Gönderen Konu: Kürtler ayrılmak istemiyordu - Turgut Özakman  (Okunma sayısı 7399 defa)

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Aksungur

  • Türkçü-Turancı
  • **
  • İleti: 39
  • Türk Milliyetçisi


“Cumhuriyet-Türk Mucizesi” kitabının yazarı Turgut Özakman Atatürk’ün Kürtlere özerklik vaat etmediğini vurguladı. İsmet Paşa Lozan’a giderken Kürt milletvekillerinin kendisine “Biz ayrılmak istemiyoruz. İngilizler Musul’u almak istiyorlarsa, sakın vermeyin. Orası Türkiye’dir” dediklerini vurguladı.

Cumhuriyet - Türk Mucizesi’nin yazarı Turgut Özakman ile kitabında ele aldığı cumhuriyet dönemiyle ilgili yaptığımız söyleşinin ikinci bölümü ve kitaptan alıntılar şöyle:

MAHMUT LICALI’nın yazı dizisi
- 2 -

- Kitabınızda da geniş yer verdiğiniz Lozan Antlaşması’nın önemini anlatır mısınız?

TURGUT ÖZAKMAN - Kitabımda Lozan’a çok geniş yer verdim. Cumhuriyet zamanında ne yapıldıysa bir grup var ki bunları küçültmek için gayret içindeler. Bunların dışında ağırbaşlı bilim insanları da Lozan hakkında yazılar yazıyor. Elbette Lozan’da bazı eksikliklerimiz var. Musul’u alamayacağımız orada anlaşıldı. Bir hamleyle barıştan sonra Türkiye ile İngiltere arasında Milletler Cemiyeti hakemliğinde görüşmelere başlandı. İş öyle bir yere geldi ki hakem Musul’un Irak’a bırakılmasına karar verdi. Ya savaşılacaktı ya da bu kabul edilecekti. 1925 yılında Türkiye’nin savaşma gücü yoktu. Çok üzüldük, çok bunaldık. Çünkü o tarihte Türkiye’yi yönetenler için İzmir ne ise Musul da oydu. Musul, Misak-i Milli sınırları içindeydi. Misak-i Milli sınırları Türklerin çoğunlukta olduğu yerlerdi. Misak-i Milli realist bir politikadır, özveri ya da toprak kaybetmek değildir. Musul’da petrol var, biz de petrol konusunda çok uyanığız gibi bir şey yok. O tarihte bu konularda uyuyoruz. Milletler Cemiyeti İngiltere’nin hâkimiyeti altında bulunuyor sana petrolü verir mi? Sana düşman gibi bakıyor. Sen onun 100 yıllık projesini, Sevr’i yok ettin. Lozan, İsmet Paşa’yla Lord Curzon arasındaki boğuşmadır. Sonunda barışı engelleyen bir millet olmamak için kerhen imzalıyorlar. 10 yıl boyunca Amerika, Fransa hiçbir yer bize kredi vermemiştir. Biz bir kaşık yağımızla kavrularak yaşayabilmişizdir.

‘MÜHENDİS SAYISI 40, DOKTOR 377’

- Cumhuriyetin ilan edilmesinin ardından Türkiye’nin en büyük sorunu neydi?

ÖZAKMAN - Yeni devlete Osmanlı’dan kalan maddi miras, hukukçu deyimiyle borca batıktır. Birkaç sayı vereyim: Okuryazar oranı erkeklerde yüzde 7, kadınlarda binde 4. Kişi başına düşen milli gelir 4 lira. Bebek ölüm oranı yüzde 60’tan fazla. Kişi başına yıllık kamu harcamaları 50 kuruş. Mühendis sayısı 40. Halkın yüzde 90’ı köylü. Hititlerden kalma usullerce tarım yapılıyor. Teknoloji yok denecek düzeyde. Anadolu’da dört bin kilometreye yakın demiryolu var ama bir metresi bile Türklerin değil. Türkiye Cumhuriyeti’nin devraldığı maddi miras işte böyle: Ortaçağda yaşayan bir millet. Para yok. Kredi alma şansınız yok. Çünkü Lozan’ı imzalayan Avrupa, parası olan ülkeler bize arkasını dönmüşler. Yeter sayıda uzman yok, önümüzde bir model yok. Her konuda sorun içerisindeyiz. Mini mini bir bütçemiz var. 1924 yılı Cumhuriyet’in ilk bütçesi 122 milyon lira. Bu parayla hem Osmanlı’nın borcu ödenecek, hem de Türkiye’de eğitimden sağlığa her şeyle bir kalkınma yapılacak. Yalnız sıtma tek başına bir bela. Devletin elinde yalnızca 377 tane doktor var. Köylümüzün çok büyük bir bölümünün toprağı yok, çiftçi olamamış. Bir köylüyü çiftçi yapmazsanız o vatandaş olmaz. O dönemde 122 milyon liralık bütçeyle ne yapacaksınız? O tarihte bir hesap yapılmış: O güne kadar yapılan bir yöntemle Türkiye’deki her köye bir öğretmen ve bir okul ne zaman yapılabilir? Bütün iyi niyetle yapılan hesaplara göre, 120 yıl süre verilmiş.

- Oysa Cumhuriyetin ilk yıllarında çok büyük bir eğitim hamlesi yapıldı.

ÖZAKMAN - Evet, eğitim çabası olağanüstü bir olaydır. O dönemi yaşayan bir öğretmenin anılarını okuyorum, her satırda gözlerim yaşarıyor. Hiç yoktan bir yöntem icat ediyorlar, eğitim alanı ve binalar yaratıyorlar. İlk öğrenciler tahta bavullarıyla geliyorlar, yatacak yerlerini, dershanelerini birlikte inşa ediyorlar. Okulu yapıyorlar, yolunu çiçeklendiriyorlar, ağaçlandırıyorlar... Anadolu parça parça cemaatlerden, etnik gruplardan, bölgelerden, ailelerden kurulu karman çorman bir yerdi. Kozmopolit bir imparatorluğun anavatan diye bakacağı bir yer olmadığı için Anadolu çok ihmale uğramıştır. İstanbul aydınları için vatan İstanbul’dan ibarettir. Cumhuriyetin ilanıyla Anadolu’da yeni bir vatan kuruldu. Bu çabaların hepsi bunun içindi.

- Cumhuriyetin ilk yıllarına ilişkin ‘demokrasi yoktu’ eleştirilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

ÖZAKMAN - Cumhuriyetin ilk yıllarında Amerika’daki gibi bir demokrasi dönemine girilmediği için bazı eleştiriler yapılıyor. “Altyapı devrimleri yapılmadı” diyorlar. Altyapının da altyapısı insandır. Önce insanları yetiştirmek, eğitmek ve onları kazanmak gerekir. Atatürk devrimlerinin temeli işte o insanı, bireyi yaratmaktır. Bir yabancının raporunda eğitim konusunda bunun birkaç kuşaklık bir olay olduğu belirtiliyor. Birkaç kuşak demek 60-70 yıldır. Atatürk dönemi 1923-1938 arasında 15 yıl. Biz 15 yılda ne yapabildikse, ondan sonra birkaç yıl daha devam ettik. Ondan sonra tüm bunların büyük bir bölümü durduruldu. Köy Enstitüleri kapatıldı, Halkevleri kapatıldı. 1963 yılında TRT kurulduğu zaman, özerk anayasal bir kuruluştu. Onu da 1971-1972 yılında kaldırdılar. Halkı nasıl aydınlatacaksınız? Okuryazar oranını ne yapsanız çoğaltamıyorsunuz. Bizler hâlâ kadınlarımızın yüzde 100’ünü ilköğretimden geçirebilmiş değiliz. Bir de 1923 yılını düşünün: İnsanlar hurafeler, batıl itikatlar içerisinde dinle ilgili çok az şey biliyor. İnsanlara yardım eden imamın da iyi şeyler bildiği şüpheli. Caminin imamı bir kenarından çocuklara dinin temel kurallarını öğretiyor. Ama coğrafya, matematik, tarih yok. Böyle bir halk ortaçağda yaşıyor. Ortaçağ demek gerilik, akla özgürlük vermemek, yoksulluk, kadere boyun eğip tevekkül içerisinde ne olursa “Allah’tan geldi” deyip hiç çalışmadan kabullenmek demek.

‘ATATÜRK TAASSUPTAN KORKMADI’

Yobazlık ortaçağdır. Bizim ortaçağdan çıkmamız gerekiyordu. Osmanlı yöneticileri, aydınları Batı’da yeşeren uygarlığa katılmazsak ne hale geleceğimizi iyi bildiler. Fakat onu bütünüyle almaya cesaret edemediler. Taassuptan korktular. Atatürk’ün büyüklüğü taassuptan korkmamasıdır. Taassup gerçek dindarlar için de rahatsız edici bir şeydi. Dinin bir hastalık yanıdır. Yoksa cumhuriyetin dinle ilgili bir sorunu olmadı. Benim küçüklüğümde oruç da tutulurdu evde, kurban da kesilirdi. Camiye gitmek isteyen camiye de giderdi. Cumhuriyet döneminde okullardan din dersleri kaldırıldığı zaman köy okullarından bu dersler kaldırılmamıştır. Köy okullarında din dersleri devam etmiştir. Onlara yardımcı olmak üzere de din kitapları basılmıştır. Cumhuriyet döneminde basılan Nurettin Artan ve Nurettin Selim tarafından yazılan kitap kadar güzel yazılan bir din kitabı henüz yok.

‘ATATÜRK ÖZERKLİK SÖZÜ VERMEDİ’

- Kitabınızda bugüne kadar hiç açıklanmayan ya da yanlış bilinen tarihi olaylar da var mı?

ÖZAKMAN - “Atatürk Kürtlere özerklik vaat etti, sonra sözünü tutmadı” deniliyor. Kitapta bu konunun doğrusu yer alıyor. Doğrusu bambaşka bir şey: Atatürk, Kürtlere özerklik vaat etmiyor. O tarihteki anayasanın ilgili maddelerinde yerel özerklik zaten vardır. Kürtler ondan istifade edecektir diyor. Türklerin çoğunlukta oldukları yerlerde Türkler, Çerkezlerin çoğunlukta oldukları yerlerde Çerkezler... İllerde onlara bazı özerklik tanınıyor. Sağlıkta, imarda özerklik yetkileri veriliyor. Söylenen ondan ibarettir. Atatürk “Türkiye’yi Kürt bölgesi, Türk bölgesi diye ayırmaya imkân yoktur. Biz hepimiz birbirimize karışmışızdır” diyor. Bu, İzmit basın toplantısında söylenmiş bir sözdür. Atatürk buna benzer soruların gelmesi ihtimaline karşı Büyük Millet Meclisi’ndeki tutanak kâtiplerini de beraber götürmüştür. Sorulan sorularla Atatürk’ün verdiği cevaplar tutanak kâtipleri tarafından kayıt altına alınmıştır. Bunların hepsi belgeye bağlıdır.

Ayrıca İsmet Paşa, Lozan’a gitmeden önce Kürt milletvekilleri gelip “Biz sizden ayrılmak istemiyoruz. İngilizler Musul’u almak istiyorlarsa, sakın ha vermeyin. Orası Türkiye’dir” diyorlar. Kürtler bizim toprak kardeşimiz. Tarihi kardeşimiz ve kader kardeşimiz. Benim üvey büyükbabam Vanlı bir Kürt. Benim üvey babaannem ise Çerkez. Biz hepimiz böyle birbirimize girmişiz.

İSMET PAŞA: BARIŞ İSTEMEDİ DİYECEĞİM

Sabrın bittiği, sözün anlamını yitirdiği çizgiye gelinmişti. İsmet Paşa Lord Curzon’a son olarak dedi ki: “Londra’da niçin barış yapmadan geldiniz diyecekler. Ne yanıt vereceksiniz?”

Lord Curzon, İsmet Paşa’yı ikna edemediği, kandıramadığı, korkutamadığı için öfke içindeydi. Diplomasi alanında toy bulduğu generalle kolayca oynayacağını düşünmüş, denemiş ama başaramamıştı. Sürekli terliyordu.

İsmet Paşa’ya “Sen ne diyeceksin?” diye sordu. “Bir tek cümle söyleyeceğim: Lord Curzon barış yapmayı istemedi.”

İngiliz zembereği bozulmuş gibi havaya zıpladı, “Katiyyen!” diye bağırdı.

“Milletime ve dünyaya diyeceğim ki: ‘Lord Curzon barış istemiyordu. Görüşmeleri kısır bir sonuca vardırmak için elinden geleni yaptı. Deneyimini barış için kullanmadı, cimri çıkarların hizmetine verdi. Sırf barış yapmamak için nerede bir bahane bulduysa, onların üzerinden ısrar ederek konferansı kesintiye uğrattı.’ Benim kanım bu.”

Lord Curzon’un yüzü seyiriyordu: “Nasıl böyle söyleyebilirsin?”

“Böyle söylüyorum, böyle söyleyeceğim. Önceden aranızda her şeyi kararlaştırmışsınız. Hiçbir ciddi değişiklik yapmadınız. Hiçbir haklı talebe saygı duymadınız. Bizi oyaladınız. Dünya kamuoyuyla oynadınız. Hazırladığınız antlaşmayı bu olumsuz haliyle bize mutlaka kabul ettirmek istiyorsunuz. Baskı yapıyorsunuz. Buna barış konferansı, sizlere barışçı denir mi? Bu durumu bütün dünyaya anlatacağım.”

Lord Curzon’a, M. Bombard’a, Marki Garroni’ye baktı. Bembeyaz kesilmişlerdi. Tarihin soluğunu enselerinde duymuşlardı. Bir bahane icat edip Türkiye’yi konferansa çağıracaklarını anladı. Emperyalist diplomasi yenilmişti.

LORD CURZON SARSILDI

Lord Curzon hâlâ burnundan soluyordu. Türklerin bağıra çağıra ortaya atılacaklarını, konferans kesilmesin diye esaslı ödünler vereceklerini tahmin etmişti. Oysa Türkler tek sözcük bile etmemiş, susmuşlardı. Konferansın kesilmesiyle Müttefiklerin istediği gibi bir hava doğmuştu.

Bu yüzden konferansın kesilmediğini, ayrıca Türklere projeyi incelemek için süre vereceklerini açıklayarak iki geri adım atmak zorunda kalmıştı.

Lanet olsun!

Toplantıyı surat içinde açtı.

İsmet Paşa her zamanki yerinde, sükûnet ve kararlılıkla oturuyordu. Bütün mazlum ülkelerin temsilcileri gibiydi.

Lord Curzon sarsıldı.

İnsanları, gerçekleri, hakları önemsemeden dünyayı yönetmenin, sömürmenin hiç de kolay olmayacağı anlaşılıyordu. İşte Türkiye! Savaşıp herkesi yenmişti. Burada da dünyanın önünde, büyük devletlere meydan okuyor, eşitlik talep ediyor, eşit davranılmazsa büyük tepki gösteriyordu.

Konferans kesilecek diye korkmuyordu. Bu kötü örnek yüzünden Hindistan, Mısır, Afganistan kaynıyordu. Reddetmişti ama İsmet Paşa haklıydı, Irak da kaynıyordu. Orada da silah zoruyla tutunuyorlardı. Büyük devletler başka, yeni, daha kandırıcı, daha uyutucu, daha uygun yöntemler bulmalıydı.
Sonsuza dek sönmeyecek ateşimiz, Tanrı dağında savaştıkça kardeşlerimiz.

Çevrimdışı TÜRK-KAN

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 2181
  • UÇMAĞA VARDI, TANRI DAĞLARINDA!
Ynt: Kürtler ayrılmak istemiyordu - Turgut Özakman
« Yanıtla #1 : 03 Ağustos 2013 »
 kürt denen haşarat sürüsünden; Türk'e değil kardeş kapısına it bile olmaz. Herkesi kendin gibi belleme Turgut Özakman!

 Kurtuluş Savaşı, Cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki kürt isyanları ve şu an tepemizde süren AK-PKK mikrobu nedir?

 BAŞBUĞ ATATÜRK'ün ve silah arkadaşlarının TÜRK Milleti ile beraber kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti, TÜRK Soylu Vatan Evlatlarına aittir. Etnik döküntülerin tek hakkı, TÜRK'e itaat etmek ve sorun çıkarmadan uslu uslu oturmaktır.
23 EKİM 2023'DE, ELİM BİR TRAFİK KAZASI SONUCU, UÇMAĞA VARDI.
ŞİMDİ; TANRI DAĞINDA, ATALAR YURDUNDA, ATSIZ ATA MAKAMINDA, BAŞBUĞLAR OTAĞINDA, ERİNÇ İÇERİSİNDE!

Çevrimdışı daglargibi

  • Yasakli
  • Türkçü-Turancı
  • ****
  • İleti: 250
Ynt: Kürtler ayrılmak istemiyordu - Turgut Özakman
« Yanıtla #2 : 03 Ağustos 2013 »
90 yil öncesini bugün ile kiyaslayamayiz o dönem kürtlerin ayrilmak istememeleri Türklee olan bagliliklarindan degil, kürt milliyetcilik fikrinin kürtlerin arasinda yeterince yerelsmediginden dolayidir, o dönem kürt milliyetciligini okumus kisim sahipleniyordu köylerde daglarda magralarda yasayan ekseri kürtlerin bundan haberelri bile yoktu onlar islam in da etkisi  ile hilafet e ve yöredeki seyhlere bagli kisiler di.Kaldi ki bugün de kürtler ayrilmak degil Türkiye nin tamaminda söz sahibi olmak istyiorlar her zaman söyledim yinede söylüyorum kürtlerin niyeti ayrilmak degil para nin Türkler den akmasi ve kendi kendilerini yönetmek özerklik federasyon isteklerinin altinda yatan budur , kürtlerin derdi kürdistan degil Türkiye nin zenginliklerini bunuda ancak birlikte yasayarak yapabilirler ayrilarak degil.

Çevrimdışı -Türk-

  • Türkçü-Turancı
  • **
  • İleti: 52
Ynt: Kürtler ayrılmak istemiyordu - Turgut Özakman
« Yanıtla #3 : 03 Ağustos 2013 »
kürt denen haşarat sürüsünden; Türk'e değil kardeş kapısına it bile olmaz. Herkesi kendin gibi belleme Turgut Özakman!

 Kurtuluş Savaşı, Cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki kürt isyanları ve şu an tepemizde süren AK-PKK mikrobu nedir?

 BAŞBUĞ ATATÜRK'ün ve silah arkadaşlarının TÜRK Milleti ile beraber kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti, TÜRK Soylu Vatan Evlatlarına aittir. Etnik döküntülerin tek hakkı, TÜRK'e itaat etmek ve sorun çıkarmadan uslu uslu oturmaktır.

Türk milletinin içinde kürtler, çerkezler falan da var diyorlar zaten. Bence millet kelimesi yerine soy veya ırk kelimesi kullanılmalı.

Çevrimdışı Delikurt38

  • Tanri Türkü ve Türk Yurtlarini Korusun
  • Türkçü-Turancı
  • ****
  • İleti: 127
Ynt: Kürtler ayrılmak istemiyordu - Turgut Özakman
« Yanıtla #4 : 06 Ağustos 2013 »
Kapimda köpek bile olamiyacak kürtlerle  neyin kardesligimis

Gayet acik ve net Bence

Tanri Türkü Ve Türk Yurtlarini Korusun
Ülkü; ilk önce, insanların gönüllerinde, gönüllerin derinliklerinde doğar ve kendini önce destanlarda gösterir. Sonra şuura geçer, büyük kılavuzlar tarafından açıklanır. Daha sonra da büyük kahramanlar, onu gerçekleştirmek için büyük hamleler yapar. Bu hamleler sırasında da ülkülü millet, kahramanların ardından gönül isteği ile koşar. Bütün bu uğraşmalar arasında da millet yürür, önce manen sonra maddetten ilerler, olgunlaşır, erginleşir.

H. Nihal Atsız