Bu duruma şöyle yaklaşıyorum; Sümerce ile Türkçe arasında kelime alış verişi yapıldığını kimse inkar etmiyor fakat Sümer'ler asla Türk olamaz tezini savunanlar mevcut hatta Türkler'in tarihini bir kaç bin yıldan öte olamadığını savunanlarda var.
Madem Sümerce ile Türkçe arasında kelime alışverişi var, o halde bazı çevrelerin kabullenmediği Türk'lerin ne kadar eski ve büyük bir uygarlık olduğu sorununa da bu halde yanıt bumuş oluyoruz yani; ilk medeniyet olarak gördükleri Sümer'ler kadar eskidir!
Kim bilir belki daha da eskidir!
Bir defa ilk medeniyeti Sumerler'in kurduğu, gâyet tartışmalı zira arkeolojik kazılara dayanan son buluntular bizlere göstermiştir ki, insanlığın ilk medeniyeti Çatalhöyük'te kurulmadır.
Ki bu da, ''önce IJK vardı ve bunlar ancak çok sonra I(Sumerliler, Mısır Medeniyeti'nin Kurucu Râhipleri, Borealılar-Gravetler-Traklar), J(Hattiler/Hititler/Etiler) ve K(Kuzey İran-Tebriz-Horasan Bölgesi'ni yurt tutan Proto-Türkler) diye ayrıldı'' iddiasının doğruluğunu güçlendirmektedir zira saydığım bu üç DNA işaretleyicisi(I, J ve K), tarihin aynı döneminde, Asya'nın aynı yerinden ve birlikte harekete geçmiştir.
Demek ki önce Hattiler, sonra Sumerler ve Borealılar medeniyet kurmuş.
Brakisefallik(veya daha uygun bir tâbirle ''kafatası yapısı'' ), soy belirlemedeki tek kıstas değil; antropolojinin, bu uğurda kullandığı yöntemlerden sâdece bir tekidir(en basitinden Nordidler-İskandinavlar- ve Negroidler-Zenciler- dolikosefaldir, yani aynı kafatasına sahiptir).
Fakat iş, bununla da bitmiyor.
Sumerler, Antik Mısır'ın Yönetici-Rahipleri ve Traklar; brakisefal kafatasına, badem şeklinde ve yeşil veya mavi gözlere, çıkık elmacık kemiklerine, sarı veya kızıl saçlara ve bembeyaz bir tene sâhipti(yani çok bâriz Uralid idiler) ve bu üç topluluğun filolojik ve folklorik unsurları da resmen Asyatikti.
Ayrıca Kelteminar, Tagar/Taştık ve nihayet Andronovo-Kurgan Medeniyetleri kökenli toplulukların kendilerine verdikleri adlar, ''ar veya er'' takılarıyla biter(Sumer, Hazar, Macar, Bulgar, Tatar, Avar, Kimer...)
Türk Kadını'nın yüz aklarından Prof.Dr. Muazzez İlmiye ÇIĞ, dünyada Sumerliler'le kimse ilgilenmezken ve onlara dâir bilgiler çok çok azken Sümerolojiyi üniversiteye sokan ve ona yönelik akademik çalışmaları başlatan Başbuğ'un adını, kendi eserlerinde zikreder.
Biz de zikredelim fakat şunu da ekleyelim: Keşke kendisi, bizlerden bu kadar zamansız ayrılmasaydı.
Çeşitli forumlarda gördüğüm, bilimsel dayanaktan tamamen uzak ve gerçeğe takla attıran bazı iddialara da değinmeden geçemeyeceğim(aşağıdaki alıntı, bir forumdan alınma falan değil; konuya dâir iddiaların, kendimce bir araya getirilmiş hâlidir).
Âfetinan Hanımefendi, Türklerin sarı ırktan olduğunun söylenip, Batı tarafından hor görülmesine çok üzülmüştü ve bunu Atatürk'e açmıştı.
Çok sevdiği evlâdının bu denli kırılmasına dayanamayan ve Anadolu'nun da, en az Asya kadar Türk Yurdu olduğunu, Barbar Türkler'in de medenî olduklarını ve bunun gibi şeyleri kanıtlamaya çalışan ve Türk'ün Anadolu'daki varlığının meşrûiyetine sûnî bir dayanak arayan Atatürk, Sayın Âfetinan'a emir verdi ve bilimsel makyajlı subjektif çalışmalar başladı.
Bir defâ, Tükiye'ye uzanan türlü renkte, fikriyatta ve güçte eli, Çanakkale'den Büyük Taarruz'a değin çatır çatır kırmış ve Birleşmiş Milletler'e dâhi ancak dâvet üzerine katılmış birisinin, vura vura aldığı bir topraktaki kendi varlığına dayanak araması, sâdece komiktir.
Başbuğ, şunu diyemez miydi: Beyler! Sibirya'da doğduk, Asya'ya indik, Anadolu'yu savaşarak zaptettik ve yine savaşarak koruduk, yâni hakettik.
Avrupa da, tarihin bir dönemine değin, Kelt egemenliği altındaydı. Mâdem bu ''meşrûiyet'' bu denli önemli, Avrupa'daki varlığınız meşrû değildir. Topraklarınızı, Galliler'e verin!
Keza Anadolu'daki varlığımıza sözde dayanak arayan(!) Başbuğ'un, taa Meksika'da, ''neyin'' sözde dayanağını aradığı da, mantıktan fersah fersah uzak bu iddiaların sahipleri ve takipçileri tarafından, ''bir zahmet'' izah edilmelidir.
Hem böyle bir amacı olan birisi, Güney Irak'ta medeniyet kurmuş bir toplulukla neden uğraşsın?
Anadolu'daki Türk varlığının meşrûiyeti, Güney Irak'ta mı aranır?!
Böyle bir derdi olan birisi, Sumerler'le değil de, söz gelimi Urartular'la uğraşırdı ve Sümerbank'ı ve Etibank'ı değil, İyonbank'ı ve Urartubank'ı kurardı ve bu sayede hem Anadolu'nun yerli halkı, hem de Yunanlılar'la, Ermeniler'le ve Kafkasyonik Topluluklar'la akraba olduğumuzu ispatlardı ve sâdece tek taşla, yığınla kuş vururdu.
Düşünün... Sâdece düşünün.
Memleketin Kuruş'a dâhi ihtiyâcı olduğu bir sırada Avrupa'ya öğrenci, Meksika'ya araştırmacı yollayan, elâlem Sumer ve İskit nedir bilmezken bunları araştırtan ve hatta bilim formuna sokan(Bkz. Sümeroloji) Gâzi Başbuğ Hazretleri'nin, onca emeğin ve maddî külfetin sonuçlarını, bir kız çocuğunun mahzûnluğuna değişebileceği iddiasınaysa değinmiyorum bile.
Atatürk Hazretleri, konu Türk Tarihi ise, öz babasını tanımazdı.
Bir insanın şu saçmalığı dillendirebilmesi için ya Başbuğ'un karakterinden zerre haberinin olmaması ya da Sayın Âfetinan Hanımefendi üzerinden Başbuğ'a vurmaya çalışan birisi olması gerekir. Bir üçüncü şık, yoktur.
Bunlardan ilkine cehâlet, ikincisineyse hıyânet denir!
Sayın Âfetinan'ın tez danışmanının, uluslararası çapta saygınlığa sahip bir Ermeni olması da, söz konusu araştırmaların objektifliğine yeterli delil olsa gerektir.
Türklerin Tarihi'nin birkaç bin yıldan öteye gitmediği iddiası da, buram buram ''Türkofobi'' kokmaktadır, ki Batılı antropologların, geneolojistlerin, arkeologların ve ne yazık ki Türkologların(Boşnak ve Macar Biliminsanları'nı saymazsak) yegâne derdi, Türk'ü; Moğol, Çin, Arap, Fars gibi kavimlerle özdeşleştirip, kadim Türk Kültürü'nü kendilerine yamamaktır.
Biz barbar kalalım, medeniyet de onların olsun. Yok öyle yağma!
Birkaç binyıl da yine iyi Sayın Türkçü zira Göktürkler'in dâhi ilk birkaç hânedânının Çinli olduğunu iddia eden sözde biliminsanları bile var.
Dedim ya... Keşke Başbuğ, aramızdan bu kadar zamansız ayrılmasaydı da; Sumerler'e Semitik, İskitler'e Farsî, Kimerler'e Kafkasyonik diyenlerle uğraşmak durumunda kalmasaydık.
Esenlikler...