Afşar Beyi kandaşım;
Yine çok güzel bir konuya parmak basmışsınız. Sanırım bu konuda otağımızda yine güzel ve seviyeli bir tartışma doğacaktır.
Biz bu noktaya nasıl geldik?
Aslında söylenecek çok şey var. Ancak bana kalırsa, Türkler'in bu noktaya gerilemesi, sanırım eğitim eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Şimdi bakınız; İttihat ve Terakki Hükümeti zamanında, imparatorluğun mali durumu, kelimenin tam anlamıyla 'Berbattı'... Ancak o İttihatçılar, Birinci Dünya Savaşı sırasında olmamıza karşın, zavallı bütçelerinin yüzde 11'ini eğitime harcamışlardı. Bu rakam yıpratıcı savaş boyunca düşmemiş, tam tersine 1918 yılında yüzde 17 - 18 seviyesine kadar yükselmişti.
Bu durum Başbuğumuzun döneminde de devam etti. Eğitim seferberliği, genç Cumhuriyetin sloganlarından biri hâline geldi. Hatta o kadar ki, ulu önderimiz bizzat 'Başöğretmen' payesini üzerine alarak, konuya verdiği önemi gösterdi. O yıllarda yetişen Türk çocukları, inanılmayacak kadar berbat şartlarda, Cumhuriyetimizi yüceltme başarısının altına imza attılar.
SAKARYA ve BÜYÜK TARRUZ'DAN NE ANLAR ONLAR?Fakat daha sonra işler değişti. Şimdi bir anımı paylaşmak istiyorum sizlerle:
1960 ihtilaliyle ilgili bir yazı dizisi hazırlıyorduk. Yaşadığım kent olan Eskişehir'de emekli bir generalimizi bulduk. Değerli bir söyleşi yaptık. Kendisiyle konuşurken, konuyla doğrudan bir ilgisi olmayan bir noktaya geldik; Türkiye'nin NATO üyeliği...
Söz konusu paşamız, Yarbay rütbesindeyken Amerikalılarla yürütülen NATO müzakerelerine tercüman olarak katılmış bir zat idi. Tabii askerler bir araya gelince teknik konular ele alınmış. Kafkas Dağlarından ve Rumeli'nden gelebilecek bir Rus saldırısı karşısında ne gibi savunma önlemlerinin alınacağı askerce tartışılıyor, bizimkiler Amerikalılardan bazı silahları talep ediyor, Amerikalılar verebilecekleri miktarları ortaya atıyor, bir orta yol bulunmaya çalışılıyormuş. Ancak Amerikalılar ikide birde, "Şu Harp okulunuzu 4 yıldan 2 yıla indirin" diyorlarmış.
İlk başta bizimkiler bu konuyu çok önemsememişler, fakat Amerikalılar tekrar tekrar konuyu gündeme getirice toplantıdaki paşalarımızdan birisi, bu ısrarlarının sebebini sormuş, Amerikalılar şöyle cevap vermişler: "Ruslar saldırdığı vakit, sizin ordunuz nasıl olsa dağılacak. Biz gelip sizi kurtarana kadar tasur seviyesinde muharebe ederek düşmanı oyalayın yeter. dolayısıyla sizin tabur komutanından daha büyük askerlere ihtiyacınız yoktur. Harp okulunuz 2 yıllık olsa da olur..."
Türk heyeti şaşkınlıktan birbirine bakmış, birisi çıkıp Sakarya'dan Çanakkale'den, Büyük Tarruz'dan bahsedecek olmuş. Fakat heyet başkanı o generalin koluna dokunarak söze girmiş. "Şimdi onlar ne anlayacaklar Büyük Taarruz'dan" demiş ve Amerikalılara dönerek, "Savaş çıktığı zaman kimin, hangi orduyu dağıtacağını sonra konuşuruz. Hem harp okullarımızı 2 seneye indirmemizden size ne? Harp okullarımızın 4 yıl olmasının ne gibi bir zararı olabilir ki?" demiş.
Amerikalılar, "Canım işte biz sizi düşünüyoruz, okulunuzu gereksiz yere uzatıp da para harcamayın" anlamında bir şeyler gevelemişler ağızlarında. İşte size, emperyalistlerin Türk eğitimini batırmayı, birinci önceliklerine aldıklarının açık bir delili...
Bugün, askerlerimiz aldığı eğitimle dünyanın en iyi kurmayları arasındadırlar. Ancak aynı şeyi, diğer eğitim kurumlarımız hakkında söylemek çok zor. Eğitimin bir ticarete dönüştüğü, "Şu okullar olmasa, Milli Eğitim Bakanlığı ne kadar kolay olurdu" zihniyetindeki şeriatçıların iktidarda olduğu bir dönemde, cehalet dört bir yanımızı sarmıştır.
Türkçü iktidarın ilk ve en önemli görevi, çocuklarımıza dünyanın en kaliteli eğitimine vermek olacaktır.
Yoksa...
Bu seçeneği düşünmek istemiyorum.
Tanrı Türk'ü korusun!..