TOPLUMSAL KAYBIMIZ; MERHAMET, SEVGİ, SAYGI, İNSANLIK
Dün, Aksaray Diş Hastanesinde dişimin dolgusunu yaptırıp çıktığımda karşımda iki bina dikkatimi çekti yan yana duruyorlardı. İlk binanın kapısında ‘’Çocuk Yuvası’’ yazıyordu. Çocuk yuvasının bahçesinde tek başına bir çocuk salıncakta yavaş yavaş sallanıyordu. Göz göze geldik. Ben hafif gülümsedim hatta içimden ‘’Keşke duvar yüksek tellerle çevrili olmasa da bir meyve suyu alıp ikram etseydim’’ diye düşündüm. Ama çocuk hiç oralı olmadı. Gayet donuk, umutsuz, ne sevgi, ne korku vardı bakışlarında. Bomboş bir bakış. O yaştaki çocukların yanakları al al olması gerekirken yanakları soluktu. ‘’Hani bir anne çocuğu için canını verirdi, bu çocuğa nasıl kıydı da oraya bıraktı’’ diye hayıflandım. Hemen yanındaki binanın kapısında da ‘’Yaşlı Bakım Evi’’ yazıyordu. Bakım evinin balkonunda yaşlı bir adam oturuyordu. Eli yanağında boş, umutsuz bakışlarla bakıyordu. ‘’Merhaba’’ dercesine gülümseyerek başımı salladım ama o yaşlı adam hiç oralı olmadı. Onda da umutsuz, boş bakışlar vardı. Aynen diğer binanın bahçesindeki çocuk gibi korkuyu da, sevgiyi de unutmuş bakışlar vardı. Garip bir şekilde yaşlı adamın yüzü de aynen çocuğun yüzü gibi solgundu. Bu adam kim bilir bir zamanlar çocuklarının ‘’aslan babası’’, kral babası’’ değil miydi. Evlatlarına en iyi şekilde bakmak, en iyi şekilde yetiştirmek, en güzel eğitimi vermek için, ayaz gecelerde sabahlayan anne ve babaları yaşlılar yurduna terk eden yüreği çorak evlatlar da bir gün bu yaşlılar evine geldiklerinde aynı yüz şeklini alacaklar.
Bir defasında otobüs ile seyahat edecektim, servise bindim dışarıda, ayaz, hafif bir yağmur servis şoförü emekli idi uzaktan da tanıyordum adamı emekli. Düşündüm, bu adam Allah bilir kaçıncı geceyi sabahlıyordu ve tek gayesi evine ekmek götürmekti. Peki, evdekiler buna ne kadar layıktı?
Günümüzde herkes karşıdakinin her şey olmasını istiyor iken, kendi sadece hiçbir şey olmayı seçiyor.
Allah, bazı insanları uzuvları eksik olarak yaratır. Aslında o insanlar özürlü değildir sadece yaradılış farkı vardır. Esas özür içimizdeki merhamet ve sevgi duygusunun olmayışıdır. O çocuğun ve o yaşlı adamın aile çevresinde bu merhamet ve sevgi duygusu olsaydı o binalara ihtiyaç olmaz, o çocuk ve o yaşlı adam da orada olmazlardı.
Belki de o çocukla o yaşlı adamı yürekleri çoraklaşmış ailesi sokağa ya da bir çöpe bırakmıştır da, merhamet duygusu olan insanlar onlara acıyıp oralara yerleştirmişlerdir.
Belki farkında değiliz ama toplum olarak çok büyük bir dejenerasyon yaşamaktayız. Bizi biz yapan, insan olmamızın en belirgin özellikleri diye övündüğümüz; Merhamet, Sevgi, Saygı, Dayanışma gibi çok önemli insani duygularımızı kaybetmekteyiz.
Adil ÖZTÜRK