Esenlikler sayın kandaşım, sizin gibi hem yurdumuza insan yetiştirmek anlamında, hem de edebiyat alanında eserler veren seçkin bir eğitimcinin yeniden bu çatı altında yer alması diğer arkadaşlarım gibi beni de çok sevindirdi. Hoş geldiniz.
Eleştirilerinizde haklısınız, saydığınız adlara uzak durmak bir parça da değer bilmez olmayı gerektirir diye düşünüyorum. İnancın inananın dilinde de yaşanabileceğini savunan Matüridi’den esinlenen Hoca Ahmet Yesevi ve bütün olumsuz koşullara karşın Türkçe yazmak ve söylemekte ısrar ederek duru Türkçe’nin bugünlere kadar taşınmasına neden olan diğer adlara birer irtica yayıcısı gibi soğuk durmak, bir Türkçüye yakışmadığı gibi, tarihimizden ve kültürümüzden habersiz olmayı da gerektirir. Anlaşılamayan durum şudur; Matüridi, Yesevi, Hacı Bektaş Veli, Hacı Bayram Veli gibi devirlerinin inanç önderleri olan kişilerin varlığı İslâm dinini Arap ırkçılığından ve Arap kültür ögelerinden arındırarak, bu dine, yasayla, kamu yararıyla, kültürümüzle çatışmayan akıla önem veren, Türk’e has geleneklerin sürmesini sağlayan özellikler katmışlar, Arapların ‘’mevali’’ anlayışına karşı durmuşlardır. Bunları karalamak bir yana, bunlardan uzaklaşmak bugünkü Türklük düşmanı dinsel temelli yıkıcı ve bölücü toplulukların doğmasına neden olmuştur. İran Selçuklularının Fars asıllı veziri Nizam ül Mülk’ün 1091 yılında Gazali’yi önce Bağdat’taki sonra da Nişabur’daki Nizamiye medreselerine ataması fen bilimlerinin buralardan atılmasına neden olmuş, bütün filozoflar Gazali tarafından kâfirlikle suçlanmıştır. Gazali’nin Eş’ari kaynaklı durağan, aklı kullanmayı önemsemeyen aşırı tutucu fikirleri dinde düşünce hürriyetini ve akılcılığı bitirmiştir ve bugün din diye benimsenen Arapçılığın milatlarındandır. Bu olaylardan birkaç yüzyıl sonra Matüridi'nin İslâm anlayışının Osmanlı devletinden dışlanması bu devletin fikri ve dini yapısı için büyük kayıp olmuş, adları anılan ozanlar ve erenler sayesinde Türk kimliğini, Türk dilini koruyan Anadolu insanıyla, yobazlığın pençesine düşen devleti, dini kullanarak ele geçiren devşirmeler arasında çatışmalar başlamıştır. Eğer Türk ulusu bu değerlerinin düşünce ve eylemlerine biraz sahip çıksaydı, ‘’gökyüzünde buzlu güğümler kaynatan’’, ‘’meleklerin bacaklarını gözetliyorlar’’ diye gözlemevi yıktıran çağdışı mitolojik İslâm gibi sapkınlıklar, başımıza bu kadar dert olmazdı.
Türkçülük Türk ellerinin taşını toprağını doğasını sevmek kadar insanını da sevmeyi gerektirir, doğrudan inançların içlerinden deliller sunarak doğruları anlatmak, Türk varsa, Türk devleti güçlü olursa diğer her şeyin var olacağına Türkleri inandırmak dururken sövüp saymak bir art niyet değilse bile bilgisizliğin eseridir. Kültür ve tarih bilgisi Türkçülüğün temel taşı olmalı ki, bu topraklardaki egemenliğimizi ve varlığımızı bu olgulardan edindiğimiz bilgiler ışığında savunabilmeliyiz. Sözün gelimi bugün Kırgızistan’da ‘’köcö’’ olarak tanınan, yarma veya bulgurlu, köfteli tirit yemeği, aynı şekilde Gümüşhane’de de ‘’kocu dolması’’ adıyla bilinmekte ve pişirilmektedir. Kaşgarlı Mahmut’un sözlüğüne kadar giren ‘’tutmaç’’, ‘’güllâç’’, ‘’gömeç’’, ''çörek’’, ‘’buğra’’, ‘’kıyma’’, ‘’umaç’’, ‘’katık’’, ‘’çağır’’, ‘’börek’’, ‘’mantu’’(mantı) bizimdir. Bunların Anadolu Türkü tarafından bilinmesi bir dönüşüm eseri olamaz. Bugün Karadeniz’de ve diğer yerlerde Türkçe konuşulmasının nedeni oradaki insanların çoğunun Türkleşmesinden değil, Türk yerleşiminin çokluğundandır, eğer tersi olsaydı Türkleştiği öne sürülen bazı azınlıklar gibi bunlar da kendi anadillerini konuşurlardı. Bu yemeklerin Tokat’ta, Sivas’ta, Ankara’da tıpkı ata yurtlarımızdaki gibi anılmasının ve pişirilmesinin nedeni soy ve kültür birliğidir. Nereden nereye ancak inancı ne olursa olsun bu topraklarda devirlerinin uygunsuz koşullarına karşın Türkçe konuşan, Türk için uğraşan herkese kendi adıma minnet duyarım. Böyle konularda çıkıntılık yapanlar bir de şöyle düşünsünler; Başkenti Diyarbakır’ı terk edip Tebriz’i başkent yapan Akkoyunlu mu suçlu? Hacı Bektaş mı?, 3-5 rum kırıntısının elinden aldığı toprakları yüzyıllarca İklim-i rum diye anan Osmanlı’mı yoksa Yesevi mi suçlu?. Bugün bile Boğaz'ın batı yakasına Rumeli adını verenler mi? yoksa Hacı Bayram Veli mi? Kürtlerden Hamidiye alayları kurup çok da iyi besleyerek yoksul düşürdüğü Türkmeni onlara bile özenir hale getirenler mi? Yoksa Yunus Emre mi suçlu? Aslında zırva yorum gerektirmez ama üşenmedim yazdım. Kusuruma bakılmasın, Esenlikler dilerim. Tekrar hoş geldiniz. TTK.