Kök Tengri yani (Mavi) Gök Tanrı inancı Türklerin en eski ve ilk inancıdır.
Tanrı tektir ve eşsizdir; ayrıca ulusal yani Türklerin koruyucu tanrısıdır.
Bu bana Tevrat'taki Yahudilerin ulusal ve koruyucu tanrısı Yehova'yı hatırlatıyor.
Gökte Tanrı ve yerde de dünyanın merkezinde duran Türkler vardır.
Hakanların, Kağanların kuvveti tanrısaldır ve gökle iletişimi sağlar.
"Tanrı diye telaffuz ettiğimiz tengri sözcüğünün küre demek olduğu hatırda tutulmalıdır. Yahya Kemal niçin Kendi Gökkubbemiz'i yazmıştır dersiniz?
İlk insan ikinci unsur olan suyla birleşen topraktan (çamurdan) yaratılmış, beşer (topraktan yapılmış heykelcik) olmuş, daha sonra Tengri (Küre=Sema) ona ruhundan üfleyince insan olmuştur. Âdem sözcüğünün arz=toprak anlamına gelen edimden türediğine dikkat edilmelidir.
Hâsılı, kadim Türk siyaset tasavvurunda kare, işbu dört unsuru (hava, su, toprak, ateş) temsil etmekle kalmaz, beşeriyeti, dolayısıyla millet'i de sembolize eder.
Daire (küre) ise göğü, dolayısıyla Tanrı'yı, Tanrı'nın iktidar ve gücünü, yani devlet'i temsil eder. Hakan'ın gücünün tanrısal olması, Sultan'ın yeryüzünde Hak tealanın gölgesi (zıllıllahi fi'l-arz) olarak adlandırılması hep aynı âlem tasavvurunun sonucudur.
Türklerin mimarisindeki kare içine yerleştirilmiş daire motifleri sadece millet-devlet birlikteliğini değil, göğün (ilahî olanın) yer'i (beşerî olanı) yönettiğini, yönetmesi gerektiğini de vurgular. İnanışa göre de, belki sultan ilah değildir ve fakat misyonu gereği ilahî idi, olmak zorundaydı. Bu zorunluluk dayanaklarını sadece din'den değil, belki de daha çok devrin bilim anlayışından üretiyordu. Bugün de öyle değil mi?" (Dücane Cündioğlu)
Türkler daha sonra Şaman inancını kendi Gök Tanrı inancını da muhafaza ederek benimsemişlerdir.
Şaman inancında ruhlarla doğa ve insanlar arasında sürüp giden kopmayan bir bağlantının bulunduğu inancı vardır.
Fakat her isteyen Şaman olamazdı. Bu doğuştan gelen bir şey idi.
"Şaman olacak çocuk küçüklüğünden başlayarak bir takım farklılıklar gösterirdi. Sık sık gelen baş dönmeleri, içe kapanıklık, sinirlilik ve melankolik yapıları en fazla görülen özelliklerdi. Çoğu zaman yemeden içmeden kesilirler ve sık sık evlerinden ormanlara kaçarak dışarıda tek başlarına uzun süre kalırlardı. Sürekli düşüncelere dalarlar ve büyün can sıkıntısı çekerler, bu arada da sıklıkla çeşitli hayaller, imajlar görürlerdi. Mizaçlarında doğuştan gelen şairlik vardı. İrticalen şiirler, ilahiler söyler ve meydana gelecek bir olayı önceden hissedebilirlerdi. En sonunda gerçekten çocuğun Şaman olabileceği sonucuna varılırsa, Şaman adayı genç yaşta usta bir Şaman'ın yanına verilerek, eğitilmesi sağlanır." (Ergun Candan)
İyilik tanrısı Ülgen oğulları ve kızlarıyla birlikte Ay ve Güneş'in ötesinde, yıldızların üstünde yaşar. Onun huzuruna giden yolda yedi (ya da dokuz) engel vardır. Ülgen'in huzuruna giden bu yol sadece Şamanlar'a ayin sırasında açılır ve Şaman yedi engelli bu yolda ancak beşinci engele kadar yükselebilir. Oradan ileriye geçemez. Ülgen'in yedi oğlu, dokuz kızı vardır. Bunun haricinde Ülgen'in hizmetinde Yayık, Suyla, Karlık, Utkuçı gibi isimlerle anılan başka tanrısal ruhlar da vardır.
Her birinin ayrı görevi olan bu tanrısal ruhlardan Yayık, insanlarla Ülgen arasında vasıtalık yapar ayrıca da insanları zararlı ruhlardan korur. Ayin sırasında Şaman'a en büyük yarım yine Yayık'dan gelir. Şaman göklere Yayık'ın himayesinde yükselir. Yayık rehberlik etmezse Şaman göklere çıkamaz.
Suyla ismi verilen tanrısal ruhun görevi insanların yaşamlarında meydana gelecek değişiklikleri haber vermek ve insanları görüp gözetmektir. Ayin sırasındaki görevi ise Şaman'ın göklere ya da yeraltına yaptığı yolculuk sırasında kötü ruhları Şaman'ın çevresinden uzaklaştırmaktır. Ayrıca Yayık'la beraber Şaman'ın yanında getirdiği kurbanın ruhuna eşlik eder.
Karlık Suyla'nın en yakın arkadaşı ve yardımcısıdır. Utkuçı sürekli göklerde bulunur, yeryüzüne hiç inmez. Göğün beşinci katında Şaman'ı ve yanında getirdiği kurbanın ruhunu karşılar. Şaman'ın isteklerini Ülgen'e iletir.
Türkler bu inançlarına sahipken "asker millet" olmanın getirisi ile Hun İmparatorluğu, Göktürk İmparatorluğu, vs. gibi devletleri adı altında, ana vatanlarını Orta Asya olarak muhafaza ederek, dünya üzerinde, gerek Batı Roma, gerek Doğu Roma olsun fetihler gerçekleştirmişlerdir.
Asya'da Çinlilerden ziyade daha çok da Moğolların baskıları, akınları sonucunda Türkler birbirlerini sıkıştırarak, teşvik ederek dünyanın dört bir yanına göç etmişlerdir. Bunun sonucunda da Musevilik, Hristiyanlık, İslamiyet, Budizm, vs. gibi inançlara geçmişler ve göç ettikleri ortama ayak uydurmuşlardır.
Fakat çoğunlukla Hristiyanlığa geçen Türkler, Macarlar, Bulgarlar, vs. gibi, Türklüklerini kaybetmiştir; Gagavuz (Gök Oğuzlar) hariç fakat İslam'a geçen Türkler Türklüklerini kaybetmemişlerdir.