Gönderen Konu: SES BAYRAĞIMIZIN BAYRAKTARLARI  (Okunma sayısı 19472 defa)

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı o.öcal

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 556
  • TANRI DAĞINDA, UÇMAĞA VARDI...
SES BAYRAĞIMIZIN BAYRAKTARLARI
« : 16 Haziran 2011 »
Merhaba değerli kandaşlarım. Uzun bir zamandır otağdan uzak kaldım. İlk zamanlar ara sıra uğradım ama forum kapalıydı. Yoğun bir çalışma temposu yaşadığımdan epeydir uğramıyordum. Bugün uğrayıp forumun açık olduğunu görünce biraz inceleme fırsatım oldu. Tabiki özellikle dil ve edebiyat bölümünü inceledim. Milletleri ayakta tutan unsurların en önemlilerinin başında dil gelir. Geçmişten bugüne dilimizin bayraktarlığını yapanlar kimlerdir, bunlarla ilgili paylaşımlar var mı diye baktım. Adsız Ata doğal olarak olması gerekiyor elbette. Kısaca Fuzuli'den bahsedildiğini gördüm. Bir eğitimci şair olarak biliyorum ki en az Fuzu'li kadar dilimize sahip çıkmış dilimizin yaşamasına çalışmış o kadar şair ozan var ki, nedense bahsedilmemiş. Arapça ve farsçanın moda olduğu yüz yıllarda dilimizin hizmetkarlığını yapmış olan şahsiyetleri Türkçüler neden tanımak istemiyorlar anlam veremiyorum. (Tanımak istemedikleri yargısına şurdan varıyorum. Türkçü sitelerde bu şahsiyetleri göremiyorum) Tabiki aklıma şu geliyor o zaman. Benim, ses bayrağımızın bayraktarları olarak nitelendirdiiğim şahsiyetlerin ( Yesevi, Yunus Emre, Hacı Bayramı Veli, Kaygusuz Abdal, Hasan Dede, Hatayi...daha sonraları Karacaoğlan, Dadaoğlu....gibi)bir çoğunun tasavvuf tekke şairleri olmaları. Yaşadıkları yüzyıllarda Arapça ve farçaya karşı, yazdıkları söyledikleri şiirin türüne içeriğine bakılmaksızın, genelde saraydan uzak, halkın içinde halkın diliyle yazıp söylemeleri önemlidir. Anadolu insanı bunların sayesinde sufileşmiş, tarikat müridi olmuş doğru ama dilimizde Türklüğümüzde bir yerde bunların sayesinde korunagelmiştir. İnancım o ki bu şahsiyetlerde saray şairleri gibi Mevlana gibi Fars dilini kullansaydı Anadoluda Türkçe diye bir dil kalmayabilirdi. Esenlikler diliyorum.

UÇMAĞA VARDI..!
TANRI DAĞINDA...
ATSIZ ATA OTAĞINDA, ULU ATALAR HUZURUNDA DİZ VURMAKTA!

Çevrimiçi Üçoklu Börü Kam

  • Otağ Yöneticisi
  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 2314
  • Kök Teñğri Türk'e Kut ve Utku Versin!
Ynt: SES BAYRAĞIMIZIN BAYRAKTARLARI
« Yanıtla #1 : 16 Haziran 2011 »
Merhaba değerli kandaşlarım. Uzun bir zamandır otağdan uzak kaldım. İlk zamanlar ara sıra uğradım ama forum kapalıydı. Yoğun bir çalışma temposu yaşadığımdan epeydir uğramıyordum. Bugün uğrayıp forumun açık olduğunu görünce biraz inceleme fırsatım oldu. Tabiki özellikle dil ve edebiyat bölümünü inceledim. Milletleri ayakta tutan unsurların en önemlilerinin başında dil gelir. Geçmişten bugüne dilimizin bayraktarlığını yapanlar kimlerdir, bunlarla ilgili paylaşımlar var mı diye baktım. Adsız Ata doğal olarak olması gerekiyor elbette. Kısaca Fuzuli'den bahsedildiğini gördüm. Bir eğitimci şair olarak biliyorum ki en az Fuzu'li kadar dilimize sahip çıkmış dilimizin yaşamasına çalışmış o kadar şair ozan var ki, nedense bahsedilmemiş. Arapça ve farsçanın moda olduğu yüz yıllarda dilimizin hizmetkarlığını yapmış olan şahsiyetleri Türkçüler neden tanımak istemiyorlar anlam veremiyorum. (Tanımak istemedikleri yargısına şurdan varıyorum. Türkçü sitelerde bu şahsiyetleri göremiyorum) Tabiki aklıma şu geliyor o zaman. Benim, ses bayrağımızın bayraktarları olarak nitelendirdiiğim şahsiyetlerin ( Yesevi, Yunus Emre, Hacı Bayramı Veli, Kaygusuz Abdal, Hasan Dede, Hatayi...daha sonraları Karacaoğlan, Dadaoğlu....gibi)bir çoğunun tasavvuf tekke şairleri olmaları. Yaşadıkları yüzyıllarda Arapça ve farçaya karşı, yazdıkları söyledikleri şiirin türüne içeriğine bakılmaksızın, genelde saraydan uzak, halkın içinde halkın diliyle yazıp söylemeleri önemlidir. Anadolu insanı bunların sayesinde sufileşmiş, tarikat müridi olmuş doğru ama dilimizde Türklüğümüzde bir yerde bunların sayesinde korunagelmiştir. İnancım o ki bu şahsiyetlerde saray şairleri gibi Mevlana gibi Fars dilini kullansaydı Anadoluda Türkçe diye bir dil kalmayabilirdi. Esenlikler diliyorum.

Sayın o.öcal Beğ,
Önerilerinizi önemsiyor ve haklı olduğunuz eleştirilerinizi saygıyla karşılıyoruz.
Çok haklısınız. Çünkü Türk demek, Türkçe demektir.
Türkçemizle ilgili bölümlerin yetersizliğini ve başkaca uğraşlarımız nedeniyle bu bölümü ve dahi bir çok hususu ihmal ettiğimizi biliyorum.
Ses bayrağımızın bayraktarlarını Türk Milletine tanıtmak asli görevlerimizdendir.
Başkalarını bilemem ama bizim için adlarını sıraladığınız Yesevi, Yunus Emre, Hacı Bayramı Veli, Kaygusuz Abdal, Hasan Dede, Hatayi gibi şahsiyetlerin tasavvuf ve tekke şairleri olmaları kendilerine mesafeli durmamızın nedeni değildir.
Bizim için önemli olan kişilerin dini inanç ve kanaatleri değil Türk Diline yaptıkları hizmetlerdir. Ayrıca kişilerin dini inanç ve kanaatlerini sorgulama ve yargılamaya kalkışmayı da yakışıksız bulmakta ve bunları Türk Milletini şu ve bu adlarla ayrıştırma ve ötekileştirme olarak değerlendirmekteyiz.
Biz Türk Milletini hiçbir ayrıma tabii tutmaksızın bir bütün olarak görmekte, Türkçülüğümüzün tarifini de Türklüğe ait bütün değerlere saygı duyma ve sahip çıkmak olarak yapmaktayız.
Ne yazık ki sanal ağ elleri üzerinden yapılan bazı olumsuz, amacını aşmış ve hatta kasti niyetli yayınlar sebebiyle Türkçülük ya salt kürt karşıtlığı gibi görülmüş/gösterilmiş ve daha da vahim olanı din karşıtı ve din düşmanı olarak algılanmaya yol açacak bir şekilde yansıtılmış ve bu yansıyış laiklik adına yapılmıştır. Oysaki Başbuğ Atatürk’ün tarif ettiği ve uygulamaya koyduğu laikliğin bu davranışlarla bağdaşır ve benzeşir hiçbir yönü yoktur.
Çeşitli vesilelerle, defalarca, dile getirdiğimiz gibi bizim karşı olduğumuz din, dindarlık ve dini yaşam değil, bilakis bizim karşı olduğumuz dinin istismarı, dinin Türklüğe karşı bir silah olarak kullanılması ve siyasete alet edilmesidir.
Kuruluşunu gerçekleştirdiğimiz Gökbörü Türkçü Teşkilatımızın yapacağı işlerin başında hayata uygulanabilir ve ayakları üzerine basan bir Türkçülük tanımını yapmak gelmektedir. Ne yazık ki yine sanal ağ elleri vasıtasıyla oluşan bilgi kirliliği Türkçülüğün ne demek olduğunu anlaşılmaz kılmış, Türkçülüğün kişilere, guruplara ve bölgelere göre değişik tarifleri ortaya çıkarak bu farklı tarifler işi birbirilerini Türkçü olmamak suçlamasına kadar vardırıp, çatışmaya bile girmiştir.
Tanrının izniyle bu sorunlar, zaman içinde, sağlık bir şekilde çözüme kavuşturulacaktır.
Bu noktada sizlerin de katkılarını bekliyoruz.

Sağlık ve esenlik dileklerimle…

TTK.
Türk Soyunun Gizli Gücüne İNAN ve GÜVEN!

Çevrimdışı Tonyukuk

  • Türkçü-Turancı
  • ****
  • İleti: 140
Ynt: SES BAYRAĞIMIZIN BAYRAKTARLARI
« Yanıtla #2 : 17 Haziran 2011 »
          Esenlikler sayın kandaşım, sizin gibi hem yurdumuza insan yetiştirmek anlamında, hem de edebiyat alanında eserler veren seçkin bir eğitimcinin yeniden bu çatı altında yer alması diğer arkadaşlarım gibi beni de çok sevindirdi. Hoş geldiniz.

       Eleştirilerinizde haklısınız, saydığınız adlara uzak durmak bir parça da değer bilmez olmayı gerektirir diye düşünüyorum. İnancın inananın dilinde de yaşanabileceğini savunan Matüridi’den esinlenen Hoca Ahmet Yesevi ve bütün olumsuz koşullara karşın Türkçe yazmak ve söylemekte ısrar ederek duru Türkçe’nin bugünlere kadar taşınmasına neden olan diğer adlara birer irtica yayıcısı gibi soğuk durmak, bir Türkçüye yakışmadığı gibi, tarihimizden ve kültürümüzden habersiz olmayı da gerektirir. Anlaşılamayan durum şudur; Matüridi, Yesevi, Hacı Bektaş Veli, Hacı Bayram Veli gibi devirlerinin inanç önderleri olan kişilerin varlığı İslâm dinini Arap ırkçılığından ve Arap kültür ögelerinden arındırarak, bu dine, yasayla, kamu yararıyla, kültürümüzle çatışmayan akıla önem veren, Türk’e has geleneklerin sürmesini sağlayan özellikler katmışlar, Arapların ‘’mevali’’ anlayışına karşı durmuşlardır. Bunları karalamak bir yana, bunlardan uzaklaşmak bugünkü Türklük düşmanı dinsel temelli yıkıcı ve bölücü toplulukların doğmasına neden olmuştur. İran Selçuklularının Fars asıllı veziri Nizam ül Mülk’ün 1091 yılında Gazali’yi önce Bağdat’taki sonra da Nişabur’daki Nizamiye medreselerine ataması fen bilimlerinin buralardan atılmasına neden olmuş, bütün filozoflar Gazali tarafından kâfirlikle suçlanmıştır. Gazali’nin Eş’ari kaynaklı durağan, aklı kullanmayı önemsemeyen aşırı tutucu fikirleri dinde düşünce hürriyetini ve akılcılığı bitirmiştir ve bugün din diye benimsenen Arapçılığın milatlarındandır. Bu olaylardan birkaç yüzyıl sonra Matüridi'nin İslâm anlayışının Osmanlı devletinden dışlanması bu devletin fikri ve dini yapısı için büyük kayıp olmuş, adları anılan ozanlar ve erenler sayesinde Türk kimliğini, Türk dilini koruyan Anadolu insanıyla, yobazlığın pençesine düşen devleti, dini kullanarak ele geçiren devşirmeler arasında çatışmalar başlamıştır. Eğer Türk ulusu bu değerlerinin düşünce ve eylemlerine biraz sahip çıksaydı, ‘’gökyüzünde buzlu güğümler kaynatan’’, ‘’meleklerin bacaklarını gözetliyorlar’’ diye gözlemevi yıktıran çağdışı mitolojik İslâm gibi sapkınlıklar, başımıza bu kadar dert olmazdı.

      Türkçülük Türk ellerinin taşını toprağını doğasını sevmek kadar insanını da sevmeyi gerektirir, doğrudan inançların içlerinden deliller sunarak doğruları anlatmak, Türk varsa, Türk devleti güçlü olursa diğer her şeyin var olacağına Türkleri inandırmak dururken sövüp saymak bir art niyet değilse bile bilgisizliğin eseridir. Kültür ve tarih bilgisi Türkçülüğün temel taşı olmalı ki, bu topraklardaki egemenliğimizi ve varlığımızı bu olgulardan edindiğimiz bilgiler ışığında savunabilmeliyiz. Sözün gelimi bugün Kırgızistan’da ‘’köcö’’ olarak tanınan, yarma veya bulgurlu, köfteli tirit yemeği, aynı şekilde Gümüşhane’de de ‘’kocu dolması’’ adıyla bilinmekte ve pişirilmektedir. Kaşgarlı Mahmut’un sözlüğüne kadar giren ‘’tutmaç’’, ‘’güllâç’’, ‘’gömeç’’, ''çörek’’, ‘’buğra’’, ‘’kıyma’’, ‘’umaç’’, ‘’katık’’, ‘’çağır’’, ‘’börek’’, ‘’mantu’’(mantı) bizimdir. Bunların Anadolu Türkü tarafından bilinmesi bir dönüşüm eseri olamaz. Bugün Karadeniz’de ve diğer yerlerde Türkçe konuşulmasının nedeni oradaki insanların çoğunun Türkleşmesinden değil, Türk yerleşiminin çokluğundandır, eğer tersi olsaydı Türkleştiği öne sürülen bazı azınlıklar gibi bunlar da kendi anadillerini konuşurlardı. Bu yemeklerin Tokat’ta, Sivas’ta, Ankara’da tıpkı ata yurtlarımızdaki gibi anılmasının ve pişirilmesinin nedeni soy ve kültür birliğidir. Nereden nereye ancak inancı ne olursa olsun bu topraklarda devirlerinin uygunsuz koşullarına karşın Türkçe konuşan, Türk için uğraşan herkese kendi adıma minnet duyarım. Böyle konularda çıkıntılık yapanlar bir de şöyle düşünsünler; Başkenti Diyarbakır’ı terk edip Tebriz’i başkent yapan Akkoyunlu mu suçlu? Hacı Bektaş mı?, 3-5 rum kırıntısının elinden aldığı toprakları yüzyıllarca İklim-i rum diye anan Osmanlı’mı yoksa Yesevi mi suçlu?. Bugün bile Boğaz'ın batı yakasına Rumeli adını verenler mi? yoksa Hacı Bayram Veli mi? Kürtlerden Hamidiye alayları kurup çok da iyi besleyerek yoksul düşürdüğü Türkmeni onlara bile özenir hale getirenler mi? Yoksa Yunus Emre mi suçlu? Aslında zırva yorum gerektirmez ama üşenmedim yazdım. Kusuruma bakılmasın, Esenlikler dilerim. Tekrar hoş geldiniz. TTK.       

Çevrimdışı o.öcal

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 556
  • TANRI DAĞINDA, UÇMAĞA VARDI...
Ynt: SES BAYRAĞIMIZIN BAYRAKTARLARI
« Yanıtla #3 : 24 Haziran 2011 »
Değerli Üçoklu Börü Kam ve Tonyukuk kandaşlarım hoşbuldum. Benim açımdan önemli iki konuya değinmişsiniz.. Birincisi kişilerin inancı bizi bağlamamalı, müslüman, yahudi, hıristiyan, şaman veya budist.Dediğiniz gibi Türklük için yaptığı önemlidir. Bir örnek vermek istiyorum. Ali Şir Nevai divan şairleri arasındadır. Bu yönü bize ters gelebilir. Ama  Türkçe'nin Farsça kadar hatta Farsça'dan daha önemli bir edebiyat dili olabileceğini ispatlamaya çalışmış ve dilimize en fazla değer vermiş bir şairdir.
Bir diğer konu ise şudur: İnternet ortamında Türkçüyüm diyenler tarafından Türkçülük adına yanlışlıklar yapıldığıdır. Çok basit düzeyde konulara değinilip Türkçülüğün özünden sapıldığıdır ki bu çok çok tehlikeli bir durumdur. Bizzat şahit olduğum kısa bir olayı örnek vermek istiyorum. Belki bu mesajmı vereceğim örnekteki kandaşımız burada okumuş olacak. Geçmiş yıllarda Atsız Atanın adıyla açılmış bir sitede adımın anıldığı bir paylaşım yapılmış ve bende benden ne istiyorlar diye üye olup mesajı okuyup cevap verdim. Bir şiiridimde bir virgül hatası olduğundan yanlış anlamaya sebep olmuşum ve beni eleştirmiş bir üye. Gereken cevabı verince başka bir üye adımın Osman olmasından rahatsız olmuş, yani arap adı olmasından dolayı. Oysa sayfanın altında da Osman Batur'un adı verilmiş. Dedim ki benim adım rahatsızlık veriyor da Osman Batur'un bu sayfada ne işi var. İsmimi değiştirmeliymişim falan filan. İşte bu arkadaşımızın Türkçülük anlayışı.
Değerli Tonyuyuk kandaş bazı örnek kelimeler sunmuş. Ben de yeri gelmişken buna benzer bir paylaşım yapayım dedim. Esen kalın.

Geldi Nevruz Bayramı

Navrız, Nauruz, Bozkurt, Ergenekon da denir,
Kazak Kırgız yurdunda Nooruz Köcö yenir.
Osmanlıda gelenek Nevruziye macunu,
Kaptırmayız kimseye yeni yılın tacını.

Geldi Nevruz bayramı kanda şenlik görülsün,
Alınsın bayramlıklar hediyeler verilsin.
Temizlensin dip bucak yataklar havalansın,
Bakılsın fidanlara bağ bahçe tavalansın.

Haberciden il ahire yapılsın hazırlıklar,
Ahır Çarşamba günü gezilsin mezarlıklar.
Ölülerin hayrına helvalar hazır olsun,
Dağıtılsın fakire geçmişler huzur bulsun.

Nevruz Türk’ün bayramı uyuyanlar uyansın,
Soğan kabuklarıyla yumurtalar boyansın.
Tokuşsun birbiriyle kırılanlar soyulsun,
Afiyetle yiyelim oyun ile doyulsun.

Sevinecek çocuklar kapı kapı çalınsın,
Uzatılan şal ile bayram payı alınsın.
Dinleyen var kapıdan pencereler tıkansın
Bu gece dilek tutan soğuk suyla yıkansın

Bütün Türk illerinde kutlansın kardeş kardeş,
Alav alav gecesi yakılsın tongal ateş.
Dilekleri tutalım aşalım alazları,
Yeni yıla sağlıkla yakalım marazları.

Dinlensin aksakallı küskün olan barışsın,
Kurulsun milli sofra pilav yarma yarışsın.
Damakta tat bırakır yemeklerin etlisi,
Üzerine yenilsin semeninin tatlısı.

Gençlere örnek olmuş gençliğinde nineler,
Evlilik yolu açık birleşirse iğneler.
Nevruzda inanış çok unutma Türk töreni,
Atamızdan yadigâr godu godu töreni.

                                   21.03.2008
                                  Osman Öcal


UÇMAĞA VARDI..!
TANRI DAĞINDA...
ATSIZ ATA OTAĞINDA, ULU ATALAR HUZURUNDA DİZ VURMAKTA!