Yıllardan beridir Türkçülerin bir türlü kendilerini soyutlayamadığı ya da özellikle soyutlamak istemediği bir kaç konu var.
Bunların başında: 1-Parti/siyaset 2-Din/inanç geliyor.
Artık şu tabuları yıkalım. Türkçülük ülküsünün zafere ulaşmasının tek yolu partiymiş gibi dar kalıpları kafamızdan atalım. Belki siyasi partiler kutlu hedefe varma yolunda belli ölçüde araç veya geçici bir süreliğine yöntem olabilir ama asla ve asla yegane vasıta ve yöntem değildir.
STK denilen sivil toplum kuruluşları topyekun Türk Milletini meslek, sanat, eğitim, ilim, teknoloji vb. dallarda örgütleyerek bilinçlendirmeyi amaçlayan bir söylem ve yöntem olarak ilk defa Türk Milliyetçileri tarafından dillendirilmiş olmasına rağmen uygulamada gerekli adımlar atılamadığı için ne yazık ki bu yöntem Türk Milletine ve Devletine düşman odaklar tarafından tarikat ve cemaat yapılanmaları şeklinde neredeyse toplumun yarısından fazlasını kuşatması ve kontrolü altına almıştır.
Parti dediklerimizin neler yaptığını, küçücük çıkarlar uğruna nasıl kırk takla attıklarını, canlı canlı, izliyoruz.
Türkçüler ilmin, Türk tarih, kültür ve medeniyetinin ışığında berrak, açık ve anlaşılabilir tanım ve söylemlerle Türk Milletinin huzuruna çıkmalı ve milletle bütünleşmelidir.
Türkçü fikriyat ve O'nun mensupları milletinden kopuk vaziyettedir.
Milleti aldatıp, kandıran cemaat ve tarikat yapılanmalarının sarf ettiği gayretin yüzde birisini bile sarf etmeyen; tembel, umarsız, özveriden uzak, içtenlikten yoksun, bağlılık duygusu sıfıra yakın kişiler/kadrolar nasıl başarıya ulaşacaktır?
Herkes şapkasını önüne koyup önce kendisini sorgulayarak işe koyulmak zorundadır.
Milleti suçlayarak, olanakların yetersizliğinden, şartların zorluğundan bahsederek bir yerlere varılmaz.
Aynı kandan ve soydan olduğumuz halde bizim bütünleşemediğimiz milletimizle elin yedi kat yabancısı ve de üstelik Türklük düşmanı; soysuz, etnik döküntüler, bir yolunu bulup, milletle bütünleşebiliyorlar. Bu etnik döküntüler Türk Milletinden beslenip, O'ndan aldıkları güçle Türk Milletine ve Devletine ölümcül zararlar veriyorlar.
Bundan beş yıl önce kanunlar çerçevesinde bütün Türkçüleri bir araya getirecek bir yapı ve çatı olsun diye kurulan Türkiye'nin tek resmi Türkçü Derneğine Türkçülük nutukları atmakta birinci, ancak iş icraata gelince sonuncu olanların verdiği zarar elin yabancısından daha fazla oldu.
Türkçülük iddiasında bulunanlar-ki özellikle iddiasında bulunanlar diyorum zira bu zamana kadar Türkçüyüm diyenlerin kahır ekseriyeti sadece gargaracıydı- kendileriyle nefis muhasebesi yapmalıdır.
Ata sözümüzün dediği gibi:
Önce iğneyi kendimize batıralım, değil çuvaldızı, kılıcı bile başkasına batırmak kolay olur.
Ne mutlu Türk doğup, Türk gibi yaşayana!
Saygılarımla..
Çağrıbey.