Bizans İmparatoru II. Basil 1025’te öldüğünde doğuda Büyük Ermenistan ve Gürcistan’dan batıda Hırvatistan’a kadar uzanan bir imparatorluk bıraktı. Bizans Kralı Basil’in imparatorluğunu genişlettiği dönemlerde bazı Türk aşiretleri Batı’ya doğru göç etmekteydi. Bunlar Selçuklu Hanedanlığını Kurup Bağdat Halifesi ile politik ilişkiler kurup, Arap İslam dünyasına da yön verenler olmuşlardır. 1048`de Erzurum yakınlarındaki Pasinler Ovası`nda birleşik Bizans-Gürcü ordusunu yenen Büyük Selçuklular, Doğu Anadolu içlerine akınlar düzenlemeye başladılar. Tuğrul Bey 4 Eylül 1063`te ölünce kardeşi Çağrı Bey`in oğlu Alp Arslan tahta geçti. Alp Arslan Büyük Selçuklu topraklarını daha da genişletti. 1071`de Malazgirt Savaşı`nda Bizans İmparatoru Romen Diyojen`i yenerek tutsak aldı. Böylelikle Türkler Anadolu’da söz sahibi olmakla beraber, Suriye, Irak ve Ortadoğu’daki Bizans toprakları Türklerin eline geçmiş ve Bizans hızla çözülme sürecine girmiştir. Ortodoksluk, muhtemelen Bizans İmparatorluğu’nun kültürel karakterinin temel unsuru olarak Grekçeden daha etkili olmuştur.
Aslında Bizans’ı var eden iki temel harç var bulunmaktaydı. Birincisi ortodoksluk, diğeri ise ortak dildi. Her ikisi de Yunandı ve Yunan olmalarından kaynaklanan güçle imparatorda Yunandı. Fakat diğer açıdan da imparator ne Yunan ne de Romalıydı. Hepsinden öte Hıristiyandı ve St. Paul'ün sözlerini hatırlamak gerekirse "ne Musevi ne de Yunan önemli" asıl olan "Hazreti İsa" idi. Fakat Hıristiyan toplumunun liderliği için Ortodoks piskoposlar yarış halindeydi, bu durum özellikle helenik kavimlerinin arasında da büyük bir ayrılıkçılığa neden olmuştur. Özellikle 6. Yüzyıl ve Sonrasında Bizans İmparatorluğunda artan bir Ermeni etkisinden bahsedilebilir, zira Araplardan korkan Ermeniler, kitleler halinde Bizans’a sığınmıştır. Anadolu’daki Bizans iktidarının çöküşü, güçler birleşiminin sonucuydu: dış düşmanın operasyon yöntemleri ve enerjisi; Bizans Anadolu’sunun soysal yapısındaki değişimler; temalara dayalı Bizans ordularının bozulması; Bizans’ta gözü pek bir liderliğin mevcut olmaması ve Bizans Anadolu’sunun kültürel birliğinin bozulması (Frikyalılar dokuzuncu yüzyılın başına kadar ancak yarı-helenleştirebilmiştir) veya olmaması (Gürcüler, Peçenekler, Bazı Grekler, Peçenekler, Kıpçaklar vs..) bu çöküşün temel nedenleriydi.
Yine de Anadolu’da bir Rum halkı vardı. Harward Üniversitesinden Prof. Russell’a göre, M. S. 800 yıllarında Toplam Bizans Anadolu’sunun nüfusunun 8 milyon civarında olduğunu tahmin edilmektedir.
Sonuçta 11.yüzyıl tamamlanmadan, güçsüzleşen Bizans Anadolu’su Ermeni prenslikleri, Haçlı beylikleri, Bizans yerel beylikleri ve Türk emirlikleri arasında bölüşülmüştür. 11 Yüzyılın ilk bölümündeki genişleme savaşları sürerken, Bizans imparatorluğunun Anadolu’da hükmettiği geniş topraklar, “dilleri ve dinleri farklı olan yabancı milletler” tarafından iskân edildiler. Bu insanlar, Samiler, Ermeniler ve yüzyıllardır imparatorluktan ayrı yaşayan Gürcülerdir. Bizans Anadolu’sunda gelişen kültürel geleneğe yabancı olan bu milletler, bu geleneğe uyum sağlamaya da kesinlikle istekli değildiler.
Anadolu’ya İkinci büyük Türk-Müslüman göçü 13. yüzyılda meydana gelmiştir. Bu göçler, özellikle İlhanlıların Rum Selçuklu toprakları üzerinde kurduğu doğrudan hâkimiyet ve bazı Türk gruplarının Batı Anadolu’ya göçmesiyle sonuçlanmıştır. Bu göçlerin neticesinde feth edilen topraklarda yaşayan Bizanslılar ile Türkler arasında genellikle birbiriyle ilişkisi ve geçişkenliği olmayan “bizler ve onlar”, Türkler ve Yunanlılar veya Müslümanlar ve Hıristiyanlar, göçebeler ve şehirliler gibi kalıplar oluşmuştur. Müslüman idaresi altında Bizanslıların kimliklerini en fazla tehdit altında hissettikleri yerler, “öteki” ile en fazla ilişkiye geçtikleri yerlerdir çünkü böylelikle farklılıkları ortaya çıkmaktadır. Kendi içlerinde anlattıkları hikâyelerde Türkler “ Barbar” olarak adlandırılırken, Latinler “Tiran” olarak isimlendirilmiştir. Latinler doğru yoldan sapmış zındık ‘tır Bizanslılar için ve yanlış yoldadırlar. Özellikle Haçlı seferleri sonucunda oluşan Latin işgalinden dolayı da Latinlere karşı bir güvensizlikte duymuşlardır.
Fetihlerin ilk zamanında yaşanan ötekilikler aşılarak, zamanla Osmanlı içindeki din hürriyetine rağmen pek çok Rum Müslüman olmuş, bunların bir kısmı Türkleşmiştir. Türkleşmeyen Anadolu Rumlarının da pek çoğunun anadilleri olarak Türkçe konuşmalarına rağmen Yunanca da konuştukları ve özellikle Karadeniz bölgesinde bulunan Rumların Türkçe ve Yunancanın yanında ayrı bir Rum dili de kullandıkları görülmüştür. Yunanlılar ve Rum’lar devlet yönetiminde önemli yerlerde bulunmuşlar, tarım, denizcilik, zanaat ve ticaretle geçinmişler, genelde Osmanlı Müslümanları gibi giyinmişlerdir. Osmanlıda en yüksek Rum nüfuslu şehir ise İstanbul’dur.
Kaynaklar
Charanis, Yedinci Yüzyılda Bizans İmparatorluğu’ndaki Etnik Değişimler, Journal of History School,2014
Charanis, Kültürel Çeşitlenme Ve Anadolu’da Bizans İktidarının Çöküşü, The History School, 2011
Charanis, The Armenians in the Byzantine Empire , Lizbon 1960, 28f.
Late Ancient and Medieval Population (= TAPS, n.s. 48, pt. 3) (Philadelphia, 1958), 148sf.
Bayrı, Rum İlinde Bizans Kimliğinin Değişimi, Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi
https://tr.wikipedia.org/wiki/Bizans_%C4%B0mparatorlu%C4%9Fuhttps://tr.wikipedia.org/wiki/Osmanl%C4%B1_Rumlar%C4%B1