden ve bizi kılıçla açtığımız kapıların
önünde zincirle bekleten aydınlık entelektüellerin amacına ulaşmalarını
engellemenin tek yolu Türk Töresini yeniden günlük hayatımızda tatbik
etmektir. Çıkılmasını ümitle beklediğimiz bu kutlu yolda Tanrı yine bizimle
olacaktır. Türk seciye ve ahlakının hak ettiği yerde olması demek ülkemizin
ve soyumuzun da hak ettiği yere ulaşması demektir. Türk ırkının mayasındaki
saflık hiç kimseye acizlik gibi gelmesin. Bu yüce millet en kısa zamanda
titreyip kendisine dönecektir. Çünkü atalarımız böyle emretmiştir.
Bahadır ÇELİKBAŞ
17.08.2007