AKP-cemaat savaşı derinleştikçe, taraflar birbirlerine karşı güçlenmek için daha önce dışladıkları kişi, grup ve kurumları yanlarına çekmeye çalışmaktadırlar. Özellikle AKP-cemaat, çıkar ortaklığı döneminde her ikisine de şirinlik yapan, eski tüfek Markist-Leninistler, sözde eski milliyetçi çıkarcılar, her devrin adamı gazeteciler, sanayiciler, patronlar, akademisyenler, iktidarın ve cemaatin nimetlerinden yararlanmak isteyen bilumum dönek ve fırsatçılar, büyük bir sıkıntı içindeler, zira kavganın geldiği noktada bir tarafı seçmek zorunda kaldılar. Rahatları ve çıkarları bozuldu. AKP, iktidarın nimetlerine sahip olması nedeniyle bu yarışta daha şanslı. Ancak AKP, bu savaşta daha fazla ve daha büyük kaybedecektir. Zira yolsuzluklar ve hukuk dışı davranışların faturası AKP’ye kesilecek ve iktidarı kaybetme riski vardır.
AKP kamuoyu nezdinde aklanmak ve cemaate karşı daha güçlü olmak için orduyu oyuna sokmaya çalışmaktadır. Kısmen de başarılı oldu. Önce ordunun başına gelenlerin cemaatin dış güçlerle işbirliği yaparak gerçekleştirdiği bir kumpas olduğunu açıkladı, peşinden de şuanda çok sayıda ordu mensubunun düzmece delillerle içeride yattığını ve onların tekrar cemaatçi olmayan normal yargıçlardan oluşan mahkemelerde yargılanması gerektiğini söylemektedir. Genelkurmay Başkanlığı da Cumhuriyet Savcılığına resmen başvurarak Ergenekon ve Balyoz Davası sanık ve mahkumlarının yeniden yargılanması talebinde bulundu. Bu davranış şüphesiz iyi bir şey ama daha önce bu zulmü niçin görmediler? Merak ettiğimiz bir başka şey bugüne kadar sessiz ve hareketsiz kalan ordu niçin bugün harekete geçti. Basında sadece polis değil aynı zamanda orduda da cemaatçi yapılanmanın olduğunu okuyoruz, dolayısıyla burada da bir temizlik yapılacağını anlıyoruz. Ordu ilginç bir şekilde, yukarı da belirttiğimiz gibi, asker kökenli mahkumları çıkartmak için yasal başvuru yaptı. AKP hükümeti bu başvuruya dayanarak yeni çıkartacakları yasayla PKK ve BDP’lileri dışarı çıkartarak orduya yeni bir gol atarsa ordu kamuoyuna bunu nasıl açıklayacaktır. AKP, bu cinliği yaparak orduyu oyuna getirirse, Türk Milleti ne AKP’yi ne de Genelkurmay Başkanı’nı affeder.
AKP’nin iddiasına göre cemaat devlette paralel bir devlet yaratmış ve onları temsil eden paralel gücün başındaki yöneticilere de imam sıfatı verilmiştir. Yargı İmamı, Ordu İmamı, Eğitim İmamı gibi. Başbakan cemaatin bu paralel devlet yaratılmasının ardında ABD ve İsrail’in olduğunu ima ediyor. Başbakan’ın bu ülke liderlerine kendi ülkelerinde Yargı Papazı, Eğitim Papazı veya Ordu Hahambaşı, Polis Hahamı diye bir makam yaratmak isterler mi diye sorması gerekir. Yok istemezlerse niçin Türkiye’de böyle bir makam yaratıyorsunuz, amacınız nedir diye sorması gerekir. 21. Yüzyıl dünyasında cemaat, tarikat, zaviye ve tekke gibi kurumlar Cumhuriyetin kurumları olmalı mıdır. Acaba niçin, ABD ve İsrail, dindar Müslümanları iktidara getirecek kadar çok seviyorlar, cumhuriyetçi, demokrat ve laik, CHP ve MHP’yi değil de, cemaat ve tarikat şeflerini iktidarda istiyorlar. Başbakanın bunu da Amerikalı ve İsraillilere sorması gerekir. Ayrıca ABD ve İsrail’in cemaat ve tarikat aşkını da kendilerine oy verenlere ve cemaatçilere de anlatması gerekir, zira siz daha iyi anlatırsınız çünkü aynı dili konuşuyorsunuz, biz yıllardan beri anlatamadık.
Cemaatin açtığı baş ağrısı yetmiyormuş gibi, şimdi de CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, büyük risk alarak ve partisindeki ciddi muhalefete rağmen İstanbul’da Belediye Başkanı adayı olarak, kendisine de ileride rakip olacak Sarıgül’ü aday göstermiştir. Ayrıca, partisindeki, aşırı sol unsurların itirazına rağmen, MHP kökenli Mansur Yavaş’ı Ankara Belediye Başkan adayı göstermiştir. Kılıçdaroğlu açısından riskli ve kendini aşan bir davranıştır. CHP’nin bu davranışı AKP’yi köşeye sıkıştırmıştır, zira AKP bu iki adaydan korkmuştur. İstanbul ve Ankara gibi iki büyük ve sembolik kenti kaybetme riski yüksek olan AKP, cemaat ile kavgasını mağduriyete dönüştürerek, biraz da milliyetçi söylemleri artırarak kötü giden vaziyetini kurtarmaya çalışmaktadır. Başbakan’ın her gün üç miting yapmasının nedeni içine düştüğü durumdan çok korkmasıdır. Ama korkunun ecele faydası yoktur, yolun sonu gözüktü. Haydi hayırlısı.
Kaynak :
Haydar ÇAKMAK - YENİÇAĞ