Saygılarımla.
Sami Yavrucuk Sakın "olmaz" demeyin. Niçin olmasın: Biraz düşünün hele: 1940'lı yıllarda Ödemiş ovasının zeybeği Şükrü Saracoğlu Başbakanımız olmadı mı? Ve "TÜRKÜZ, TÜRKÇÜYÜZ VE TÜRKÇÜ KALACAĞIZ" diye haykırmadı mı? "Erzurumun dadaşı, doğunun sınır taşı. Efes'i var Aydın'ın, eğilmez Türk'ün başı" şiirini ne çabuk unuttunuz.
Büyük Bozkurt Mustafa Kemal Atatürk uçmağa vardıkta, bizler bugünkü gibi sıkıntılı ve buhranlı günleri yine yaşadık. Dış düşmanımız, doğu illerimizi bizden koparmak istedi, İstanbul ve Çanakkale boğazlarımıza göz koydu. İç düşmanlarımız da millî kültürümüzü inkâr edip bizi köklerimizden kopardılar. Güzel Türkçemiz, bugünkü gibi uydurukçuların eline düştü. Düşünce hayatımız, üniversitelerimiz, basınımız sapıkların tesir alanına girdi. Geleceğimizden o zaman da ümitsiz hâle düşmüştük. O zamanki Millî Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel, bugünkünden daha az mı solcu idi zannediyorsunuz. Azılı komünistler; Behice Boranlar, Niyazi Berkesler yurdumuzda marksist İşçi Partisi kurulmadan önce Ankara Üniversitesinde faal değiller miydi? 1940'lı yıllarda köylerimizi kalkındırmak adı altında köy enstitüleri yolu ile sosyalist bir modeli, inanç ve millî değerleri yüksek kırsal kökenli insanlarımıza aşılamak suretiyle Karl Maks'ın alt yapı devrimi için, bir hazırlık dönemi kabul edilen, beyinleri yıkama hareketine girişmediler mi? 40-50 yıl evvelki o günlerin bugünlerden ne farkı vardı? O zaman altı oklu solcu CHP vardı, şimdi de yine çoğunluktaki şekil değiştirmiş güvercinli halka dönük solcu DSP var. Herşey aynı. Bugün düşmanlarımızla Kıbrıs'ta, Güney Doğu Anadolu'da mücadele ederek "efsane yarbay" pâyesine erişen ve "kimseye kırgın ya da kızgın değilim, yeminime sadık kaldım, bana verilen görevleri aynen uyguladım" diyen Korkut Eken'i nasıl hapishaneye attı isek 1944'te de, eğitim yuvalarımızı dolduran komünistlerin korunduğunu ileri sürerek, görülmemiş mücadeleyi başlatan, 1973'te de Güneydoğu'daki bölücü faaliyeti ilk açıklayan büyük tarihçi Türkçü ve yaşlı hocamız Nihâl Atsız'ı hapishaneye defalarca atmadık mı? Görüyorsunuz ki değişen bir şey yok.
Öyle ise yine rahmetli Şükrü Saracoğlu gibi, cevheri aslîsi Türk olan biri çıkar ve BAŞBAKANIMIZ TÜRKÇÜ OLSAYDI konulu, benim dün geceki hayırlı ve güzel rüyam gerçek olurdu. Yalnız rüyamda gördüğüm başbakanımızın rahmetli Saracoğlu'ndan çok ayrı yönleri vardı. Yalnız sözde değil, icraatta da Türkçü idi. Gelin, size gördüğüm hayırlı rüyamı anlatmaya çalışayım. Bakın Türkçü başbakanımız bizim duygularımıza nasıl cevap veriyor, beraberce görel im.
Türkçü başbakanımız, devletimizin ülkesiyle ve milletiyle bölünmez bir bütün olduğuna inanan ve cevheri aslîsi Türk olan namuslu siyasetçilerden kurulu bir hükûmet meydana getirdi. Üniter devlet yapımızı bozmaya yeltenen teklifleri ileri sürenlerin, önceden aldığı istifa dilekçelerini işleme koydu. Bütün seçilenlerin ve ammeye hizmette görev alan herkesin eline-diline ve beline sahip olmalarını şart koştu ve yirmi beş yıllık mal beyanlarını istedi. 24 ülkeden yapılan 26 çeşit meyve ithalini derhal durudurarak israf ekonomisine bütün kademelerde son verdi. Devletin bütün hizmet ünitelerini asli görevlerine döndürdü. Para kapmaca oyununu bitirdi. Bütün yükümlülerin dikkatini çekti ve özellikle vergi borçlarını, SSK primlerini ödemeyen hırsızları hiç affetmedi. Hayalî ihracatçıları, sahte belgelerle ticaret yapanları, banka hortumlayanları şiddetle cezalandırarak yolsuzluklara son verdi. Bilimsel çalışmaları bırakan ve gaye dışı çalışan üniversiteleri göreve davet etti, kitapsız profesörlerin unvanlarını sildi, öğretim görevlisi sıkıntısı çeken 51 üniversitemizin 41'ini kapatıp adetlerini ona indirdi, yabancı dil öğrenimini teşvik ederken yabancı dille eğitime son verdi ve bunu "İngiltere ne zaman Türkçe eğitime başlarsa bizim de o tarihte İngilizce eğitime başlayacağımızı" ilân etti. Politikacıların rey avcılığı amacıyla seçim bölgelerine büyük kaynaklarımızı aktararak yaptırdıkları hava alanlarının lüzumsuz olan çoğunu kapattı. Bütün belediyeleri asli görevlerine davet etti, görevleri dışındaki bütün harcamalarına son verdi, yabancı kredi kullanarak borçlanma haklarını geri aldı, profesyonel spor kulübü hâline gelen belediye spor kulüplerini kapatıp imkânlarını asli görevleri olan mensuplarının ve ailelerinin beden eğitimi yapmalarında kullanmalarını temin etti. Bir meslekî dayanışma teşekkülü olan TÜSİAD'ı kendi işi ile meşgul olmaya çağırdı ve Kıbrıs sorununa burnunu sokmasına ve yetmiş milyon Anadolu Türkünün çıkartamadığı kahraman mücahit Rauf Denktaş'a dil uzatmasına mani oldu. Şımarık Fener Rum Patrikhanesi'nin dikkatini çekti ve Türkiye Cumhuriyeti'nin bir kurumu olarak Rum azınlığının dinî hizmetlerini yerine getirmekten başka mevzulara burnunu sokmasını önledi ve Heybeli Ada Ruhban Okulunu Diyanet İşleri Başkanlığımızın emrine verdi. "Dinlerarası Kardeşlik" adı altında toplantılar tertipleyerek, davetiye satışı ile geçinen gönüllü kuruluşların faaliyetlerine derhal son verdi. Memleketimizdeki yerel, ulusal ve bölgesel olmak üzere toplam 260 televizyonun ve 1195 radyonunu sorumsuz yayınlarına mani oldu, medya ve televizyon enflâsyonuna son verdi, sabahtan akşama kadar Arapça okuma öğreten ve sanatkârlığı soytarılıkla karıştıran bütün kanalları kapattı, devlet tarafından yönetilen televizyon ve radyolardaki soysuzları, marksistleri ve sapıkları temizledi. Seksen yıldır "Türk olamayan Türkiyeliler"in sesini kesti. Artık herkes eskisi gibi "Ne mutlu Türk'üm" diye bağırabiliyor. Bolu yollarında satışa sunulan "Çerkez-Abaza peyniri"nin adları artık Bolu peyniri oldu. Yabancı isimli işyeri levhalarının tamamını indirdi. İtiraz edenlerin ruhsatlarını iptal etti. Türkiye Cumhuriyetimizin egemen kültürünün Türklük olgusu olduğunu herkese kabul ettirdi ve azınlık ırkçılığına son verdi. Aksini söyleyenlerin dilini kopardı. "Mozaik kültür" lâfını lûgattan kaldırdı. "Kardeş Türküler" adı altında Kürt-Ermeni-Laz-Gürcü-Arap-Süryanî-Alevî şarkılar söylenen konserleri yasakladı ve topuna birden "YA SEV YA TERK ET" dedi. Yabancıların Çanakkale Harbi'nde alamadıkları topraklarımıza şimdi para ile sahip olmalarını hayretle karşıladı ve bütün yabancı uyrukluların tapularını ücretlerini iade ederek iptal etti. Vatan evlâtlarımızın, on beş yıl Güneydoğu'da şehit olmalarına ve sakat kalmalarına sebep olan mayınları imâl eden ve satan İtalyan ve Alman firmalarının yerli ortakları ile cahil halkımızın emeklerini, açtıkları kumarhanelerle sömürenleri, Özel Harekât Birliği'ne havale etti. Alevî kardeşlerimizi sapık ideolojilerine âlet etmeye çalışanları ve Cem evlerini anarşistlere açanları tespit edip faaliyetlerine son verdi. İşçi olmadıkları hâlde, uzun yıllar sendikacılığı meslek hâline getirip, işçi temsilcisi unvanlı sendika ağlarının, patronlardan aldıkları rüşvetlerle servet sahibi olmalarını derhal önledi ve emekçinin hakkını, teri soğumadan verdirdi. Genç nüfuslu kadın-erkek Türk insanının sağlam kafalı ve sağlam vücutlu olmasını temin amacı ile kurulan spor teşkilâtını ve uzun yıllar bu gayenin tahakkuku için büyük kaynaklarla meydana getirilen spor tesislerini profesyonel sermayedarların kurdukları, futbol sirki hâline getirilen ve yirmi kişilik kadrolarının yarısı Afrika ve Avrupa artıklarının doldurduğu takımların emrine veren, çeşitli sporların antrenman salonlarını McDonalds gibi dükkânlara tahsis eder hâle getirenleri hizaya getirerek spor faaliyetlerine dönüş yaptı.
Yirmi gün önce, "Kürtçe yayın olabilir" diyen devletin üst görevlisi için hemen halk oylaması yaparak görevine son verdi.
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanına "Haddini bildirdim" diyebilen AB Türkiye Komisyonu Temsilcisi Büyükelçi Karen Fogg'un ertesi günü ikametini iptal etti ve yurt dışına çıkışını sağladı. Bu konuda devletimize nota veren AB komisyonunun genişlemeden sorumlu temsilcisi Gunter Verheugen'in ve "Bu işi temizleyin" şeklinde Türk hükûmetine emir vermeye yeltenen AB komisyon başkanı Ramon Prodi'nin cevaplarını derhal verdi. İzmir'de iş adamları toptantısında dağıtılan kitapta cehalet sergilemesi yapan İsveç büyükelçisinin temsilcilik belgesini iade etti. Çıkarılan şeker yasası, tütün yasası gibi yanlışlıkları iptal ettirdi ve Türk tarımı üzerinde oynanan oyunlar engellendi.
1980'den sonra devletin her konuda değiştirilen kafasını tekrar düzelterek yerine koydu. Polisimizi ve zabıtamızı karakollarından çıkartıp halkın hizmetine sokarak eski aktif hâline getirdi.
AB'nin bütün oyunlarını dikkatle gözden geçirdi; Kıbrıs Türk'ünü Yunan zulmünden kurtaran Türk ordusunu, adanın % 37'sini işgalle suçlayarak çekilmesini, Türkiye'nin Ermeni soykırımı yaptığını ilân edip Türk hükûmetinin bunu kabul etmesini isteyen, hükûmetimizin PKK'ya ve diğer Kürt örgütlerine şiddete dayanmayan ve siyasî bir çözüm bulmaları için çaba göstermesini, katil Öcalan'a verilen cezayı lânetleyip ölüm cezasına kesin muhalefetini bildiren, bölücülük yaptıkları için hapsedilen Erdal İnönü'nün meclise soktuğu, bölücü milletvekillerinin serbest bırakılmalarını isteyen, Türkiye'nin Kuzey Irak'ta ve Ege adalarının emniyeti için yaptığı operasyonlardan daima kaygı duyan, Ortodoksların İstanbul patrikhanelerinin önemini ileri sürerek Heybeliada Ruhban Okulunun derhal açılmasını isteyen. Neticede; Türk devletine ve Türk milletine karşı 9. Haçlı Seferi ilân eden AB'nin saygısızlığına çok sinirlendi. Ancak Tanzimattan beri güttüğümüz "Batılılaşma" gayretlerimizin bugünkü uygulanması olan ve ortaklığa yakışmayan yukarda saydığımız kabul edilmeyecek davranışlarda bulunan AB'ne Atatürk'ün cevabını tekrarladı. "TÜRKİYE BİR MAYMUN DEĞİLDİR. HİÇBİR MİLLETİ TAKLİT ETMEYECEKTİR. TÜRKİYE NE AMERİKANLAŞACAK NE BATILILAŞACAKTIR. O SADECE ÖZLEŞECEKTİR". diyerek kapıda beklemeye son verdi.
Azerbaycan'da eski KGB başkanının yerine Türkçü Elçibey'i destekledi ve iki devlet bir millet olan topluluğu bir konfederasyonda topladı. Eskiden beri hazırlığını yaptığı altı Türk devleti ile TÜRK BİRLİĞi kurarak AB'nin karşısına dikildi. Ve artık bütün kaynaklarımız TÜRK'E GÖRE, TÜRK İÇİN VE TÜRK TARAFINDAN YAPILIR OLDU.
Türkçü kardeşlerim, ben bu güzel rüyâmdan uyanmak istemiyorum.
Tanrı Türk'ü Korusun.
Rüyalar gerçek olsun.
TTK.