Börü Kam
Tonyukuk Nickli Üyeden Alıntı
Geçen günlerden birinde, buradan bir kardeşime şöyle söyledim; ''İslâm emperyalizmi Türkleri vatan sevgisinden yoksun bırakıp, salt dini askerleri olarak kullanmak istemiştir.''dersem, sence bu yanlış anlaşılacak bir cümle midir? Değerli arkadaşlar, bir Türkçü misak-ı milli sınırları içinde durduğu noktayı çok iyi tayin etmelidir bu ülkede bilir bilmez İslâma sataşmak neyse, Komrat'ta ortadoks inancına sataşmak Türkçülük aleyhine aynı etkiyi yapar. Ancak bu yobaz tayfası şunu bilmelidir ki, Müslüman olmak için Arapça bilmek gerekmez, gereken vahyin anlamını bilmektir. Bu Ebu Hanife'ye göre de , İmam Matüridi'ye göre de böyledir. Peygamberin vefatından 30 yıl sonra hilafet bitmiştir. Ondan sonrası beyliktir, padişahlıktır. 42 yıl sonra da bizim Araplarla savaşımız başlamıştır. İki defa yok olmaktan kurtardığımız bu illet toplum o günden beri ve asırlardır amansız düşmanımızdır. Bizlere atalarınızdan medet ummayın derler, atalar kültünü küfür sayarlar ama kendileri soylarını sayarken en az 5 kuşak geriden .. bin..bin... bin... diye atalarını saya saya gelirler. Bizde ki ırkı kırık nesepsizler de bu eksikliklerini Araba yaslanarak gidermeye çalışırlar.
İşte Türk Milletinin düştüğü/düşürüldüğü ve yüzyıllar boyunca kronik hale gelen hastalığı budur!
Türkler İslam'ı kabul etmelerinin üzerinden yüz yıl bile geçmeden, başta haçlı batı olmak üzere; İslam'ı boğmak, dar bir coğrafyaya hapsederek yayılmasını önlemek isteyen bilcümle gayr-i müslim güçlerin karşısında; İslam'ın koruyucusu, kollayıcısı ve temsilcisi konumuna geçmişlerdir.
Bunun anlamı: Türk'ün başta milli ülküsü olmak üzere Türk varlığı açısından hayati önem taşıyan bir çok milli refleksini, bilincini, ödev ve aksiyonlarını geri plana atması ve bir zaman sonra da, daha önceleri ilk sıra yer tutan önceliklerinin, çok çok geri planlara düşmesi demektir.
Araplar insanlık aleminin en tembel, en umarsız, en vahşi, en bencil ve ikiyüzlü milletlerinden birisidir.
Arap olmayan İslam Peygamberi, Araplar arasında, İslamı yaymaya başladığında Arap yarımadasında tarihin kaydettiği/kaydedeceği en büyük vahşet, zulüm ve cehalet hüküm sürmekteydi.
Bu döneme, yani İslam olmadan önceki, bin.. bin... bin... bin..... diyerek secerelerini dayandırdıkları dedelerinin, o günlerine bizzat kendileri "
cahiliyye devri" demekteler.
Nasıl ki insanların şahıslarına mahsus karakterleri varsa milletlerin de karakterleri vardır.
Çinliler yılan, Ruslar ayı, Amerikalılar maymun, İngilizler tilki, Almanlar domuz, Fransızlar fare, Yahudiler kene, Sırp ve Ermeniler sırtlan, Yunan ve Bulgarlar çakal, Farslılar ve Araplar da bukelamun tabiyat ve karakterli milletlerdir.
Tanrıyla, doğayla, canlı-cansız bütün yaratılmışlarla barışık, kır atlara dokunan, Bozkurtlara bakınan Türkler; dost ve yoldaş ettikleri ala atlar gibi yiğit ve kararlı, hayran oldukları ala kurtlar gibi asil ve hür tabiyatlı bir millettir.
Türk hile bilmez, duruma göre şekil almaz ve özü-sözü bir olduğundan, herkesi kendince bildiği için, kandırılması hep kolay olmuştur.
Lakin Türk'ün son kandırılışı daha öncekilerin hiç birisine benzememiş, bu kandırılmayla Türk, sadece maddi kayba uğramakla kalmayıp; reflekslerini, ülkülerini, dilini, kimliğini, ruhunu ve manasını da ağır ağır, yavaş yavaş kaybetmiş, yutturulan afyon en ücra hücrelerine kadar öylesine işlemişki, bin küsür yıllık bir uykudan, Tanrı'nın bir lütfu olarak, Türklüğün; çelik iradeli, tunç yürekli, bükülmez bilekli, Bozkurt Oğlu Atatürk eliyle, ölüm-kalım sınırında, ancak, uyanabilmiştir.
Anlaşılacağı üzere Türk'ü kandırmanın yegane ve en tesirli yolu olarak dini, imanı ve inancı kullanılmaya başlanmıştır.
Arap dilinde
köle, cariye, zımmi, mevali gibi ikinci sınıf kişileri tanımlayan kelime ve kavramlar vardır.
Köle ve cariyenin ne olduğunu hepimiz biliriz.
Zımmi vergi (haraç) vermeleri şartıyla ilişilmeyen gayri müslim, tek tanrılı, (Hırisitiyan, yahudi, vs.) din mensuplarıdır.
Mevali'ye gelince bu kavram, Araplar tarafından, başta Türkler olmak üzere Arap olmayan bütün müslüman milletler için kullanılmaktadır.
Mevali, müslüman köle demektir ve Araplar Arap olmayan bütün müslümanları "
mevali" olarak görmektedir.
Arap ve İslam hukukuna göre köle; köleye sahip olan kişinin kölesi üzerinde, hiç bir kısıtlama ve sınır olmaksızın, her türlü hak ve tasarrufta bulunabileceği, tabiri caizse, bir mal, eşya, hayvan konumundadır.
Türk, inandığı dini değerler uğrunda savaşıp, başta haçlı batı olmak üzere, bütün dünyayı kendisine düşman ederken, kendisini mevalilerin (müslüman kölelerin) sahibi ve efendisi gören Arap, Türk'ün bu gayretlerini kendileri adına yapılmış bir hizmet ve görev olarak görmüş ve değerlendirmiştir.
Tanrı buyruğu Kur'an'ın ve İslam'ı vazeden İslam Peygamberinin getirdiği gerçek İslam, milliyetçiliği değil, başka milletlerin yaşam ve onurlarını yok etmeyi amaçlayan sapkınlıkları yasaklamıştır.
Ne yazık ki İslam'ın bu akidesi, çıktığı topraklarda ve ilk hitap ettiği insanlar tarafından, ihlal ve tahrif edilmiştir.
Biz Türkçüleri, zaten büyük ve şerefli olan milletimizi sevdiğimiz, herkesçe malum, büyük ve şerefli olduğu gerçeğini dile getirdiğimiz için, ırkçılıkla, İslam dışılıkla, fitne ve fücurla itham edenler, bizden önce İslam Peygamberinin vefaatından sonraki Arapların hal, gidiş ve uygulamalarına bir baksınlarda, Tanrı'nın bizzat kendisinin ululadığı; sevilmeye ve yüceltilmeye layık olarak acuna gönderdiği biz Türklerin milliyetçilik yapmasına, şayet diyebiliyorlarsa, ondan sonra ne diyeceklerse desinler.
Arap olmayanların Araplarla evlenmesini yasaklayan ilk kişi İslam'ın kudretli ve adil halifesi Ömer'dir.
İşi müslüman milletlere karşı dışlama ve ötekileştirme şeklinde devlet politikası yapan ve Arap olmayan milletleri Araplaştırmanın sistematiğini kuran ve işletmeye başlayanlar ise Arap Emevilerdir.
AKP kuyrukçu beyzade buyurmuşlar: Arapça öğrenmek vacipmiş.
Ulan hödükler!
Ulan angutlar!
Ulan mankurtlar!
Ulan Araplaşmayı İslam sanan mevaliler!
Arapça öğrenmek vacipse- ki asla böyle bir vücup yoktur-
Türkçe öğrenmek farz, Türkçe konuşmak da ibadettir.Türkçülüğün doruk ismi Uluğ Bilge Kaşgarlı Mahmut Divan-ı Lügat'tül Türk adlı eserinin girişinde, Arapça öğrenmeyi vacip kılan çağdaş angut ve mankurtlarımızın aksine, ta kaç yüzyıl önceden Türkçe öğrenmenin vacip olduğunu, hemde İslam Peygamberinin hadisine dayanarak, söylemiştir.
Uluğ Bilge Kaşgarlı, büyük bir öngörüyle,: "
Türkçe öğrenmenin vacip olduğunun yanısıra; aklın da bunu emrettiğini, zira çok yakın bir tarihte yeryüzü hakimiyetinin Türklere geçeceği ve bu hakimiyetin çok uzun süreceğini" söylemektedir.
Peygamber ve halifeleri (Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali) sonrasında İslam hakim güçlerin kendi çıkar ve iktidar sigortası olarak kullanılmaya başlanmış, mensubu oldukları dinin Peygamberinin çocukları yine kendi akrabaları tarafından, asırlardır müslümanların içini acıtan, bir deşhet ve vahşetle katledilmiştir.
Peygamberin ağzından hadisler uyduran ve bu uyduruk hadislere dayanarak önlerine geleni katledip, köleleştiren, yine İslam adına, iktidarı işgal eden Arap Emevilerdir.
Arap Emevilerince kurumsallaştırılan, diğer müslüman milletleri kendi kimliklerinden uzaklaştırarak, görünürde dini askerler, gerçekte ise Arapların hizmetkarı ve kölesi yapılması amaçlanan hileli yönlendirme (manipülasyon) ve bilgi çarpıtmalarından (dezenformasyon) en çok Türkler etkilenmiş ve, yukarıda da ifade ettiğim gibi, Türkler neredeyse dilini ve milli kimliğini unutmanın eşiğine getirilmiştir.
Türk Milletini; kökleriyle, ruhuyla, manasıyla, onur, haysiyet ve kimliğiyle yeniden buluşturan, Tanrı'nın Türküne bir lütuf olarak gönderdiği, Türklüğün; çelik iradeli, tunç yürekli, bükülmez bilekli, Bozkurt Oğlu Atatürk'e karşı yürütülen sistematik düşmanlık ve karalama çalışmalarının asıl sebebi; din üzerinden yüzyıllardır yürütülen hükümranlık kurma, nüfuz ve itibar sağlama, mal, mülk ve servet edinme kapısının, Atatürk tarafından kapatılmış olmasındandır.
Atatürk Türk Milletini dininden, diyanetinden uzaklaştırmamış, bilakis Türklüğü İslam'ın yegane dayanağı Kur'an'ın ve Peygamberin emrettiği İslam'ın en sağlam kolu Türk Maturidi ve büyük bir ilim ve vicdan adamı olan İmam Hanifiyle buluşturarak Araplaşmaktan kurtarıp İslamlaşmasının yolunu açmıştır.
Bu itibarla Başbuğ Atatürk İslam'a ve müslümanlara en büyük iyilik ve hizmeti sunmuş gerçek bir iman ve vicdan doruğudur.Yobazlar, din bezirganları ve İslam adına faşizm tesis eden ve bölücülere hamilik yapan vicdanı kara mahluklar kudursunlar kudurabildiklerince; bu memlekette okunan her ezandan, kılınan her namazdan, her Kur'an tilavetinden ve müminlerce yapılan bütün ibadetlerin sevaplarından Türklüğün Son Başbuğu Atatürk'e de sevap yazılmaktadır.
Bu memleketin minarelerinde gürül gürül ezanlar okunuyorsa, camilerde huzur, güven ve huşu içinde namazlar kılınıyor, dinin bütün vecibeleri, hiç bir engellemeye maruz kalmaksızın, ifa edilebiliyorsa bunu sağlayan şey: Türk Bayrağının şan ve şerefle dalgalanmasıdır.Bu şanlı bayrağı 20. yüzyılın Alp Er Tunga'sı son Başbuğ ATATÜRK dalgalandırmıştır.Kör gözler görmese de, sağır kulaklar duymasa da, kararmış vicdanlar hissetmese de, mankurtlaşmış beyinler anlamasa da, bu büyük gerçeğe; Türklüğün derin vicdanı, tarih ve Tanrı tanıktır.
TTK.