BİR EMPERYALİST SÖYLEM: Z KUŞAĞI GEVEZELİĞİ
Nurullah Çetin
Birileri insan nesillerini yaş aralığına göre harf isimleriyle tasnif etmiş. 1995 ve sonrasında doğan kişilere de “Z Kuşağı” demişler. Bu kuşağa “internet kuşağı”, “zeki kuşak”, “Google kuşağı”, “.com' kuşağı” diyenler de var.
Bu kuşağın en önemli özelliği, “kendi kendini yönlendirebilmek” imiş. Yani demek istiyorlar ki, bu genç kuşak eskiden, tarihten, tarihsel kültür birikiminden, atalarından, anne babasından, dedesinden, dininden, kültüründen, milliyetinden kopsun, bunlarla olan bütün ilişkisini kessin; kendi hayatını, geleceğini, düşüncesini, inancını, değerlerini, dünya ve hayat görüşünü sadece kendisi belirlesin, tamamen bireysel, bencil, ben merkezli, egoist bir kimlik oluştursun. Bu söylem, Türk çocuklarını tamamen millî ve dinî kaynaklı tüm kutsallarından uzaklaştırma ve salt bireysel menfaatleri etrafında kurguladıkları bir hayat zindanına hapsetme amacını taşıyan sinsi bir söylemdir.
* Z Kuşağının ikinci özelliği, “Yaratıcı ve işbirlikçi” olmakmış. Bu ilke, esasında doğru anlaşılır ve uygulanırsa bizim de benimsediğimiz bir ilkedir. Yani yeni şartlara uygun yenilikler üretmeleri, çağın gidişatına uygun yeni ve özgün atılımlarda, teşebbüslerde bulunmaları ve ortaklaşa, ekip hainde çalışmaları önemli ve değerlidir. Ancak “işbirlikçi olmak” ilkesini, Türk milleti olarak kendi içimizde millî birlik ve beraberlik içinde olmak anlamında düşünmek ve uygulamak yerine, millî ve İslamî değerlerimiz ve menfaatlerimiz aleyhine bile olsa yabancı emperyalist odaklarla ve onların içimizdeki temsilcileri ile işbirliği içinde olmayı da meşru gören bir yaklaşım ortaya konursa bu tehlikelidir.
Bu ilke, o zaman Haçlı Siyonist emperyalist odakların Türk çocuklarının milliyet değerlerini çözüp onları kolayca sömürebilmelerine hizmet eden bir anlayışa dönüşebilir.
*Bu kuşağa tek çözümün teknoloji ve dijital ağ olduğunu sunuyorlar. Teknolojik dijital ağ aslında bir amaç ve çözüm değil, bizim de kullandığımız sadece bir araçtır. Bu aracı Türk gençlerine amaç olarak sunmakla aslında onları Haçlı Siyonist emperyalist odakların inşa ettiği bir hapishaneye tıkmak istiyorlar. Nitekim bu konuda büyük başarı sağladılar. Maalesef yeni nesillerimizin bütün dünyası sanal dijital dünya oldu. Gerçek dünyadan, topraktan, tabiattan, vatandan, camiden, evden, aileden, işten, uygulamalı mesleklerden uzaklaştılar. Soyut, sanal bir dijital dünyada kendilerini çürümeye verdiler.
Arkadaşlarıyla sokakta, mahallede geleneksel millî oyunlar oynamak yerine sanal dünyada dijital oyunlar oynuyorlar. Kendileri sanat, kültür, oyun, iş üretmek yerine sanal dünyada kendilerine sunulan oyun ve eğlence kültürünü salt izlemekle pasif alıcı konumunda kalarak kabiliyetlerini çürütüyorlar. Bugünlerdeki Çin Virüsü sebebiyle her işimizi dijitale bağlama projesi, tamamen emperyalist bir kontrol mekanizmasıdır.
*Dijital sanal dünya, Türk gençliğini özgün ve özel, değerli ve doğru, iyi ve güzel bir “Müslüman Türk genci” olmak yerine; tamamen sıradan, silik, anlamsız, değersiz, kimliksiz ve kişiliksiz bir “Amerika ve Avrupa genci” olarak üretiyor. Dijital sanal dünya artık kaçınılmaz bir şeyse, o zaman bu dünyayı; oyun ve eğlenceleriyle, film, video, müzik, yazı, fikir, tartışma, resim, görüntü dahil her şeyiyle Türk-İslam değerleriyle yeniden inşa etmemiz gerekiyor. Teslim olmak yerine teslim almak zorundayız.
*Bu kuşağın maruz kaldığı dijital sanal dünya, onları toplumsal ve siyasi meselelere kayıtsız hale getiriyor. Devletimizin, milletimizin, vatanımızın temel siyasi ve toplumsal sorunlarına duyarsız ve ilgisiz kılıyor. Çünkü bu sanal dünyanın içeriği, salt bireysel nitelikli çürütücü eğlence unsurlarıyla dolu. Bu da zaman içerisinde gençlerimizi vatanımızı, milletimizi, devletimizi, bayrağımızı, dilimizi, dinimizi benimsemez, savunmaz, kolayca terkeder bir konuma itecektir. Asıl beka sorunu budur.
*”Özgürlük ve bireysel güçleniş” söylemi, esas itibariyle gençleri millî ve dinî değerlerden özgürleşmeyi yani onları terketmeyi, millî kimlik yerine “bireysel” kimliği önermektedir. Bu yaklaşım gençlerimizin “Müslüman Türk” kimliğini çözüp yok etmeye dönüktür. Bizim özgürlükten anladığımız ise sadece Allah’a kul olmak, ondan başka hiç kimseye kul olmamak, verili değer, düşünce ve dayatmaları sorgulayarak doğru olanı almak, yanlış olanı reddetmek, emperyalist devletlere köle ve sömürge olmamaktır.
“Bireysel güçleniş”ten anladığımız ise Türk gencinin aklını ve bireysel kabiliyetlerini sonuna kadar kullanarak, çalıştırarak, dili, dini, vatanı, milleti ve devleti için artı değerler üretmek, yenilikler gerçekleştirmek, faydalı, iyi, güzel ürünler, eserler ortaya koymaktır.
*Z kuşağına dönük olarak geliştirilen “eski yozlaşmış dünyanın küllerinden ortaya çıkacağız, yüzyıllardan beri ilk kez gerçek gücümüzü, özümüzü deneyimleyebilecek fırsatlara ve deneyimlere sahip olacağız.” Söylemi tamamen eski ve köklü millî tarih, kültür, değer birikimimizi, sahih, gerçek, sağlam ve doğru İslam dinini terkedilmesi gereken yozlaşmış, kötü tarihsel bir birikim olarak sunuyor. Bu söylem, Fütüristlerin, ateistlerin ve Marksistlerin bir söylemidir. Eskimez dinî ve millî değerler sistemimizi çağın şartları içinde yaşatarak geliştirmek ve korumak durumundayız.
*Yeni nesillere dayatılan, ”Güç artık sizde, kendi gücünüzün idrakinde olun ve gücünüzü başka birisine, bir guruya, bir dergâha, bir hocaya, bir kitaba veya idolleştirdiğiniz herhangi bir kimseye veya kuruma sakın vermeyin.” Söylemi bazı doğrulardan hareketle sinsi biçimde evrensel değerlerimizi reddetmeye yönlendiriyor. Zaten İslam kişiye, dergaha, hocaya kul olmayı reddediyor. Ancak burada ifade edilen “kitaba” ifadesiyle Kur’an, “idolleştirdiğiniz herhangi bir kimse“ ifadesiyle Hz. Muhammed kastediliyorsa işte emperyalist söylem bu şekilde sinsice alt mesaj olarak verilmiş oluyor.
Zira Kur’an tek hakikat kitabı, Hz. Muhammed de tek idol kişimizdir. Bunlarda bir kusur, eksiklik ve kötülük yoktur; tam tersine bunlar, insanlık için tamamen rahmettir, iyiliktir, ümit ve kurtuluş kaynağıdır.
*Diyorlar ki: “Simyacı artık Siz’siniz, merkez sizsiniz ve merkez artık her bir bireyin gönlünde oluşmaya başladı ve bu yayılarak devam edecektir.” Gençlere merkez sizsiniz, her şey sizde başlayıp sizde biter demekle onları İslam ve millî kimlik değerlerini reddedip hayatlarını, geleceklerini tamamen kendi istekleri, nefisleri, arzuları çerçevesinde kurmaya yönlendirmektedirler.
Bir çocuk, bir genç, öğrenme, anlama çağındadır. Dinî ve millî tarihsel kültür birikimimizi öğrenecek ve onlardan hareketle çağımıza özgü bir hayat kurgusu oluşturacaktır. Tarihsel birikimi reddederek sıfırdan bir hayat inşa etmeye hiçbir çocuğun gücü, donanımı ve kapasitesi yetmez.
Bir genç, İslam’ın ortaya koyduğu evrensel hakikatları, varoluşsal sorunları Kur’an okumadan nasıl bulacak, millî kimlik değerleri ve millî tarih bilmeden nasıl millet ve devlet olacak? Zaten emperyalist odakların istedikleri de bu. Yani Müslüman olmasınlar ve kendilerini Türk milleti diye toplumsal bir yapı içinde hissetmesinler. Dinden ve milliyetten uzaklaştırılmış bir kuru kalabalık yığın, tam da Haçlı Siyonist emperyalizmin istediği bir şeydir. Yani kolayca sömürülebilecek ve kolayca güdülebilecek bir yığın istiyorlar.
*Z kuşağına dönük bir başka cümleleri de şu: “Etrafımızdaki karanlık ve korku temelli tüm köhne yapıların ve sistemlerin tek tek çökmesini sağlayacak olan bu yeni zaman ve uzay döngüsünün kozmik enerjileri, önümüzdeki süreçte insanlığın uyanışını ve kollektif bilincin ve şuurun genişlemeye başlamasını daha da hızlandıracak ve tetikleyecektir.”
Burada kastedilen “karanlık ve korku temelli tüm köhne yapılar”, acaba İslam mıdır? Doğrudan söylemiyorlar ama Tevfik Fikret’ten beri İslam için kullanılan sıfatlar arasında bu kelimeler önemli bir yer ediniyor. İslam karanlık değil apaydınlık bir dindir ve bütün dünya insanlığının önünü, dünyasını aydınlatan tek din ve düşüncedir. İslam’ın dışındaki her düşünce, insanları kapkaranlık bir boğuntu içinde bırakır. İslam korku dini değil, ümit dinidir.
Zira ölümden sonra sonsuz bir güzel hayatı yani cenneti sadece İslam sunuyor. Diğer dinler bozulmuş dinler olduğundan onların cennet tasavvuru çok sağlıklı değildir. Ateizmin, dinsizliğin insanlığa sunduğu bir sonsuz güzel hayat tasavvuru yok. İnsanları asıl korku ve endişe içinde bırakan İslam değil onlardır.
Bütün bu Z Kuşağı gevezeliklerine karşı yapmamız gerekenler şunlardır:
*Çocuklarımız ve gençlerimiz anne babalarıyla, dedeleriyle nineleriyle, yakın akrabalarıyla daha sık temas halinde olmalı, yaşlılarımız gençlerimize geleneksel millî Türk kültürünü, değerlerini, tarihini, dinini öğretmeli, hatıralarıyla onları besleyerek gençlerimizde Türk milletine mensubiyet duygularını pekiştirmelidir.
*Teknolojiyle olan ilişki düzeyleri, sadece ihtiyaç oranında düzenlenmelidir.
*Çocuklar ve gençler arasında ortak sosyal, kültürel, sportif, sanatsal, bilimsel etkinlikler artırılmalıdır.
*Gençlerimize siyasi ve toplumsal sorumluluk bilinci aktarılmalı, onlara milliyetçi bir siyasi bilinç aşılanmalı; vatanı, milleti, devleti ve dini koruma, sahiplenme, geliştirme fikri yoğun olarak verilmelidir.
*Çocuklarımıza ve gençlerimize az emekle hatta hiç emeksiz başarılı olamayacakları, zengin hiç olamayacakları belletilmeli, yaşama amacının çok para kazanmak, zengin olmak, meşhur olmak, popüler olmak, lüks yaşamak ve gösteriş değil; dürüst, düzgün, ahlaklı, imanlı, milliyetçi olmak, helalinden para kazanmak, sahip olduklarına şükretmek, kanaat etmek gerektiği, haram paraya el sürmemeleri, başkasının malına, mülküne, parasına göz dikmemeleri, hırsızlığa, çalmaya, çırpmaya, talana, rüşvete yanaşmamaları öğütlenmelidir.
*Dürtülerine ve duygularına göre değil; akıl, mantık ve bilime göre hareket etmeleri, bencil değil; toplumcu ve milliyetçi olmaları, yardımlaşmacı, dayanışmacı ve verici olmaları yönünde telkinlerde bulunmalı.
*Egoist olmak yerine mütevazi olmaları, bencil olmak yerine paylaşımcı, başkalarının acılarını kendi acısıymış gibi duymaları yönünde telkinlerde bulunulmalıdır.
*Ne ve nasıl olursa olsun ayrıksı olmak anlamında bir “ayrıksı” olmanın bir meziyet olmadığı; iyi, faydalı, güzel, olumlu, yapıcı değerlerle ayrıksı olunursa bunun anlamlı olacağı vurgulanmalıdır.
*Hayatı hızlı, yoğun ve yüzeysel yaşamak yerine; dura dura, derinliğine, hissede ede yaşamaları, dikkat eksikliğine karşı sabırlı kitap okumaları sağlanmalıdır.