Güzel Türkçemizin paha biçilmez hazinelerinden birini akraba isimleri teşkil etmektedir. Dilimiz, bu konuda hiç bir dilde olmayan bir zenginliğe sahiptir. Çünkü, Türkler, akrabalık ilişkilerine tarih boyunca önem vermişlerdir. Bu durum günümüzde de devam etmektedir. Akraba dayanışmasının örneklerini toplumsal hayatta sık sık görmek mümkündür. Türk milletinin bu özelliği, doğal olarak, diline de yansımıştır.
Türklerde en uzak akrabalar için isimler türetilmişken, bazı toplumlarının dilinde bir insanın en yakın akrabaları sayılan dede ve nine için bile özel kelimeler türetilmediğini söyleyebiliriz. Bunlar için büyükbaba ve büyükanne gibi birleşik kelimelerin kullanıldığını görüyoruz. Bu konuda üzüntü verici olan güzel Türkçemizde dede ve nine gibi güzel isimler dururken, onların yerine Batı dillerinin etkisinde kalarak büyükbaba ve büyükanne gibi kelimelerin kullanımının gün geçtikçe yaygınlaşmasıdır. Bu, maalesef, kendimizde var olan altınların kıymetinin farkına varmadan başkalarının bakırlarına özenti içinde olmamızın somut örneklerinden birisini teşkil etmektedir.
Türk lehçeleri içinde akraba isimlerinin zenginliğini en iyi koruyanlardan biri Kazak Türkçesidir. Bu da normaldir. Çünkü Kazaklar, Türk halklarının kadim Bozkır kültürünün, yani konar göçer hayatının en son temsilcilerinden biridir. Bir çok Türk boyu, konar göçer hayatı terk ederek şehirleşmeye asırlar öncesinden geçmişlerdir. Konar göçer hayatta güçlü olan akrabalık ilişkilerin şehir hayatında törpülendiği bir gerçektir. Bu yüzden şehirleşmeyi erken tamamlayan Türk halklarında bazı akrabalık isimlerinin kaybolmuş olması yadırganmamalıdır.
Kazak Türkçesindeki akrabalık isimlerini ana hatlarıyla vermek gerekirse:
Baba tarafından akrabalar:
ata: dede
argı ata: dedenin babası
ace: nine
ake: baba
ana: ana
apke: abla
karındas: kız kardeş
aga: ağabey
ini: erkek kardeş
agayın: yakın akraba
apa: nine
baba: dedenin babaları, cetler
cenge: yenge
kelin: gelin
ciyen: yeğen
ciyenşar: yeğenin çocuğu
cezde: enişte
böle: kuzen, teyze çocukları
nemereles: torun seviyesinde akraba, farklı babadan, fakat aynı dededen torunlar
atalas: dedeleri bir olan akrabalar
şöbereles: torunun çocuğu seviyesinde akrabalar
küyev: damat
nemere: torun
şöbere: torun çocuğu
nemene: torun çocuğunun çocuğu
tuvacat: torun çocuğunun çocuğunun çocuğu
cürecat: torun çocuğunun çocuğunun çocuğunun çocuğu
cegcat: torun çocuğunun çocuğunun çocuğunun çocuğunun çocuğu
Kadınlara mahsus akrabalık isimleri:
sinli: kadının kız kardeşi
kayınsinli: kadının kendisinden küçük görümcesi
kayınbiyke: kadının kendisinden büyük görümcesi
abısın: kadının kendisinden büyük eltisi
acın: kadının kendisinden küçük eltisi
Yukarıda saydıklarımız baba tarafından akraba isimleridir. Bununla birlikte, Türkler anne ve eş tarafından yakınlığı olan kimseleri de akraba olarak görürler. Bir Kazak deyişi "Er cigittin üş curtı boladı. Biri tuvgan curtı, ekinşisi nagaşı curtı, üşinşisi kayın curtı", yani yiğit kişinin üç yurdu (grup akrabaları) vardır. Biri baba yurdu, ikincisi dayı yurdu, üçüncüsü kayın yurdu" demektedir.
Türk olmayan bazı toplumlarda, özellikle dayı ve kayın taraflarına verilen akraba isimleri azdır. Hatta bazı dillerde kaynana ve kaynata tabirlerinin bile olmadığı görülür. Örneğin İngilizce de bu isimler için "mother-in-law" ve "father-in-law" kullanılır. Bu da kanunen, yani hukuken annem, hukuken babam manalarına gelmektedir. Evlilik ölüm veya boşanma ile sona erince hukuken annelik ve babalık da tabii olarak sona ermektedir. Bunu da, bazı toplumlarda, eş tarafından akrabalara Türkler kadar önem verilmediğinin bir göstergesi olarak kabul edebiliriz. Bu yorumu daha da genişletirsek, Türk toplumunda kadına, başka toplumlarda eşine ender rastlanır bir biçimde, çok yüksek bir önem atfedildiğini söyleyebiliriz.
Çünkü, Türk toplumları evlendiği kadının akrabalarına da baba tarafından olan akrabalar kadar önem vermişlerdir. Mesela, Kazak Türklerinde bu konuyla ilgili bir deyiş şöyle demektedir: "Küyev cüz cıldık, kuda mın cıldık", yani damat yüz yıllık, dünür bin yıllık. Bu deyiş bize evlilik yoluyla kurulan akrabalığın evlilik ölüm ile sona erse bile devam ettiğini göstermektedir. Çünkü bir damat en fazla 100 yaşına kadar yaşayabilir. Ama o evlilik dolayısıyla kurulan akrabalık, yani dünürlük bin yıl, diğer bir deyişle daha sonraki nesillerde de devam edebilir.
Ayrıca, Kazaklarda dünürlere çok büyük saygı gösterilir. O yüzden bir deyiş "kuda bol dep kıynaydı, kudasın kudayday sıylaydı", yani dünür ol diye ısrar eder, dünürüne (haşa) Tanrı gibi hürmet eder, demektedir. Gerçekten, Kazak toplumunda dünürler her zaman çok büyük saygı ve sevgi görmektedirler. Evlerde baş köşeye oturtulmaktadır. Bu da tabii, evlilik bağlarının daha da güçlü olmasına olumlu etki yapmaktadır. Böylece toplumun çekirdeğini teşkil eden aile kurumunun daha sağlam olmasını sağlamaktadır.
Kazak Türkçesi anne ve eş tarafından akraba isimleri konusunda çok pratiktir. Kazak Türkçesinde "nagaşı" dayı, "kayın" kayın manasına gelmektedir. Baba tarafından kullandığımız akraba isimlerinin başına "nagaşı" veya "kayın" kelimesini getirerek anne tarafının veya eş tarafının akrabalık isimlerini türetebiliriz.
Dayı tarafından akrabalar için:
nagaşı ata: dede, annenin babası
nagaşı ace veya nagaşı apa: nine, anne tarafından
nagaşı aga: annesinin kendisinden büyük erkek kardeşi
nagaşı ini: annesinin kendisinden küçük erkek kardeşi
nagaşı apke: annesinin kendisinden büyük kız kardeşi
nagaşı karındas: annesinin kendisinden küçük kız kardeşi
nagaşı cenge: dayısının hanımı
nagaşı cezde: annesinin kız kardeşiyle evli enişte
Eş tarafından akrabalar için:
kuda: dünür, dünürün yetişkin erkek çocukları
kudagıy: dünürün hanımı
kudaşa: dünürün kızı
kuda bala: dünürün erkek çocuğu
kayın ata: kaynata
kayın ene: kaynana
kayın aga: eşinin ağabeyi
kayın biyke: eşinin ablası
kayın ini: eşinin erkek kardeşi
baldız: baldız
baca: bacanak
Görüldüğü güzel Türkçemiz akraba isimlerine de zengin bir dildir. Bunu da Türk toplumsal hayatındaki akrabalık ilişkilerinin dile yansıması olarak değerlendirebiliriz. Bize düşen dilimizdeki akrabalık isimleri konusundaki zenginliğimizi kaybetmemektir. Bunun için de akrabalık ilişkilerimizi canlı tutmalıyız.
Yazar Doç. Dr. Abdulvahap KARA'dan alıntıdır.